in ,

Süleyman Deveci: Cep Telefonu

Öykü

Genç kıza büyük bir ihtimalle doğum gününde ya annesi, ya da babası tarafından hediye edilmişti.

Genç kıza büyük bir ihtimalle doğum gününde ya annesi, ya da babası tarafından hediye edilmişti. Nihayetinde hemen her çocuğun bir akıllı telefonu vardı. Adı üstünde akıllı telefondular. Akıllı olmalarının nedeni onlarca fonksiyonu yerine getirebilmelerinde yatıyordu. Telefonla konuşmak o telefonlarla henüz herkese kolay kolay nasip olmazdı. Hem konuşmak out, yazmak in’di.

Mesaj yazmak da eskidendi. Daha çok semboller, kısaltmalar, emojiler mesajcıların kendi aralarında kullandıkları ortak dil, telefon edebiyatının oluşma aşamasını geçip yerleşme evresine girdiğinin kanıtıydı.

O telefonlarla bedava kitap okuma kulüplerinden birine üye olunup, yüz binlerce kitabı dünyanın hemen her dilinden okuyabilmek mümkündü. Bazı heyecanlı, macera veya aşk dolu kitapların yeni bölümlerinin yayınlanması, dört gözle bekleniyor, hemen her yeni bir bölüm yayınlandığında on binlerce genç sevinçle akıllı telefonlarından gelmiş geçmiş en beynelmilel kolektif okuma harekatını gerçekleştiriyorlardı.

Gençler ile cep telefonu arasındaki sevdayı büyüklerin anlaması olanaksızdı. Suzan, kardeşlerinden çok, cep telefonunu sevdiğini akşam sofrasında bağıra çağıra söylediğinde babasının yüreği cız etti. Nerede hata yapmıştı bu çocuğu yetiştirirken, kendi kendisine sorup durdu.

Annesi genç kızı payladı. Suzan odasına gidip sadece hep beraber yemek yenilirken yanından kısa süreliğine ayırdığı cep telefonuna sarıldı. İyi ki o vardı. Hüzünlü ama popüler bir müzik klibini hem izlemeye, hem de dinlemeye başladı.

Suzan cep telefonunu çok seviyordu. Neredeyse hemen her ruh haline uygun fonksiyonları olan bir aletti. Onun sayesinde artık okula geç gitmekten kurtulmuştu. Alarmı istediği zamana kuruyor, zil sesini duyar duymaz yatağından fırlıyordu. İlk dönemler alarmın tınısı onu dehşete düşürse de, zamanla daha yumuşak, okşayıcı seslerle uyandıran tonları keşfetti. Güne daha bir zarif, yumuşak, ince bir sesle uyandırılıp başlamaya alıştı.

Eğer sahibi yaratıcı, yetenekli, hayal gücü zengin değilse, o telefonda bir işe yaramaz diye düşündü Suzan. Telefon tabii ki marifetliydi. Ama ona asıl kalıbı veren sahibiydi. Sahibi istemezse kısılırdı o telefonun sesi, görüntüsü karıncalanır, anlamını, ağırlığını ve önemini yitirirdi.

Dışarıdaki havanın nasıl olabileceğini kestiremeyen Suzan telefonu açar açmaz hemen hava durumuna bakabiliyordu. Kaç derece olduğunun yanı sıra kapalı mı, yağışlı mı, güneşli mi olacaktı hava, onu da öğrenmek mümkündü. Bir genç kız için tabii ki hava durumu önemliydi. Ona göre giyinmek, en doğru olanıydı. Yersiz zamanda mini etekle yağmura yakalanmak ancak aptalların düşebileceği tuzaklardan biri olabilirdi.

Suzan bazen kaçırdığı dersleri arkadaşlarının gizlice kayıt ettikleri ses veya görüntülerden telafi ediyordu. O kayıtlar telefondan telefona, hem de kablosuz rahatlıkla gönderilebiliyordu. Böylesi kayıtları gizlice çekmek öğrenciler arasında modaydı. Yakalanınca alınacak disiplin cezaları arasında, telefonuna el konulmasından okuldan atılmaya kadar zengin bir yaptırım programı uygulanabiliyordu. Böyle bir heyecanı her gün her yerde bulamıyorlardı.

