in ,

Ali Şeker: HERKESİ DIŞARIYA ÇAĞIRAN BİR GÜNEŞ

Deneme

“ Her gün farklı bir düşüne uyandığımız yaşamın hareketine karşın, yüreğimizi çelen, bu sonsuz özgürlük hissiydi… “

Her gün farklı bir düşüne uyandığımız yaşamın hareketine karşın, yüreğimizi çelen, bu sonsuz özgürlük hissiydi… “

İnsan güneşin altındayken daha ne kadar kötü olabilir ki! Güneşin parıltılarını sokakta arayan milyonlarca çocuk yüzü… Dışarıda güneş her gözeneğe sızmışken, gün ışığı altında gezmek daha iyi geliyor, kör – karanlık bir noktada gezmektense. Herkesin yaşamında gizli bir hikâye var gibi. İyi olacak mısınız? Herkesin yaşam fişini çekmeye hazır, düzenlenmiş bir yetki elinizdeyken, vurun abalıya sopayı. Bu ekonomik çıkmazın içinden, yine yasak kelimesiyle bahar mevsimine bir kez daha uyandık. Nahoş “ yasak “ bir sözcük darbesiyle tarihi önceden belirlenmiş, Kürtçe müzik konserlerine Türkiye’nin bazı noktalarında belediye ve yerel mülkü amirlerin emirleri doğrultusunda müziğin sesi kısılarak ya salon verilmedi ya da iptal edildi. Kürtçe tek bir sesin “ Aynur Doğan “ ve müziğin yankılı sesine bile tahammül edemeyen faşizan dürtülerle, yeni bir güne giriyoruz. Giyim – kuşam, kılık – kıyafet, yaşam tarzına doğrudan müdahalenin yapıldığı, ortak duygudan uzak mayıs ayının içinde yine tek başınayız. Giderek eksilen hayatımızda, içe ve yüreğe hitap eden temiz bir şey olmalı, herhalde bunun adı da müzikti. Isparta Uluslararası Gül Festivali’nde adı ve fotoğrafı afişte yer almasına rağmen sanatçı Melek Mosso’nun festivalde sahne almasını istemeyen bazı gerici – muhafazakâr derneklerin dayatmasıyla, önce afişten adı ve fotoğrafı çıkarılıyor ve sonrasında gördüğümüz gibi bir kadın sanatçının daha konseri iptal ediliyor. Sadece bacak arasına kafası çalışan bu kesimlerin çok da istedikleri bir şeyi yani kadın kimliğini yaşamın her alanından koparıp eve kapatan bu zihniyete imza atan belediyelere ne dememiz gerekir? Bir toplum nezdinde kadını bir kez daha rencide ve yok saymak meşru iktidarın bir adımıdır. Dünya ve Türkiye’de her metre karede olmasa da, aynı zamanda farklı coğrafyalarda çoğu yerde Kürtçe ve diğer dillerde konserler ya salonlarda ya da kültür merkezlerinde tüm hızıyla devam ediyordu. Ah, şu yasaklar… Camların gerisinde bakanlardan biri çıkıp da, sanki bu kısmi yasaklar kendi suçları değilmiş gibi dünyanın en kadim köklü dillerinden biri olan, Kürtçe ve Kürt halkından özür dilemesini de bilmiyorlardı, sadece dışarıdan bakıyorlardı. Ama her iktidar başarısızlığını gizler, çözemediği sorunlarını kimlik ve inanç aidiyetine vatandaşlarının bir kısmını kurban ederek, günü kurtarmayı politik bir söylem olarak önüne koyabilir. Söylenmemiş sözler ağzına kadar dolu, açık metafizik yönünün rahatlığıyla birdenbire salıverebilirler ortalığa. Yasak koymanın da bir adabı olmalı, mucizelerin kural koymaya hakkı var mı, varsa da onu ben bilmiyorum. Bu ülkede Kürt kimliğinin çözümsüzlüğü var ola gelen her iktidarın seçim öncesi ya da çözemediği diğer sorunların üzerini örtmek için başvurduğu, can simidi olmuştur, her zaman… Kendi tabanlarını kontrol altında tutmak için kendi hanelerinde en başarılı buldukları yol bu olmuştur. Yine iktidarın Kuzey Irak’ta, Suriye’de yeni bir maceraya hazırlandığına dair söylemler, siyaset diline çoktan pelesenk olmuş bir vaziyette. Tekrar – tekrar Kürt realitesine savaş açmaları kendilerini iktidarda tutmanın vazgeçilmez politik bir eylemiydi. Sokağı, alanı çok iyi kontrol ettikleri, bu siyaset stratejisinin halkın büyük bir kesiminde karşılığı vardı. Karın doyurmakla yaşamı eş değerde gören kesimlerin açlık – yokluk pahasına, bu senaryonun ölümü çağrıştıran ipine sarılmaları seçim öncesi altı – yedi puanlık kitle desteğini almanın bir provasıydı. İnsan yoksul düştüğünde ne verilirse verilsin alıcısının çok da bol olduğu bir coğrafyada, verilen her şeyi bir lütufmuş gibi görmesinin mutluluğu hatırlaması oldukça hayli bir zaman alacak. Tarihsel gerçekliği üstenci bir dille, her koşulda alt üst etmek çok kolay, çünkü adil olmak için alçakgönüllülük ve bilgi gerekiyordu. Türkiye’nin her kentinde ana dili Kürtçe olan ve konuşan insanlarımız var, bu da hiç kimsenin olmayan sonsuzluk kavramı kadar doğru bir tespitti. Aynı duvarı sil baştan yıkıp yeniden yapmak nasıl bir duygu, onca emek, onca cana mal olmuş, çözülemeyen bir denklem gibi önümüzde duruyor. Nükseden bir hastalığın pençesinde nefessiz kaldığımızda doktora gideceğimiz yerine karı – koca ilaçlarıyla hastalığımızı hep öteliyoruz, parçaların bütünden çok olduğu gerçeğini ıskalayarak günlük siyasetimize kurban ediyoruz. Sağlıkla – hastalık iç içe olduğuna göre dünyanın öngördüğü bilimsel bir tedaviye ihtiyaç var. Güneş hepimizi dışarıya çağırmışken, herkes önce bir fazlalıklarından kurtulsun, güneş üstümüzde olduğuna göre, gün aydınlık, dokunduğumuz bütün yaralarımız tanıdıktı, bir tek yüreğimizin kör bir noktasına takılmadan, birlikte nefes aldığımız bir yüz yılın komşuluklarına bakmamız, hepimizi şimdilik daha mutlu eder. “ Herkes kendi farkını canı gönülden ortaya koysun, ışıkları hep birlikte yakmayı başarabiliriz, yeter ki, bütünü oluşturan parçaların hiçbiri yok sayılmasın… “ Bir çocuğun bile gelecek umudu kırılmasın. Dört duvar dışında, en çok karanlık gören, bir de insan yüreğinin her zaman kör bir noktası vardı… Bilişim çağında, elimizdeki akıllı bir telefon üzerinden her dilde müziği rahatlıkla dinlediğimiz geçeği orta yerde ayan – beyan duruyor. Bilimsel olmalıydı insan, her şeyden önce bilimsel olmalıydı. Müziğin sesi insana can katabilir. Şimdi bu konu başlıklı deneme yazısını yazarken bile, şöyle müziğin ve anadillerin tınısıyla doğduğum topraklara gitmek istiyorum. Sanatçı – Müzisyen: Umut Sîya Korta – Umut Gündüz ‘ den “ Şikir Ke Biya “ ve Ali Doğan Gönültaş ‘ tan da “ Desmal “ isimli ezgileri ana dilimde “ Kirmanckî “ dinliyorum. Bahar mevsimi güneşle birlikte el ele, yeter ki, kulaklarımızı bir komutluk sesle tıkamadıkları sürece, sözlü sanatların mistik – ritmik sesiyle, edebiyatında en tepeye koyduğu müzik sanatıyla keyifli dakikalar geçirmek isteğine, insan kendini bırakabilir. İnsan haz aldığı duymak istediği bir türküde ya da bir şarkıda gereksiz olan şeyleri görmezmiş, nasıl görmek istiyorsa öylece görürmüş. Müzik dinlemek isteği kendini özgür hissettiği bu bahar mevsimde, her dilde birbirini anımsatan sekiz nota üzerinden farklı renkleri – sesleri dinlemek, umulmadık bir tat bırakır yüreğimize, Her şeyde bir doğallık, yazdığımız çizdiğimiz her şeyde bir eksiklik, düşündüğümüz her şeyde bir yanlışlık muhakkak vardı. CHP Bursa Milletvekili Nurhayat Altaca Kayışoğlu: TBMM ‘ de Kürtçe şarkı söyledi. Kocaeli Derince Belediyesi’nin Aynur Doğan’ın konserini iptal etmesine tepki olarak, Parlamento Genel Kurulunda önce İngilizce: bu ülkede diye “ Everyway That I Can “ şarkısını çok kısa söyledikten sonra, söyleyebiliyoruz. Daha sonra Aynur Doğan ‘ ın seslendirdiği “ Dar Hejiroke “ şarkısına da çok kısa bir giriş yaparak bu şarkıyı seslendirdi, ama söylemiyoruz, bu kadar diyerek tepkisini dile getirdi. “ Biri isminle sana seslenirse, isimlerin anlamı daha da güzelleşir… “ İnsanoğlu her şeyin yalnız kendisinin olmasına ne kadar da meraklı, günlerin ve yılların sadece kendisi için geçtiğini sanırmış…

