in , ,

Karasu: „Çete devleti yıkılıyor“

KCK Yürütme Konseyi Üyesi Mustafa Karasu, Medya Haber TV’nin Özel Programı’na katılarak soruları yanıtladı.

KCK Yürütme Konseyi Üyesi Mustafa Karasu

KCK Yürütme Konseyi Üyesi Mustafa Karasu, “Gerçekliği olmayan iktidarın da yıkılması yakındır. Bütün halkı, bütün demokrasi güçlerini mücadeleye çağırmaya, cesaretli olmaya çağırıyoruz. Kürt genç kızlarının nasıl bir savaş verdiğini görsünler. Onların gülüşünden herkes cesaret alsın. Kürt halkı, Türkiye halkları, demokrasi güçleri bu coşku ve moralle mücadele ederse AKP-MHP iktidarının ömrü bir ay bile olmaz” dedi.

KCK Yürütme Konseyi Üyesi Mustafa Karasu, Medya Haber TV’nin Özel Programı’na katılarak soruları yanıtladı. Karasu’nun değerlendirmeleri şöyle:

TECRİT SOYKIRIM SAVAŞININ PARÇASIDIR

Önder Apo üzerindeki tecrit, Kürdistan’da Kürt halkına karşı yürütülen soykırım savaşının parçasıdır. Özgürlük Hareketi üzerinde yürütülen tasfiye politikasının parçasıdır. İlk başta soykırım politikası ve tasfiye saldırıları Önder Apo’ya tecritle başlatıldı. 5 Nisan 2015’ten önce belli bir çatışmasızlık vardı. Hatta görüşmeler bile oluyordu. Ne zaman ki Önder Apo üzerindeki ağır tecrit başladı. Kürt halkına yönelik saldırılar da, Özgürlük Hareketi’ne yönelik saldırılar da yükseltildi. Bu hala devam ediyor. Türk devleti, AKP-MHP iktidarı şahsında Kürt halkını soykırıma uğratmak istiyor. Bu açıdan İmralı’daki tecrit de baskı da bir soykırım politikasıdır. Bunu böyle görmek gerekiyor. Buna karşı mücadele önemlidir. Önder Apo’nun şu anda beklentisi mücadelenin yükseltilmesidir. Önder Apo daha önce defalarca tekrarladı. Esas kendileri için mücadele etsinler, dedi. Kendileri için mücadeleyi yükseltsinler, dedi. Yani halka böyle mesaj verdi. Özgürlüğe daha fazla onlar ihtiyacı var, dedi. Bu açıdan Önder Apo’nun üzerinde uygulanan tecride karşı mücadele esas olarak AKP-MHP faşizmine karşı mücadele görünmeli. Bu mücadele yükseltilmelidir. Böyle yaklaşırsa doğru yaklaşılır. Önder Apo’nun beklentisi budur. Yoksa sadece tecride tepki göstermek ya da bir insan hakları sorunu, bir cezaevi sorunu gibi tepki ortaya koymak, olayı böyle ele almak doğru değildir. Zaten Önder Apo’ya yönelik tecride karşı uluslararası alanda önemli bir mücadele yürütülüyor. Önder Apo’nun özgürlüğü için önemli bir çalışma yürütülüyor. Onlar zaten tutumu ortaya koyuyorlar. Bu konuda Avrupa’yı da eleştiriyorlar, CPT’yi de eleştiriyorlar. Yani bu yönüyle hukuki olarak gereken tutumları, tavırları ortaya koyuyorlar. Önemli olan bu koşullarda faşizmin halk üzerinde baskıyı arttırdığı, işte Medya Savunma Alanları’na karşı saldırıları geliştirdiği bu yönlü kapsamlı bir soykırım politikası yürütüldüğü dönemde halkımızın, gençlerin, kadınların, gerillanın bu mücadelesi ile bütünleşmesi; eylemlilikleriyle, tutumuyla bu güce destek vermesidir. Tecride karşı mücadele de ancak böyle gelişir. Önder Apo üzerindeki tecrit de, Önder Apo’nun özgürlüğü sağlanması da ancak mücadelenin bu boyutunun geliştirilmesiyle mümkün olur. Önder Apo’ya bağlı olanların, Önder Apo’nun özgürlüğünü isteyenlerin, bu dönemde faşizme karşı mücadele hissetmeleri gerekiyor. Halkımız tabii ki Önderliği sahipleniyor. 22 yıldır sahiplendi. Bundan sonra sahiplenecek ama gelinen aşamada artık sahiplenmenin daha etkili eylemler geliştirmesi gerekiyor. Çağrımız bu yöndedir.

FEDAİLER TARİHİNDE YENİ BİR AŞAMA

Zilan’ın şehadet yıl dönümü yaklaşırken hem şehit Zilan yoldaşı hem de Sema Yüce yoldaşı saygı ve minnetle anıyorum. Zilan yoldaşın bu mücadeledeki yeri çok çok önemlidir. Eylemi, tarihi bir süreçte gerçekleşti. Önder Apo’ya yönelik 6 Mayıs komplosu sonrası Zilan yoldaş böyle bir tutum ortaya koydu. Önder Apo’yu sahiplendi. Önder Apo’ya karşı saldırının Kürt halkına ve kadınlara yönelik saldırı olduğunun bilinciyle bütün yaşamını ortaya koyarak eylem gerçekleştirdi. Bu gerçekten Hareketimizin mücadele tarihinde, fedailer tarihinde yeni bir aşama oldu. Zindan direnişinin, 14 Temmuz direnişinin 1996 koşullarında, Önderliğe yönelik komplo, sabotaj koşullarında gerçekleşen bir eylem oldu. Nasıl ki 14 Temmuz direnişi Hareketimize yönelik tasfiye saldırısına karşı bir tutumsa Zilan yoldaşın eylemi de Önder Apo’ya yönelik bu saldırıya karşı bir tutumdur. Bu yönüyle tarih bilinci derin olan Önderliğin bu halk için, kadınlar için önemini derinliğine hisseden, duyan bir yoldaşın eylemi olarak anlamak gerekiyor.

Şunu söyleyebiliriz; Önder Apo’nun kadın özgürlük mücadelesini ya da Önder Apo’nun kadın özgürlük mücadelesi ve kadınlar için ne anlama geldiğini, en iyi kadınlar bilir, kadınlar hisseder. Kadınlar, binlerce yıllık tarih içinde yaşadıkları zulmün, erkek egemenlikli sistemin kadının üzerinde yaşattığı acıların ne olduğunu derin bilincindedir. Bunu en iyi kadınlar hisseder. En iyi kadınlar anlar. Bu yönüyle de Önder Apo’nun ortaya attığı kadın özgürlük ideolojisi, kadın özgürlük mücadelesi, kadınlar açısından çok önemli görüldü. Çok büyük bir sahiplenme içine girildi. Önder Apo’nun düşüncelerinin kadınlar için yeni bir tarih başlattığını, yeni bir zaman başlattığını gördüler. Bu bakımdan Önderliğe çok büyük bağlandılar. Kadınların Önderliğe büyük bağlamasını çok iyi anlamak gerekiyor. Bunu anlamadan zaten Önderlik gerçeğini anlamak, kadın özgürlük mücadelesinin ne anlama geldiğini, tarih için, insanlık için ne anlama geldiğini anlamak mümkün değildir.

