in , ,

Eleştiri Notları – 12

Fethi Naci (III): Ya insan tükenirse?

"İnsan Tükenmez"

Tükenmeyeceği açık. İnsan yazının, kitabın, doğanın, acının, en çok da ölümün ve doğumun olduğu yerde tükenmemeye en yatkın haliyle karşımızda. Ama yukarıdaki soruyu insan soramadan edemiyor, nasıl olurdu hayat, dünyamız, doğa merak ediyor.

„İnsan Tükenmez“ ustanın usta olduğunun tescili bir yapıt. Ustalığı dönem ustalarınca onaylanıp damgalanmıştır artık. Dün kaldığım yerden devam etmek istiyorum. Üstadın eserin içindeki eseri dediğim „Gerçek Saygısı“nı bir başka yazıda ele almaya çalışacağım.

„Çıkmazdaki Edebiyat“ isimli makalesinde yazar günümüzdeki (1950’li yılların ortasıdır kastedilen) yazarların bir kısmının karamsarlıkları, yılgınlıkları, umutsuzlukları sonucu genel olarak edebiyatın bir çıkmazda olduğuna değinir. Günün olağan gerçekliğinden kopan yazarların hayal dünyalarına sığınmalarını yanlış bulan yazar incir çekirdeğini doldurmayacak kitaplarla rafların doldurulmasına kızar, çözemediği sorunları karşısında suçu öbür insanlara yükleyerek kendi kabuklarına çekildiklerini ustalardan alıntılar yaparak ileri sürer. Olayların yüzeyinde kalan içinde ve ortasında yer etmemekle suçlanan bu yazarların kurulu düzenden memnun olmadıklarını ama daha iyi bir yaşayış için çaba göstermediklerini belirtir. Yazarların kötümserliklerinin, karamsarlıklarının kaynağı içinde yaşadıkları toplum ve o toplumun düzeni olduğunu yazan Fethi Naci yerinde ve haklı bir tespitle ileriyi görebilecek bir dünya görüşü olmayan bu yazarların, dünyanın değişebileceğine inanmalarını öğütlüyor. Karamsarlığın özgürlük olmadığını, sanatın kendi kanunları olduğunu, bireysel davranıştan öteye geçmemenin sonunda kaçınılmaz kötümserliğe yol açacağının altını çizer. Gerçeklerden kaçmanın, insana ve gücüne inanmanın, insanın toplum gerçeklerini değiştirebileceğine inanmamanın edebiyatı çıkmaza soktuğunu ve artık çökmeye başladığını farkına varmadan karamsarlıkla açıklar. Yine de üstat bir genel doğruya vurgu yapar, edebiyat düzenin, devletin değil halkındır. Ondan uzak olan yazarların hayattan da uzak olduklarını belirtir. Gerçek Türk edebiyatının bu çıkmaz yığınının dışında kuruluş halinde olduğunu kendisinin buna aydınlık gelecekler edebiyatı dediğini yazar.

Deneme her yazarı toplumcu, halkçı, gerçekçi yapmak isteyen dogmatik bir yazıdır. Yazarın ruh ve iç dünyası okyanuslar gibidir; karamsarlıklar gelip geçicidir. Bunalımları, yalnızlıkları o yazarı sadece güçlendirir, yazarlığında ustalaştırır. Toplum, halkçılık, düzeni ret yazarlığın belirli boyutlarıdır. Yazarlık hepsinden Fethi Naci’den de, bu makalesinden de çok daha boyutlu, karmaşık ve kesinlikle bu yazıdaki gibi dar değildir. Ayrıca modern yerel edebiyata bakıldığında gerçi edebiyat hâlâ solundur ama önemli dönemeçler, çıkış, köşe taşı niteliğindeki ürünleri o bireysel diye küçümsenen ustalar yapmışlardır. Oğuz Atay ile Orhan Pamuk yeterler.

“Yeşeren Otlar” diğer makaleler gibi başlar. İçinde yaşadığı gerçeklerden yazarların uzaklaşmamaları gerektiği öğüdüyle başlar. Gerçeklerden uzaklaşmanın onu yalnızlığa, umutsuzluğa, kötümserliğe iteceğini girişte vurgular. Fethi Naci yazarı dünyaya da, insana da küstüren nedenin toplumsal olduğunu, dünyanın değişmeyeceği kanısını uyandırmanın bir yazara yakışmayacağını, bunun yazarın özgürlüğünün temel şartı olmadığını Cahit Külebi’nin “Yeşeren Otlar” isimli şiirini okuyunca düşündüğünü aktarır. Şairin karamsarlığını, o kötümserlik diyor, içinde yurt ve halk sevgisi olsa bile, örnek satırlar veriyor, “aydan saadet getirmek gibi biraz bönce sözleri bırakmakla” o mutluluğun yurt içinde, yurt insanlarının çalışmalarıyla gerçekleşeceğine inanmakla, o insanların arasına katılmakla mümkün olacağını sanır.

