in ,

Süleyman Deveci: Hasta

Öykü

Doktorun bizzat telefon edip muayanehaneye çağırmasına Lisa şaşırdı. Yıllardır böyle bir şeyle karşılaşmamıştı.

Doktorun bizzat telefon edip muayanehaneye çağırmasına Lisa şaşırdı. Yıllardır böyle bir şeyle karşılaşmamıştı. Altı ayda bir hep kontrole gitmeli, kan ve idrar testi, tansiyon ve kalp muayene edilmelidir derdi. Bunun kendisini rahatlatmakla tabii ki bir ilgisi vardı. Ama artık alışkanlık olmuştu. Doktor Martin hiçbir zaman evine telefon etmezdi.

Doktordan ayrıldıktan sonra eve kendim gidebilirim, diye düşünmüştü. Birkaç adım attıktan sonra yığıldı kaldı. İçeriye girip çıkanlar kapıdaki kadından içeride bahsedince geri içeri aldılar. Doktor Martin tansiyonunun çok yükseldiğini biraz dinlenmesini tavsiye etti. Sonra da bir taksi ısmarlandı, çalışanlardan biri Lisa ile aşağıya inip onu taksiye bindirip evine gönderdi.

Doktor Martin ne kadar katı biri diye düşündü Lisa. “Üzgünüm kanınızda HIV pozitif virüsü bulduk!” demişti. Yine bir miktar kan almıştı. Ama ondan sonrasını Lisa pek hatırlayamıyordu. Hepsi, her şey birden bulanıklaşmışlar, renklerini, ve tatlarını yitirmişlerdi.

Mümkün müydü bu, olabilir miydi? Neredeyse on yıllardır erkeksiz yaşıyordu. Kocası onu başka bir adamla aldattıktan sonra onu boşamış, ölene kadar da bir daha evlenmeme kararı almıştı. Ayda yılda belki hoşlandığı biri olursa bir veya iki defa beraber oluyor, askıntı olurlarsa da kıçlarına tekmeyi basıyordu.

En son ne zaman, kiminle beraber olduğunu hatırlamaya çalıştı. O bulanıklıktan hiçbir şey düşünemez olmuştu. Eve gelir gelmez kendisini duşun altına attı. Kaç dakika suyun altında kaldığını bilmiyordu. Avuç içi buruş buruş olmuştu. Ama duş iyi gelmişti. Güçlü bir kahve içerken aklına geldi, kalorifer sayacını okumaya gelen bıyıklı adamla beraber olmuştu en son. Adamın adı Memet diye anımsadı. Bir Türk olduğunu söylemişti. Daha önce hiç bir Türkle beraber olmayan Lisa’nın hoşuna gitmişti. Bir daha niyeti olursa yine bir Türkle yatmayı kafasının bir yanına yazmıştı.

Ne kadar ırkçı olduğunu kendisi de bilmeyen Lisa, o anda intikam hisleriyle dolup taştı, kırmızı görmüş boğa gibi hiddetle doldu. “Sen kalk misafir işçi diye ülkenin kapılarını aç, getirip sana AİDS bulaştırsınlar. Al sana ölüm, hem de bir Türk’ün elinden!” diye düşündü. İlerleyen saatlerde Lisa Türkler hakkında söylenebilecek, düşünülebilecek ne kadar ağır hakaret ve küfür varsa hem düşündü, hem de söyledi.

Bütün suç onlarındı. Kim bilir kendisinden başka nice insana daha bulaştırmışlardı. Avukata gidip Memet denilen o serseriyi bulduracaktı. Düpedüz cinayet işlemişti herif. Ya aptal adam da hasta olduğunu bilmiyorsa. Sonra rezil olacağını düşünüp bu fikrinden vazgeçti.

İyi de bu öyle yenilip yutulacak, hiçbir şey yapmadan hemen öyle kolayca kabullenilecek bir şey değildi. Bir şeyler yapmalıydı. Bu böyle gidemezdi.

Gece gözüne uyku girmedi. Issız bir adaya gitmenin planlarını yaptı. Bir ada, ya da sakin bir belde olabilirdi. Deniz, kum, kumsal, rüzgâr, ölene kadar tatil, diye düşündü. Ama daha önce görmesi gereken bir hesabı vardı. Önce Memet’i bulmalıydı.

Sabaha kadar kendisiyle kavga edip durdu. Memet’i bulunca ne olacaktı ki? Ne kadar çok Memet, Memet gibi bıyıklı adam dolaşıyordu ortalıkta. Onlardan bir kaçına hastalığını bulaştırabilirdi. Bu fikir hoşuna gitti, heyecanlandı birden. Tam da buydu aradığı. Türkler Almanların öyle önüne gelenle yattıklarını iddia edip duruyorlardı. Lisa’ya bunu ispat etmek düşecekti.

Önce binadaki komşularından başlayacaktı. Kıl oluyordu adama, kendini beğenmişin tekiydi. Uygun bir zamanda posta kutusuna bakarken bıyıklı komşusunu yakaladı. Biraz flört etmeye yeltendi, ama adam Lisa’yı tersledi. Aklına eski kocası geldi. Belki kadınlardan hoşlanmayanlardandır, diye düşündü. Adamın temiz bir aile babası olabileceği aklına dahi gelmedi.

