Hayvanlar oldukça etkileyici becerilere ve akıl almaz tekniklere sahip, bu doğru. Ne var ki onlar yaptıklarının ne anlama geldiğini bilmedikleri gibi ‘sanatlarını’ ne kendileri icat etti ne de başkalarından öğrendi. Hayvanlar dünyaya doğal birer ‘inşacı’ olarak geliyor. Eylemlerinin planı ve uygulanışı genlerinde yazılı. İnsanlarda ise durum tamamen farklı. Doğa bize ateş ‘yakmayı’ öğretmedi; ateş yakmak genlerimize işlenen bir itki değildi. Peki bu fikir insanın aklına nereden geldi?
Stefan Klein, ‘Dünyayı Nasıl Değiştirdik?’ adlı çalışmasında, okurunu insanın ilkel çağlardan bugüne kadarki yolculuğunu keşfetmeye çağırıyor. Klein, Münih, Grenoble ve Freiburg’da fizik ve analitik felsefe eğitimi almış başarılı bir bilim yazarı. 2002’de yayımlanan ‘Mutluluk Formülü’ adlı kitabı Almanya’daki tüm çok satan kitap listelerinde bir yıldan uzun süre kaldı ve yazarın uluslararası şöhrete kavuşmasını sağladı. Bu eserlerini başkaca çok satan kitapları izledi.
“Bugün hayal dahi edilemeyen şey, yarın gerçek olabilir” şiarıyla söze başlıyor Klein. Piramitler veya Eiffel Kulesi, Mozart’ın senfonileri veya Leonardo’nun sanatı, Shakespeare’in soneleri veya Ay’a gönderilen roketler düzeyinde teknik mucizeler gibi insanda heyecan uyandıran, görülmeye değer eserler çoğu kez insan yaratıcılığının parlak başarıları olarak kabul edilirler. Oysa yaratıcı düşünce bir o kadar, hatta belki daha da etkileyici bir şekilde, küçücük, sözde gündelik şeylerde kendini gösteriyor.
Geçmişe bakarsak, atalarımızın tahmin bile edilemeyecek biçimde çok zor zamanlar yaşadıklarını görürüz. Misal, kamp ateşi yakmayı bir kez olsun denemiş olan herkes, böylesine basit bir işin bile nasıl da zor olabileceğini bilir. Oyun oynayan çocukların yaptığı gibi, çakmak taşlarını sadece birbirine sürtmek minicik kıvılcımın aleve dönüşmesine yetmez. Oysa günümüzde ateş yakmak için tek yapmanız gereken şey cebinizden bir kibrit veya çakmak çıkarıp yakmaktır.
Atalarımızın bir ateşi ilk kez tutuşturmayı tam olarak ne zaman başardıklarını bilmiyoruz. Ancak şunu biliyoruz ki, hiçbir olay insanlık tarihini bu an kadar şekillendirmedi. Çünkü insanlar artık kontrol altına aldıkları ateşle sadece dünyayı değil, kendilerini de değiştirmeye başladılar ve kurulacak olan uygarlığa yön verdiler. Yemeklerini pişirerek, yiyeceklerin içeriklerini daha yararlı hale getirdiler. Daha fazla enerji, beyinlerinin git gide doğada benzersiz olan bu boyutlarına ulaşana dek daha fazla büyümesine olanak sağladı. Yani nano-teknolojiye, süper hızlı bilgisayarlara, uçaklara, uydulara ve uzay yolculuklarına giden ışıltılı yol aslında küçük bir tencerenin içinde başladı…
Neticede, insan zihninin en şaşırtıcı yeteneği kendisini her çağda aşabilmesi. Ne var ki onu yeni bir seviyeye yükselten her devrim, eski düzenin bozulup yerle bir olduğu yeni bir krizi beraberinde getiriyor. Öyle ki günümüzde bilgisayarların, internetin ve yapay zekanın bu çok hızlı zaferinin ortaya çıkardığı sorunlarla uğraşıyoruz. Bu da bizi her gün pek çok soru ve sorunla baş başa bırakıyor. İnsan zihninin tarihsel gelişimine bir göz atmak belki de yaşama dair anlamlı cevaplar bulmamıza yardımcı olabilir. ‘Dünyayı Nasıl Değiştirdik?’ bu anlamda doyurucu yanıtlarla dolu. Neticede, zihnimizin hangi meyvelerle yüklü olduğu kişisel yeteneklerimizin yanında başka insanlarla nasıl fikir alışverişi yapabildiğimize de bağlı. Vaktiyle ateşi keşfeden atalarımızın yaratıcılığı da böyle serbest kalmadı mı?