HER KADIN ZİLAN OLMAK HAYALİYLE YAŞADI

Bu yönüyle kadınlar neden Önder Apo’ya bu kadar sahipleniyor, Önder Apo için neden bu kadar yaşamlarını ortaya koyuyor, diye sorulursa cevabı şudur; kadınların binlerce erkek egemenlikli tarihin kadına yaşattıklarını ve Önder Apo’nun ideolojisinin, özgürlük çizgisinin kadına neler kazandırdığını bilincinin dışarı vurumudur. Bunu böyle görmek gerekiyor. Bu yönüyle tabii ki hem partiye sahiplenme, Önderliğe sahiplenme açısından büyük bir eylem olduğu gibi, bu eylemle birlikte Önder Apo, PKK’nin çizgisinin aynı zamanda bir Zilan çizgisi olduğunu ortaya koydu. Bu yönüyle fedai ruh daha da gelişti. Partimiz zaten fedai bir partiydi, fedai bir örgüttü. Fedai bir militanlık vardı. Zilan bunu yeni bir aşamaya taşırdı. Özellikle kadınlar için de fedailik daha da gelişti. Kapsamlılaştı derinleşti. Her kadın bir Zilan olmak hayaliyle yaşadı ya da Zilan olmayı, bu temelde bu çizgide Önderliğe bağlı olmayı, partiye bağlı olmayı önlerine koydu. Bu bakımdan Zilan tarihi bir kişiliktir. Tarih değiştiren, tarihe yön veren, tarihe derinlik kazandıran kadın özgürlük mücadelesine, Kürt halkının özgürlük mücadelesine yeni boyutlar, yeni duygular, yeni ruhlar kazandıran bir eylem oldu. Bu yönüyle gerçekten büyük eylemdir. Bu vesileyle bir daha Zilan yoldaşın eylemi önünde saygıyla eğiliyorum. Onun kadın özgürlük çizgisinin, onun özgürlük tutkusunun bu mücadelede yaşayacağını ve mutlaka gerçekleşeceğinin sözünü veriyoruz. Önder Apo’nun dediği gibi bunlar bizim komutanlarımızdır. Biz onların emir erleriyiz. Onların çizgisini peşinde giden militanlarız. Bu yönüyle Zilan çizgisinde bu militanlığı gerçekleştireceğim, sözünü burada bir daha veriyorum.

ÖNDERLİK HELMET YOLDAŞA BÖYLE ROL VERMİŞTİ

Helmet yoldaşı da burada minnetle ve saygıyla anıyorum. Kuşkusuz birçok Başûrlu yoldaşımız şehit düştü ve Başûrê Kurdistan’da da önemli yüzlerce şehidimiz var. Hala da mücadelemiz içinde olan Başûrlu yoldaşlarımız var. Ancak tabii ki Helmet arkadaşın yeri bambaşkaydı, o Başûr’un tüm tarihini bilince çıkaran, Başûr’un toplumsal gerçekliği bilince çıkaran Başûr’un nasıl özgürleşeceğini, Başûr’un özgürlük mücadelesi içinde nasıl yer alması gerektiğini derinliğine kavrayan bir arkadaşımızdı. Aslında Başûr’un siyasal yapısındaki olumsuzlukları derin farkındaydı, bilincindeydi. Bu, Önder Apo çizgisine PKK’ye daha fazla bağlanmasını beraberinde getirdi. Zaten şehit düştüğünde Önder Apo’nun yardımcıları rolünde olan Başkanlı Konseyi’nin üyesiydi. Önderliği temsil eden bir yoldaşımızdı. Önderlik, Helmet yoldaşa böyle bir rol vermişti. O da gerçekten bu rolü hakkıyla yerine getirdi. Önder Apo’nun çizgisinin, Önder Apo’nun mücadelesinin geliştirilmesi konusunda sürekli hassas oldu, sürekli bu konuda yoğunlaştı. Özellikle Başûrê Kurdistan’da Önder Apo çizgisinin gelişmesi için çok büyük emek sarf etti. Çok büyük çaba ortaya koydu. Özellikle de Başûrê Kurdistan’daki iş birlikçi siyasetin Başûrê Kurdistan’da demokratik olmayan, halka dayanmayan siyasetin bu halka getirdiği acıların, Kürdistan geneli açısından ortaya çıkardığı olumsuzlukların derin bilincinde olduğundan Başûrê Kurdistan’da Önderlik çizgisini gelişmesini, Başûr açısından değil, tüm Kürtler açısından önemli gördü. Bu yönüyle Başûrê Kurdistan’da Önderlik çizgisinin gelişmesinde öncü bir arkadaşımızdı. Helmet arkadaş aynı zamanda Başûrê Kurdistan tarihinin derin bilincine kavuşan bir arkadaştı. Bu yönüyle bilinçli idi. Bilince çıkarmıştı. Zaten bizim okullarımızda Kürdistan tarihi dersini veriyordu.

Kürdistan tarihini genelde Helmet arkadaş gider verirdi. Hem Başûrê Kurdistan tarihine hem de genel tarihe hakimdi. Bu yönüyle bir derinliği de vardı. Bu yönüyle tabi bizim için böyle bir arkadaşın şehadeti tabii çok anlamlı. Biz anlam biçiyoruz. Bu şehadeti anlamlandıracağız. Bunu tabii anlamlandırmak da bu Başûrê Kurdistan’ı Rojava’yı Rojhilat’ı özgürleştirmekten geçecektir. Başûrê Kurdistan hala gerçek anlamda özgür değildir. Halen ipotek altındadır. Halen rehindir. Evet, belirli kazanımlar elde edilmiştir ama bunlar hala güvence altına alınmamıştır. Bizim görevimiz de Helmet arkadaşa bağlılığın gereği Başûrê Kurdistan’daki kazanımları daha da geliştirerek hem Başûrê Kurdistan’ı hem de tüm Kürdistan’ı özgürleştirmektir. Helmet şunu çok iyi biliyordu; Başûrê Kürdistan’ı tek başına özgürleştirmek mümkün değildir. Bakurê Kurdistan, Rojova özgürleşmeden, Ortadoğu’da demokratikleşme gelişmeden, Kürdistan’ın diğer parçalarında, özgürlük ve demokrasi mücadelesi belli bir sonuca ulaşmadan Başûrê Kurdistan’daki hiçbir kazanımın güvencesi yoktur. Bütün Kürdistan feda edilerek birkaç şehirde egemen olmak istenir ki bunun da Kürtlük adına kabul edilecek bir yanı yoktur. Bu da Başûrê Kurdistan’ın özgürleşmesi anlamına gelmez. Demokratikleşmesi anlamına gelmez. Diğer parçaları feda eden bir özgürleşme tabii Kürt özgürleşmesi olamaz. Bu bakımdan Helmet arkadaş bu yönünü yanlış eğilimlere karşı da tabii tepkiliydi, öfkeliydi. Bu açıdan Helmet arkadaşın şehadetinin yıl dönümünde bizim görevimiz; Başûrê Kurdistan dahil bütün Kürdistan’ı doğru çizgide, Önderlik çizgisinde özgürleştirmek, özgür ve demokratik yaşama kavuşturmaktır.

