in ,

“Edebiyatçılar Grubu” birinci yılı masaya yatırdı

Hamburg edebiyatla daha da güzelleşecek!

“Edebiyatçılar Grubu” ilk yılı masaya yatırdı.

Söyleşi

ALMANYALILAR – Hamburg’da bir yıldır yoğun edebiyat faaliyetleri içerisinde bulunan ve geçtiğimiz günlerde birinci doğum günlerini kutlayan “Edebiyatçılar Grubu” ilk yılı masaya yatırdı. Bu vesileyle grup üyelerine sorduk. İşte olup bitenler ve edebiyatçı yazarların verdikleri yanıtlar:

Almanyalılar: „Edebiyatçılar Grubu” bir yaşına girdi. Neden böylesi bir gruba katılma ihtiyacı duydunuz? Niçin bu gruba katıldınız ve bu olay nasıl gerçekleşti?

Okan Oruk: “Edebiyatçılar Grubu”yla kurulduğu ilk aylarda sadece takipçileri olarak tanıştım. Bu işe başlama ciddiyetleri, çalışmalarındaki kararlılıkları takdire şayandı. Şu an beraber çalıştığım arkadaşlarımın dışında başka değerli yazarlar da vardı. Fakat şu veya bu şekilde onlar devam etmediler veya edemediler. Tam grup dağılır diye düşündüğüm anda geri kalanların az önce bahsettiğim ciddiyetleri bir kez daha ortaya çıktı ve kararlı şekilde çizgilerini bozmadan devam ettiler. Amatör bir şiir ve öykü yazarı olarak bu beni çok etkiledi. Beni geliştirecek, tecrübe kazandıracak ve bana yeni düşünce ufukları açacak bir oluşum vardı karşımda. Süleyman Bey haricinde Gülderen Hanım´ın ve İlhami Bey´in ilk kitapları okurlarla buluşmuş olmasına rağmen öğrenme ve gelişme çabaları beni daha bir yaklaştırdı bu gruba. Grubun ilk imza gününde yaptığımız konuşmalar beni cesaretlendirdi ve yazdığım öykü ve şiirlerin kapalı defter sayfalarında değil, gerektiğince, okumaya gönül vermiş okurseverlerin elinde olması gerektiğine karar verdim ve ilk kitabım Hayatın İncileri’ni çıkarttım. Daha sonra gruptaki arkadaşlarımın da kabulü ile bu grubun bir mensubu oldum. Kendilerine buradan bana güvendikleri için teşekkür ederim. Şimdiye kadar ki çalışmalar bana gösterdi ki çok şey öğrendim bu grupla beraber ve uçsuz bucaksız edebiyat dünyasında çok şeyler öğrenmeye de devam edeceğim.

İlhami Akter: İlk soruya şöyle bir açıklık getirirsem daha mantıklı olacak. Edebiyata yeni adım attığım için kendimde bir boşluk hissediyordum. Yani yapacağın çalışmanın daha verimli olabilmesi için insan hep bir edebiyatçıya, sanatçıya ihtiyaç duyar. Bu anlamda da bu grubun içinde sanki kendimi bir araştırma laboratuvarında buluyorum. Her şeyden önce yalnız değilsin ve istediğin zaman grup arkadaşlarına bir şeyler soruyor danışabiliyorsun. Gruba katılma fikri, ya da böyle bir grubun oluşma fikri aslında benden çıktı diyebilirim. Bir gün yazar Süleyman Deveci ile genel sohbet ederken böyle bir öneride bulundum, o da, „aslında Hamburg’ta birçok yazar, çizer kesim var, ben bir bilgi toplayalım“ dedi. Ardından da ilerleyen haftalarda birçok yazar arkadaşla bir araya geldik. Sonrasında da sadece üç arkadaş yolumuza devam ettik. Çok sonradan Okan Bey aramıza katıldı. Umarım ileride daha verimli enerji dolu arkadaşlar aramıza katılır.

Gülderen Arık: Geçen yıl Süleyman Deveci’nin Hamburg’taki Türkiye kökenli yazarları yemekte bir araya getirip sohbet edip tanışmasını sağlamak için yapmış olduğu davetini aldığımda hem şaşırdım hem de çok memnun oldum. O sıralar ilk kitabımı çıkartmıştım, gerek sosyal medyadan gerekse basın yoluyla tek başıma tanıtım yapmaya çalışıyordum. Bu bakımdan Süleyman Deveci’nin çağrısı aslında tam aradığım ve ihtiyaç duyduğum bir buluşmaydı. Benden daha tecrübeli yazarlarla ya da benim gibi yeni kitap çıkarmış yazarlarla tanışmış buluşmuş olacaktık. Nitekim yemekte tam da aradığım bir topluluk diye düşündüm. Hepimiz böyle düşünmüş olmalıyız ki o gün her hafta buluşmaya, birlikte edebiyat konuşup, hem kendimizi geliştirmek için hem de insanlara edebiyat aşkını aşılamak için faydalı güzel etkinlikler gerçekleştirmeye karar verdik.

