Abdal Musa Kültür ve Tanıtma Derneği’nde yol yürütücülüğü ve aynı zamanda 25 yıldır zakirlik yapan Süleyman Demir, saza, Alevi inancına, deyişlere olan sevgisini anlattı. Zakirlerin ve dedelerin kendilerini bilgiyle donatmaları, deyişlerin anlamını bilerek seslendirmeleri gerektiğini vurguladı. Demir ekledi: Sadece Muhammed’in hayatı, Ehlibeyt, Muaviye ve Ali, Hüseyin, Yezit çatışmasıyla cemler başlayıp, bitiyor. Dört kapı kırk makam aşamasındaki öğretinin öğretilmesi gerekiyor.
Antalya’da Abdal Musa Kültür ve Tanıtma Derneği‘nde yol yürütücülüğü ve aynı zamanda 25 yıldır da zakirlik yapan Süleyman Demir, saza olan ilgisini, zakirliğe başlama sürecini ve Aleviliğe dair düşüncelerini PİRHA‘ya anlattı.
Çorum’un Alaca ilçesi Karkın köyünde 1968 yılında doğan Süleyman Demir, ilkokulu köyde okuduğunu kaydetti. “Aşık Veysel gibi çiçek hastalığı geçirdiğinden dolayı babamın iki gözü de görmezdi ama keman çalardı” diyen Demir, o dönem köylerine Sivas’tan dedelerin geldiğini ve babasını muhabbet cemlerine götürdüğünü söyledi. Babasıyla birlikte cemlere gittiğini belirten Demir, o süreci “Bir köşede oturur izlerdim. O zamanlar 8-9 yaşlarındaydım ama yavaş yavaş Alevi yoluna doğru ilk adımlarımı atmaya başlandığım yıllardı” şeklinde ifade etti.
Bir ocağa mensup olmadıklarını belirten Demir, “Babam keman çaldığından dolayı kendi bölgemizde yapılan cemlerde aşıklık, zakirlik yapmış. Kendi eserlerini de yazıp söylemiş ama kardeşinin ölümünden sonra yazmayı da söylemeyi de bırakmış. Babamın keman çaldığını ve bu hizmeti yürüttüğünü hayal meyal hatırlıyorum” dedi.
Saza olan merakını anlatan Demir, “Saza çocukluğumda aşırı bir ilgim vardı. Babamın gözleri görmediği için garibanlık ve köy hayatının içinde bir türlü sazla tanışamadım. Ama sazı gördükçe içim gidiyordu. Çocukluğumda cemlere babamı götürdüğümde sazı gördükçe ve muhabbetlerde çalınan sazların tınısı adeta beni alır götürürdü. Antalya’ya geldikten sonra İlyas Şimşek isminde saz ustası bir canla tanıştım. Sivas Divriği’den gelmişti. İlk karşılaştığımda onun sırtında saz vardı. İlyas kardeşimin sayesinde gittik beraber bir saz aldık ve onunla birlikte saza başlamış oldum. Henüz 17 yaşındaydım” diye konuştu.
10 kardeş olduklarını söyleyen Süleyman Demir, ailede başka saz çalan olmadığını, babasından sonra kendisinin çaldığını ifade ederek, şöyle devam etti:
“Ailede sazı herkes severdi ama sadece aşk bize gelmiş herhalde. Babamla birlikte gittiğimiz cemlerde aşıkları izlerken aşıklık, zakirlik yapma hevesi çocukluğumda vardı. Küçük yaşlarda hep zakir olmayı istemiştim. Hüseyin adında köyümüzde aşıklık yapan bir canımız vardı. Hep onu kendime örnek almıştım. Onu gördükçe onun gibi olup, onun gibi saz çalıp hizmetleri yürütmek, Pir Sultan’ın, Şah Hatayi’nin deyişlerini, Virani’nin, 7 ulu ozanın, aşıkların, sadıkların dili olmak hep kafama yer etmiş. Zaman geçtikçe o söylenen sözleri çalarak, söyleyerek taşıyıcı olmayı düşündüm. Antalya’da Hacı Bektaş Derneği açılmıştı. 1993 yılında semah ekibine girdim. Sonra cemlerde semah eğitmenliği ve semahlarda saz çalmaya başladım. Tabi bu beni aşıklığa ve zakirliğe doğru götürdü.”
