Birleşmiş Milletler Eğitim Bilim ve Kültür Örgütü’ne (UNESCO) göre, 7,8 büyüklüğündeki depremden sonra, tarihi Gaziantep Kalesi yıkıldı, UNESCO Dünya Mirası Listesi’nde yer alan Antep Kalesi ve Hevsel Bahçeleri Kültürel Peyzaj Alanı’ndaki bazı binalar hasar gördü. Tüm bölgenin Roma, Sasani, Bizans, İslam ve Osmanlı dönemlerinin önemli bir merkezi olduğu da vurgulandı.
UNESCO, miras alanlarındaki zarara yönkelik ilk aşamada araştırmaları başlattıklarını ve bu alanları hızla güvence altına almak ve istikrara kavuşturmak için hasarın kesin bir envanterini derleme sürecinde olduklarını açıkladı.
Çin’deki ilgili uzmanlar da depremi yakından takip ederek Gaziantep Kalesi gibi miras alanlarının depremde yıkılmasından duydukları üzüntüleri belirttiler.
Gaziantep, İstanbul, Kapadokya ve Pamukkale gibi popüler turistik yerler kadar Çinli turistler tarafından iyi bilinmiyor, ancak Fırat-Dicle Havzası’nda yer alan bu antik kentin eski tarihinin diğer turitik yerlerle kıyaslanması zordur. Kültür ve tarihe tutkun olan Çinli turistiler için Gaziantep şehri, tıbki yabancıların gözündeki Çin’in Xi’an kenti gibidir.
2010 yılında Çin’in batısındaki Qinghai eyaletinin Yushu Özerk İli’ndeki deprem sonrası kültürel miras alanlarının restorasyonu görevini üstlenmiş Çin Jeoloji Bilimleri Akademisi Jeomekanik Enstitüsü’nden uzman olan Ma Yinsheng, depremin meydana geldiği Türkiye’nin güney bölgelerinin dağlık coğrafyasının Yushu’nun coğrafyasına benzer olduğuna dikkat çekti.
Ma, Türkiye’deki son depremde zarar gören kültürel miras alanlarındaki binaların genellikle donatılı kagir yapıdan oluştuğunu, bu tür binaların eski ahşap yapılarla karşılaştırıldığında daha kırılgan olduğunu ve restorasyonunun daha uzun süreceğini vurguladı.
2010’da Yushu Özerk İli’ndeki Yushu ilçesinde 7,1 büyüklüğündeki bir deprem meydana geldi. Yushu depreminde hasar gören kültürel miras alanlarının restorasyonunu hatırlatan Ma, “Restorasyon ve yeniden inşa çalışmaları orijinal şekil, orijinal yapı ile hammadde ve orijinal teknik gerekliliklerine göre uygulanmalıdır. Ayrıca restorasyon sürecinde binaların depreme dayanıklılığı artırılmalıdır” dedi.
Ma Yinsheng, „Kültürel ve tarihi mekanların restorasyonu, mimarlık uzmanları, arkeologlar ve jeologların ortak çabalarıyla yürütülmeli. Bu alanların orijinal görünümü mümkün olduğu kadarıyla korunmalıdır.” ifadesini kulllandı.
Ma, uzun bir geçmişe sahip bazı antik binaların inşaat yöntemiyle ilgili yazılı belgelerin kaybedilmesinden dolayı, restorasyonun daha zorlaştığının altını çizdi.
Ma, “Neyse ki deprem sırasında yıkılan yapıların parçaları hâlâ yerinde ve bu alanların orijinal görünümlerine kavuşturulması mümkün” dedi.
„Çizimleri ve fotoğrafları olduğu sürece yıkılan antik binalar büyük olasılıkla restore edilebilir „
Kamboçya’daki Angkor anıtlarının restorasyonuna katılmış Çin Kültürel Miras Akademisi’nden kıdemli bir mühendis olan Gu Jun, “Taş anıtların çökmesi veya kısmen çökmesi ve taş bileşenlerin kırılması durumunda, hasarlı bileşenlerin onarımı için yapıştırma kullanılabilir. Taş bileşenlerin eksik olan kısımlarının onarımı için yeni taşlar kullanılabilir.” dedi.
Gu Jun, „Gaziantep Kalesi gibi bir kaleyi tamir ederken her bir taşın eski konumuna yerleştirilmesi gerekmiyor, bu da restorasyonu kolaylaştıracak. Yapının aşırı büyük olmaması ve bileşenlerin bulunabilmesiyle, fotoğraflar ve çizimler uyarınca kale büyük olasılıkla restorasyon edilebilecekdir.” dedi.
Öte yandan, 3 boyutlu bilgisayar grafikleri, yüksek çözünürlüklü render, yapay zeka, 3 boyutlu baskı gibi teknolojiler günden güne olgunlaşıyor. Bu teknolojiler kültürel kalıntıların restorasyonuna büyük katkı sağlamaktadır.
Daha önce Çinli bir ekip 2015 yılında üç boyutlu ışık ve gölge teknolojisine başvurarak 600 bin lümen özel projeksiyon cihazıyla (sinema projektörleri için 20.000 lümen) 2001 yılında Taliban tarafından yıkılan 53 metre yüksekliğindeki Bamiyan Buda’yı orijinal boyutuyla görüntüledi.