İZMİR (AA) – EFSUN ERBALABAN YILMAZ – Türk halk müziğinin duayen ismi Bedia Akartürk, Anadolu’nun hüzünlü ve neşeli türkülerini nesilden nesile aktarıyor.
Bedia Akartürk, 13 yaşındayken sahneye ilk adımını attığı İzmir’in Ödemiş ilçesine, sanat hayatının 67. yılında, yaklaşık 3 bin eserlik repertuvarı, „Yaşam Boyu Onur Ödülü“ ve ömrünü adadığı türkü hazinesi ile döndü.
Yaşını büyüterek girdiği İzmir Radyosunun ardından Ankara Radyosuna geçen, sanat hayatının yaklaşık 30 yılını Anadolu turnelerinde geçiren, 4 kıtada onlarca ülkede konser veren Akartürk repertuvarını canlı tutmak için her gün çalışmayı sürdürüyor.
Düzenli bir hayat süren, sağlıklı beslenen, soğuk içecek tüketmeyen Akartürk, geride bıraktığı 80’inci yaşına rağmen güçlü sesini yüreklere işliyor.
„Bir Çift Turna Gördüm“, „Kesik Çayır“ gibi çok sayıda türküyle hafızalara kazınan Bedia Akartürk sanat hayatının 67. yılında güçlü sesiyle hala Anadolu insanının gönül telini titretiyor.
„Sanatçı olmayı kafama koymuştum“
Ödemiş Belediyesince yaptırılan ve adını taşıyan müzede AA muhabirinin sorularını yanıtlayan Bedia Akartürk, „türkü“ sevdasının çok küçükken başladığını ifade etti.
Annesinin kendisine, „Sen konuşmadan türkü söylemeyi öğrendin.“ dediğini aktaran Akartürk, „Ben sanatçı olmayı kafaya koymuştum. 13 yaşında başladım. Babam Ödemiş Musiki Cemiyetindeydi. Onunla cemiyete gide gele oranın maskotu olmuştum. İlk konserimi burada verdim, yine buraya dönmek nasip oldu.“ diye konuştu.
Sanat hayatında yüzlerce ödül alan Akartürk, müzede yerini alan sayısız ödülün her birinin çok değerli olduğunu çünkü bugüne kadar halkın duygularını anlatmak için çok çalıştığını anlattı.
Çalışmadan başarı kazanılamayacağını vurgulayan Akartürk, dört duvar arasında saatlerini, günlerini, aylarını ve yıllarını çalışarak geçirdiğini, hiç „yeter“ demediğini söyledi.
Her duygunun aşıkların gönlünden, türküleri okuyanların sesinden kopup geldiğini genç kuşağa aktarmak istediğini dile getiren Akartürk şöyle konuştu:
„Yeni dönemde şarkılarda en sonda söylenmesi gereken sözler en başta söyleniyor. Gençlerimiz türkülerin güzel olduğunu anlamaya başladı. Onlardan çok mesaj alıyorum, beni arayıp buluyorlar, ben de onlara türküleri anlatıyorum. Avrupa’yı dinlediler, her yere baktılar ama sonunda türkülerin özünün ne kadar güzel olduğunu anladılar, anlayacaklar da çünkü aradıklarını başka yerde bulamayacaklar. Dünyanın her yerinde yenilikler çıkar ama insan aslına döner, her şey aslına rücu eder.“
Bedia Akartürk, Neşet Ertaş gibi türküye gönül vermiş her aşığı sevdiğini, türküleri seslendirenlerin de aşıkların sözlerini ileten elçiler olduğunu belirtti.
Yaralarını sakladı, müze mutluluk kaynağı oldu
Halkın sanatçısı olmaktan büyük gurur duyduğunu, adını taşıyan müzenin de en büyük mutluluk kaynaklarından biri olduğunu ifade eden Akartürk, „Mutluluğun saati, günü, zamanı olmaz. Sanatçı arkadaşım bana darbukasını hediye etti. Belki küçük ama benim için çok değerli. Onu müzeye koydum, o benim mutluluğumdur.“ dedi.
Akartürk, müzede sahnede taşıdığı sırmalı kıyafetlerin, eliyle yöresel elbiselerini işlediği bebeklerin de yer aldığını dile getirerek, hem türküyü hem de örf ve adetleri yaşatmak istediğini kaydetti.
Bugünlere kolay gelmediğini, birdenbire müzede sergilenecek bir hazineye sahip olmanın imkansızlığını vurgulayan Akartürk şöyle devam etti:
„Yıllarca gurbet gezdim. Gün geldi arabanın içinde yattım, turneler buz gibi soğuk olurdu. 30 yıl turnelerde gezdim ama çok mutluydum. O devirde televizyon yok, halkın sanatçıyı yakından görmesi ne demek! Çok kişi yorulmamak için turnelere çıkmazdı ama biz arabaya biner 40 gün Anadolu’yu gezerdik. Her yerde otel yok ki. Bir yerde güzel otel var, öbür yerlerde yok. Arabada yatmak zorunda kalıyorsun, parasızlıkla alakası yok. Oteller olmadığı için arabada kalıyorduk.“
Bedia Akartürk, mutsuz olduğu zamanlar da olduğunu ancak yaralarını hep sakladığını belirterek, „Yara ararsan çok ama fazla söylememek lazım. Halkımız bizi hep iyi görmek ister. Ben mızmız kadınlar gibi olmak istemem. Hasta olurum, ‚Hastayım‘ demem. Ağlamayı hiç sevmem.“ diye konuştu.
Çalışmakla geçen yıllarına dönüp baktığında pişmanlık duymadığını dile getiren Akartürk, „İnsan neden pişman olur? Evliliğinden ya da sanatından… Ben dünyaya bir kez daha gelsem yine kocamla evlenirdim yine türkü söylerdim. Pişman olacak bir şey yok. İyi ki türkücü olmuşum.“ dedi.
Akartürk, bundan sonraki hayatında da kadınlarla bir araya gelip onlara deneyimlerini aktarmak istediğini, onlara mutlu bir hayat tavsiyesinde bulunmayı istediğini ifade ederek, sözlerini „Gafil Gezme Şaşkın“ adlı türküyle tamamladı.