Süleyman Deveci: Yazarlık dünyanın en zor ve ağır işçiliğidir bana göre. Onca yazı yaratımı süreci ve serüveni içerisinde en büyük tehlike okunmamak değil anlaşılmamaktır. Yazı yazan insanı en iyi yazarlar ve eleştirmenler anlarlar. Onun kafasındakileri, paylaşım sürecinde yarattıklarını, sancılarını, kaygılarını, anlatmak istediklerini, yapabildiklerini ama yapamadıklarını da. Bunlar hep satır aralarında gizlidir. Bakmak, görmek, bunu yapabilmeyi bilmek gerekir. Bu anlamda ben de her yaptığı işi aşırı ciddiye alan biri olarak yazarları en iyi yazarlar anlar mantığından yola çıkarak ısrarla yıllarca bu konu üzerinde durdum. Bu gruptan önce üç benzer girişimim olmuştu yazarları bir araya getirmeye çalışan. Ben denedikçe birçok nedenden dolayı başarısızlığa uğradı, sonunda bu döneme nasipmiş. Bu ancak on iki yıl sonra mümkün oldu.

Gruba katılma ihtiyacının arkasında hemcinslerim tarafından anlaşılma, onlarla bir arada olunca edebiyat başta olmak üzere yazının ve yazarın sancılarını, korkularını, dertlerini daha iyi nasıl yapabilirizi konuşma arayış ve niyetleri diyebilirim. Nihayetinde dünyanın en zor ve yalnız uğraşısı ile meşgulsünüz. Fikir alışverişinden daha değerli bir şey olamaz bana göre. Bunun bence ihtiyaçtan çok bilip öğrendiklerini birilerine aktarma arzusu, kaybolup gitmelerine gönlün razı gelmek istememesiyle ifade edilmesi daha doğru tanımlama olur. Öğrenirken öğretme, öğretirken öğrenme döngüsünün tarifi zor dayanılmaz çekiciliğine kapılma da denilebilir. Paylaşmak anı, insanı ve ortamı gerçekten de güzelleştirip zenginleştirir. Bunun bilincine en iyi gerçek sanatçılar varırlar. Ve o büyülü anın mümkün olduğunca hep uzun sürmesini isterler.

Yaban ellerde ilginize, uğraşınıza, dünya görüşünüze yatkın insanlar her daim ne yapar eder bir birlerini arar, bulur ve bir araya gelirler. Bu sosyolojik bir kanun gibidir. Hırsız hırsızı bulur, arsız arsızı, sanatla, müzikle, resim veya edebiyatla uğraşan insanlar da eninde sonunda yolları kesişir, nihayetinde buluşur, görüşürler. Bizimkisi o kaplumbağa hızıyla ilerleyen sürece biraz dışarıdan müdahale etmek gibi bir şey oldu. Hamburg diğer eyaletlere göre bu konuda çok şanslı, zira o kadar çok göçmen yazar yaşamasına, o denli çok ürün vermelerine rağmen ortalıkta görünmeme konusunda ortak yemin etmiş gibiler. Biz bu gidişatı zamanı artık geldiği için tersine döndürmek istedik. Dünyayı kurtaracağız gibi saçma sapan bir iddiamız yok ama birlikte olduğumuz anları canlandırıp daha yaşanılır kıldığımız bir gerçek.

Almanyalılar: Şöyle geriye dönüp baktığınızda grupta olmanın edebi çalışmalarınıza ne gibi etkisi ve katkısı oldu? Ne gibi değişimler yaşadınız kendi yazma sürecinizde?

Okan Oruk

Okan Oruk: Öncelikle şunu belirteyim ki böyle bir grubun içinde bulunmaktan çok mutluyum. Gerek gruptaki diğer arkadaşlarım, gerekse yaptığımız etkinliklerde birbirinden değerli yazarlarımızla karşılıklı ettiğimiz sohbetler veya kürsüde kendi eserlerini ve tecrübelerini anlattıkları söyleşilerde kendi adıma eksikliklerimi giderecek pek çok ipucu buldum. Bu ipuçlarını göz ardı etmeden şiirlerimde ve öykülerimde elimden geldiğince uygulamaya başladım. Geriye dönüp baktığımda eski yazdıklarımla şimdikiler arasındaki teknik ve mantık açısından olumlu farkları görmek, başta bahsettiğim mutluluğumu destekliyor. Diğer yandan edebiyat dünyasının büyüklüğünü, güzelliğini görmek, tanımak ve bu yolda yanımda yol arkadaşlarımın olduğunu bilmekte ayrıca bir zenginlik benim için.

