Verdiği eğitimleri aktararak sözlerine başlayan Ünal Güner “Hayatımızı ve kendimizi okurken bedenimizde ve sağlımızda olanların da bize mesajlarını okumak önemlidir. Her organın, her uzvun kendine has bir titreşimi ve sesi vardır. Bu seslerin aslında bir karakterle, bir duyguyla ve bedendeki diğer sistemlerle bağları ve bağlantıları vardır. Örneğin; karaciğerin bir ses frekansı vardır. Diyelim ki bu 74 ise, bir kişinin karaciğer rahatsızlığı olduğunda, bu 65’lere düşer; ya da bu frekans çok yoğun bir şekilde arttığında, 80 ila 90’lara çıkar. Artık onun sesi, kainata yaydığı frekansı, hastalık ve rahatsızlıkla ilgilidir. Ne enteresandır ki, karaciğerin organ olarak bozulmuş titreşimi ve sesiyle, öfkenin; sağlıklı haliyle de sakinlik ve sükûnet duygusunun frekansı birbiriyle çakışmaktadır. Öyleyse bir kişinin herhangi bir organındaki rahatsızlığın hangi duyguya tekabül ettiğinin matematiği kavrandığında; ister karakteri, ister organı bir farkındalıkla iyileştirerek duyguyu iyileştirebiliriz. Bunların birbiriyle olan bağlarını ve bağlantılarını kurabilmenin bir matematiği vardır. Biz buna “hayatın matematiği” diyoruz. Bu matematik ile sağlığımızda, ilişkilerimizde, başımıza gelen her türlü olayın içerisinde kendimizi görebiliriz; hatta rüyalarımıza kadar bunu götürebiliriz” dedi.
Eril ve dişil enerjiden de bahseden Güner şunları söyledi: “Eril ve dişil prensipler hayatımızın her alanında mevcuttur, çünkü bizim evrenimiz 1’in iki unsur olarak görünümünden ibarettir. Her 1 dediğimiz şeyin içerisinde, onun sağı-solu, aşağısı-yukarısı, pozitifi-negatifi, dişisi ve erili vardır. Kimisi eril ve dişil yasaları birbirine zıtlık olarak algılasa da işin gerçeğinde bunlar birbirinin tamamlayıcılarıdır. Gündüze pozitif, geceye de negatif dersek, aslında bir günün, gece ve gündüz parçaları olarak tamamlayıcıları olduğunu görürüz.”