in ,

Ali Şeker: VARSIL – YOKSUL ZAMANLARIN SERXOŞLUĞU

Deneme

“ Aynı tabakta yoğurda ekmek banarak haz aldığımız zamanlarımız çağın kirine bulaşmamıştı. “

Sizlerin ne içecek içtiğinizi bilmiyorum. Yaşamda hangi içecekten haz aldığınızı da bilmem mümkün değil. Ama ben: ayakları yere basarak sokakta yürüyebilen, her hangi bir canlı varlığın yürüyüşünden bile sarhoş olabiliyorum. Çünkü o an beni yeterince sarhoş ediyor…

Eğer, kişi hayatında hiç yalnız başına bir hanede ya da farklı mekânlarda kalmamışsa, demek ki burada bir çelişki vardır. Çünkü yalnızlığa göğüs germenin bir yolu her zaman vardı, her halükarda bize bir başkasını sevmeyi öğretir ve o kişide mutlu olacaktır. Yalnız kalmayı beceremeyen kişiler ise belli bir süreden sonra, dünyanın kendi çevresinde döndüğüne inanmaya başlar, bu da onu daha bencil ve katlanamaz bir kişiliğe götürür. Ne kendisine ne de çevresine hiç bir zararı veya faydası dokunamayan karanlığın oluşturduğu bir sürüde yaşamını devam eden bir birey olarak karşımıza çıkar. Kimimiz köyde – kentte ya da bozkırda aynı arsa üzerinde bir çatının tamir görmüş geçirmiş en az beş – altı halini yaşadığımız zamanlarımızda oldu. Bu hanelerde ilk ve son sıcaklığımızın birbirine geçtiği, bizimle sohbet edecek kadar özgür olduğuna karar verdiğimiz ve birbirimize yardım ettiğimiz anlardır bu ev hallerimizin… Çünkü karanlığın ötesinin aydınlık olduğunu bizlere insan öyküleri anlatan yaşça büyüklerimiz vardı, bizlerin başucunda. Bu bir anne, bir baba, bazen de bir dedeydi. Bir şeyin kıymetini bilmek için illaki onu yitirmemiz gerekmiyordu. Ama hep yüreği sevgiye açıktı, bütün o zamanların masum halleri bizim için varsıldı. Kaç kış – kaç bahar ve sonbaharın doğayı dinlenmeye çektiği bu yoksul zamanlarımızın yerinde, kasvetli bir karanlığına yer yoktu. “ Aynı tabakta yoğurda ekmek banarak haz aldığımız zamanlarımız çağın kirine bulaşmamıştı. “ Zaten gerekçemiz her zaman hazırdı, yeter ki farklı bir sabaha uyanalım, yaşama dört elle sarılmak yeterince bizleri sarhoş ediyordu. Bunun cevabı ise yaşamın bu canlı döngüsünde var olmaktı? Herkesin derdi kendine değildi. Bir diğeri ise, yazlık – kışlık villa, kentlerde bir elin parmak sayısı kadar apartman dairesinin onlarca halini yaşardı. Bu varsıllık içinde yaşayan insanların hiç değişmeyen bir başka hoş olmak haliydi. Ve sürüleşmeye en müsait kesimin bir parçası olarak yaşamayı tercih ederlerdi. Asla kaybetmeyen taraftadır, çünkü hiçbir şey için mücadele etmez ve hata yapma şansıysa hiç yoktur. Kimi varsıl zamanların sarhoşluğuyla önünde arkasında ancak karnının alabileceği kadarıyla yiyip içebilir. Kimisi de ömrünü en az adilane pay edilemeyen yoksulluğuyla parasız – pulsuz bir sözcükle yetinmeye çalışır yutkunarak. Çünkü her sabah yaşamın içine akmak uyanmak anlamına gelmiyordu. Bu kadar maddi varlığın arasında her şeyin alınıp satıldığı, metaya dönüştürüldüğü bu kapitalist sömürü sisteminde kendi yoksulluğunu, yani görmediği bir Tanrı ‘ ya yukarılara havale eder, şükürler olsunla yetinirdi…