İlhami Akter: Her şeyden önce kamuoyuna, kitlelere sesimizi, eserlerimiz grup üzerinden tanıtma fırsatı oldu. Değişim olarak aslında bir şey de değişmedi. Sadece insanı hep aktif tutup ve yazma hissi gelişti.

Gülderen Arık: Her hafta büyük bir hevesle gittiğim toplantılarda buluştuğumuzda her gün farklı bir şey öğrendim. En önemlisi oradaki konuşmalar bana hep öğretici oldu, ileriye götürdü, ufkumu açtı. Edebiyatla iç içe olmak hayata çok daha geniş bir perspektifle bakmamı sağlayarak aynı zamanda yazılarıma da olumlu yansıdı.

Süleyman Deveci: Samimi ve dürüstçe söylemek gerekirse belli bir etkinliğe kadar bana hiçbir yararı olmadığı gibi, sürekli boşa zaman harcadığım gibi daha çok negatif ama gizliden umutlu ve olması gereken, ısrarla devam etmemi dayatan memur anlayışına sahiptim. İnişli çıkışlı gelişmeler yer yer şevk kırıcıydı. Kendine en yakın gördüğün insanlardan bazen o denli saldırgan, aşağılayıcı ve negatif tepkiler almak oldukça inciticiydi. Okumuşu böyleyse okumamışındaki cehaletin yakıp kavurucu tahripkarlığını gördüm.

Uzun haftalar boyunca derinleşip kafa yorma bana eski çalışmalarımı yeniden düzenleme fırsatı verdi. Almancaya yöneldim. Üç dört dosya birden çıktı ortaya. Umarım yıl bitmeden bir dosyayı yayınevine gönderebileceğim. Bu arada yeni bir romana başladım. Yanicesi beni tam dibe ve karanlığa doğru çekerken beklenmedik bir sıçrama yaratıp beni zihinsel anlamda bulunduğum noktadan kat be kat yukarılara çıkarttı diyebilirim. Edebiyat anlayışımda beni daha bir üst aşamaya getirdiğine canı gönülden inanıyorum. Bu arada en somut tabiriyle beni yeniden Almanca’ya getirdi bıraktı. Üslubumdaki saldırganlığı ve öfkeyi kırdı, daha esnek, daha geniş, daha sabırlı olmayı ve en önemlisi de daha hoşgörülü bir bakış açısını bana verdi.

Almanyalılar: Çalışmalarınız daha iyi nasıl olabilir, neleri daha iyi yapabilirdiniz veya yapabilirsiniz? Bu bağlamda Hamburg’da daha iyi edebiyat çalışmaları sizce nasıl yapılabilir?

Okan Oruk: Çalışmalarımızı daha verimli hale getirmek, bıkmadan, usanmadan, edebiyat dünyasından kopmadan, yapılan edebi çalışmalar ve etkinlikleri küçük büyük demeden önemseyerek değerlendirmekten geçiyor diye düşünüyorum. Kendi adıma geçen süre içerisinde saydıklarımın bir çoğunu maalesef gerçekleştiremedim. Bunda çalışma ve özel hayatımın etkileri küçümsenmeyecek kadar fazla oldu maalesef. Malumunuz hepimizin yazmanın dışında hayatın içinde sorumlu olduğumuz alanlar var. Fakat kendimi geliştirmek açısından bundan sonra bahanelere sığınmadan daha fazla zaman ayırmam gerektiğini ve edebiyat okyanusunda gemiler yüzdüremesem de boğulmadan su üstünde kalmak için çok daha fazla çalışmam gerektiğini biliyorum.

Bizler yaptığımız işlerde açık bir şekilde gayretimizi, hedefimizi ve amacımızın sadece edebiyat olduğunu beyan edebilirsek ki yaptığımız etkinliklerden de anlaşılacağı gibi ne ticari ne de siyasi bir kaygımızın olmadığı aşikar, giderek daha fazla büyüyerek Hamburg´ta çok daha güzel organizasyonlara imza atacağımıza veya bizden feyz alınarak benzeri çalışmaların yapılacağına inanıyorum.

İlhami Akter

İlhami Akter: Bana göre Hamburg’da muazzam bir Türkiyeli okur potansiyeli var. Ve edebiyat konusunda da bir eksiklik sözkonusu. Eğer toplumun tüm kesimlerine sırf edebiyatın, sanatın estetiği ile yaklaşırsak umarım bu boşluğu da doldurmuş oluruz.