GERİLLA NEDEN DİRENDİĞİNİN BİLİNCİNDEDİR

Medya Savunma Alanları’nda iki aydır fedakarca mücadele yürüten tüm savaşçıları ve komutanları kutluyorum. Şehitler önünde de saygıyla eğiliyorum. Gerçekten tarihi bir direniş gösteriyorlar. Mücadele tarihimizde tabii ki çok direniş oldu. Çok fedailik ortaya konuldu. Ancak son saldırının kapsamı, hedefleri büyüktür. Özgürlük Hareketi şahsında Kürt halkı tasfiye edilmek isteniyor. Bu açıktır. Şam’da başlatılan komplo, Medya Savunma Alanları’nda gerilla tasfiye edilerek sonuca götürmek isteniyor. Bu yönüyle saldırı hedefi kapsamlıdır. Gerilla bunun bilinciyle Parti’ye, Önderliğe, halka sahiplenme duygusuyla fedai direniş gösteriyor. Gerçekten fedaicedir. Düşmanın bütün tekniğine, bütün imkanlarla, bilinçleriyle, yürekleriyle, duygularıyla karşı koyuyorlar. Tamamen kendilerini halka feda etmişlerdir. Fedaice savaşıyorlar, göğüs göğüse çarpışıyorlar. Bunu böyle belirtmek mümkündür.

İKİ AYDIR TÜRK DEVLETİNE KÖK SÖKTÜRÜYORLAR

İki aydır aslında Türk devletine kök söktürüyorlar. Türk devleti, bir haftada bütün alanlara gideceğini sanıyordu ama kadın ve erkek gerillalar, insanlığa, bütün dünya halklarına insanlık için, özgürlük için, demokrasi için nasıl direnilir, ülke için, halk için nasıl direnilir; bunu ortaya koymuşlardır. Bu yönüyle gerçekten onları saygıyla selamlıyoruz. Onların direnişini derinden hissediyoruz. Gerçekten onlarla onur duyuyoruz, gurur duyuyoruz. Onların bu direnişine tabii ki hepimizin saygılı olması gerekiyor. Herkesin buna değer vermesi gerekiyor. Bunlar halkın değerli evlatlarıdır. Bunlara sahiplenmeden Kürtlük olamaz. Kürt olup da bu fedaileri sahiplenilmezse bu gerçekten de vicdansızlık olur, ahlaksızlık olur. Bu açıdan şu anda Kürt’ün de demokrat olanın da en temel görevi bu direnişi sahiplenmektir. Onlar Kürt halkı için savaşıyorlar, Kürt halkının özgürlüğü için mücadele ediyorlar, Kürt halkına yönelik soykırım saldırısına karşı duruyorlar. Aynı zamanda bölge gericiliğe karşıda duruyorlar. Çünkü Türk devleti sadece Kürt düşmanı değil, aynı zamanda demokrasi düşmanı. Ortadoğu’da demokrasi gelişmiyor ise bunun önündeki en temel engel Türk devletidir. Kürt halkının özgürlüğüne nasıl engelse Ortadoğu’daki demokrasinin önünde de engeldir. Bu direnişi böyle kapsamlı ele almak, anlamlandırmak gerçekten bu gerillalara sahip çıkmak gerekiyor. Bu yönüyle gerçekten halkımız onlarla gurur duymalı. Onların fedailiği temelinde herkes yaşamını yeniden gözden geçirmeli, eylemini yeniden gözden geçirmeli, tutumunu, duruşunu yeniden gözden geçirmeli ve Türk devletinin bu soykırım saldırısı karşısında onların fedailiği çizgisinde tutumunu ortaya koymalı örgütlülüğünü ortaya koymalı, eylemi geliştirmelidir. Bu direnişin bizlere, tüm Kürt halkına, insanlığa verdiği mesaj budur.

BU DİRENİŞ GELECEĞİMİZİ BELİRLEYECEKTİR

Gerçekten de onların bu direnişi geleceğimizi belirleyecektir. Bu direniş ve mücadele, tarihimizi yeni bir aşamaya taşımıştır. Kürt yiğitliğini, Kürt mücadele gerçekliğini özgürlük ve demokrasi mücadelesini daha güçlü, daha zengin, daha dirençli hale getirmiştir. Artık mücadelemiz yeni bir boyuttadır. Bu da yenilmezlik boyutudur. Gerillalar, fedailer açıkça düşmanın gücü ne olursa olsun Önderlik çizgisinde direnen bir halkın yenilemeyeceğini, sonuna kadar direneceğini göstermiştir. Bu yönüyle onlara çok şey borçluyuz. Bundan sonra hepimize düşen görev de onlara karşı olan borcumuzu ödemektir. Onlara karşı borcumuzu ödemek de onların fedai ruhunda yürümektir. Onların şehadetlerine, onların emeklerine özgürlük mücadelesini daha da yükselterek cevap vermek ve bu mücadeleyi başarıya götürecek çabayı ortaya koymaktır.

KDP’NİN TUTUMU KÜRTLÜKLE İZAH EDİLEMEZ

KDP’nin tutumunu, yaklaşımını izah etmek gerçekten mümkün değil. Ne Kürtlükle izah edilebilir, ne demokrasi anlayışıyla, ne vicdanla ne de ahlakla izah edilebilir. Tutumlarıyla soykırımcı sömürgeciliğe hizmet ediyorlar. Türk devletine hizmet ediyorlar. Türk devletinde nasıl bir gerçek olduğunu bilmeyen yok. En iyi bunu Kürtler biliyor. Daha doğrusu bizim mücadelemiz 40 yıl içinde Türk devlet gerçeğini tüm çıplaklığıyla hem Kürt halkının önüne hem de Ortadoğu halklarının önüne koydu. Hatta dünya halklarının önüne de Türk devlet gerçekliğini koydu. Soykırımcıdır, işgalcidir, Kürt’ü yok etmek istiyor. Açıkça söylüyor zaten; Musul-Kerkük benimdir, diyor. Kuzey Irak’ta yaptığımız hatayı başka yerde yapmayacağız, diyor. Bu hatayı düzelteceklerini söylüyorlar. Bu gerçek ortadayken KDP’nin sıkışan Türk ordusunun imdadına yetişmesi kabul edilemez. KDP şu anda gerillayı kuşatarak örs olmak istiyor. Türk devleti çekiç, KDP de örs olacak. Böyle bir şey olabilir mi? Türk devleti ile KDP arasında böyle bir ilişki olabilir mi? Böyle bir iş birliği olabilir mi? Bu kabul edilemez yani.

