in ,

“Her yazar aynı zamanda bir öğrencidir.”

Söyleşi

Sayfamız yazarlarından Hüseyin Habip Taşkın ile yazarlığını, edebiyat anlayışını, yapıtlarını ve Almanyalılar ile ilgili önerilerini konuştuk.

Sayfamız yazarlarından Hüseyin Habip Taşkın ile yazarlığını, edebiyat anlayışını, yapıtlarını ve Almanyalılar ile ilgili önerilerini konuştuk.

ALMANYALILAR – Bu ilk söyleşiyle sayfamız yazarlarını siz okurlarımızla tanıştırmak istedik. Yazılarını büyük bir merak ve ilgiyle okuduğunuz bu yazarlar kimler, düşün ve yazın dünyaları nasıl, ne düşünüyor, nasıl ve neden yazıyorlar? Almanyalılar hakkında neler düşünüyorlar, sizler için sorduk.

Süleyman Deveci: Hüseyin Habip Taşkın kimdir? Sizi tanımayan okurlar için kendinizi nasıl tanımlarsınız?

Hüseyin Habip Taşkın: İlk önce benimle söyleşi yapan almanyalilar.net’te, emeği geçen edebiyat ve sanat gönüllülerine teşekkür ederim.

17.11.1960 yılında Rize Çayeli’de dünyaya geldiğimi nüfus cüzdanı ile belgelenmiş olmakla birlikte, aslen Hemşinliyim. Babam devlet memuruydu. Annem ev kadını idi. Erkek çocuklarının üçüncüsü benim. Benden küçük bir kız kardeşim var. Biri kız ve oğlan çocuğu o günün koşullarında, sağlık sorunlarından dolayı bebek iken yaşama gözlerini yumuyorlar.

Babam Doğu Karadeniz’in ilçelerinde, Ardahan’da Hâkimlik görevini sürdürüyor. 1963 yılında İzmir Bayındır’a kendi isteğiyle tayinini istiyor. İşin aslında tayinini istemesinde ayrı bir acı öykü yatıyor.

Bayındır çocukluğumun ve gençliğimin bir bölümünün geçtiği yerdir. Ege’den Hemşin’e adlı kitabımda yazdığım Alevilere, Romanlara ve Kürtlere karşı yapılan ırkçı ve faşist söylemlerin çocuk halimle alet olduğum ve sonrasında kendimi sorguladığım bir dönemden geçtim. Kendimi sorgulamam ve ilkokulda ve ortaokulda öğretmenlerime din dersinde sorduğumda bana kızışlarını dün gibi hatırlarım. Ortaokulda biraz daha büyüdüğüm için cesaretle din ve ahlak öğretmenime sorduğumda suratı değişti. Bana şöyle yanıt vermişti? “Senin soruna yanıt vermeyeceğim.” Ben zorladım onu “Allah herkesi bir yarattıysa Alevilere, Romanlara, Kürtlere ve mübadelede gelenler hakkında aşağılık söylemleri söylemeleri doğru mu; yanlış mı? Yanıt vermediği gibi her sene beni ahlak ve dinden ikmale bırakırdı. İler ki günlerde MHP’li olduğu ortaya çıktı.

Babam Yargıtay başkanı olamadı. Ahlak ve din hocam Mehmet Öztürk ile Bayındır’ın yerlilerinden Mesut soyadını hatırlayamadığım MHP’li öğretmen ile Adana’ya emeklisine altı ay kala babamın sürgün edilmesinde aktif rol oynayanlardır.

Balçova serüvenim böylece başladı. Balçova ortaokuluna kayıt yaptırdığımda dosyamın arkası iki çizgiyle kırmızı çizilmişti. Babama gösterdiğimde hesap soracağını söyledi.

Babam emekliliğini verdiğinde, birkaç ay sonra avukatlığa Bayındır’da ölünceye kadar devam etti.

İki öğretmen daha sonra sürüldü. Bir gün Bayındır otobüs terminalinde üç MHP’li öğretmeni dövüyorlar. Bunların ikisi babamı Adana’ya sürgüne göndermelerinde rol oynayan iki öğretmende vardı. Dövenler belli olduğu halde herhangi bir işlem yapılmıyor.