Gülderen Arık: Şu ana kadar çalışmalarımızın sağlıklı geçtiğine inanıyorum. Bir etkinliği planlayıp uygulamaya geçmemiz çok kararlı ve hızlı bir şekilde ilerliyor. Genelde edebiyat etkinlikleri çok büyük katılımlarla gerçekleşmez. Bu yüzden amacımız gerçekten edebiyatla ilgilenen ve istekle aramızda bulunabilecek kişileri kazanabilmek olmalıdır. Bu bağlamda bir yıldır yaptığımız gibi yılmadan usanmadan etkinliklere devam etmeliyiz.

Süleyman Deveci: Daha iyi anlaşılabilmesi için ufak bir açıklama zorunlu. Gruptaki yazar dostlarım her ay ceplerinde para verip buluştuğumuz yerin kirasını ödüyoruz, etkinlik yapınca salon masraflarını üstleniyoruz. Kendi kendimizle gelin güvey mi oluyoruz, yoksa gerçekten de örnek davranışlar mı sergiliyoruz, yeni bir kültürel miras için mi çabalıyoruz bazen kafam karışıyor. Ne bir sponsorumuz, ne de destekçimiz var. Yetmez gibi karalayanlar, arkamızdan atanlar, iftiraya yeltenenler korosu her büyük etkinliğimiz sonrası büyüdükçe büyüyor. Bu neyin ezikliği ve kompleksi ben anlamakta zorlanıyorum. Bir toplum edebiyattan bu kadar mı nefret eder, edebiyatçılarını bu kadar mı sevmez bizzat yaşıyoruz. Beş yüzün üzerinde Hamburg’da Türkiyeli dernek var, biz buluşma yeri bulamıyoruz. Bu yer yer kızdırıp öfkelendirmiyor değil.

Sınıf gibi bir yerimiz olsa tabii ki çok daha verimli oluruz. Gençleri hatta çocukları bile edebiyatla, yazıyla, kitapla tanıştırabiliriz. Annelerle özel okuma günler, edebiyat akşamları gerçekleştirebiliriz. Sonra yaşlılarımız için özel günler. Düzenli aralıklarla toplumumuzun farklı kesimlerine hitap eden çalışmalara imza atabiliriz. Güzel fikir ve öneriler çok ama imkanlarımız sıfırın altında. Ve biz her şeye rağmen inatla şahit olduklarınızı gerçekleştirme yolunda ilerliyoruz. Tek gücümüz edebiyata ve onun sihirli gücüne olan aşk, bağlılık ve inanç.

Hamburg’da daha iyi edebiyat çalışmaları nasıl yapılabilir konusunda ben göçmenler açısından oldukça karamsarım. Bir dönem oldukça ilerici ve bu konuda dalga kıran rolündeki politik çevreler günümüzdeki en gerici, kitap ve edebiyat düşmanı çevreler. Bu çevrelerin ortama yaydıkları zehirden etkilenmeyen insan sayısı maalesef çok az. Grup ve arkadaşlarım adına değil de kendi adıma konuşuyorum. Bu yetmezmiş gibi başka eyaletleri bilmem ama Hamburg’da oldukça ırkçı ve ayrımcı bir kültürel yerleşik zihniyet ile kaşı karşıyayız. Bürokrasinin kendisi en başından zihinleri o biçim zehirlemiş. Talimat vererek bize edebiyat yaptırabileceklerini zannediyorlar. Kendilerine hayrı olmayanların göçmenlere ne hayrı olacak. Yine göçmenler cephesinde ise bizden olmayan nefes bile almasın zihniyeti yine yerleşik bir kültüre sahip. Kutuplaşmışlar hücrelerine kadar. Kendi aralarında bile bir araya geldiklerinde birbirlerine tahammül edemeyenlerin bizi anlayacaklarını sanmak saflık. Benim tek umudum gelecek nesiller, gerçekçi olayım bugünkü neslin çocukları veya torunları dersem kendimi daha dürüst ifade etmiş olurum sanıyorum.

Almanyalılar: Grup çalışmasına dair engeller ve sorunlara gelelim. Var mı sorunlar, nelerdir bunlar, nasıl aşılabilir?