Denetlenmeyen bir gücün yanında yer alan kaleminde terbiyesi yoktur. Yüreğinde yara izi olanların iradesi bazen bir kılıçtan daha etkili olabilir. “ Doğa olanca dinginliğiyle bizlere fısıldıyor. Bana bakmanız yeterli benim döngümde her şey bir uyum içinde, kazanan kaybeden yok sadece devinim vardır… Doğa: bize her ne kadar soyunuk görünse de birbirinin devamı niteliğinde mevsimlerle kendi rengiyle yürür. Dolayısıyla bakıp da gördüğümüz her şey, börtü – böcek, otlar – ağaçlar, rüzgâr ve kuşlar var olduğu sürece canlı ve her zaman bir doğum halindedir ve dolayısıyla giyiniktir. Rüzgâr herhangi bir enstrümanın notaları üzerinde geziniyor gibi dal – dal ıslık çalarak ağaçların saçlarını tarıyordu. Bütünsüz parçaların içinde sende bir parçasısın, doğanın sadece yerine getirilmesi gereken varyantları vardır, insan yüreği bunu anladığı zaman daha da özgürleşir. Her parçasıyla bir araya gelmemiz bu doğanın ta kendisiydi. “ Bu günlerde: İnsansız doğa olanca dinginliğiyle yanı başımızda. Üstümüzde gökyüzü çoğul mavi, tıpkı evrenin ta kendisi… “ Sen pencereden dışarı bakarken, artık yaşamak için birçok seçenek ve sarhoşluğumuz vardı. Acaba yukarı sürme pencerelerden boynunu sarkıtan çocuklar gülümsüyor mu bu kentte? Evde boş – boş oturmanın da insanın rahatını kaçırabileceğini bilmen gerekir, on sekiz günlük kapanmaya yayılan yaşayan sokaklardan çekilmenin onulmaz ağırlığını yaşayarak öğreniyoruz. Hiçbir şey dokunmadan sadece uzun yaşamayı düşlemek ve de taşımak ne kadar zor. Neden, biz insanlar yeni yaşımız veya doğum günlerini kutlarken uzun erimli yıllarınız olsun temennisini kullanmak yerine, özellikle sağlık kelimesini sıklıkla kullanırıza bir cevap olsun. Bilirsin, yazın ustaların birbirinden esinlenerek yazdıkları deneme yazılarında, biz insanlara atfen söyledikleri güzel bir cümleleri vardır. “ Çünkü uzun yaşamak da sağlığa zararlı… “ Uzun bir ömür de yatalak olup bir başkasının eline bakmaktansa, sağlıklı olup da kısa ömür yaşamak daha iyidir düşüncesi her zaman öne çıkar. İnsan devinim halinde ya da çalışırken bir soluk dinlenmenin iç huzurunu iple çekerken o rahatlığı şimdi arıyor. Tek başına temiz havada doğayla yan yana yürümenin yadsınamaz hali seninle oturmaya gelir. Yüzüne yansıyan mutluluk hallerini solumanın sarhoşluğunu yaşamalısın. Kalbimiz adımlarımızdan daha hızlı atmalı, bu kentin kendine buyruk bir başınalığı yorgun bir bedene misafir olsun. Üstümüzdeki mavi renk gibi çoğul ol, telli bir enstürmanın notalarında gezinirken bir hoş bir mayhoş ol. Çünkü yaşadığımız her yerde üstümüzde havayla giydirilmiş mavi renk soluk alıp verişlerimizdi. Dost sofrasında, bir dem ya da badeyle serxoş – hoş olmanın da muhakkak bir ayılma süresi her zaman vardı. Ama dizginlenemeyen inanç – kimlik çoğunluğun çok kolay hata yapmaya meyilli iktidar odaklı politikaların zamana ayarlı ayılma süresi bazen ebediyete kadar sürebilir. Her sabah genç bedenlerin okullarda ant içme serenatların tekrarında, varlığını egemen bir kimliğe armağan edenlerin sayısı zamana yayılır. Bunun aksine tabuta çakılan her çiviyle çekiç olma görevini yerine getiren siyasi ve askeri bürokratların zenginliğine zenginlik katar, bir hoş – mayhoş olmak hali böylelikle devam eder. Ancak belli bir kesimin yoksulluğu farklı bir zaman dilimine ertelenerek perdelenir. Düşünceyi tanımlamaya amaçlayan kişilerin paketleyip sunduğu bu yenidünya sisteminde ve düşünce yığınından çıkmanın başka bir seçeneği her zaman vardı. İnanç ve kimlik özgürlüğüne, kadına, çocuğa, hayvan ve bitki çeşitliliğine duyarlı, iş – işçi sağlığı ve sendikal örgütlenmesinin yanında olan bir sistem oluşturulabilinir. Pekala yaşadığımız bu dünyada komünal bir toplumu inşa etmekte mümkün. Sarhoşluk denilince onlarca kavram aklımıza gelir. Aşk, güç, zafer, açık hava çarpma sarhoşluğu, deniz çarpma, yoksulluğa razı gelme sarhoşluğu, inanç ve kimliğin sayısal çoğunluk algı sarhoşluğu… En önemlisi de mutlu olmak durumunun insanı avuçları arasına alan sarhoşluğun etrafına sevgi dağıtma çemberi. Uzun yaşam sürmenin de yaşam ağacına atılan her bir boğumunun yaşamaya verdiği zararın ömür sarhoşluğu da, bir nehrin ebedi yatağına akmak istemesinin yegâne amacını kendi içinde taşır…

