in ,

Süleyman Deveci: Temizlik

Öykü

Nebahat yağmurun değil de, garip bir tozlu boyanın yağmış olabileceğini düşündü.

Nebahat temizlik hastasıydı. Çocukluğundan kalma bir rahatsızlık olduğunu kendisi de bilmiyordu. Onu tanıyanlar bu denli titiz olmasının normal olmadığını kısa sürede anlar, adeta bir vebalıymış gibi ondan uzak durmak için ellerinden geleni yaparlardı. Temizlik saplantısı yüzünden Nebahat’ın ilk evliliği üç ay sürdü. Bir daha da Nebahat evlenemedi. Onu tanıyan erkekler ya yanından kaçıp gittiler, ya da Nebahat adamı yeteri kadar temiz değil diye reddetti.

Yarım gün çalıştığı temizlik firmasının örnek elemanıydı. En eskilerden bir kaçı arasında yer alan Nebahat, bunu hep titizlikle temizlik yapmasına borçlu olduğunu zannetse de, firmayı yakından tanıyanlar, onun yıllardır işe geç gelme, hastalık vaya rapor nedir bilmemesine, şef ne derse her zaman yapmaya hazır olduğunu beyan etmesinde ve yerine getirmesinde yattığını çok iyi biliyorlardı.

Ne olduysa bir hafta sonu oldu. Bir hafta önce temizlediği balkon camları yine pislenmişlerdi. O cepheden yağan yağmur yine cama vurmuş, kuruduktan sonra da damlaların düştüğü yerler yer yer kurumuştu. Nebahat yağmurun değil de, garip bir tozlu boyanın yağmış olabileceğini düşündü.

Camları bir kaç saat içinde yine pırıl pırıl yapan Nebahat, kendinden de, yaptığı işten de memnun olsa bile, balkondan kesinlikle memnun değildi. Ne yapsa etse şu balkon istediği kadar temiz olmuyordu. Baştan sona, aşağıdan yukarıya yağlı boya ile boyamalı deyip durdu. Çatlak duvarlardan karıncalar geliyordu. Birkaç defa kapıcıya söylemişti. Adam gelip bakmış ama hiçbir şey görememişti. O kadarcık yarık normaldi. Zira dünya hareket ediyordu, kendi etrafında dönüyordu. Evler de hareket ederlerdi. Bunu bilmeyen yoktu. Nebahat adam ayıp olmasın diye itiraz etmemişti.

Sonra bir gün bir güvercin dadandı. Nebahat onun karınca yemek için geldiğinden emindi. Sevindi. Keşke onu ilk gördüğü anda lanet okuyup kovsaydım diye ondan sonra kendi kendine kızıp durdu. Karıncaları yemesini teşvik etmek için, ayrıca da düzenli gelsin diye ona ekmek parçaları attı. Elma koydu. Ondan sonra da bir kuşun severek yiyebileceği ne varsa balkona atmaya başladı. Kısa bir süre sonra balkonu güvercinlerin buluşma noktası haline geldiğinde iş işten geçmişti.

Güvercin pisliğinden bıkan Nebahat soluğu yine kapıcıda aldı. Balkon güvercinlerin yoğun saldırısı yüzünden ince tel örgülerle uzun bir dönem adeta üstüne bir örtü örtülmüş gibi kapatıldı. Nebahat o süreçte balkonun nelerle nasıl temizlediklerini hiçbir zaman unutmadı. Basınçlı su tabancalarıyla, özel giysileriyle, ağızları yüzleri maskeyle kapalı adamlar gelmişlerdi. Güvercin pisliğinin o denli zehirli olduğunu bilmeyen Nebahat büyük bir kazadan döndüğünü çok geç anladı.

Birkaç ay sonra ağlardan rahatsız olan Nebahat, kapıcıdan izin alarak tel örgüyü kendisi kaldırdı. Ruhu daralıyordu balkonda otururken. Ayrıca ortalıkta kuş muş da kalmamıştı. Kuşlar ve pislikleri çekip gitseler de Nebahat’in içine attıkları kir tohumları onu hiçbir zaman rahat bırakmadılar. Balkonu ona sürekli pis ve kirliymiş gibi geliyordu. Elinde değildi.

Kirli bir balkona sahip olduğu düşüncesi Nebahat’i için için kemirmeye başladı. Her yaptığı genel temizliğin içerisinde balkona ayrılan zaman en fazlasıydı. Balkonun iç cephesini pırıl pırıl yapan kadın, kıyısı ve köşesinden sonra dış cephesine kafayı takmaya başladı. Yetişemediği, ulaşamadığı kirlere uzun saplı fırçalar, sopalar aracılığıyla yetişmeye çalışıyordu.

Olan oldu, günlerden bir gün balkonu yine abartılı bir şekilde temizlemek isteyen Nebahat ikinci kattan, balkondan aşağıya tehlikeli bir şekilde uzandığı anda düşüverdi. Düşerken attığı çığlık mahalleyi ayağa kaldırsa da, düştüğü yerde dakikalarca bir başına kaldı. Onca insanın lakaytsızlığına ve ilgisizliğine şaşıran Nebahat’i tesadüfen oradan geçmekte olan bir polis arabası görüp kurtardı denilebilir.

