in ,

“Edebiyat bende özgürlüğü, sınırsızlığı, sonsuzluğu çağrıştırıyor…”

Yazar Ali Fuat Karaöz ile Söyleşi

Edebi anlamda ilk cümlemi epeyce geç bir zamanda, 45 yaşımda yazdım.

ALMANYALILAR – Yazarlarımızla söyleşiler dizimiz bu defa 17 kitabın yazarı olmasına rağmen kendisine yazar denilip denmemesine kararsızlıkla yaklaşan, çalışkan ve üretken bir kalem olan Yazar Ali Fuat Karaöz ile devam ediyor. Karaöz yazarlığa nasıl başladığını, bugüne kadar neler yazdığını, edebiyat anlayışını, gelecek planlarını şöyle anlattı:

Süleyman Deveci: Ali Fuat Karaöz’ün yazma serüveninden başlayalım sohbetimize. Yazma ile, edebiyatla ne zaman, nerede ve hangi koşullar altında tanıştınız. En baştan başlar mısınız anlatmaya?

Ali Fuat Karaöz: Edebi metinler yazmaya başlamadan önce de yazıyla ilişkim hep vardı. Daha öncekiler bir yana çalışma hayatımın son 12 yılını yazmakla geçirdim, otomotiv sektöründe İngilizce-Türkçe katalog, bülten yazım işleriyle uğraştım, daha başka alanlarda da teknik çeviriler yaptım, eğitim notları hazırladım, bu anlamda 28-30 yaşlarımdan beri çeşitli çalışmalarım oldu.

Edebi anlamda ilk cümlemi epeyce geç bir zamanda, 45 yaşımda yazdım. O zamanlar çalıştığım firmanın satış sonrası dokümantasyon şefiydim, ilk başta öykü, roman yazmaya cüret etmek benim için epeyce sıkıntılı bir süreçti, başaramam korkusu hep vardı. Zaten zaman sorunum da vardı, gün boyu işyerindeydim. Bu süreçte fırsat buldukça evde yazdım, acemilikten dolayı yazdıklarımın çoğunu atmışımdır, yani süreç oldukça yavaş ilerledi. Öte yandan ilk anlarda çokta iyi bilmediğin sularda olduğumdan çok kırılgandım, ancak çeviri yapmanın verdiği güvenle, yapabilirim diyerek karanlıkta kulaç atar gibi yol aldım. Belli bir aşamadan, özellikle yazdıklarımı okuyan dostlarımın olumlu tepkilerinden sonra güven sorununu belli ölçüde aşabildim.

İlk cümleyi yazdıktan beş yıl sonra emekli oldum, artık çokça zamanım vardı, her şey değişti. Kültür Sanat-Sen bünyesindeki bir edebiyat grubuna katıldım, sonra Yazarevi Topluluğu adıyla dernekleştik, burada öykü ve romanın teknikleri üzerine çok verimli çalışmalar yaptık, kitap incelemelerimiz yol gösterici oldu, süreci hızlandırdı.

İlk dönemin eserlerine dair neler söylerdiniz?

İlk cümleyi yazdıktan sonra yavaş olsa da arkası gelmişti, oysa ben en az yirmi yıl ilk romanımı yazmanın hayalini hep kurmuştum.

İlk olarak Cinayetleri Gördük adlı anı romanımı yazdım. Öğrenciliğimde, 12 Eylül 1980 faşist darbesinden 10 gün önce fakültenin önünde askerler tarafından taranmıştık, yanı başımda vurulan arkadaşlarımdan birisi ölmüştü. Yetmemiş, katil diye bir arkadaşımızı idamla yargılamışlardı, o da yetmemiş, cinayeti gördük diyen tanıklar da korkunç işkencelerden geçirilmişti, tanıklardan birisi de bendim. Tarandığımız günü, öncesini ve sonrasını, DAL’daki işkenceleri, Mamak Cezaevini ve kafesi, Ankara’nın sokaklarını yazdım. Bu süreçte gördüğüm işkencelerden, yanı başımda öldürülen ve yaralanan arkadaşlarımdan dolayı depresyon geçirmiş, epeyce tedavi de görmüştüm. Bu bağlamda bu yazma serüvenim psikolojime de iyi gelmiş, bir kez daha tedavi görmüş gibi olmuştum, ilk anda yazmaya iten neden içimde birikenleri dışa vurmaktı diyebilirim. Ama tabi ki böylesi bir durum iç dökmeyi de içinde barındırdığından dolayı romanın niteliğine gölge düşürme ihtimalini de içinde barındırıyordu. Böyle olsa da bu romanım üç baskı yaptı, oldukça olumlu tepkiler aldım.

