in ,

Süleyman Deveci: Kaza

Öykü

Silah manyağı Robert, Hanım ile İzmir'de atış poligonu derneğinin düzenlediği uluslararası amatör bir yarışma organizasyonunda tanıştı.

Ülkenin birinde her yıl yirmi bin insan silahlı saldırılar sonucu öldürülse bile güçlü silah lobicilerinin çıkar ilişkileri sonucu, silah satışlarını yasaklamak kimselerin aklına gelmez. Acaba ne düşünür bu tüccarlar, diye soranların sayısı da her geçen gün azalıyor. Yasaklamalar bir yana bu silah lobilerinin uluslararası gücü, etkisi, nüfuzu da her geçen gün artıyor.

Silah manyağı Robert ne adı geçen ülkeyi bilir, ne de orasını silah tüccarlarının yönettiğini. Onların etkisinde kalıp silah hastası olduğunun farkında bile değildir. Robert’e göre her insan silahlanabilmelidir. Hatta resmen silahlanmalıdır. Ailesini koruyamayan, dışarıdan gelecek bir saldırıya karşı kendisini savunamayana adam denemez, diye düşünür.

Silahı olsa da ateş etmeyi bilmezsen neye yarar, ana fikrinden yola çıkan Robert, genç yaşlarda kendisine bir de atış poligonu derneği buldu. Üye aidatı oldukça pahalı olmasına rağmen aldığı ustabaşı maaşı sorun olmasını engelliyordu. “Hava yollarının canı sağ olsun, canı sağ olsun ki iyi maaş vermeye devam etsinler. Biz de hayatımızı normal sürdürmeye devam edelim” derdi.

Silah manyağı Robert, Hanım ile İzmir’de atış poligonu derneğinin düzenlediği uluslararası amatör bir yarışma organizasyonunda tanıştı. Eğlence olsun diye gidilen barların birinde kendilerine içki sunan ve çok iyi derecede Almanca bilen üniversiteli, genç ve güzel kadına oracıkta Robert aşık oldu. Yarışma bitse de geri dönmek yerine Robert tatilini uzattı.

İnatçı, kararlı ve kendinden emin Robert ne yapıp edip Hanım’ı kafalayıp ikna edene kadar bardan ayrılmadı. Ona iltifatlar etti. Kur yaptı, aşkını resmen ilan etti; sonunda Hanım’ın dikkatini, sonra da gönlünü çalmayı başardı.

Hanım, Robert’ten kurtulmanın başka yolu yok galiba, bir defadan bir şey olmaz, diyerek hiç de huyu olmamasına rağmen onunla buluşmayı kabul etti. Robert eline geçen fırsatın son şansı olduğunu bilircesine, Hanım’ı yemekte o kadar çok eğlendirip hoşça vakit geçirtti ki, sonuç Robert’in kaldığı otelde sabahlamalarıyla lehine sonuçlandı.

Böylesi tatillerin, yeni arkadaşlıkların, aşkların sonu nasıl gelişirse, ilişkileri de öyle yol almaya devam etti. Hanım İzmir’i Robert ile yeniden keşfetti. Daha önce farketmediği o kadar çok detayın olmasına hayret etti. Hele onun bir atış yarışması için kalkıp İzmir’e gelmiş olması Hanım’ı oldukça heyecanlandırdı.

Birileri tarafından o dozda sevilmek, her gün ufak hediyeler almak, sürekli hatırlanmak, iltifatlar ve latifelerle karşılaşmak Hanım’ın başını döndürmeye yetti. Robert’e ilgi duymaya başladı. Robert, izni bitip geri döndüğünde Hanım’ı kendisine aşık etmeyi başarmıştı. Ağlayarak birbirlerinden ayrıldılar.

Robert tatil aşkı tatilde biter, Hanım’la yeteri kadar birlikte oldum, çabuk unuturum havasında eve döndü. Hanım ise acaba bir daha arar mı kaygısını ilk ayrıldıkları andan itibaren içinden atamadı, aklından çıkartamadı. Hayatının en tatlı ve kaliteli tatilini geçirdiğinden yüzde yüz emin Robert birkaç gün sonra eski düzenine döndü. İşini, evini, günlük ritmini özleyen Robert silah merakına, derneğine, arkadaşlarına geri dönmüştü.

On gün kadar sonra Hanım’ı düşünmeye başladı. Onun kokusunu, gülümseyişini, şefkatli dokunuşunu, sevişme anlarındaki inleyişini, sevecenliğini, kadınlığını, sohbetini özledi. Canı sıkıldıkça onun yokluğunu ve boşluğunu daha da derinlerde hissetmeye başladı. Geçici bir aşk gözüyle baktığı Hanım düpedüz gönlünü çelmişti. Ne yapsa, ne etse artık hep onu görüyordu. Ne yapacaktı bilmiyordu. Onsuz hayatın tadı yoktu.

