Arzuman Ocağı mensubu Ana Şehriban Mutluer, AKP tarafından 300 dedenin Kerbela’ya götürülmesi programını eleştirerek, “Kerbela’ya giden dedelere tek mesajım, gelin özümüze dönelim. Her ot kendi kökünün üzerinde biter. Kökümüzün üzerinden ayrıldığımızda çok mu gelişip büyüyeceğiz? Hayır” dedi.
AKP tarafından organize edilen 300 dedenin Kerbela’ya götürülme projesine bir tepki de Arzuman Ocağı mensubu Şehriban Mutluer’den geldi. Mutluer, siyasal iktidarın amacının Aleviliği özünden koparmak olduğunu ifade ederek “Alevilik nasıl bir şeydir?” sorusunu gündeme getirerek “Hakk, Muhammed, Ali yoluna talibim. Elime, belime, dilime sahibim. Rıza şehrine girmektir dileğim. Ayda, günde, arşta, kürşde cümle canlar benim şahidim” denilir. Talipten önce dede bu yola ikrar verir” dedi.
“KÂBE CEMEVİNİN KAPISIDIR”
Şehriban Mutluer, dedelerin, devlet nezdinde düzenlenen programlara katılması ile “haram lokma” yediklerini belirterek “Bu bizi asimile etmenin en büyük yollarıdır” dedi. Mutluer, söz konusu programa katılan kişilerin dedelik görevini bırakması gerektiğini de belirterek şunları söyledi:
“Sadece talip ocağına ikrar vermez dede, önce bağlı olduğu mürşidine, yoluna, Ali’ye, Muhammed’e, cenabı Hakk’a, kul olarak ikrar verir. Şimdi bu ikrarlı dedelere, taliplere soralım; Biz Alevi cemine kapıdan girdiğimiz an o kapı dış eşik Muhammet, iç eşik Ali’dir. Kapının kanatları Hasan ile Hüseyin, kilidi ise Ana Fatma’dır. Biz o kapıdan girince nefsi yakar, kül eder, rıza şehrine geliriz. Rıza şehrinin amacı nedir? Gönülleri birlemenin temeli nedir? Rızalık nereden gelir bize? O ceme herkes helal kazancıyla lokma yapıp getirdiği için haram kazanç katmadığı için…
Bugün devletin hacca göndermiş olduğu talip, dede, mürşit, hangisi ise devletin parasıyla imam Hüseyin’i mi ziyaret ediyor Muaviye mi ziyaret ediyor? En önemli tarafı budur. Benim Kerbelâ piridir pirim, Ali’dir, rehberim, Muhammed Mustafa’dır mürşidim. Eğer ben o kapılara varmıyorsam devletin parasıyla hacca gidiyorsam,
‘Ceylan bakışına kurban olduğum,
Tanrı selamını almaz mısınız,
Mevlam sizi süs için mi yarattı,
Dost gel demeyince gelmez misiniz?
Kâbe kapınızda bilmez misiniz’ diyor.
Eğer o şekil Kâbe’ye gideceksen Kâbe kendi kapın, Kâbe cemevinin kapısıdır. O haram parayla gittik hacı sıfatını takındık, o zaman soralım hacılara Hz. Muhammet de hacca gitmiştir neden hacı Muhammet dememişler? Devletin parasıyla bana ‘hacı’ diyecekler diye gittilerse dedelik postunu bıraksınlar.
Kendi kazancıyla gidecekse Kerbela’ya Hüseyin’i ziyaret etsinler. Fuzuli şöyle der bir sözünde; ‘Ben ölünce beni İmam Hüseyin’in eşiğinin önüne gömün. Her gelip geçen beni çiğnesin ki ben onun yoluna turab olayım’ demiş. Talibinden rızalık alıyor sen de mürşidin postunda oturuyorsun. Sen o postun sahibi değilsin. Sen orada temsilcisin. Orada birisi çıksa ve dese ki ‘sen devletin parasıyla hacca gittin, sen haramı kendi kursağından arındırdın mı da beni dara alıyorsun?’ O dede ne diyecek? Bu bizi asimile etmenin en büyük yollarıdır. Devlet hiçbir zaman Alevi dedesi yaratamaz. Alevi dedesini Ehlibeyt yaratmıştır. Şimdi biz hangi sıfatla o posta devletin dedelerini alalım.”