Bundan başka ilk yazdıklarım arasında çeşitli öyküler var, otobiyografik özellikler taşıyanların yanında, bu öyküler daha çok ilk romanımla bağlantılı öyküler.. Bu romanı yazarken tarandığımız gün, olayı yaşayan birçok arkadaştan bilgi toplamıştım, bunlar arasında roman için ayrıksı duran, olay akışını bozanlar da vardı, bunları ayrıca öyküleştirdim, daha çok işkence, cinayet, gözaltı, sürgünlük, hastalık, iç hesaplaşma, yüzleşme gibi konuları işledim.

İşin sırrının tempoda olduğunu sonradan keşfettim, duraklayınca her şey altüst oluyor, metinden kopunca başa dönülüyor, çok zaman kaybına neden oluyordu.

Romandan biyografiye geçtiniz. Yerli edebiyatta sizin kadar biyografi yazan ikinci bir yazar tanımıyorum. Oldukça hızlı ama derinlikli bir ritminiz ve tarzınız var. Nereden geliyor bu enerji, bu hız? Bir de biyografilerini yazdığınız şahısları seçerken hangi kıstaslardan yola çıkıyorsunuz?

İlk yazdıklarım birikmişti, zaten ilk romanımı oldukça geç, bitti dedikten yaklaşık yedi sonra bastırabilmiştim, o sırada ayrıca daha başka öykü ve roman dosyalarım da vardı, hala yayınlatamadıklarım var. Acaba biçimsel yönden eksiklerim mi var diye düşünürken bir yayıncı dostun yardımıyla bu işlerin içyüzünü daha yakından gözlemledim. Tüm yolların Roma’ya, yani paraya çıktığı böylesi berbat zamanlarda öldürülmüş devrimcileri, işkenceleri, bu minvalde daha başka konuları anlatmak benim için çıkışsızlık olmuştu, tıkanmıştım, çok sayıda öyküm değişik dergilerde yayınlansa da dosyalarımı yayınlatamıyordum, bilmiyorum, belki de edebi anlamda nitelikli metinler değildi, niteliğin ölçüsü kime, neye göreyse… Biyografiye yönelmem bundan sonra oldu, yayıncı dostumun tavsiyesi üzerine ilk önce Deniz Gezmiş’in hayatını ele aldım, sonra Mahir ve İbo.. Daha önce yayınlanan Cinayetleri Gördük adlı ilk romanımla birlikte bu kitaplar (başkaları da vardı, on kitaplık setti) takım halinde yayınlanınca sattı, bundan sonra yayıncı yeni dosyalar istedi. Böyle bir fırsatı yakalayınca, biraz da elden kaçırmama kaygısıyla hırs yaptım, pandeminin de etkisiyle eve kapanıp çok çalıştım, öyle ki emeklilik öncesi günlerden daha fazla çalışıyordum, zaten çalışma hayatımdan kalma hızlı tempoya bağışıklığım da vardı. Bazen kendime şaştığım da oldu, ben bu dosyayı nasıl bu kadar çabuk bitirdim diye.. İşin sırrının tempoda olduğunu sonradan keşfettim, duraklayınca her şey altüst oluyor, metinden kopunca başa dönülüyor, çok zaman kaybına neden oluyordu.