Karşıyaka’dan iki paket Devrimci Yol’un bildirileriyle vapura binmiştim. Karşımda Mehmet Öztürk’ü iki küçük çocuğuyla gördüm. Babamın sürgün edilişinde rol oynayan öğretmenin peşine düştüm. Vapurun bir önüne ve tekrar gerisine gidiyorduk. Onu vapurdan atmayı düşünüyordum. Bir tür intikam duygum kabardı. Sonradan çocukların biri ağlamaya başladı. Ben yerimde durdum. Çocuklarının önünde bu iş olmaz dedim. Mehmet Öztürk kaptan korumasına alındı. İzmir Konak’ta vapurdan indiğimde kalabalığa karışıp hızlıca sivil polislerin arasından geçip gittim. Uzaklaşınca vapur iskelesine baktım. Mehmet Öztürk’ün o halini hiç unutamadım.

Akşama babama olanı anlatınca babamın yüzünde acı bir gülümseme oldu. “Oğul bir daha karşılaşınca sakın öldürme!” dedi. Başka bir şey demedi.

Cezaevi sürecim 12 Eylül 1980 askeri darbesiyle başladı. Üç kez cezaevlerinde yaşamımın toplamı yedi buçuk ile sekiz yıl arasında geçti. Diğerlerini sorduğunuz sorularda yanıtlayayım.

Yapıtları

Bugüne kadar yazmış olduğunuz yapıtlara değinebilir misiniz? Hangi kitap hangi nedenden dolayı yazıldı?

İlk yazmaya askerliğimi yaptığım taburda yazmıştım. Sakıncalı çavuştum. Meyveleri ve sebzeleri birbiriyle konuşturup yazmıştım. Düzeni eleştirmiştim. Kadrolardan, acemilere ve önüme çıkana okuyordum ve ben yazdım bunu diyordum. Çavuşların en kısa boylusu bendim. Bana porto lakabı takılmıştı. Onbaşı arkadaşıma yazdığımı okuduğumda bana şunu demişti: “Porto sakıncalısın. Yazdığın ellerine geçerse, seni kabak dolması gibi oyarlar. Dikkat et.”

Cezaevinde de şiir denemesi yazıyordum ama şiire benzemiyordu. Hüseyin Poyraz arkadaşımla 1984- 85 yılı olabilir. Bir dergiye yollamıştık. Gönderdiğimiz geriye gelmişti. İçinde bir not vardı. Kısacası şuydu: “Şiir kitapları okuyun ve yazış teknikleri ve birçok öneri yazılmıştı. Hüseyin ile birbirimize bakıp, “Kimse duymasın.” Diyerek konuyu kapattık.

Gelelim kitaplarıma, ilk kitabım şiir üzerineydi. ‘Canımın İçi Bak Hele’ şiirlerimi birkaç şair arkadaşıma göstermiştim. Ama biri hariç biraz ilgilendi. Bir şiir dergisi önerdi. Şiirlerimi oraya gönderdim. İzmir’de Agora Edebiyat ve Sanat Dergisi’ne şiirlerimi yollamıştım. Yanıtı gelmeyince birkaç gün sonra bürosuna gittim. Sahibi bir yazardı. Bana şöyle dedi: “Şiirlerin çok politik.” Bu yazar arkadaşımız kendisini etrafta devrimci olarak tanıtmıştı.

Kadın Olmak Zor’ 12 Eylül 1980 öncesi ve sonrası kadın yaşamlarının gözlemlenmesi ile devrimci mücadelenin öykülerinin birleşmesinden öneri üzerine oldu. Bunun geniş anlatımını başka bir yazıda anlatayım.

Neydi Birlikte Yaşadıkları’ 12 Eylül öncesi ve sonrası devrimci mücadelenin öykülerinin birleşmesinden öneri üzerine hazırladım.

Sen Oradaydın’ Kadın ya da erkek ismi belirtmeden bir kişinin evinden alınmasıyla, polis sorgusu, adliye koridorları ve cezaevi süreci anlatılmaktadır.

