Aynaya bakarak kadehini kaldırdı. Buralara gelmek, hemşire olarak çalışmak öyle kolay olmamıştı. Bir dizi sınav, dillerini öğrenme, bürokratik işlemler… Bardağın yarısını içti. Buraların şarabı bile bir başka lezzetliydi. Başardığına inanamıyordu.
Dışarısı beyazlanıyor, süzülerek iniyordu taneler. Dayanamadı. Yakası ve kolları kürklü kabanını üzerine geçirdi. Burnunu hafifçe çekerek beresini düzeltti. Sağına soluna bakındı. Hazırdı. Kar bütün güzelliğiyle yağmaya devam ediyordu. Gözleri ışıldadı. Yürürken geride bıraktığı izlere bakıyor, çocukça seviniyordu. Meydan, kalabalıklaşmıştı. Uğultu bir yükseliyor bir alçalıyordu. Herkes, birazdan ilâhi bir mucize gerçekleşecekmiş gibi bekleşiyordu.
Songül buğulu gözlerini bir noktaya dikti. Saat on ikiyi vurmak üzereydi. Kuleden figürler dışarı çıktı. Gong sesi sonra çan sesi. Yüzlerce flaş aynı anda patladı. Songül başındaki bereyi fırlattı. Islıklar çalıyordu kimileri. Kentin sokaklarına dalmak, çılgınca dans etmek geldi içinden. Hatta birilerine sarılmak istedi doyasıya. Işıl ışıl aydınlatılmış alanda zorlukla ilerledi. Köşe başındaki bara girdi. Kalabalığı yarmaya barmene ulaşmaya çalışıyordu.
Başını çevirdi? Ona seslendiklerini sanmıştı! Hem de Türkçe! Yanlış duymamıştı. Bir adam ona doğru yaklaşıyordu.
“Bana mı bir şey diyorsunuz?” dedi.
Adam,
“Evet, hanfendi, size sesleniyorum!”diye karşılık verdi.
“Tanışıyor muyuz?”
“Aslında henüz tanışmadık, ama size içki ısmarlamama engel değildir umarım!”
“A hayır, yani evet, teşekkürler. Çok naziksiniz.”
“Adım Selçuk.”
“Songül ben. Memnun oldum!”
“Ben de memnun oldum. Doğrusunu istersen seninle daha önce karşılaşmıştık Songül!
“Yaa! Yüzünüz hiç yabancı gelmiyor!”
“İsterseniz oturabileceğimiz bir yer bulalım önce.”
“Evet, bence de fena olmaz.”
“Hâlâ hatırlayamadınızsa size ipucu verebilirim.”
“Sevinirim.”
“Takı galerisi desem?”
“Tamam. Şimdi hatırladım. Tabi ya! Sanırım birine kolye alıyordunuz. Hatta oranın sahibi de bir Türk’tü. Adının Elmas oluşu da ilginç geliyordu müşterilere.”
“Bravo! Harikasınız!”
‘Gülüşü çok hoş’ diye geçti içinden Songül’ün.
“Sanırım, birisine kolye alıyordunuz. Oradaki kadın müşterilere sorarak karar vermeye çalışıyordunuz. Öyle değil mi?”
“Kesinlikle. Sizin beğendiğiniz kolyeyi aldığımı bilmenizi isterim.”
“Aa! Öyle mi? Şey bilmiyordum.”
“ Kız kardeşime aldım. Pek anlamam da. Yakında Türkiye’ye gideceğim.”
“Siz? Burada mı yaşıyorsunuz?”
“Evet, uzun zamandır buradayım. İlaç firmasında çalışıyorum. Ben de sizin buralarda ne aradığınızı merak ettim doğrusu. Ancak, önce yeni yılın ilk dakikalarını kutlamak gerekmez mi?”
“Haklısınız. Mutlu yıllar!”
“Mutlu seneler!”
Yeni yıl şarkıları, hâlâ içeri akın eden insanlar… İkisi de gülümsüyordu.
ARALIK, 2012