“Edebiyatımız Karamsar Mı?” isimli makalesi Yaşar Nabi’nin bir yazısından yola çıkarak başlattığı tartışmaya yanıttır aslında. Nabi edebiyatın karamsar olmadığını öne sürüyor bir yazısında. Fethi Naci bu polemiğinde sanatçı ile çevresini, sanatçının içinde yaşadığı toplumu, o toplum içindeki yerini hatırlaması gerektiğine değinerek, günün sanatçısının iyimser ya da karamsarlığının, toplum içinde yeni ile eski arasında yapacağı seçime bağlı olduğunu, iyimser sanatçının yeniden yana, yeniyi söyleyen, geleceğe bakan, onun aydınlığına inanan, daha mutlu ve ileri bir insanlığın kurulacağına inanan, daha mutlu ve ileri bir insanlığın kurulacağına inanan sanatçı olduğunu, karamsar sanatçının ise bilerek veya bilmeyerek eskinin temsilcisi olduğunu öne sürer.

“Değirmenlere Hücum” yukarıdaki polemiğin devamı diye adlandırılabilir. Yaşar Nabi gelecek yazısında Fethi Naci’nin yazısına yanıt verir. Aynı yanıt aynı zamanda yine bu tartışmaya katılan Nurullah Ataç’a da bir yanıttır. Zevkli, seviyeli, keyifli notlardır; ben bunu dedim, sen şöyle söyledin, ben aslında böyle değindim muhabbeti. Diğer yazarların kendisi gibi düşünmedikleri için onlara kızmadığını belirten Fethi Naci, diğerlerinin ona kendileri gibi düşünmedikleri için kızmasıyla üstünlüğü ele geçiriyor.

“Yol Göstermek” de üstat sanatçının onun bunun dediğine değil de, işsel sesine kulak verdiğini anlatır. Sanat, edebiyat üzerine yazılan yazıların kişiliğini bulmuş sanatçılara yol göstermekten çok onları, dahası okurları bazı sanat sorunları hakkında düşünmeye zorladığını savunur. Okurun artık okuduğunu değerlendirdiğini savunan yazar onun değerlendirmelerinde kıstas olarak başlıca yardımcıların sanat ve edebiyat üzerinde yazılan yazıların olduğunu söylüyor. Demek ki okura bir kıstas sunabilmek için de sanat, edebiyat yazıları yazılabiliyormuş o anlamda, ki üstada bu konuda katılmak çok güç.

Tabii ki çok boyutlu, farklı açılardan, eleştirel anlamda sanata, edebiyata yaklaşan, bakan yazılar insanın sanatsal ufkunu açar. Ama sıradan bir okurun bir eseri değerlendirmesindeki ana unsur medyanın, düzenin hâlâ onu yönlendirmesi olduğunu biz az okuyanlar çok iyi biliriz. Eleştirmenleri okuyarak bir eseri değerlendiren kaç okur vardır memlekette? Bu iddiaya gülünür, Fethi Naci halkının gerçeğine acayip derecede uzaktır. Onun halkı “..mına ..yum bayağı kalınmış” diye bakarak değerlendirir bir kitabı, o kitabı okuyup okumaması gerektiğini. Sanatsal ve edebi eleştirilerin farkında bile değildir onun okur realitesi.

“Ası” da yazar sanatın, edebiyatın görevini, yazarın özgürlüğü, yazarın sorumluluğu, güdümlü sanat gibi konularda tartışmaların gerçekleştiğini belirterek başlar. Makale bir eleştirmen polemiğidir aslında Nurullah Ataç’ın “Ası” adlı incelemesinde ele aldığı konuları irdeler.

Devam etmeden önce değinmek istediğim iki nokta var, üstat hep sanat ve edebiyat diyor, edebiyatın sanat olduğunu ya bilmiyor, ya da kabul etmiyor. Sanat üst başlıktır, edebiyat sanatın dallarından biridir. Bir edebiyatçı sanat hakkında yazıyorsa zaten biz onun edebiyatı kasettiğini biliriz. İkincisi “Ası” yarar demek imiş, Türkçeci fanatiklerinin böylesi diretmelerini zaman yenmiş, tutmamasını istemiştir.

Uzun uzun alıntılar yapıp yanıtlar veren Fethi Naci neden Ataç gibi düşünmediğini derinlemesine anlatır. Barışa, özgürlüğe, ulusal bağımsızlığa karşı yazılmış bir şiiri, hikayeyi, romanı sanat değeri ne kadar üstün olursa olsun sevip sevemeyeceğimizi sorarak polemiğini bitirir. Polemiğin anti tezleri bildiğimiz Fethi Naci’nin öne sürdüğü kendi ideolojik anlayışına yatkın görüşlerin bir tekrarıdır.

“İnsan Tükenmez” her yazarın, edebiyatçının, özellikle de Fethi Naci’cilerin okuması gereken bir başyapıt. Kitabın son baskısının (Ocak 1997) içinde yer alan “Gerçek Saygısı” başka bir eleştiride ele alınacağı için buraya almadım.

Onun ne kadar kendi siyasi açısından bakmaya çalışırsa çalışsın eşsiz bir düşün insanı, edebiyat ve toplum sevgisine sahip olduğu, şaşırtıcı derecede ve öğretici, bir o kadar da yol gösterici olması hemen dikkat çekiyor.

28.01.2012

09:30

What do you think?

10k Points
Upvote Downvote

2. Nationale Luftfahrtkonferenz 2021

Verlängerung der EU Stahlschutzmaßnahmen in Brüssel beschlossen