Birinde laboratuvarda kimya dersinde hoca anlatırken Gürkan isimli genç hem telefonunu kapmamış, hem de çalan telefonuna karşılık verip konuşmuştu. Anlatımına ara dahi vermeyen öğretmen, ani bir hareketle onun telefonunu elinden kapıp içinde asit olduğunu sonradan öğrendikleri yarısına kadar dolu bir kabın içine koymuştu. Onlarca göz çiftinin şaşkın bakışları arasında alımlı alet, nasıl da bir kaç saniye içerisinde eriyip yok olmuş, bakanların içini acıtmıştı.

Gürkan’ın kimya öğretmenini müdüre şikayet etmesi daha da sorun çıkartmış, ibret olsun diye genç adam iki hafta okuldan uzaklaştırma cezasına çarptırılmıştı. O yüzden telefonu gizlemek, sesini kapatmak, titremeye almak, her an kayıt yapabilmek, yakalanma modunda olmak, hemen hepsine aynı oranda neredeyse zevk ve heyecan veriyordu.

Gürkan’ın yeni bir telefon edinmesi bir kaç gün sonra olmuş, Gürkan kimya öğretmenini gece gündüz kayıt etmişi, herkesin birbirini izlediği ortamda, sanal beraberlik sohbetlerinde kendince rezil etmişti. Adamı alış verişe giderken kayıt etmiş, çöp dökerken, gazete satın alırken, fitnes kulübüne girip çıkarken telefonuna çekmişti. En ses getireni ama adamı seks oyuncakları satan bir dükkana girip çıkarken olanıydı. Gürkan hocayı dillere düşürmekle kalmamış, bir sürü genç kızın ona karşı ilgi ve merakını arttırdığını anlayınca takip işini bırakmıştı. Cep telefonunun kolektif ruhunu unutmuştu.

Suzan seviyordu kolektifle birlikte olmayı. Dışarıdan ne kadar asosyal görünürse görünsün, arkadaşlarıyla oluşturdukları çemberde aslında her şey ortaktı. Aynı şakalara gülüyorlar, aynı anlaşılmaz ödevler anlayanlarca yeniden anlatılıp anlaşılıncaya kadar pes edilmiyor, beraber ortak planlar yapılıp kararlar alınıyor, ya hep beraber ya da tek tek yerine getiriliyordu.

Anne-babaların, eğitmen, psikolog, sosyolog ve medya iletişim uzmanlarının veryansın edip akıllı telefonlara saldırdıkları, sayısız asılsız suçları yükledikleri telefonların ortak hareket etme ruhunu ne denli etkilediklerini, büyükler henüz tam olarak anlamamış, anlayamamışlardı.

Suzan’ın da, arkadaşlarının da umurunda değildi yetişkinlerin ne düşündükleri. Onlar gençleri anlasalardı zaten dünya bu halde olmazdı. Gençler kendi protesto, gülmece, hüzün, dayanışma, güne başlama, günü bitirme, mutlu olma kültürünü geliştiriyorlardı. Hem de küçücük bir aletle. Politikayı da, sporu da, eğlenceyi de, müziği, modayı, kültürü de cep telefonlarından izliyor, yaşıyor, kabul veya reddediyorlardı. Hayat gittikçe sanal ortama kayıyor, yeni anlayışlar, trendler, yaşam tarzları, düşünme biçimleri gelişiyordu.

Suzan’ı dışarıdan görenler onun her an ve yerde sürekli cep telefonuyla meşgul olduğunu, asosyal günümüz malum genç kızlarından biri olduğunu, buluğ çağının sorunlarını çok şiddetli yaşadığını zannederken, o ve arkadaşları akıllı telefonun yeni bir marifetini daha keşfediyorlardı. Cep telefonu koca dünyayı ceplerinde taşıtıyordu. Sorun onu nasıl kullanabilmekteydi.

Cep telefonu olan biri nasıl yalnız olabilirdi Suzan anlamıyordu. Herkesin bir birinden haberi vardı. Hayat, görmek ile göstermek, beğenmek veya reddetmek arasında gidip geliyordu. Yetişkinler, onların cahil, geri kalmış düşünceleri zerre kadar umurunda değildi. Önemli olan neler olup bittiğini bilmekti. O uyurken neleri kaçırdığı, gün boyu neler olacağıydı.

Suzan hayatı da, cep telefonunu da çok seviyordu. Onsuz bir geçmişi tasavvur edemiyor ve onsuz bir gelecek düşünemiyordu.

Süleyman Deveci / 27.06.2015

08:50

What do you think?

10k Points
Upvote Downvote

Volleyball-Europameisterschaft der Frauen 2023 mit Spielen in Düsseldorf

Gün gelir zorbalar kalmaz gider, yepyeni bir güneş doğar