Gerçekten de KDP’nin şu anda yaptığını Kürt halkı kabul etmiyor. Zaten Kürt siyasi güçleri kabul etmiyor. Güney’deki siyasi güçler açıklama yaptılar. Biz bu savaş içinde yer almayız, dediler. Bu savaşı doğru bulmuyoruz, dediler. KDP’nin yakın zamanda yönetimde olan Edhem Barzani açıkça ben bu yönetime ortak olmam, dedi. KDP’nin politikasının iş birlikçi olduğunu söyledi. Kürt’e hizmet etmediğini söyledi. Birçok eski pêşmerge de bu yaklaşımda, birçok siyasi güç bu yaklaşımda. Kürt kamuoyu bu durumdayken KDP’nin bu yaklaşımını gerçekten anlamak zordur. Bu şöyle izah edilebilir; birkaç şehirde iktidar olmak için bütün Kürdistan’ı feda etmek. Böyle Kürtlük olabilir mi? Hewlêr’de, Duhok’ta bir iki şehirde hakim olmak, iktidar olmak, bunun üzerinde yaşamak, sefa sürmek için Türk devletine böyle hizmet edilemez.

Geçmişte de yapmadı değil. Hewlêr nasıl KDP’nin de geçti? Saddam geldi, Hewler’i aldı, KDP’ye teslim etti. Bu kadar Saddam düşmanlığı vardı, bu kadar Irak düşmanlığı vardı. Her gün de bu dillendiriliyor ama Hewlêr YNK’nin elindeydi. Saddam güçleri KDP ile birlikte Hewlêr’i işgal etti ve orada bizim onlarca arkadaşımız, gazi arkadaşımız, hasta arkadaşımız katledildi. Bu bakımdan yani çok çıkarcı. Çok küçük çıkarlar, günlük çıkarlar için Kürt halkının geleceğini, Kürdistan’ın geleceğini tehlikeye atan yaklaşım var. Artık Kürt halkı bunu kabul etmiyor. Özetle Kürt halkının büyük kazanacağı bir dönemde, III. Dünya Savaşı diyoruz. Büyük kazanma imkanları var. Kaybetme riski, tehlikesi de var. Böyle bir ortamda KDP’nin Türk devletinin saldırısının parçası olması, onun işgaline yardımcı olması, hizmet etmesi, Kürt halkı açısından çok tehlikeli bir tutumdur. Başûr’un da geleceğini tehlikeye atmaktadır. KDP sanıyor ki; ben bütün Kürtleri feda edersem bütün Kürdistan parçalarını feda edersen Başûr’da iktidar olurum. Olamaz. Kürdistan’ın diğer parçalarında özgürlük ve demokrasi mücadelesi olmazsa, özgürleşmezse Başûr’da KDP’ye iktidar alanı vermezler. Bunun görülmesi gerekir. Bu yönüyle Kürdistan’ın kurtuluşunun bütünlüklü olduğunun görülmesi gerekiyor. Daha doğrusu Kürt düşmanlığının bu Ortadoğu’da ortadan kaldırılması gerekir. Nasıl kalkacak? Türk devletinin politikası değişmeden Kürtler nasıl güvenceye alacak haklarını. Bu yönüyle KDP’nin politikalarını gerçekte anlamıyoruz. Belki bazı dış güçler şu anda ona destek verebilir. Türkiye şu anda PKK ile savaştığı için esas sorunu PKK olduğu için KDP’ye göz yumabilir ama bunlar güncel durumlardır. Geleceği görmeyen, gelecek ufku olmayan yaklaşımlardır. Bunların bırakılması gerekiyor. Bu yönüyle KDP’nin bu tutumunu bırakmasını bekliyoruz. Bu tutum gerçekten kabul edilemez. Gerilla, Türk devletine savaşırken bir de KDP’yle uğraşmamalıdır. KDP’nin askeri güçlerine tedbir almamalıdır. Eğer KDP bu yaklaşım içinde olmasaydı şu anda gerillanın mücadelesi farklı boyutlara ulaşacaktı. Türk devleti bozgun yaşayıp kaçacaktı. KDP, Türk devletinin saldırılarını meşrulaştırmak yetmiyormuş gibi bir de pratik olarak gerillayı kuşatarak aslında bu savaşta Türk devletini rahatlatan, buna hizmet eden bir konumdadır. Bunu bütün Kürt halkı da görüyor. Bırakmasını istiyor. Biz bütün bu yapılana rağmen KDP’nin bu politikasını bırakmasını bekliyoruz.