“KÖY CEMİNDE ZAKİRLİK DAHA HİSSİYATLI”
25 yıldır zakirlik hizmetini yürüttüğünü belirten Demir, “Bugün tabi Antalya’daki cemlerde o duyguyu alamıyoruz. Niye derseniz? 500-1000 kişiyle yapılan salon cemleri oradaki hissiyatı vermiyor. Kendi köyünde köy cemine girip Pir Sultan’ın bir deyişini söylediğiniz zaman o deyişler ve o duyguyu karşıya yansıtmak insana aşırı bir duygu hissiyatı veriyor. Köyde yapılan cemde dede sazı çalıp söyleyemiyorsa hizmet eksik kalıyordu. O yüzden dedeler mecbur kalıp köy yerinde saz çalmayı öğreniyordu. Ama metropole gelince geçim sıkıntısından biraz da yoldan uzaklaşmadan dolayı bugün dedelik daha pratik hale geldi.
“KÖYDEKİ DEDELERLE METROPOLLERDEKİ DEDELER FARKLI”
Metropollerde 8-10 tane ana gülbengleri, duaları öğrenmek, ‘ben şu soydanım, bu ocaktanım’ dedin mi yetiyor. Dernekler hiç sorgusuz sualsiz, hangi ocaktan olduğunu bilmeden araştırmadan sorgulamadan posta oturtuyor. 3-5 gülbengle dedelik yapılıyor. Bu nedenle Anadolu’da köylerimizdeki dedelerle metropoldeki yetişen dedeler arasında çok büyük fark var. Metropollerde dedelik çok kolay. Üç beş tane gülbeng ve duayı bildin mi bir de, ocakzadeyim dedin mi bitti. Böyle olunca yol eksik kalıyor. Gençler gerekli bilgiyi dededen alamayınca gençlerimiz derneklerden de yoldan da soğuyup gelmiyor” diye konuştu.
Zakir Süleyman Demir, “Dede sadece sazla değil bir de tarihsel bilgi ile donanması gerekiyor” diyerek şunları kaydetti:
“Saz çalmak yeterli değil. Yol kurucusu hünkarın bir sözü vardır, ne diyor? ‘Benim belimden düşen değil, yolundan gelen evladım.’ Yolundan gelen evlat olduğuna göre burada halk önemli. Halk insanları tanıyor, hizmetleri görüyor. Halk “eyvallah” dedikten sonra cemleri yürüten sadece hoca olması şart değil. Yoldan gelip eğitimini ve icazetini almış yol hizmetkarı babaların çoğu bu işi yapar. ‘Ben şu ocaktanım; ben bu ocaktanım’ diyen dedelere sorduğun zaman elinde herhangi bir ocağa bağlı olduğuna dair bir şecere, bir kanıt gösteremiyor. Kısacası yoldan gelen de babalık, dedelik görevi yapabilir.”
“BİR ZAKİR KENDİSİNİ BİLGİYLE DONATMALI”
Süleyman Demir, bir zakirde bulunması gereken özellikleri de belirterek, şu tavsiyelerde bulundu:
“Bir zakir ilk önce tarihsel bilgilerle kendisini donatması gerekir. Mesela hep Kerbela’ya ağlarız. Hep onu örnek olarak veririz. Kerbela aslında ezilmişliğin simgesi ama bir Şahkulu ayaklanması var. O bir Kerbela, Kalender Çelebi’nin Osmanlı’ya karşı ayaklanması veya başkaldırısı var. Bu bir Kerbela. Babai ayaklanmaları var. Bu bir Kerbela. Yani Kerbela’da 72 kişi şehit edilmiş ama buralarda binlerce kişi şehit edilmiş. Dergahlara, babalara dedelere baskıları, zulümleri, Alevi köylerine cami yapılmalarını bilmeden, öğrenmeden veya aşıkların, sadıkların deyişlerini bilmeden olmaz. ‘Daha Allah cihanda yok iken biz onu var edip ilan eyledik. Hakk’a layık hiçbir mekânı yok iken aldık hanemize mihman eyledik’ diyor ama bunun manasını anlamıyor veya bilmiyorsa olmaz. Sadece güzel saz çalmak, güzel türkü söylemek değil; bu dörtlükleri söyledikten sonra, sözlerin açılımını yaparak yoldaki birliği beraberliği Alevi yolundaki ilmi, bilimi öğrenmeleri gerekiyor.