İki hafta sonra ondan ilk telefonu alan Hanım önce kırgındı. Kucak ve kulak dolusu sitem etti. Robert hepsini sineye çekti. Kadını resmen unutacaktı, aşkını yaşamamış gibi unutabileceğini zannetmişti. Oysa Hanım da aynı benzer duyguları yaşıyordu. Kendi kendine birkaç gün “ben aptalım” deme cezasını uyguladı.

Cezası bitince de ya onun Hanım’ın yanına dönmesi, ya da Hanım’ın kendisinin yanına gelmesi gerektiğini anladı. Böyle daha fazla devam edemezdi. İşini, evini, arkadaşlarını, silahlarını, derneğini bırakıp İzmir’e gidemeyeceğine göre Hanım’ın gelmesi kaçınılmazdı.

Hanım’ı ikna etmenin ne kadar zor olduğunu bilen Robert, planını yavaş yavaş devreye koymanın en akıllıca yol olacağını anlamıştı. Ona iki haftalık bir davetiye yollamanın en akıllıca çözüm olacağına hem kendisini hem de Hanım’ı inandırdı. Hem vize alması daha kolay olurdu, hem de Hanım’ın buna itiraz edebileceği hiçbir açık kapı kalmamış, bırakılmamış olurdu.

İlk başlarda mırın kırın etse de Hanım, aşkını görebilmenin sevinciyle, birlikte iki hafta yine beraber olabilme fırsatının eline geçmesiyle razı oldu. Hamburg’a doğru uçarken kaç gündür heyecandan nasıl da uykusuz kalıp yatamadığı geceleri düşündü. Vize için kuyrukta yaşadıklarını, ne kadar çok insanın Almanya’ya gelebilmek için uğraştıklarını görüp şahit olmuştu.

Karşılama şampanyalı ve çiçekli oldu. Hanım’ın gözlerinden birkaç damla sevinç gözyaşları döküldü. Aynı sevinci Robert de yaşadı ama o kendisine hakim oldu. Bir taksiye atlayıp doğru Robert’e gittiler. Robert o heyecanla kendi arabasını süremeyeceğini anlayıp evde bırakmıştı. İlk defa böylesine aşırı yoğun duygular yaşıyordu.

İki hafta birkaç saatmiş gibi geldi geçti. Hanım’ın canı hiç o kadar çabuk geri dönmek istemiyordu. Robert de son günler yaklaştıkça ne yapacağını bilememenin çaresizliği içerisindeydi. Sevgilisinin gitmesini istemiyordu, aksine kalmasını, hep yanında olmasını, hayatının aşkını doya doya yaşamak istiyordu.

“Evlen benimle!” dediğinde Hanım sevinçten neredeyse uçacaktı. Bir an bile önünde dizlerinin üzerine çömelmiş adamın teklifine, dahası isteğine evet dedi. Sonrası sayısız telefon görüşmeleri, bürokrasi çarklarıyla savaş, kurumlar arası yoğun trafikti. Hanım bir daha Türkiye’ye dönmedi. Önce vizesi üç aya kadar uzatıldı. Bu süre içerisinde de oturdukları semtin ait olduğu belediyede nikahlarını kıyıldı. Vize daha sonra oturma iznine döndü. Hamile kalan Hanım artık yarı buralı oldu.

Bu mutlu aşktan Heike Narin doğdu. İkisi de kızlarına annelerinin ön adlarını vermeyi uygun görmüşlerdi. İkisinin de anneleri uzun yıllar önce vefat etmişti. Robert ise Hanım geldi geleli ne silahına, ne derneğine uğramaya ara vermiş, bu alışkanlıklarını değiştirmeyi aklına bile getirmemişti.

Heike Narin iki buçuk yaşına girdiğinde hâlâ ikilinin aşkları dipdiri ayaktaydı. Çocuk birlikteliklerini daha bir kökleştirip güçlü kılmıştı. Bir gün arkadaş davetine gitmişlerdi. Robert otururken rahatsız etmesin diye ruhsatlı silahını kanapenin üzerine bırakmıştı. Çocuk ne zaman yanlarından ayrıldı, ne zaman kanapedeki silahı buldu, kınından çekip çıkardı, ikili geri odaya döndüklerinde anlamadılar bile. Robert hiçbir zaman emniyete almadığı tabancasına yaklaştığında artık çok geçti. Çocuğun eli kazayla tetiğe deydi. Silahın geri tepkisiyle Heike Narin yere düştü, çıkan gürültüden korkup bas bas bağırmaya başladı. Tek bir kurşun Robert’in kafasından girip çıktı. Çıkan kurşun Hanım’ı da yaralamayı başardı. Ev sahiplerinin olayın şokunu atlatıp polisi çağırmaları sanıldığından da uzun zamana mal oldu.

Süleyman Deveci / 02.07.2015

06.17

What do you think?

10k Points
Upvote Downvote

Festgenommene Journalistin bleibt vorerst in Polizeihaft

“Göç Senfonisi – Karanlık Sular”