Ege’den Hemşin’e’ Birinci soruda yanıtlarına azda olsa değindim. Kitabımda Bayındır, Balçova, Pazar Hemşin Badara arasında geçmektedir. İnkâr politikalarında ırkçılık, asimilasyon, Hemşince dilini araştırma, devrimci mücadele, Geçmişe doğru gitme üzerinde iz sürmesini, her yazın Badara’ya bir ayında gidilip, toplantıların yapılmasını anlatıyor.

Kullandıkları Hemşince dilinin, bu dil Batı Ermenicedir. Bir dönem sonra gelecek kuşaklara aktarmama, Hristiyan dininin yerine Müslümanlaştırılmış Hemşinlilerin alması, geçmişi anlatmama kararı evin sözü geçen erkekleri tarafından uygulamaya geçiyor. Yazarın burada yakın akrabaları, uzak akrabaları olmak üzere araştırma yapması ile ‘Biz kimiz’ izini sürüyor. İz sürerken de aile dramları ortaya çıkıyor.

Nasıl yazıyorsunuz? Yazma alışkanlıklarınıza dair bize neler söylerdiniz?

İlk önce şunu belirteyim. Çocukluğumdan beri iyi bir gözlemciyim desem abartmış olmam. Çocukluğumdan günümüze kadar uzanan yıllar ve yılların içinde tanık olduğum. Yaşanmışlıkların üzerinden araştırmalar, anlatımlar ve devletin işleyiş biçimiyle birleşince her yönlü yazı yazma malzemesi çıkıyor.

Bazı yazarlar vardır. Burunlarından kıl aldırmazcasına yazımda nasıl bir yol izlediğini sır gibi saklarlar. Bu kişilerin egoları da yüksektir. Oysa bir yazarın görevi bilgisini paylaşması gerekir. Her yazar aynı zamanda bir öğrencidir. Edebiyatın sonsuz derinliği vardır. İçine girdikçe girersiniz. Düşünceniz bir ağacın gövdesi gibi dallanır budaklanır. Mutlu olursunuz.

Yazmak benim için bir tutkudur. Yazı biçimini kendi yorumumla yazma olayımı zaman içinde otursa da eksiğim. Ben bir öğrenciyim. Okuyorum, yaşanmış olaylar ilgimi çekiyor. Bir halkın ezilişi, kişilerin mücadeleleri, savaşlar ve buna benzer roman ve öyküler okuyorum. Ara sıra değişik türde okuyorum. Okuduğumda yazarın nasıl yazdığına bakarım. Cümleler, paragraflar, bir bütünü uyum sağlayıp sağlamadığına bakarım.

Her yazarın anlatım biçiminde ufak tefek farklılıklar olsa da ortak özellikleri çok olur. Yazacağım konu makale ya da öykü olduğunda ilk önce yazacağım konu hakkında netleşirim. Yolda, evde, arkadaşlarımla bir aradayken nasıl yazmalıyım? Diye aklımdan geçiririm. İpuçlarını böyle şekillendiriyorum. Ağırlıklı gece geç saatte yazmayı tercih ediyorum. O anlar konuya daha yatkın oluyorum. Gündüzleri daha az yazarım. Kitap okumam. Evde ve otobüste, metro da okurum. Kitap okuma olayı çoğalsın diye Okuduğumu insanların gözüne sokmaya çalışırım. Okuduğum kitaplardan da kendime malzeme çıkarıyorum. Maddenin maddeyi çoğaltması gibi…

Yazdığım yazıyı bitirince gün içerisinde üç kez okurum. Tekrar geceye döndüğümde baştan okurum. Tamam dedikten sonra ikinci bir göz için arkadaşım Ali Fuat Karaöz’e yollarım. Yazımın akışını bozmadan cümle hataları üzerinde düşüncesini bana aktarır gerisi benim işim oluyor.

Geceleri yazıyı yazarken ara sıra kafam patlayacakmış gibi oluyor. Karanlıkta düşünerek volta atıyorum. Ya da enstrümantal müzik açıp rahatlıyorum. Yazıma kaldığım yerden devam ediyorum.

Yazar Nejla Arslan’ın bana bir önerisi vardı. Birinci paragrafı bitirdiğinde cümle cümle oku. Birbirini tutuyorsa paragrafın tümünü bir oku. En sonunda baştan aşağıya acele etmeden oku demişti.