Okan Oruk: Grubumuzda şu an benden başka karakter ve edebi olarak bir birinden kıymetli üç arkadaşım daha var. Hepimizin bir birimizden farklı hayat görüşlerimiz var. Bunun da bizlere büyük bir zenginlik kattığını düşünüyorum. Karşılıklı saygı çerçevesinde yürütüyoruz bütün çalışmalarımızı ve bu bağlamda sevinerek söyleyebilirim ki ufak tefek fikir ayrılıkları haricinde çok büyük sorunlar yaşamadık. Böyle devam ettiğimiz sürece dışardan da gelebilecek saldırılara bütünlüğümüzü bozmadan kolaylıkla karşı koyabileceğimize inanıyorum. Umuyorum sağlam adımlarla büyüyerek bu beraberliğimiz uzun yıllar devam eder.

İlhami Akter: İnsanevladı yaşamda ne kadar başarılı olursa olsun, hep daha fazlasını arzu eder. Bundan dolayı bizim de kendimize göre elbette sorunlarımız, eksiklerimiz vardır. Bu sorunların en temel ögesi ekonomidir. Ekonomiyi aşmanın en basit yöntemi ise, bence sponsor ve vakıf fonlarından yararlanmak gerekir. Yine yer, mekan sorunu vardır. Ayrıca geçmişte edebiyat adı altında gelip bizlere ırkçılık, milliyetçilik tasarlayan, yine kendini dev aynasında gören yazar, çizer kesiminden kesinlikle uzak durmak gerekir.

Gülderen Arık

Gülderen Arık: Şu anda dört kişilik bir grubuz. Her birimizin görüşleri, hayata bakış açıları, geldiğimiz yerler, yaşantılarımız, yapıtlarımız birbirinden farklı. Ama tek ortak bir yanımız var o da “Edebiyat”. Biz diğer hiçbir şeyi edebiyatla karıştırmıyoruz. Bu da bizim grup çalışmalarımızı olumlu yönde etkiliyor. Bu yüzden birlikte yaptığımız işlerde çok güzel sonuçlar elde edebiliyoruz.

Süleyman Deveci: Daha uygun bir oda, daha uygun saatler, daha rahat bir atmosfer elbette ki verimliliğimizi arttırırdı. Elimizdekilere yetinmeye çalışan, küçük ama kararlı, inatçı ve disiplinli bir grupçukla ben çok iyi işler yaptığımıza inanıyorum. İnsanlar sanal ortamda dar dünyalarına sıkışıp kalmış, dışarıda gerçek bir hayatın olduğunu neredeyse unutmuş vaziyetteler. Oysa hayat yanlarından o biçim hızla akıp gidiyor. Ben bunlara hayatın seyircileri diyorum. Bir de hemen hiçbir etkinliğimizi kaçırmayan, bizzat katılarak o anları dolu dolu yaşayanlar var. Daha çok ve yeni insana ulaşmamız gerektiği ortada. Zira edebiyatın malzemesi insan. Biz insanı anlatıyoruz, ona ait ne varsa onu yansıtıyor, aktarıyor, aynayı hem kendimize hem de ona tutuyoruz. Aynaya bakmak istemeyenlerin sayısı bu sıralar çoğunlukta, ama bu hep böyle gitmeyecek.

Sorunumuz maddiyat, ben şahsım adına yazarlardan ufak bir miktar da olsa para almamıza karşıyım. Ama bunu yapmazsak kiramızı ödeyemeyeceğiz. İnsanlar kınıyorlar çağrı yapıp katılım ücreti, bağış veya masa parası istendiğini duyunca. Haklılar ama kapitalist bir ülkede yaşıyoruz. Öyle belediye, kültür kurumu filan da hikaye. Parayı verin düdüğü çalın deniliyor. Başka bir yol bulunana kadar bu böyle devam edecek başka çözümü yok maalesef.

Katılımcı azlığı gibi konuları ben sorun olarak görmüyorum. Edebiyat kitlesel bir tabanı olan ve hak ettiği ilgiyi herkeste bulabilecek bir meşgale veya eğlence aracı değildir. Göçmenler ne kadar cahil olurlarsa olsunlar saf ve temiz kalpliler. Ben günü gelince her insanın ben kimim, ne yapıyorum, neden yaşıyorum, hakikat nerede, oğlum neden cezaevine düştü, kızım neden intihar etti, neden hasta oldum, yarınım ne olacak, neden yaşadım, nasıl yaşadım, daha iyi ne olabilirdi, geriye kalan hayatımı nasıl daha anlamlı değerlendirebilirim, bu neden böyle, ve benzeri soruları sormaya, hesaplaşmaları yapmaya başladığında her türlü yarasına ilaç olacak kapının ev doktorundan sonra edebiyat olacağını çok iyi biliyorum. Dertlerine ne memleket, ne anavatan, ne babavatan, ne akrabalar, ne de en tanıdıkların değil, kitapların, şiirlerin, öykülerin, romanların kısaca edebiyatın yanıtlar vereceğini görüyorum. Zorla güzellik olmuyor. İstedikleri güne kadar çalışmalara devam. İstemezlerse paşa gönülleri bilir. Biz neyi niçin yaptığımızı çok iyi biliyoruz. Kapımızı da açık bırakıyoruz. Kamile ermek öyle kolay olsaydı ortalıkta cahili cühela güruhlar değil, alimler bilginler dolaşırdı. Bir de neden sürekli birilerinden bir şeyler beklemek gerekiyor anlamsız. İnsan zor bir varlık ama hayat güzel. Hayatın tadı edebiyatla bir başka güzel. Kapı da, sofrada herkese açık. İlgisi ihtiyacı olan buyurur gelir, istemeyen gelmez. Fazla da kasmamak gerek.