Bir imbise girdi Lisa. Şef olduğunu anladığı adam gözünü üzerinden ayırmıyordu. Adama göz kırptı. Adam bedava döner ikram etmek istedi. Lisa kimsenin duyamayacağı bir sesle ikram edecek daha iyi bir şeyi olup olmadığını sordu. Arka odalar daha heyecanlı olabilir, diye adama karşılık verdi. Adam çırağına tezgahı bırakıp Lisa’ya kafasıyla kendisini izlemesi için işaret verdi.

Birkaç dakika sürmemişti. Adam büyük bir halt etmiş gibi böbürlenirken Lisa adını dahi bilmek istemediği adama içinden lanet okudu. Yaptığı anda hiçbir zevk almasa da bittikten sonra içi rahatlamıştı. Demek böyle oluyormuş. Bu domuz gitsin şimdi başkalarına bulaştırsın, diye düşündü. Üstünü başını toplayıp tek kelime etmeden çıkıp gitti.

Akşama doğru arada bir taze meyve aldığı manava uğradı. Bıyıklı çırağın kulağına fısıldayarak o gün dükkanda kalmasını, el ayak çekildikten sonra uğrayacağını söyledi. Çırak heyecanlandı. En küçük bir itirazdan öte, hı hı gibi onaylayan seslerle kabul ettiğini ifade etti.

Hava karardığında manava gidip kapalı cama vuran Lisa adamın telaşla ve heyecanla kapıyı açtığına şahit oldu. Hiçbir şey demeden kapıyı yine kilitlemesini bekledi. Elini adamın cinsel organına attığında çırağın yüzü gülüyordu.

Lisa gece yatarken o günün çok kârlı geçtiğini düşündü. Bir günde iki lanet Türke hastalığını bulaştırmıştı. Bu kadar kolaydı. Aslında onlar kendisine bulaştırmışlardı. Nasıl da kendilerine güveniyorlardı. Korunmak diye bir kavramın varlığından dahi haberleri yok diye alay etti. Ertesi gün de birilerini avlayacağından emindi.

Ertesi gün Lisa bir berberle, bir tezgahtarla, bir de buzdolabı tamircisiyle beraber oldu. Hepsinin de bıyıklı olmalarına dikkat eden Lisa, Türk olmalarından önce yüzde yüz emin oldu. Sevincinden ağzı kulaklarına varan Lisa ilerleyen günlerde mola vermek istedi. Kötü bir his içini kaplamıştı.

Hastalığını şimdilik beş kişiye bulaştırmıştı. O beş kişinin gidip kaç kişiye bulaştırabileceğine dair tahminlerde bulundu. Yaptıklarından utandı. Sonra içindeki karanlık ses daha baskın geldi. Ona kim acımıştı? Ona da Türkler bulaştırmamış mıydı? Bu ne hassasiyetti? Ölünce arkasından gözyaşı dökenler Türkler olmayacaktı, bu kadarından emindi. İlerleyen saatlerde ve günlerde Lisa başka Türklerle de yatmaya devam mı, tamam mı ikircikliği arasında gidip geldi.

Üç gün sonra kendisine ve yaptıklarına hak verip kaldığı yerden devam kararı aldı. O gün bir araba tamir atölyesine gitti. Motorunun bozuk olduğunu söyleyip ustayı baştan çıkarttı. Yaşlıca adamın inmek bilmeyen sert organı şaşırttı. Aklına adamın da kendisi gibi öleceğin düşüncesi gelince büyük zevk aldı.

İlerleyen günlerde Lisa bir hakem, bir gazeteci, bir avukat, bir temizlik işçisi ile beraber oldu. Yine yeni bir buhrana düşüp yaptıklarından utandı. Artık kaç kişiye hastalığını bulaştırdığını bilmiyordu. Vicdanı rahat değildi. İyi bir tatili hak etmişti. Canı dışarı çıkıp eğlenmek, bunalımını birkaç saatliğine de olsa unutmak istedi.

Diskotekte hiçte planlamadığı halde kendisine musallat olan bıyıklı biriyle açık havada, parkta birlikte oldu. Kendi suçu değildi. Ertesi gün iyi bir seyahat acentasına gidecekti.

Önünden geçerken neden Türk bir acenta bürosu olsun diye düşünmediğine şaşırdı. O kadar çoktular ki, bazen sokakta birkaç tanesi birden bulunabilirdi.

Acentanın sahibi bıyıklı Türk Lisa’ya sandığından da ucuz bir tatil paketi yaptı. Lisa Antalya’ya gitmeyi, oradaki Türklere de hastalığını bulaştırma fikrini o an orada kafasına yerleştirdi. Adamdan daha da ucuza, laf olsun diye pazarlık yapmaya başladı. Parası olmadığını ama hesabı başka türlü ödeyebileceğini imalı imalı adama anlattı. İçeride kendilerinden başka kimselerin olmadığı bir anda arka tarafa geçip işlerini görmüşlerdi ki Lisa’yı kahkaha krizi tuttu. Adam da gülerek gidip kapıyı yeniden açtı.

Lisa kapıdan çıkarken içeriye çocuklu bir kadın girdi. Çocuk baba diye adam koştu. Lisa ilerleyen günlerde de uçuş anına kadar önüne gelenle birlikte oldu. Uçağı Antalya’ya doğru yol alırken kendi kendine parmak hesabı yaptı. Otuz kişiyi geçmişlerdi galiba.

Süleyman Deveci

19.06.2015

17:30

What do you think?

10k Points
Upvote Downvote

Fashion Week Istanbul 14 Mart’ta başlıyor

Azubi-Mangel ist eine Nachwirkung der Corona-Pandemie