ÇEMÇO’YA, SİDA’YA ADIM ATMAK SAVAŞTIR

Bir Kürt partisi olmanın koşulu, artık Kürt halkının duygularını anlamaktır. Kürt kamuoyunun duygularını anlamaktır. Kürt kamuoyu dikkate alınmadan, Kürt halkının duyguları dikkate alınmadan artık Kürt partisi olunamaz. Kürt siyasi gücü olunamaz. Belki 50 yıl önce, 30 yıl önce halk ve kamuoyu dikkate alınmadan politika yapılabilirdi, ancak bugün bir Kürt kamuoyu var. Bir Kürt halk gerçekliği var. Bunların duyguları dikkate alınmadan KDP, PKK, YNK ya da hangi güç kendisine Kürt partisi diyemez. Kürt partisi olmanın, Kürt siyasi gücü olmanın koşulu, bugün Kürt halkının sesine kulak vermektir. Kamuoyunun sesine kulak vermektir. Kamuoyu, şimdi KDP’nin bu tutumunu kabul etmiyor. Gerillaya karşı savaş içine girmesini kabul etmiyor. Bu nedenle yurtseverler geldi, dostları geldi. Hewlêr’e geldiler, müdahale edildi. İsteği neydi bunların? Savaş olmasın. KDP güçleri ile gerilla arasında savaş olmasın. Bundan daha güzel duygu olabilir mi? Bundan daha güzel tutum olabilir mi? Buna karşı gerçekten demokratik olmayan, yurtseverliğe yakışmayan tutum gösterildi. KDP açısından onu teşhir eden, onun politikalarını daha da olumsuzlaştıran ya da onun politikalarının yüzünün daha iyi görünmesini sağlayan bir etken oldu. KDP tutumuyla bunu sağladı. Şimdi bu kadar Kürt kamuoyu oluşmuşken, Kürt halkının duyguları KDP’nin bu tutumunu kabul etmezken KDP ne yapıyor? Şêladizê’ye güç yığmış Çemço’ya gitmek istiyor. Şimdi bu zaten savaş kararıdır. Oraya adım attığı an bu demektir ki tamamen Türk devletiyle savaş kararı almıştır, bu savaşı sürdürecektir sonuna kadar. Evet, buraya girmek savaştır. Buraya girildiği an gerilla kendisini koruyacaktır. Gerilla o güçleri engellemeye çalışacaktır. Çünkü oraya girmek demek hem Avaşîn’i hem de Zap’ı kuşatma altına almak. Türk devleti ile birlikte Avaşîn ve Zap’ta tasfiye etme adımı atmak demektir. Kürt halkı, Kürt kamuoyu bilmelidir; Çemço’ya Sida’ya adım atmak, Metîna’ya güç göndermekten daha ağır bir durum ortaya çıkarır. Metîna’da da böyledir aslında. Metîna’da da bir savaş durumu ortaya çıkarmaktı ama gerilla sağ sağduyulu yaklaştı. Halk Savunma Güçlerimiz, Hava Savunma Merkezi Karargah Komutanlığı soğukkanlı yaklaşarak, sakin yaklaşarak, KDP’nin o adımının bir savaşa yol açmasını engelledi ama Sida ve Çemço’ya yapılacak adımı engelleyemez. Bu durumda artık savaş kapsamlılaşır. Kürt halkı bunu görmeli. Kürt siyasi güçleri görmeli. KDP’nin bu uğursuz adımlarını, bu tehlike adımlarını engellemelidirler. KDP bırakmalıdır. Daha önce de söyledik. Savaştan önceki, yani TC’nin işgal saldırılarının başladığı dönemden önceki konuma dönmeleri gerekir. Biz Türk ordusu ile savaşırken, KDP niye askeri harekat yapıyor, niye sıkıştırıyor, niye kuşatıyor? Bu tabii çok tehlikeli. Bunun kabul edilmemesi gerekiyor. Gerçekten de savaş kararı aldığı söyleniyor. Daha önce hatırlarsanız Fazıl Mirani ve bir KDP yetkilisi, PKK ile savaş olabilir, demişti. Daha Metîna’ya güç göndermeden önceydi. Herhalde KDP, Türk devletiyle PKK’yi tasfiye edersem PKK’nin yarattığı değerlerin üzerine konarım, diyor. Ya da şunu düşünüyor; PKK tasfiye olursa ben Kürdistan’da tam hakim olurum. Kimse benim yerimde duramaz. Herkes benim önümde hizaya geçer. Böyle bir yaklaşım gösteriyor. Bu yurtsever tutum olabilir mi, demokratik tutum olabilir mi? Herkes kendi karşısında hizaya gelsin ama Kürt halkını her yerde kaybetsin. Türk devletinin soykırım politikaları önündeki en büyük engel PKK tasfiye olsun…

BU POLİTİKA KDP’YE DE KAZANDIRMAZ

KDP’nin böyle bir yaklaşım içinde olduğu görülüyor ama bunun sonu yoktur. Evet, biz kayıp verebiliriz, zarar görebiliriz, sıkıntılar çekebiliriz ama sonunda esas kaybeden KDP olur. Bu politika KDP’ye kazandırmaz, kesinlikle kaybettirir. KDP, hala politika olarak günümüz gerçekliğini göremiyor. 40 yıl önceki 50 yıl önceki duruma göre hareket ediyor. Kürt ve Kürdistan çok değişti. Bugün bir PKK gerçeği var. Bir Önderlik gerçeği var. Önderliğin yarattığı ideolojik, politik gerçeklik var. Önderliğin ideolojisi, politikası bugün Kürtleri değil, tüm Ortadoğu halklarını etkiliyor, dünyayı etkiliyor. Böyle bir güç karşısına çıkmak aslında Kürt’e yapacak en büyük kötülüktür. Önder Apo’nun Ortadoğu’da, dünyada etkin olması Kürt’ün etkili olması, onu kazanmasıdır. Kürt’ün geleceğinin güvenceye alınmasıdır. KDP, kamuoyunun, halkın görüşlerini çok dikkate almıyor. Biz şuna inanıyoruz. Artık Kürt kamuoyu güçlüdür. Kürt halkının duyguları güçlüdür. Bu duygular, bu kamuoyunun istemleri görmezden gelinemez. Görmezden gelindiği zaman kaybedecek olan KDP olur. İnanıyoruz, umuyoruz ki; KDP bu gerçekliği görür, ona göre hareket eder.

SORUN, SADECE KDP İLE PKK ARASINDA DEĞİL

 PKK tasfiye olduğu veya darbe aldığı zaman bundan bütün Kürtler etkilenecektir. Bütün Kürtler kaybedecektir. Kürt’ün en büyük direnç kaynağı ortadan kalkacaktır. Kürt’ün en büyük direnç kaynağı PKK’dir. Bu bakımdan sorunu, sadece KDP ile PKK arasındaki bir sorun gibi algılamak yanlıştır. Bunu bütün Kürtlerin sorunu olarak algılamak, Kürtlerin gelecek sorunu olarak algılamak gerekiyor. Bu açıdan tüm Kürt siyasi partileri, aydınları, yazarları, tüm Kürt gençleri, kadınları bu duruma müdahil olmalıdırlar. Çünkü bu sorun Kürt’ün geleceğini çok olumsuz etkileyecektir. Eğer KDP’nin bu politikası engellemez, durdurulmaz, KDP’nin Türk devletine verdiği bu desteğin önüne geçilmezse bundan PKK kadar diğer bütün siyasi yapılar etkilenir. Herkes güçsüz kalır. Bütün siyasi güçler güçsüzleşir. Bunu görmemek, Ortadoğu siyasi gerçeğini görmemektir. Kürt gerçeğini anlamamaktır. PKK’nin mücadelesinin Kürtler için ne anlama geldiğinin gerçekten farkına varamamaktır. Bu yönüyle nasıl tutum takınılması gerekir sorusunun cevabı PKK’nin mücadelesinin ne anlama geldiğini, Türk devletinin PKK’ye karşı saldırısının yaratacağı olumsuz sonuçlarının tüm Kürtlerde hangi sonuçlar doğuracağını bilince çıkarmak gerekir. Bu açıdan sadece tutum konulmamalı. Bütün Kürt siyasi hareketleri hem ortak tutum koymalı hem de eyleme geçmediler. Kürt halkının önünü almamalıdırlar, Kürt halkına çağrı yapmalıdırlar. Başûr’da Kürt halkının ayağa kalkması önündeki engel, Başûrlu siyasi güçlerdir. Türk devletinin baskısını görerek, Türk devletinin saldırganlığına, düşmanlığına güya hedef olmamak için sessiz kalıyorlar. Bu gerçekten gaflettir. Eğer Kürt Özgürlük Hareketi kaybederse, zayıf düşerse ya da işte bu KDP ile TC’nin politikalarında bir sonuç ortaya çıkarsa o zaman TC karşısında zayıf düşeceklerdir. O zaman TC’nin düşmanlığını göreceklerdir. Bu yönüyle Kürt siyasi güçlerini daha duyarlı olmaya, açık tutum koymaya çağırıyoruz. Kürt aydınları, yazarları, sanatçıları daha açık tutum koymalılar. Evet, tutum koyuyorlar ama bunu süreklileştirmeliler. Sadece bir açıklamayla değil, anlık günlük bir mücadele içinde olmalılar. Bu işgale karşı günlük mücadele içinde olmalı. KDP’nin tutumuna karşı günlük tutum içinde olunmalıdır. Böyle olursa bu işgal durdurulabilir. KDP bu yanlış politikalarından geri döndürülebilir. Bu yönüyle herkesi daha sorumlu olmaya davet ediyoruz. Buna Kürt halkının bütün bileşenleri dahildir. Kadın, genç, yaşlı herkes tutumunu daha açık net ortaya koymalıdır. Bu dönemler tarihi dönemlerdir. Bu zamanda tutum ortaya koymazsak geleceği kazanamayız. Ne yapılacaksa bugün yapılacak. Ne ortaya konulacaksa bugün ortaya konulacak. III. Dünya Savaşı’nda ne kazanacaksak kazanırız, yoksa kaybederiz. Bu bakımdan eylemler daha etkili olmalı, tutumlar daha net olmalı, açık olmalı. Şu kaygı, bu kaygı taşınmamalı. Şu kaygıyla, bu kaygıyla biz geleceği kurtaramayız. Mücadele ederek bütün kaygılar giderilmelidir. Biz mücadele ile kaygılarımızı giderebiliriz. Kaygıların önünü alabiliriz. Biz bu gerçekle tüm Kürt halkını ve dostlarını TC işgaline karşı mücadeleyi yükseltmeye, KDP’yi bu yanlışlığından vazgeçirmek için tutumları daha açık ve net ortaya koymaya çağırıyoruz.