Almanyalılar: Geride bıraktığınız yılı genel olarak değerlendirir misiniz?

Okan Oruk: İyisiyle kötüsüyle geride bıraktığımız yılda bir çok akıllarda ve gönüllerde kalacak etkinlikler yaptık. Akıllarda kaldık çünkü Hamburg´ta daha önce yapılmamış etkinliklere imza attık. Hamburg dışına hatta ülke dışına çıkıp bir kaç değişik ülkeden yazarları ve eserlerini ağırladık. Zaten edebi açıdan zengin olan şehrimize bir nebze daha tat kattığımızı düşünüyorum bu etkinliklerle.

Gönüllerde kaldık çünkü ben ve benim gibi bir çok eseri yeni çıkmış yazarlarımıza ev sahipliği yaptı etkinliklerimiz. İnanıyorum ki diğer yazar arkadaşların, kendileriyle birlikte ailelerinin ve dostlarının gönüllerinde ayrı bir yer, ayrı bir gurur olarak kalacaktır. Yine, daha kitabı çıkmamış fakat edebiyata, şiire gönül vermiş arkadaşlarımızın hayatlarına, hayallerine dokunduğumuza inanıyorum. Ve yine inanıyorum ki bizden aldıkları cesaretle çok daha iyisini yapma gayreti içinde olacaklar.

Her etkinlikte eksikliklerimizi görerek bir sonrakine elimizden geldiğince daha iyisini yapmaya çalıştık ve başardığımızı düşünüyorum. Katılımcı sayısını konuşmaya gerek yok. Maalesef yüksek sayılara ulaşmıyor bu tür etkinlikler. Fakat bu yöndeki umudum tam. Bir çok çevreye ulaşarak insanlara edebiyatı sevdireceğimizi ve önemini anlatabileceğimizi düşünüyorum.

İlhami Akter: Geride bıraktığımız bir senelik zaman dilimi içinde birçok etkinliğe ev sahipliği grup olarak yaptık. Tabi ki yapmış olduğumuz etkinliklerde benimsemediğim ve edebi değerlere aykırı davranan yazarların konuşmalarına da tanıklık ettim. Keşke bu tür konuşmalar yapmış olduğumuz etkinlikler de olmasaydı hep dedirtiyor bana. Bunun yanı sıra birçok yazar, şair, ressam, politikacı, gazeteciyi de grubun çalışması sonucu tanıma fırsatı buldum.

Gülderen Arık: Bence çok verimli bir yıl oldu. Aksatmadan her hafta buluşmalarımızı gerçekleştirdik. Ayın konukları olarak birbirinden değerli insanları ağırladık.

Her biri bir ilk olacak kadar farklı konseptlerde dört büyük etkinlik gerçekleştirdik.

Geriye baktığımda gerçekten bu kadar kısa sürede bu kadar güzel ve dolu şeyler sığdırmış olmanın gururunu yaşıyorum.

