in ,

GAZ LAMBASINDA YAZILAN MEKTUPLAR

"Eğlenceyi duyunca, bende bir coşku uyandırmıştı. Hemen arkadaşlarıma haber verdim. "

Köyde herkesi bir telaş sarmış, akşam yemeği için ne yapacakları konusunda fikir alışverişinde bulunuyorlardı. Bende merakla bu telaşın nedenini anlamaya çalışıyordum. Meğer asker eğlencesi varmış. Köyümüzün üç delikanlısı asker yolcusuymuş, onların şerefine gençler eğlence düzenliyorlarmış. Eğlenceyi duyunca, bende bir coşku uyandırmıştı. Hemen arkadaşlarıma haber verdim. Akşam Hasan Amca’nın evinde eğlence var diyince onlarda benim gibi heyecanlandılar. En güzel kıyafetlerimizi giyinerek Hasan Amca’nın evine vardık. Kapıyı Handan çaldı. Fatma Teyze önce perdeyi araladı, sonra kapıyı açtı. Şaşkın bir ifadeyle bize bakarak “Buyrun çocuklar, ne istemiştiniz?“ diyince ben heyecanla atıldım. Buruk bir sesle “Eğlence için gelmiştik“ dedim. Fatma Teyze gülümseyerek bana baktı. “Çok tatlı görünüyorsunuz, ancak bu eğlence köyümüzün genç erkekleri için düzenlendi.“ diyerek bizi uğurladı. Kendi kednimizi davet ettiğimiz bu partiden hayal kırıklığıyla ayrılmıştık.

Ertesi gün kardeşimle oturup bugün ne yapacağımızı düşünüyorduk. Kardeşimde benim gibi meraklıydı. Bizde o gün merak ettiğimiz şeyleri araştırmaya karar verdik. Elimizdeki kısıtlı kaynakları kullanarak bir şeyler öğrenmeye çalışıyorduk. Tek şansım iyi bir gözlemci olmamdı. Kardeşimle birlikte çeşitli konular üzerine fikir yürütüyorduk. Bazen tartışarak bazen yazarak anlamaya çalışıyorduk. Çok keyifli sohbetlerimiz oluyordu. Güzel bir alışkanlığımız daha vardı. Köyün kahvesine günlük gazeteler geliyordu. Bizim gazeteye ulaşma şansımız yoktu. Bizde kahveci amcadan okunan bir önceki güne ait gazeteleri isterdik. Sağ olsun bizi kırmazdı. Haberlere gecikmeli ulaşsakta yinede kendimizi şanslı hissediyorduk. Özellikle köşe yazılarını makasla kesip daha rahat okumak için birlikte belki bir gün işimize yarar diye düşünerek saklardık. Farklı kalemlerle ele alınan bu yazıları kendi yorumlarımızla yeniden harmanlıyorduk. Artık sadece yeni iyi bir gözlemci değil kaynak araştırmacısıda olmuştuk. Okulun kütüphaneside vardı elbet. Kitap sayısı o kadar azdı ki okumaya kıyamazdık. Her öğrenci bir kitap alsa kitap rafları isyan ederdi. Bilgiye ulaşmanın çok zor olduğu bir yerde öğrenmek öğrendikçe daha çok bilmek gerektiğini düşünmek bizi inanılmaz heyecanlandırıyordu. Köyde bunca iş varken kitap okuyanlarıda yadırgayan bir kaç kişi vardı elbet. Köylü kimliğini inkar ediyormuşuz gibi geliyordu onlara. Cahillerle okuyanlar arasında ister istemez bir köprü oluşuyordu. Aynı kültürü yaşasalarda bu köprünün oluşmasına engel olamıyorlardı. Ancak okuyup meslek edinenlerede saygı kusur etmezlerdi.

Abim o dönemde ortaokul son sınıftaydı. Köyde askere giden ya da uzaklarda yaşayan yakınlarına mektup yazacak olsalar akşama doğru bizim evin yolunu tutarlardı. Abimin yazısı çok güzel olduğu için herkes ona yazdırırdı. Gündüzleri herkes işinde gücünde hahyat mücadelesi veriyordu. Bu yüzden akşam saatlerini bekliyorlardı. Tabi bu dönemde elektrik olmadığı için gaz lambasının önünde yazarlardı. Bende abimin elindeki kalemin her hareketini izler yazdıklarını okumaya çalışırdım. Öyle kimsenin gizlisi saklısı yoktu. Herkes aile gibiydi. Her evde masa olmazdı. Yüzükoyun yere uzanıp kol dirseklerimiz sızlayana kadar ders çalışırdık.  Bu halimize dayanamayan amcam kendi imkanlarıyla bize küçük ama şirin bir masa yapmıştı. Bu evde yedi öğrenci olunca sırayı ilk kapan masada çalışabiliyordu. Önemli bir mektup yazılacak olursa bu masayı salonun tam ortasına koyup gaz lambasının aydınlattığı yere koyardık. Mektubun başı hep aynıydı. “Satırlarıma başlamadan evvel, gözlerinden öper seni hasretle anıyorum“ diyerek özlemlerini kaygılarını dile getirerek tarifi zor duyguları bir kaç cümleye sığdırmaya çalışıyorlardı.     

Aradan epey zaman geçince bizde haliyle büyümüştük. Abim de askere gitmişti. Onun yerine mektupları ben yazmaya başlamıştım. Ben abime yazarken babam özlemini titreyen dudaklarıyla anlatmaya çalışıyor; hemen köşede perperişan halde oturan annem gizli gizli ağlıyor; bir yandan da başına bağladığı yazmasıyla silmeye çalışıyordu. Ben ise onların bu duygu yoğunluğuna dayanamamıştım. Mektubun üzerine düşen gözyaşlarımı çaktırmadan silmeye uğraşıyordum. Özlem hakikaten zor bir şeymiş. En zor yazdığım mektuplardan biriydi benim için. Nihayet kalemi bırakmıştım. Kafamı kaldırdığımda gözlerim duvarda asılı olan iki gaz lambasına takıldı. Birinin yansımasıyla diğer lambadan duvara düşen gölgeye bakakalmıştım. Ne güzel duruyordu öyle… Bir süre sonra bende elimle gölge oynamaya çalıştım. Kendi kendime mutluluğun yaşanılabilir değil öğrenilebilir olduğunuda düşünüyordum.

What do you think?

10k Points
Upvote Downvote

Deutsche Post plant Anpassung der Briefpreise ab 1. Januar 2022

EU-Kommission beschließt weitere Unterstützung für Wein-, Obst- und Gemüsesektor