KAPATMA DAVASI DA SAVAŞIN BİR PARÇASIDIR

HDP’yi kapatma davası lokal bir durum değil. Kürt halkının özgürlük mücadelesine karşı genelde yürütülen savaşın parçası. Gerillaya karşı yürütülen savaşla HDP’ye yönelik baskıları ayrı göremeyiz. Yine Türkiye’deki demokrasi güçlerine yönelik saldırıyla gerillaya yönelik saldırıyı, HDP’ye yönelik saldırıyı ayrı göremeyiz. Rojava’ya, Başûr’a yönelik saldırıları ayrı göremeyiz. Bu açıdan HDP’ye yönelik saldırı, Kürt Özgürlük Hareketi’ni tasfiye etme, demokrasi güçlerini ezme politikasının parçasıdır. Bunu böyle görmek lazım. Sorun, HDP ile ilgili iddialar değildir. O iddiaların hepsi çürüktür, bir de sömürgeci kafayla ortaya konan iddialardır. Yani demokratik bir zihniyetin, evrensel hukuk kurallarına bağlı bir zihniyetin öyle bir iddianame hazırlaması mümkün değildir. HDP’nin tutumu, yaklaşımı öyle bir iddianame içine giremez. Bu ancak savaş, düşman hukukuyla açıklanabilir. HDP açıkça düşman görülüyor zaten. Hedef gösteriliyor. Her gün hedef gösterilmiyor mu? HDP neredeyse günah keçisi haline getirilmiş. HDP’ye selam veren bile düşman görülüyor. HDP’ye selam veren bile hain olarak değerlendiriliyor. Böyle bir siyasi ortam var. Bu yönüyle HDP’nin kapatılma politikasını anlamak gerekir. Burada şunu söylemek gerekir; çok sıkıştıkları, mücadelede zorlandıkları için HDP’yi kapatmak istiyorlar. Acaba HDP’yi kapatarak kendilerini kurtarabilir mi? Kürt halkına karşı yürütülen mücadelede acaba sıkışıklığı giderebilir ya da sonuç alınabilir mi? Bu yaklaşımla hareket ediyorlar. Aslında korkunun ürünüdür. Zayıflığın ürünüdür. Eğer çok zayıf olmasalardı HDP’yi kapatma adımı atmazlardı. Çünkü şimdiye kadar HDP’nin varlığını, bizde demokrasi var, bizde özgürlükler var, diye pazarlıyorlardı. Buna dayanarak Özgürlük Hareketi’ne saldırıyorlardı. Halka saldırıyorlardı. Bu kadar saldırı ve baskı yürütürken işte bizde demokrasi var argümanını ortaya koymada en çok da HDP’nin varlığını, siyasi varlığını gösteriyorlardı. İşte bir-iki tane gazetenin varlığını gösteriyorlardı. Şimdi bunlara yöneliyorlarsa demek ki çok sıkışmışlar. Gerçekten şu anda AKP-MHP faşizmi çok sıkışmış durumdadır.

YAPILMASI GEREKEN MÜCADELEYİ YÜKSELTMEKTİR

HDP’nin kapatılmasını böyle görmek lazım. Bundan çıkarılacak sonuç; HDP kapatılır mı kapatılmaz gibi bir yaklaşım ve değerlendirme olmamalıdır. Şöyle demek lazım; bunlar HDP’yi kapatmak istiyor. Çok zayıflamıştır. Şu anda yapılması gereken HDP kapatılacak mı kapatılmayacak mı kaygısına düşmek yerine mücadele yükselterek bu iktidarı düşürme olmalıdır. Bu iktidarı yerle yeksan etme olmalıdır. Gerçekten bu iktidar çabuk kaybeder. İç ve dış destekleri zayıflamıştır. Evet dışarıda hala AKP’yi ayakta tutanlar var. AKP iktidarı içeride de kısmi destekçisi var ama bunlar AKP iktidarını ayakta tutmaya yetmez. Gerçekten mücadele edildiği takdirde bu iktidar yıkılır. Yıkılacaktır, çünkü ne meşruiyeti kalmıştır ne iç ve dış desteği kalmıştır. Devlet karakteri de yok. Düşünebiliyor musunuz, bir mafya, çete devletine dönüşmüş, hukuk yok. Böyle devletler zayıf devletlerdir, devletler bile kendini ayakta tutmak için bazı kurumlara ihtiyaç duyarlar. Biraz meşruiyete ihtiyaç duyarlar, biraz hukuka dayanırlar. Bu devleti ayakta tutacak hiçbir moral değer yok, meşru değer yok. Bu bakımdan Türkiye halkları, demokrasi güçleri, Kürt halkı direnirse bu iktidar yıkılır. HDP’ye saldırıyı gerçekten de böyle anlamak lazım. HDP’nin kapatılmasını böyle anlamak lazım. Kapatabilir, çünkü Anayasa Mahkemesi, Yargıtay, bunlar formalitedir. Türkiye’de böyle hukuk, mahkeme, yargı yok. İktidar ne diyorsa o olacaktır, dediği olacaktır. Artık yargıç da iktidardır, savcı da iktidardır, hepsi iktidardır. Hatta iktidar da değil, bir tek kişinin ağzından çıkan artık kanun olmuştur. Bu, gerçekten çok ciddi bir zayıflığın sonucudur. Nitekim Erdoğan o kadar zayıf ki her tarafa gidip yalvarıyor. Kendini satıyor, Türkiye’yi satıyor. İşte şurada askeriniz olurum burada bilmem neyiniz olurum, bana destek verin, diyor. Artık kendini ayakta tutmak için bütün Türkiye’yi pazarlıyor. İşte Afganistan’a gidip asker olacağım, diyor. Afganistan’da ABD müdahale etti, yenildi, oradan gidecek, Türk devleti gidip oranın havaalanını koruyacak. Gerçekten de bu utanç verici, Türkiye için utanç verici durum. Türkiye bu duruma düşürenin iktidarda kalmaması lazım. Halkın böyle bir iktidarı gerçekte tükürüğüyle boğması gerekiyor.