Süleyman Deveci

Süleyman Deveci: Hep kendimizi övüyormuşum gibi gelebilir ama yiğidi öldür hakkını yeme demişler. Bir yıl öncesine veya daha öncesine bakalım. “Edebiyatçılar Grubu”ndan önce şehirdeki edebiyat faaliyetlerine, dahası bunların cılızlığına bakalım. Tek tük yazarların kendince bir şeyler yapmak istedikleri dışında, daha çok kendiliğindenci bir süreçti yaşananlar. Hiçbir şey yapmıyor olsak bile düzenli aralıklarla bir yandan yazarlar kendi aramızda buluşuyoruz, yetmezmiş gibi bunun yanı sıra dışarıya, yani kamuya yönelik birkaç ayda bir, en güzel tarafı da bu, hep yenilikçi bir anlayışla başka bir etkinlik düzenliyoruz. Neydi, ne yaptık tek tek burada sıralamak istemiyorum. Yeteri kadar yapıldı. Ama başlı başına hemen her iki üç ayda bir büyük bir etkinlik, düzensiz aralıklarla grupta bir misafir ağırlama, her hafta da kendi aramızda düzenli buluşma. Bilmiyorum Almanya’nın başka eyaletlerini ama Türkiye’de bile bu denli faal ve üretken benzer ikinci bir yapı var mı çok merak ediyorum. Bu yüzden elbette olumluyorum. Bir çok yanına yönüne eleştirel baksam da iyimser ve umutluyum. Bu tempoyu bozmayıp devam ettiğimiz sürece çok daha verimli ve topluma çok daha yararlı çalışmalar sunacağımıza inanıyorum. Unutulmamalı hiçbir zaman biz bu şeyleri belli bir amaç veya hedefe ulaşmak için yapmıyoruz. En azından ben öyle bakıyorum. Bu bizim hayatımız, hayatımızın doğal yansımaları, zihinsel dünyamızın dışa vurumu. Biz zaten böyle yaşıyoruz.

Tekrarlamakta fayda var edebiyat sıradan insana, sokaktaki insan göz kırpmaz. Onu anlayabilmek, yakalayabilmek için, ondan haz alabilmek için belli bir alt yapının, siz buna entelektüel birikim de diyebilirsiniz, mevcudiyeti şarttır. Ruhu maganda, kendisi zonta biri kitaba da, edebiyata da kendince yaklaşacaktır. Zaten her şeyi en iyi bilen göçmenin, çıkarı olmadan bir edebiyat toplantısına gidip tadını çıkartmak isteyeceği günleri ben şahsen görebileceğimi sanmıyorum. Ama arkamızdan gelenler mutlaka o şerefe nail olacaklardır. Ben kendi adıma birilerini mutlu etmek için edebiyatla uğraşmıyorum aksine, bana mutluluğu edebiyat verdiği için ben edebiyatla uğraşıyorum. Ondan kim ne kapar, kendince nasıl bir pay kapar bu insanların kendi sorunları. Bu konuda kendimi bencil olmak zorunda hissediyorum. Bana ne insanların etkinliklere katılıp katılmamasından. Biz fırsat sunuyoruz, ortamı yaratıyoruz. Gerisi onlara kalmış. Ben etkinlik organizatörlüğü yapmıyorum, mesleğim yazarlık. Ancak bu kadarını yapabiliyoruz, bu kadarıyla bile ne mutlu bize diyebiliyoruz. Eldeki imkanlar ve malzeme bu, abartmamak lazım.

Almanyalılar: Yeni döneme dair plan ve beklentilerinize değinebilir misiniz? Kafanızda, kalbinizde bu konuyla ilgili neler var?

Okan Oruk: İstiyorum ki her yeni dönem sanki sıfırdan başlıyormuş gibi heyecanla sarılalım yaptığımız işe. Şimdiye kadar olduğu gibi uyum içinde, karşılıklı saygı ve hoşgörü çerçevesinde çalışmalarımız devam etsin. Süleyman Bey gibi yıllarını edebiyata adamış bir edebiyatçıyla çalışmak bizim için büyük şans. Onun bilgi ve tecrübeler ışığında bir çok yeni, ses getirecek projeye imza atacağımızı düşünüyorum. Umuyorum ki uzun yıllar, şimdiye kadar yaptığımız etkinliklerin tekrarları veya yeni projelerimiz devam eder. Bu etkinlerde tanışacağımız değerli yazarlardan çok daha kıymetli bilgiler, olumlu veya olumsuz eleştiriler alarak kendimi daha fazla geliştireceğime inanıyorum. Her yapılan etkinliğin tecrübe hanemize olumlu atılan birer çeltik olduğunu düşünüyorum.

İlhami Akter: Her şeyden önce tüm güzellikleri ile çirkinlikleri ile başarılı veya başarısız koskocaman bir seneyi geride bıraktık. Geçmişte edindiğim tecrübelerle yeni çalışma yılımızda ancak şunları önerebilirim:

Öncelikle başka derneklerden ya da başkaları tarafından organize edilen etkinlere gerek grup olarak gerek bireysel olarak davet edilmeyi ve katılmayı çok arzu ederim. Yine yeni döneme yönelik grup olarak hep edebiyatla ilgili yenileyici, çekici etkinlikler yapmalıyız. Örneğin, bilinen, tanınan, popüler bir yazar davet edilir. Ya da müzikli, okumalı bir etkinlik de düzenlenebilinir. Ayrıca elimizden geldiğince bundan sonraki süreçte yapacağımız etkinliklerde çok kültürlü olmanın gereği olarak Almanca, Kürtçe, ya da başka herhangi bir dilde eserlerini okumak isteyen yazarları da davet etmekte yarar var diye düşünüyorum.