İlk başlarda ele alınan kişileri yayıncıyla birlikte seçtik, o satışı ön planda tutarken benim önceliğim okura kendimce bir şeyler verebilmekti, bu yüzden anlaşamadığımız isimler de oldu, ama sonuçta bizden bağımsız olarak birçok şeyi piyasa belirliyor, tüm yollar paraya çıkıyor, yani satışa. Böylesini hayal bile edemediğim zamanlardan sonra dörtlü setin ardından 12 kitabım birden yayınlandı. Yelpazenin geniş olmasını düşündük, politika, iş, edebiyat ve bilim insanlarının aynı set içinde olmasına dikkat ettik, hedef kitlemiz öncelikle öğrenci gençlikti, dil anlatım da buna göreydi. İkinci set yayınlandıktan sonra 12’lik üçüncü bir set planladık, bu set sanat ve edebiyat insanlarından oluşuyor, büyük yazarlar serisi diyebilirim, bu kişileri daha çok ben seçtim. Bu yanıyla ustaların hayatlarına dokunmak benim için ayrıca çok ufuk açıcı oldu, sanat anlayışlarını, iniş çıkışlarını, geçtikleri yolları inceleme fırsatı yakaladım. Bunlar henüz yayınlanmış değil, kriz ortamından yayıncım da çok etkilendi, zor bir süreç, gelecek ne getirir bilemiyorum.

Onca yılın tecrübesi ve yayınlanmış eserlerinizden sonra yazarlığınız hakkında bugün neler düşünüyorsunuz? Hedeflerinize ulaştınız mı, yoksa hedeflerinizden çok mu uzaktasınız?

Yazarlığım’ hakkında pek iyi şeyler düşünemiyorum, 17 kitabım toplam 20 baskı yapmış olsa da ‘ben bir yazarım’ demek bana hala çok iddialı geliyor, bunu söylemek içimden gelmiyor, bilemiyorum, ‘bir şeyler eksik’ duygusu içimde hep var. Hedeflerime ulaşmış değilim, öykülerim çeşitli dergilerde yayınlanmış olsa da öykü kitabım olsun isterim, hazırda üç öykü dosyam mevcut. Ayrıca yayınlatamadığım dört roman dosyam var. Toplamda 17 yayınlanan kitabın yanında 18 dosyam sırasını bekliyor, bu yığılma moral bozuyor, hızımı kesti. Neyse ki ortak çalışmaya dönüşen ‘Mahir’ kitabım elden geçirilmiş, genişletilmiş haliyle başka bir yayınevinde yayın aşamasına gelmek üzere, son kontrolleri yapılıyor.

Edebiyat anlayışınıza dair neler söylerdiniz? Edebiyat sizde neleri çağrıştırıyor, neleri ifade ediyor?

Edebiyat bende özgürlüğü, sınırsızlığı, sonsuzluğu çağrıştırıyor, engin denizleri, kırları, insan ruhunun derinliklerini, buralarda gezinmeyi, doğanın ve insanın gizemini anlamayı, bir hayat yaşayan insanın başka hayatların derinliğine de girebileceğini, bunları gözlemleyebileceğini hatırlatıyor. Sonsuz bir okyanusta, büyülü bir dünyada gezinen insanın başkalarına zarar vermeden, duygularını düşüncelerini ortak ederek, paylaşarak kendini var etmesi ne güzel…

Toplumsal gerçekçi edebiyatı önceliyorum. Bu bağlamda ikisi de önemli olsa da biçimden çok özü önemsiyorum, yani metnin nasıl anlatıldığından çok ne anlattığı bana daha anlamlı geliyor, bu demek değildir ki biçimi yadsıyorum, hayır o da önemli, ama öz daha da önemli…

İnsanı gündelik hayattan koparan, onu süslü laflarla gerçeklikten kopuk hayaller dünyasına, gündelik sorunlardan kopuk bir dünyaya sürükleyen tarz bana çok uzak.. Zaten bu tarz, insana bir şey de katmıyor, tersine onu uyuşturuyor, aynı zamanda edebiyatı metaya da dönüştürüyor, bu yüzdendir ki edebiyatı ve insan ruhunu çürütüyor, bu tarz edebiyat günümüzde pompalansa da bana bir anlam ifade etmiyor. Güce tapan, insanı nesnelere ya da çeşitli güç odaklarına bağımlı kılan, dolayısıyla onu köleleştiren anlayışlara hizmet etmek yerine, edebiyat bireyden yola çıkıp insanlığın evrensel değerlerine, ortak duygularına ulaşmalı, insanın ve doğanın gizemine tercüman olmalı, insanın imgelemini zenginleştirerek onun empati yeteneğini de geliştirmeli, dört bir yanda kötülüğün sıradanlaştığı böylesi bir çağda öncelikle insanı iyiye güzele götürerek dünyayı daha yaşanılır bir yere dönüştürmeye katkı koymalı…

Bugüne kadar yayınlanmış eserleriniz hakkında okurlarımızı bilgilendirir misiniz?