İZMİR SALDIRISI KARAKTERİNİ ORTAYA KOYUYOR

AKP-MHP iktidarı, HDP’ye bu kadar saldırırken tabii bu saldırıyı daha aşırı noktalara kadar götürdü. Yakın zamanda işte birçok gazeteci dövüldü, birçok siyasetçi dövüldü. Daha önce Kılıçdaroğlu linç edilmek istendi. Yakın zamanda Meral Akşener linç edilmek istendi. Bundan sonra Erdoğan „bu iyi zamanlardır“ dedi. Yani daha da kötüsünü göreceksiniz, dedi. İşte bu süreçte İzmir katliamı gerçekleşti. İzmir katliamı gerçekleşmesi aslında AKP iktidarının korkusunu gösteriyor. Bu tür cinayetlerle, bu tür tehditlerle, baskılarla muhalefetin kendisine karşı direnişini engellemeye çalışıyor, engellemeye çalışıyor. Ancak korkunun ecele faydası yoktur. Bu kadar baskı yapan bir iktidara karşı halk direnir. Bu açıdan İzmir’deki saldırı, AKP iktidarının karakterini ortaya koyuyor. Gerçek yüzünü ortaya koyuyor. Yani artık çetelerine dayanarak kendini yaşatmak istiyor. Dedim ya devlet karakteri bile kalmamış. Klasik devlet olmaktan bile çıkmış bir mafya, bir çete grubu haline gelmiş. Artık meşru araçlarla değil de böyle saldırılarla iktidarını ayakta tutmaya çalışıyor.

POYRAZ’IN KATLEDİLMESİNE KARŞI TUTUM

Deniz Poyraz’ın şehadetinden sonra halkın gösterdiği tutum sadece Kürt halkının değil, Türk halklarının gösterdiği tutum, sadece HDP’nin değil bütün Türkiyeli siyasi partilerin gösterdiği tutum çok önemli. Aslında AKP’ye karşı Türkiye halklarının tutumunu ortaya koyuyor. Ailesinin tutumu da sadece Deniz’in ailesinin tutumu değil, tüm Kürt halkının tutumudur. Tüm Kürt halkının tutumu Deniz’in ailesinin tutumudur. Herkes bunu böyle bilmeli. HDP niye ayakta kalıyor? HDP işte böyle bir tabana dayanıyor. HDP’yi sahiplenen böyle bir kitle var. Sadece bu Deniz Poyraz değil, Deniz Poyraz’ın ailesi değil. Böyle yüz binlerce, milyonlarca insan var. Bu nedenle bütün baskılara rağmen HDP diz çökmüyor, ayakta kalıyor. HDP’yi savunan, sahiplenen, kitle kararlı kitle, direnen kitle, ne olursa olsun teslim olmayacağız, diyen kitle. Deniz’in annesi gibi bir gideriz bin geliriz, diyen kitle. Böyle bir halk gerçeği var. Bu açıdan tabii ki Deniz Poyraz’ın şehadeti, birçok gerçeği açığa çıkardı. Bazı olaylar, bazı gerçeklerin açığa çıkmasını, netleşmesini sağlar. Böyle derler ya turnusol kağıdı ya da katalizör görevi görme. Deniz Poyraz’ın şehadeti, ailesinin tutumu, halkın tutumu, gerçekleri ortaya koydu. Şu çok önemlidir; Türk devletinin, soykırımcı sömürgecilerin en temel politikası Kürt halkı ile Türkiye demokrasi güçlerinin buluşmasını engellemektir. Böylelikle Türkiye halklarını bu mücadeleden uzaklaştırmak, Kürdistan’ı, Kürtleri tecrit edip ezmek, soykırıma uğratmak istiyorlar. Yılardır izlenen politika budur. Deniz Poyraz’ın şehadetinden sonra Kürt halkı ile Türk halkının ortaklaşması, Türkiye’deki siyasi güçlerin HDP’ye sahip çıkması, Deniz Poyraz’ın şehadetine sahip çıkması, katillerini kınaması, aslında soykırımcı sömürgeciliğin bu temel politikasının çöktüğünü gösteriyor. Artık Kürt halkı ile Türkiye halkları Türkiye’nin demokrasi mücadelesinde birleşmiştir, buluşmuşlardır. Bu, çok önemli gelişmedir, geleceği belirleyecek temel parametredir. Bunun ortaya çıkması çok çok önemli. Bu yönüyle ortaya çıkan bu gerçekliğin hem HDP tarafından, hem Türkiye siyaseti tarafından; Kürt halkı, Türkiye halkları tarafından çok iyi anlaşılması, bu ilişkinin/birlikteliğin, ortak mücadelenin/tutumun geliştirmesi gerekiyor.