Gülderen Arık: Etkinliklere geçmiş yılda olduğu gibi yine ağırlık vermek, aynı şekilde konuklar ağırlamak, Türk ve Alman edebiyatından yazarları şairleri tanımak tanıtmak bizi geliştirir ayakta tutar diye düşünüyorum.

Bununla birlikte grubumuzun ahengini bozmayacak şekilde yeni yazarlara, şairlere kapımızı açarsak daha sağlam ve emin adımlarla büyüyeceğimize inanıyorum.

Biz hep birlikte el ele vererek, her zaman olduğu gibi uyum içinde edebiyatımızı konuşmaya ve yaşatmaya devam edeceğiz. Bu amaç uğruna her birimizin elinden ne gelirse yapacağına inancım sonsuz.

Süleyman Deveci: Bizim gibi geri kalmış veya bıraktırılmış ülkelerin sanatçıları, kültür dünyası insanları zor bireylerdir. Egoları şişkin, yersiz derecede kibirli oysa entelektüel anlamda gariban hatta cahilliğin dibindedirler ama farkında değiller. Maalesef bu iddia ezici çoğunluk için geçerlidir. İnanmayan varsa memlekete gitsin veya buralara gelsin araştırsın. O yüzden gerçek anlamda üreten, yazı yaratımı süreci içerisinde olan, edebi kaygıları olan, daha iyi neyi nasıl yazabilirim arayışı içerisinde olan insanlarla yollarımız bu işin doğası gereği mutlaka kesişecektir. Birkaç kitap yazmanın sarhoşluğu zamanın o eşsiz döngüsünde çabuk eskir. Ama dostluklar, samimi insan ilişkileri, yazıya sadakat, metne ruhunu ve kalbini verme, onlardan öğrenme hiçbir zaman eskimezler. Bu anlamda elbette bizim de bir yol haritamız, yıllık çalışma programımız var olacak. Somut örnek vermek gerekir ise mümkün olduğunca etkinliklerimiz iki dilli olacak. Alman edebiyatseverleri de aramızda görmek istiyoruz. Çoluk çocuğumuzun da bizleri anlamalarını, heyecanlarımıza ortak olmalarını arzuluyoruz. Bunun Almanca ile biraz daha kolaylaşacağını görüyoruz.

Sıralamak gerekirse eğer programımıza aldıklarımız arasında düzenli aralıklarla önemli bulduğumuz usta edebiyatçıları anma günleri yapacağız. Örneğin kasım ayında modern Alman edebiyatında kurucu niteliğindeki bir öykücüyü anacağız. Yılda bir defa yazar ile okuru buluşturan imza günlerimiz var. Bu yıl aralık ayında ikincisini gerçekleştireceğiz. Etkinliklerin süreleri dar ve kısıtlı olduğunda okurların yazarlarla yeteri kadar yakınlaşamamaları, konuşup tanışamamaları böylelikle bir nebze de olsa giderilmiş olacak. Salt para verip kitabını satın almayacak okur, etkinlikteki yazarlarla da sohbet etme fırsatını bulacak, varsa tek tek yazarlara sorularına yanıtlar veya grubumuza dair bilgiler alabilecek. Kim bunun önemsiz olduğunu iddia edebilir?

Poetry Slam etkinliklerimiz yeni yılda da ilgilenenlerini bekliyor. Yazarların kitaplarını tanıtma etkinlikleri devamlı programımız dahilinde. Yine belli konulardaki toplantılar, İkinci Edebiyatçılar Buluşması, ayın konuğu gibi faaliyetler tam gaz devam. Bu arada yetiştirebilirsek yazı atölyesi veya yaratıcı yazım kursları üzerinde düşünülebilir. Görüldüğü gibi en küçük bir yorgunluk belirtisi olmaksızın o biçim yola devam diyoruz. Her şeyi burada sıralamadan biraz da yapacaklarımızı tatlı sürprizlere bırakalım. Grup arkadaşlarıma gösterdikleri üstün gayret, edebiyat sevgisiyle dolu sergiledikleri uyumlu özveriler ve çabalardan dolayı ayrıca teşekkür ediyorum. Daha güzel, üretken, verimli ve edebi yıllara denmeli.

26.09.2022

What do you think?

10k Points
Upvote Downvote

Der Maler und Dichter Gürkan Coşkun, bekannt als Komet, stirbt.

Veliler Dikkat! Erken yaşta kreş, astımı tetikliyor!