Cinayetleri Gördük’ adlı ilk romanıma yukarıda değinmiştim, bu romanım aynı zamanda Kenan Evren davasına müdahil olabilmem için verdiğim dilekçenin de ekiydi, ancak başvurum reddedilmişti, ama müdahil savunması kapsamında belli bölümleri ayrıca bu dava dosyasına girdi.

Solgun Yüz’ adlı ikinci romanımda bir fabrikadaki beyaz yakalıları anlattım, teknisyen, mühendis, yönetici ilişkilerini ele alırken ekonomik meselelere, din, felsefe gibi konulara da bir ucundan da olsa değindim.

Bu iki romandan başka 15 tane biyografi kitabım yayınlandı; Deniz, Mahir, İbo, Nazım Hikmet, Sabahattin Ali, Mustafa Kemal Atatürk, Frida, Hayyam, Bukowski, Elon Musk, Steve Jobs, Einstein, Tesla, Hawking, Freud… Bunlar sadece kaba bir hayat hikayesi değil, kahramanların sanat ve hayata bakışlarını, evren algılayışlarını, belli ölçülerde çözümlemelerini de içeriyor.

Ayrıca çeşitli dergilerde, ortak öykü kitaplarında ve internet sitelerinde 26 öykümün yanı sıra çeşitli makalelerim de yayınlandı, öyküler yaklaşık iki öykü dosyası hacminde…

Bu iki romandan başka 15 tane biyografi kitabım yayınlandı

Almanyalılar hakkındaki düşüncelerinizi, eleştiri veya önerilerinizi alabilir miyiz?

Almanyalılar perspektifi geniş, çok dilli, çok kültürlü kapsayıcı bir site.. Oldukça güzel işler çıkarıyor, söyleşiler, öykü ve makalelerin yanında verdiği haberler de ilgi çekici, ufuk açıcı işlev görüyor. Trafiğinin hızlı olması, okunma oranı yönüyle, özellikle farklı mecralara girmek isteyenler için bir dergi ya da kitaptan çok daha fazla olanaklar sunuyor. Hele ki edebiyat dergilerinin can çekiştiği, en iyimser haliyle iki üç bin sattığı bir ortamda bunun kat kat üzerinde okura ulaşma imkanı sağlaması çok güzel… Gönül elbette ki çok daha fazla okura ulaşmasını diliyor.

Gelecek planlarınıza da değinebilir misiniz?

Şu an üst üste gelen çoklu kriz ortamında; derinleşen ekonomik kriz, iklim krizi, salgın, savaş ve faşizm koşullarında bir kez daha tıkanmış durumdayım, geleceğe dair plan yapmak bir yana önümü bile görmekte zorlanıyorum. Gönlüm yeni biyografi kitaplarına ya da öykülere başla dese de birikmiş dosyalarım hız kesiyor, belki bu karamsar, yorgun halim bir süre sonra düzelir, zaten iniş çıkışlarım oldum olası hep çok sert olur, bilemiyorum ama halihazırda yeni bir planım yok, dosyaları yayınlatma sorununu aşabilirsem her şey hızlı bir şekilde değişebilir. Örneğin, bir Suat Derviş’in biyografisine odaklanmayı ne zamandır çok istiyorum, müthiş bir insan…

Eklemek istediğiniz ayrı bir konu…

Süleyman hocam, bana böyle bir söyleşi fırsatı verdiğiniz için çok teşekkür ederim. Kolaylıklar diliyorum. Saygılar, sevgilerimle…

Teşekkürler.

27.02.2022

What do you think?

10k Points
Upvote Downvote

3. IVA NATURA KISA FİLM YARIŞMASI’NDA ÖDÜLLER SAHİPLERİNİ BULDU

EU stellt Soforthilfe für die Ukraine bereit und bietet Nachbarländern Unterstützung an