Sabahın erken saatleri, gün ışığında insan ne kadar korkabilir. Karanlığa rağmen, güneş nereye dokunsa orayı yıkayıp yüzünü açığa çıkarıyor. Yaşayan bir dünyada ışık varken, insanın ilk tercihi her zaman yaşamak olmalı. Yaşadığımız iklimde bahar mevsimi kısa sürse de. Bak çevrene, yeşil renk silme – silme yaprak, mevsim bahar olmalı. Bütün bu olumsuzlukların ortasında, yalnız başına kalsan da bir kez daha bırakma kendini. Üstümüzde gökyüzü, sen ben anlamasak da, hava ne kadar mavi ve taze…

Umudun ortasında yine çocukluğum. Bütün kelli felli konuşmalardan sonra, geleceği biz çocuklara armağan ettiğiniz günden beri, sözlerinizin hepsini ezbere bilirdim. Çok tuhaf değil mi, büyükler?

İnsanın her konuda yazı yazamayacağını, yıllar sonra insan iyiden iyiye ayrıt edebiliyor. Bu ne kadar da gerçekçi, her gün doğan güneş gibi her şey iç içeydi…”

Ali Şeker

What do you think?

10k Points
Upvote Downvote

The Populist Yaza İyi Müzik ve Yüzde Yüz Eğlenceyle Merhaba Diyor

Online Krimi Spiel gewinnt Deutschen Innovationspreis