Her ne kadar var olan iktidar, iktidarını uzun erimli bir parti devletine dönüştürme çabaları yaşam içerisinde her türlü anti- demokratik yollar için mücadele etse de, biliyoruz ki yarınlarda yine çiçekler açacak ve neşe saçacak olan yeni bir baharın müjdesini kabullenmek zorunda kalacaklardır. Her ne kadar güç el değiştirse de gelecek yalnızca devinimle yola devam edecektir… Denetlenmeyen uzun süreli gücün güç zehirlenmesi bütün iktidarlarda kaçınılmaz olarak kendini baskı ve zulüm politikalarıyla ömrünü uzatmaya çalıştıklarını biliyoruz. Yargı bozukluğu her türlü risklere karşı toplumda kör olma hiçbir şeyi görmeme duyarsızlığına yol açar. “ Bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın, düşüncesi yaygınlaşır. “ Hali hazırda ne istiyorsunuzun yerine bütün medya yayın organlarının somut bir şekilde ihbar hattına dönüşmüş, düzmece gizli tanıkların yargı ve yürütmeyle birlikte hareket ettiği mafyavari bir süreci yaşıyoruz. Bu güç ve zafer sarhoşluğu üzerindeki aşırı bireysel güç zehrine karşı, panzehir olma görevini yerine getirmek adına, özgür basın, bağımsız yargı gibi demokrasi araçlarına çok büyük görevler düşüyor. İç hukuk yollarının kapandığı bazı olağan üstü koşullarda ise, uluslar arası toplumsal sözleşmelere uyma şartı ve koşulu her zaman geçerli ve bağlayıcıdır. “ Uluslar arası antlaşmalar ile kanunların farklı hükümler içermesi sebebiyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda uluslar arası antlaşma hükümleri esas alınacak. “ Notunu da buraya düşmemiz gerekiyor. Tabiidir ki uluslar arası çıkar, menfaat ilişkileri her koşulda bu bağ atlanmış sözleşmeleri hiç edebilir. Özellikle zafer sarhoşluğu yaşayan iktidarların ellerinde tuttukları bu gücü, farklı kesimlere karşı olumsuz anlamda kullandıklarına da kendi coğrafyamız ve başka coğrafyalarda çokta tanık olduğumuz, bu gücün sarhoş edici yönünü bilimsel açıdan ele almamız gerkiyor…

İnsan…
İyilik ve kötülük nasıl bizlerin ayrılmaz bir parçasıysa, gülüşlerimiz kadar hüzünde yaşamın bir parçası…

Ali Şeker

What do you think?

10k Points
Upvote Downvote

Wissenschaftliche Evidenz ist nicht verhandelbar

Guattari mağarasında 9 Neandertal insanına ait kalıntı bulundu