Benim önerim yazan arkadaşlara; yazdığınız yazıyı mutlaka ikinci bir göz baksın derim.

„İş yazmakla bitmiyor.“

Birileri size edebiyat anlayışınızı sorsaydı nasıl yanıtlardınız?

Edebiyat anlayışıma şöyle bir giriş yapayım. Gerçekçi edebiyattan yanayım. Sınıf temelinde, emekten yana, halkın, halkların edebiyatını savunuyorum. Kapitalizmin anlayışıyla popülist edebiyatta karşıyım.

Edebiyat dediğimizde yelpazesi çoktur. İçine girdiğinizde birini seçersiniz. Belki de birkaçını seçersiniz. Önemli olan seçtiğiniz edebiyat türünde verimli olabiliyor musunuz? Ona bakmanız gerekir. Kişi olarak yazdığınızı beğenebilirsiniz ama okuyucuyla yazdığınız ne kadar buluşuyor? Yazdığınıza ne diyorlar?

Daha çok öykü ve makale ağırlıklı yazıyorsunuz. Bu tercihlerinizde nelere dikkat ediyorsunuz, ayrıca neden bu türde özellikle ısrar ediyorsunuz? Belli bir nedeni var mı, yoksa kalem öyle mi istiyor?

Doğru bir tespitte bulunmuşsunuz. Gözlemlemeniz harika diyebilirim. Sizinle daha önce yaptığımız röportajda açıklamıştım. Yine de köşesinden, berisinden giriş yapayım.

İlk kitabım olan Canımın İçi Bak Hele şiir kitabımı çıkardığımda kendime şunu sormuştum. Beni hiç kimse tanımıyor. Nasıl yapmalıyım? Günlerce düşündüm ve gerildim. Makale yazısı yazmak aklıma geldi. Düşüncemde onayladım. Sağcı, dinci yazarlardan tutun her kesimin köşe yazarlarına baktım. Nasıl yazdıklarına dikkat ettim. Hasan Pulur’un köşesinde farklı konuları alıp, yazıyı kısa tutarak altını üç nokta ile bitiren üç ya da dört konuyu işleyen yazısıyla karşılaştım.

Benim ilk makalelerim yontulmamış, konudan konuya atlamış, birbiriyle bağı olmayanlardı. Bir öğretmen yazarımız beni destekledi. Nasıl yazacağıma dair ipuçlarını yazışmalarımızda verdi. Okuyarak düşünce yapımı geliştirdim. Geliştirmeye devam ediyorum.

Yazdıklarımı internet ortamında yayıyordum. Uzun yazmamam gerektiğini, yazımı kısa ve öz yazmamı isteyen, öneren okurlarım ve yazar arkadaşlarım oldu. Bazı dergilerde yazımın içine Marksist ve Leninist alıntıların yer alması istense de karşı çıktım. Bu dergiyi sıradan insanlara verirseniz 12 Eylül 1980 öncesi hata yapışımızla aynıdır dedim. Ben halkın anlayacağı dilde yazacağım dedim. Öylede yaptım.

Öyküye gelirsem; Başta yazmıştım. Benim gözlemlediğim, gördüğüm, duyduğum, adına öncesi ve sonrası yaşanmışlıklar diyelim. Öyküde kısada olsa aktarabiliyorum. Yazdığım öykülerin sayısını tutmadım. Öyküyü yazarken o anı yaşıyormuşum gibi heyecan duyarım. Dört beş öykümde ötekileri anlatmaya başladım. Rumları, Ermenileri, Yahudileri, Lazları…

Almanyalilar.net’te yayınlanan Kuyu adlı öykümde Kadir İnanır’ın Kapı filminden etkilenip yazmıştım. Filimde Süryani bir ailenin erkek çocuğunu katledilip, kuyuya atılışını anlatan bir bölüm vardı.

Yeni döneme dair planlarınız neler?

Birçok planım var. Kitaplarımı bastırmak istiyorum. Döviz kuru durmadan yükseliyor. Benim için kitap bastırmak hayal diyorum. Anca birileri elverirse kitaplarımı yayınlatabilirim.