“DEDELER VE ZAKİRLER YOLUN TAŞIYICILARIDIR”
Sadece bağlama çalmayla olmuyor. Bütün gülbengleri öğrensinler. Zakirler dedenin olmadığı yerde yol eksik kalmasın diye yeri geldiğinde o hizmeti de yürütebilmeliler. Yani dedeler ve aşıklar yolun taşıyıcılarıdır. Zakir olmadan bu yol taşınamaz. O yüzden yol taşıyıcısı olduğunu bilmeleri gerekiyor. Deyişi ve nefesleri türkü gibi söylemesinler. Bu deyişlerin manalarını bilerek ve söyleyerek gelirlerse çok iyi olacaklarına eminim.”
“GENÇLER DEDELERDEN YETERLİ BİLGİYİ ALAMIYOR”
Yıllardır Abdal Musa Derneği olarak Antalya’da hizmet vermeye çalıştıklarını vurgulayan Zakir Süleyman Demir, “Daha önce Hacı Bektaş Derneği olarak hizmet verdik. Şu anda Abdal Musa Derneği olarak perşembeliklerimizi (cemlerimizi) yapıp, gençlerimizi gülbenglerle ve cem erkanlarında yapılması gereken ritüellerle yetiştiriyoruz. Antalya’da yapılan cemlerde hizmet yürütmeye çalışıyoruz” dedi.
Demir şunları ekledi:
“Yıllardır gerek bir zakir olarak, gerekse de Hacı Bektaş Veli Dergahından icazet ve babalık görevini alıp bir hizmet yolu yürütücüsü olarak cemlerde yapılan eksiklikleri bildirmek isterim. Sadece Muhammed’in hayatı, Ehlibeyt’in hayatı, Muaviye ve Hz. Ali, Hz. Hüseyin Yezit çatışmasıyla cemler başlayıp, bitiyor. Bu, gençlerimizin bilinçlenmesinde yeterli olmuyor. Günümüzün gençleri hepsi üniversiteyi okumuş, teknoloji kullanarak her istediği bilgiye erişebiliyor. Ama gençlerimiz dedelerden yeterli bilgiyi alamıyor. Yapılan cemlerde sadece Ehlibeyt’in, Muhammed’in hayatını anlatmakla olmuyor. Dört kapı kırk makam aşamasındaki öğretinin öğretilmesi gerekiyor. Onun için cemlere gençler ve eğitimli insanlar gelmiyor, cemlerden uzaklaşıyor. Bunun sebebi dedelerimizin çağa göre kendilerini yetiştirmemeleridir. Hünkar, ‘Çocuklarınızı bulunduğunuz çağa göre yetiştirin’ diyor. Bu çağa göre dedeler kendilerini yetiştirmedikleri sürece büyük bir hızla devam eden asimilasyondan kurtulamayız. Devlet bizleri asimile etmek için derslere Kuranı kerimi, Muhammed’in hayatını, Osmanlıcayı koydu. Şu anda da 4-6 yaşında çocuklar için okuma yazma öğrenmeden kuran kursu konulmak isteniyor.
Yapılan cemlerde varoluşa inanan bir Alevi öğretisi, kâinatın varlığının birliğine “gerçeğe hü” diyorsa varlığın birliği Hakk dediğimiz, Allah dediğimiz, Rab, Capar dediğimiz varlığın birliği bizim özümüzse, bunları bilmemiz gerektiğini düşünüyorum. Gençler o yüzden cemevlerinden ve yoldan soğumaya başlıyor, gelmiyor. Gelmeme sebebinin, dedelerin yola göre kendilerini yetiştirmemeleri ve bu konuda eksik kalmalarıdır.”