DEVLET BAHÇELİ’Yİ ÖFKELENDİREN BU TUTUMDU

Türkiye’nin geleceğini yaratacak budur. Bu çok önemli. Zaten bu ortaya çıkınca Devlet Bahçeli çok öfkelendi. Devlet Bahçeli’yi bu kadar öfkelendiren, Kürt halkı ile Türkiye halklarının buluşması oldu. Kürt halkının mücadelesiyle Türk halklarının demokrasi mücadelesine ortaklaşma oldu. O, HDP’yi tecrit etmek isterken, Kürt halkını tecrit etmek isterken, HDP’nin ve Kürt halkının Türkiye demokrasi güçleriyle, halkıyla buluşması, böyle ortak mücadele içine girmesi, soykırımcı sömürgeci faşizmi bunun en has temsilcisi Devlet Bahçeli’yi öfkelendirdi. Devlet Bahçeli, Türkiye demokrasisinde, halkların birliğinde, kardeşliğinde kendi ölümünü görüyor. Eğer Kürt halkı ile Türkiye halkları buluşup ortak mücadele ederse böyle bir Türkiye’de Devlet Bahçeli’ye, MHP’ye yer yoktur. AKP’ye yer yoktur. Onun için halkın bu tutumuna öfkeleniyorlar. Biz gerçekten Deniz Poyraz’ın şehadetinden sonra şunu gördük; AKP iktidarını devirebilecek bir zihniyet oluşmuştur. Bir politik zihniyet oluşmuştur. Bir toplumsal gerçeklik ortaya çıkmıştır. Yani AKP iktidarını düşürecek zihniyet de, örgütlülük de toplumsal zemin de var. Eğer bu örgütlülükle eyleme geçerse bu iktidar devrilecektir. Bu açıdan provokasyona gelmeyelim, işte bu oyunlara gelmeyelim yaklaşımları yanlıştır. Şu anda görev; bu faşist iktidara karşı ortak mücadele yapmak, halkın ayağa kalkmasıdır. Halkın demokratik mücadelesini yükseltmesidir. Deniz Poyraz’ın şehadeti böyle bir çağrı yapıyor. Bu şehadetin çağrısını böyle anlamak lazım. Halkın tutumunu, çağrısını böyle anlamak lazım. Bu yönüyle de biz Deniz Poyraz’ın şehadetinin de Türkiye demokrasi mücadelesinde önemli bir dönüm noktası olduğunu, yeni gerçekler ortaya çıkardığını, bu temelde de mücadelenin daha da gelişip yükseleceğine inanıyoruz.

HDP DİRENEREK AYAKTA KALDI

Şu gerçekliği artık herkesin kabul etmesi gerekir. 12 Eylül darbesi oldu. Eğer PKK öncülüğünde Kürt özgürlük mücadelesi olmasaydı, bu mücadele büyük bedellerle kararlılıkla yürütülmeseydi şu anda Türkiye’de demokrasi güçleri ayakta kalamazdı. Özgürlük ve demokrasiden söz edilemezdi. Türkiye koyu gerici bir karanlık içinde yaşardı. Bu yönüyle PKK’nin yürüttüğü özgürlük mücadelesi, Türkiye demokrasisinin, demokrasi mücadelesinin ayakta kalmasında, gelişmesinde, var olmasında belirleyici rol oynadı. Temel etken oldu. Bunun gerçekten kabul edilmesi gerekir. Hiçbir komplekse kapılmadan bunun ortaya konulması gerekir. Her şeyi biz yarattık, işte herkes bizim dediğimize gelsin, bize uysun, biz ne diyorsak onu yapsın, demiyoruz. Böyle bir gerçekliğin var olduğunun görülmesi, bu yönüyle Kürdistan’daki özgürlük mücadelesinin hakkının verilmesi gerekiyor. Yine son yıllarda HDP gerçekten büyük bedel ödedi. HDP direnerek ayakta kaldı. Eğer bugün Türkiye’de diğer siyasal partileri; CHP’sinden Saadet Partisi’ne kadar birçok parti ayakta kaldıysa bu HDP’nin direnişiyle oldu. Kürt halkının mücadelesiyle oldu. Bütün baskılar karşısında bedel ödeyerek ayakta kalmasıyla oldu. Bu açıdan önemlidir. HDP’nin tutumu önemlidir. HDP gerçekten demokrat tutum koydu. AKP-MHP’nin arkasına girmedi, sığınmadı. İşte savaş açarken Meclis’te el kaldırmadı. Tutum koydu. AKP’nin bütün yanlış politikalarına açıkça tutum koydu. Her türlü saldırıyı göze alarak; yani şiddeti, düşmanlığı göze alarak, yani bu saldırıların olabileceğini görerek, bunların bilinciyle tutumunu ortaya koydu. Bu, bugün demokrasi güçlerinin ayakta kalmasına, AKP iktidarının yıkılmasına kadar gelen bir durum ortaya çıkardı. Bu gerçekliğin görülmesi gerekir. Bu yönüyle HDP’nin duruşu gerçekten Türkiye’deki demokrasi güçlerine cesaret verdi. Mücadele edilebilir, sonuç alınabilir anlayışını her kesimde geliştirdi. Deniz Poyraz’ın annesinin, babasının tutumu açık. Bu herkese örnektir. Çünkü faşizmden korkularak, geri çekilerek, bu mücadeleden korkarak hiçbir şey elde edilemez. Bu teslim olmaktır, ölmektir. Eğer yaşamak istiyorsak, özgürlük ve demokrasiyi kazanmak istiyorsak bedelini göze alarak mücadele edeceğiz.

KORKU İMPARATORLUĞU YIKILIYOR

Şimdi de yüzlerce insan, binlerce insan sokaklara çıktı. On binlerce çıksın sokağa, iktidar bitmiştir. Yapacağı bir şey yoktur. Bırakıp kaçacaktır. Bu yönüyle artık şunu söyleyebiliriz korku imparatorluğu yaratmak istedi ama yıkıldı, yıkılıyor. Bu önemlidir. Bir yıl önceki durum yok. Gerçekten şu anda çok teşhir oldu. Sedat Peker bile ‘Benim tweetimi yasaklıyorlar, bilmem şu sayfamı yasaklıyorlar, yasaklansın, ben onları dumanla duman ederim’ dedi. Eskiden dumanlar haberleşiliyormuş ya. Yani AKP iktidarının ne kadar zayıf olduğunu aslında Sedat Peker ortaya koydu. Yani bırak videoyu, bırak tweeti, dumanla onları sarsarım, diyor. Gerçekten şu anda Sedat Peker bir şey söyler de iktidarım yıkılır, diye korkuyor. Böyle iktidar olur mu? Bu iktidar ne kadar ayakta kalacak? Evet, her gün. Sedat Peker’in bir iddiası ortaya çıkıyor. Hükümet oturup kalkıyor. Bu yönüyle artık korku yıkılmıştır. Artık bu iktidar teşhir olmuştur. Bu iktidarın bütün gerçek yüzü açığa çıkmıştır. Şimdiye kadar bir kesim toplumu aldatıyordu. Birçok çevreyi kandırıyordu. Buna dayanarak ayakta kalıyordu. Artık bunu da kaybetmiştir. Bir tek Sedat Peker bile bütün yandaş basından daha etkili hale gelmiş. Neden? Bunların gerçekliği zayıf, gerçekliği yok? Gerçekliği olmayan iktidarın da yıkılması yakındır. Bu temelde biz de bütün halkı, bütün demokrasi güçlerini mücadeleye çağırmaya, cesaretli olmaya çağırıyoruz. İşte Kürt yiğitliğini görsünler dağda. Kürt genç kızlarının nasıl bir savaş verdiğini görsünler. Onlara bakarak herkes cesaretlensin. Onların gülüşünden herkes cesaret alsın. Hem Kürt halkı hem Türkiye halkları, demokrasi güçleri bu coşkuyla, bu moralle mücadele ederse AKP-MHP iktidarının ömrü bir ay bile olmaz.

ANF

What do you think?

10k Points
Upvote Downvote

TAKVA

GRW-Fördergebiet für den Zeitraum 2022-2027 neu festgelegt