“DEVLETİN PARASIYLA ALEVİ OLUNMAZ”
Şehriban Mutluer, dedelere “Gelin özümüze dönelim” çağrısında da bulunarak, “Biz Alevi toplumu, inancı uğruna derisi yüzülen Seyit Nesimileriz, Enel Hakk düşüncesi ile şehrin giriş kapılarına vücudunun her bir parçası asılan Hallacı Mansurlarız. Bizler darağacında bile ‘açılın kapılar Şah’a gidelim’ diyen Pir Sultanlarız. İnsani kâmil yolunda Anadolu’nun ışığı olan Hacıbektaş’ın dergâhına niyaz-ı bent olanlarız. Bu vaziyette bu durum karşısında nasıl devletin parasıyla hacca gidelim. O zaman ya piri inkâr ederiz ya da kendimizi” dedi.
Mutluer şöyle devam etti:
“Dede, talibe biat kesmez, talip onun hakkullahını verir. Talip çıkarıp dedeye az para verdiğinde acaba dede ne diyecek ne yapacak? ‘Talip para cebinde dursun ben zaten devletten maaş alıyorum’ mu diyecek? Böl- parçala- yönet… Bir ailede bile iki kardeş birbiriyle anlaşamadı mı o aile yok olur gider. İşte biz inanç önderleri, birimiz nalına birimiz mıhına vurursak biz bu yolu yürütemeyiz ve gençliği de bu raya getiremeyiz. Neden? Çünkü gençlik bize şunu diyecek ‘Siz kendi aranızda zaten anlaşamıyorsunuz. Öbür dede gidiyor devletin dedesi oluyor, sen Ali, Muhammed yolunda dede oluyorsun’. Kaybımız burada bizim.
Aleviysen İbrahim gibi Nemrut’a karşı mısın, Musa gibi Firavuna karşı mısın, Hazreti Hüseyin gibi Yezit’e karşı mısın? Hazreti Ali gibi zalime karşıysan, Hacı Bektaş Veli gibi ilmin deryasından ayrılmadıysan, bağlama kadar coşkuluysan, semah kadar Hakk aşkına dönüyorsan, Alevisin. Devletin parasıyla Alevi olunmaz.
Gelin canlar bir olalım
Tevekkel tu Taal Allah
Münkire kılıç çalalım
Tevekkel tu Taal Allah.
Bizim ozanlarımız bunu boşa söylemedi. Biz ne zamandan beri yakılıp, yıkıldık, asıldık kesildik, Kerbeladan, Bedir’ den günümüze, Gazi’den Gezi’den, Sivas’tan, Çorum’dan, Maraş’tan, Ankara Gar’dan… Ama yine de dik durduk. İmam Hüseyin’in de sözü bu idi. Eğer ki ben Yezid’in karşısında biat eder de özgürlüğü istersem dedem Muhammed, atam Ali’yi birde İslam’ı inkâr etmiş olurum’ dedi. Biz de bugün devlet parasıyla hacca gidersek Alevi yolunu inkâr ederiz.
Kerbela’ya giden dedelere tek mesajım, gelin özümüze dönelim. Her ot kendi kökünün üzerinde biter. Sen kendi kökünden ayrılırken öteki inancı yüceltirken, inancını satmaya hakkın yok. Kökümüzün üzerinden ayrıldığımızda çok mu gelişip büyüyeceğiz? Hayır. Daha da küçüleceğiz. Biz mazlum ehlibeytin, mazlum Ali’nin yoldaşlarıyız, masum Hüseyin’in Kerbela’da yalnız kaldığı gibi yarenleriyiz. Pir Sultan Abdal’ın dostlarının başı önünde eğik, Muaviye imansız, Mervan vicdansız, Yezit İnsafsız. Peki, sen neredesin? Hacı olmak için hacca mı gidiyorsun devletin parasıyla?”