Yerde yatan kadını gören polisler, ağlayıp sızlamaktan, bağırmaktan kendisini ifade edemeyen kadının Almancasından hiçbir şey anlamadılar. Olayı gören esnafın biri istemeden, yarım ağızla kadının yukarıdan düştüğünü, itilmiş de olabileceğini tam olarak bilmediğini anlatınca polisler anında can kurtaran isteyip merkeze haber verdiler. Kadını sorgulayabilmeleri için Türkçe konuşan bir polis memuru yoldaydı.

Polis ambulanstan önce geldi ve birkaç dakika içerisinde oracıkta Nebahat’in bilinci hâlâ yerindeyken bilgi almayı başardı. Olup bitenleri kendisiyle Türkçe konuşan Tekirdağlı ve kara kafalı Alman polis memuruna çabucak birkaç kelimeyle uzatmadan anlattı. Sancıdan gözyaşlarını tutamayan kadın balkonu temizlerken kazayla düştüğünü anlatınca olay aydınlığa kavuşmuş oldu. Tutanak tutuldu, tanık ifadeleri kayıt altına alındı. Nebahat gitti, kalabalık dağıldı.

Ambulansla hastane yolunda giderlerken Nabahat akşama ne yemeği yapacağını düşündü durdu. Dünden kalan makarnanın yanına salata yapmak yeterdi. Üç ağrı kesici iğne vurmuşlardı, bizzat gözleriyle görmüştü. Ama hiçbir etkisini görmemişti. Hâlâ her yeri ağrıyordu.

Hastaneye girdikleri andan itibaren Nebahat bayılıp kendisinden geçti. İki gün sonra kendisine gelen Nebahat o kadar zaman geçtiğine önce inanmadı. İşe gitmemişti, evdeki yemek kokmuştu. Belinin kırıldığını, belki gün boyu yatalak kalabileceğini öğrendiğinde ise büyük bir depresyona girdi. Doktorlar da, hemşireler de, hastabakıcılar da, temizlikçiler de Türkçe biliyorlardı. Onun bu halini gören acıyor, ona şefkat ve anlayışla yaklaşıyorlardı. Nebahat ne yapacağını, nasıl olacağını bilemedi. Nasıl iyileşecekti, nasıl toparlayacaktı kendisini bilmiyordu. Kimi kimsesi yoktu. Kim onu yataktan çıkartacaktı? Kadın belden aşağısını hissetmiyordu.

Günler süren tedaviden sonra Nebahat özel bir rehabilitasyon kliniğine alındı. Her gün düzenli aralıklarla bazen bir adam, bazen bir kadın gelip onunla hareketler yapmaya çalıştılar. Özel masajcım bile var, diye düşünen Nebahat, yapılan masajları, iğneleri hissetmiyordu bile.

Ne yapıp edip bir an önce evine gitmek isteyen Nebahat habire çevresindekilerle kavga edip durdu. Bildiği birkaç Almanca kelimeden biri olan “Schwein” lafını olur olmaz ortamda önüne gelene söylemeye başladı. Kadının tam bir domuz olduğundan emin olan görevliler ilk fırsatta onu evine getirip bıraktılar. Evdeki kokudan rahatsız olan adamlar Nebahat’i yatağına yatırıp kaçar ve koşar adım evi terk ettiler.

Nebahat derin bir uykuya daldı. Saatler sonra uyandığında dışarıda hâlâ karanlık olduğunu gördü. Ne yapacağını bilemedi. Kalkmaya yeltendi, hiçbir şey hissetmiyordu. Yatağın başucundaki telefona zar zor uzandı. O saatte kimi arayacağına karar veremedi. Telefonu yatağın yanındaki komodinin üzerine koymaya çalışırken pat diye yataktan yere düştü. Uzanıp kalkmaya çalışırken yerden kafasını yatağın tahtasına çarptı.

Aradan ne kadar zaman geçtiğini tam olarak kestirememesine rağmen bir süre sonra polislerin kapıyı girip içeri girdiklerini hayal meyal işiten Nebahat yine hastaneye gönderildi. Dikişler dikildi. Kadını o halde evine götüren klinik hakkında şikayette bulunuldu, dahası polisler klinik aleyhine tutanak tuttular

Hastane çalışanlarının şefkat ve iyilikseverliği sayesinde isminin açıklanmasını istemeyen hayırsever Türk bir işveren, Nebahat’e kullanışlı bir tekerlekli sandalye hediye etti. Hastalık kasasına yapılan başvuruların sonuçlanması ve tekerlekli sandalyenin verilmesi 3-4 hata bazen de aylar sürebiliyordu.

Yeni hayat koşullarına motorlu tekerlekli sandalyesiyle alışmaya çalışan Nebahat’e bir de hasta bakım servisi bulundu. Onlar da resmi işleriyle uğraşsın diye bir resmi danışman buldular. Temizlik hırsını yenen Nabahat bir daha eline temizlik bezi almadı.

Süleyman Deveci / 21.06.2015

09:11

What do you think?

10k Points
Upvote Downvote

Ministerin Nancy Faeser bedankt sich bei THW-Kräften an Berliner Notunterkunft

Weltwassertag 2022: Jeder Tropfen zählt