Şu anda İmparator Kedi adlı dosyamın editörlüğünü Yazar Nejla Arslan yaptı. İkinci bir gözün bakması için Levent Kaçar’a gönderdim. Bitiminde tekrardan Nejla Arslan’a gidecek. Sorun büyük bu yapıtımı nasıl bastıracağım? Kitlelere ulaşması da ayrı bir sorundur.

Ege’den Hemşin’e kitabımın ikincisini yazmaya başladım. İş yazmakla bitmiyor. Ülkemizde edebiyatta ve sanatta fırsat eşitliği yoktur. Sermayenin edebiyatçıları ve sanatçıları her dönem cilalanır. İşimiz çok zordur. Zorda olsa mücadele vermek gerekiyor.

78’liler girişimi olarak Ege 78’liler Sanat Ve Edebiyat Grubu’nu Yazar Ali Fuat Karaöz ile kurduk. Pandemi döneminde zoom üzerinden yayına başladık. Teknoloji bilgimiz olmadığı halde öğrenerek yayın hayatımıza amatörce bugüne kadar sanatçı ve edebiyatçı dostlarımızla programlar yaptık. Etkinliklerde çekimler yaptık.

İzmir’de yirmi beş kişiye yakın sanatçı ve edebiyatçı grubumuz var. Mümkün olduğunca etkinliklere birlikte gidiyoruz.

Edebiyatçılar ve sanatçılar birleşe birleşe güçlenir. Gericiliğe, ırkçılığa ve faşizme karşı bir duruş sergiler. Birbirlerine katkı sağlar. Her bireyin yapacağı işler vardır. Bu işleri bir yağmur damlası olarak görürsek, bu damlalar göl olur, dere olur, nehir olur.

Bize kısaca da olsa, uzun da olabilir Almanyalılar’ı eleştirir misiniz? Nasıl buluyorsunuz, neleri beğeniyor, neleri beğenmiyorsunuz?

Almanyalilar.net’i edebiyat ve sanat açısından ele almak isterim. Öykülerime burada tanıştığımızdan günümüze kadar devam ediyorum. Ev ödevine hazırlanırcasına emek harcayarak çalışıyorum. Evet, ben bir öğrenciyim.

Edebiyat ile uğraşan arkadaşlarıma burayı önerdim. Yazılarını gönderenler oldu. Kimileri seyrek gönderiyor. Burası sanat ve edebiyat alanında bulunmaz bir yer. Kendinizi ifade etme özgürlüğünüz var. Sansür kurulu yok.

Geçmiş yıllarda edebiyat alanında çıkan kültür sanat dergilerinde yer bulmanız çok zordu. İnternet ortamında yer bulmak daha kolay diyebilirim. Birde internet ortamında dünyadaki insanlara ulaşmak daha kolay oluyor.

Bir öykünüzü bir dergide çıktığını kabul edersek. Bin tane basıldığını düşünürsek, bunun hepsi satılmıyor. İnternet ortamında öykünüz dolaşıp duruyor. Bir de internetin farklı yerlerinde paylaşırsanız daha da görünür olursunuz. Kendinize güven gelir. Daha iyi yazmaya gayret edersiniz.

Edebiyat ve sanat alanında emek harcayan arkadaşlarımızın burada yer almasını isterim. Ben değil, biz olgusuyla, paylaşarak, destek vererek, burayı edebiyat ve sanat bahçesine çeviririz. Yapacağımız etkinlikleri yayınlarız. Etkinlik yapıldıktan sonra gördüklerimizi, eksikliklerimizi, doğrularımızı yazarız.

Almanyalilar.net’te emeği geçen arkadaşlarımın yapma olanakları varsa diyeyim. Öykülerimizdeki cümle hataları, benzeri hataları yazının özünü bozmadan düzeltme imkânları olsa iyi olur diye düşünüyorum.

Birlikte düşüncelerimizden farklı çalışmalar da oluşturabiliriz. Almanyalilar.net’e teşekkür ederim. Söyleşimizin edebiyat alanına ışık olacağına inanıyorum.

Teşekkürler

29.01.2022

Yazarımızın öykülerine aşağıdaki linkten ulaşabilirsiniz:

Hüseyin Habip Taşkın

What do you think?

10k Points
Upvote Downvote

2021 Hak İhlalleri Raporu

Hamide Akbayir ist zurück in Deutschland