İktidarın cezasızlık politikaları sonucu çocuklara yönelik cinsel istismar suçları artarak devam ediyor. Adalet Bakanlığı’nın 2021 verilerine göre; adli istatistiklerde toplam 50 bin 370 kişi, „cinsel dokunulmazlığa karşı işlenen suçlar“ kapsamında yargılandı; bu davaların 20 bin 459’u „çocuğun cinsel istismarı“ suçu yönünden açıldı. Çocuğa yönelik cinsel suçlarda yaşanan artışa rağmen çocuğu koruyan sözleşmeleri ve yasaları uygulamayan iktidar, Meclis’e getirdikleri yeni düzenlemelerle çocukları her türlü tehlikeye açık hale getirdi.
2004 yılında Türk Ceza Kanunu’nda (TCK) değişiklik yapmaya hazırlanan iktidar, çocuklar için “tecavüz mağduruyla evlenmesi durumunda failin cezasız kalması” düzenlemesi yasalaştırmakla gündeme geldi. Çocuk cinsel istismarını düzenleyen TCK’nin 103’üncü maddesi ile ilgili “af” düzenlemesi, 2016 yılından sonra 15 Nisan 2020 tarihli İnfaz Yasası’nın Meclis’e getirilmesiyle yeniden gündeme geldi. Ancak iktidarın çocuk istismarı faillerine “af” verilmesini öngören yasa teklifi, kadın örgütlerinin ve kamuoyunun tepkisi sonucunda geri çekildi.
Ancak iktidar kadınlara yönelik taciz, tecavüz ve katliam suçlarında olduğu gibi çocuklara yönelik cinsel suçlarda da cezasızlık politikasını sürdürmeye devam etti. Bunun son halkası ise İsmailağa Cemaati’ne bağlı Hiranur Vakfı kurucusu Yusuf Ziya Gümüşel’in 6 yaşındaki kızını müridiyle “evlendirmesi” oldu. 6 yaşındaki H.K.G.’nin kaldığı sistematik cinsel istismar, Türkiye yeniden çocuklara yönelik cinsel suçlarda cezasızlık ve benzer olayların üstünün örtülmesiyle gündeme geldi. Gazeteci Timur Soykan’ın ortaya çıkardığı olay, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Derya Yanık’ın “2020’de birimimize aldık” sözleri, iktidarın cezasızlık politikalarının itirafı oldu. Bakan Yanık, tepkiler üzerine kendisini “Mağdura meslek eğitimi veriyoruz, aşçılık eğitimi alıyor, İngilizce öğreniyor ve hayatını kendisi kendi başına idame ettirecek şekilde yetişiyor” sözleriyle savundu.
Bakan Yanık’ın itirafında olduğu gibi, çocuk istismarına karşı toplumsal çözüm ve yasalarla cezasızlığı önlemeyen iktidar, istismarı önlemeyi çocuğun sorumluluğuna bırakarak “çocuklara mahremiyet eğitimi” önerisi sundu.
Amed Barosu Çocuk Hakları Merkezi Başkanı Huriye Hamidi ve Rengarek Umutlar Derneği’nden Avukat Özge Samuk, çocuklara karşı işlenen cinsel suçlarda cezasızlığı sağlayan düzenlemelerin gündeme getirilmesindeki amacın, “evlilik adı altında çocukların tecavüze uğramasını meşrulaştırmak” olduğunu belirtti.
CEZASIZLIK POLİTİKALARI
Amed Barosu Çocuk Hakları Merkezi Başkanı Huriye Hamidi, çocuğa karşı cinsel istismar suçlarında cezasızlık politikalarına dikkat çekerek, etkili bir yargılamanın yapılması gerektiğinin altını çizdi. “Çocuklar her yerde cinsel istismara maruz bırakılabiliyor ve bu suçun faili toplumdaki yeri fark etmeksizin herkes olabiliyor” sözleriyle çocukların karşı karşıya bırakıldıkları tehlikeye değinen Hamidi, İsmailağa Cemati’ne bağlı Hiranur Vakfı kurucusu Yusuf Ziya Gümüşel’in kızını 6 yaşındayken evlendirmesini hatırlattı. Hamidi, “Cinsel istismarın gündeme geldiği yerlerden biri de dini vakıf ve cemaatler. Buralarda özellikle erken yaşta ve zorla evlilikler ile çocukların cinsel istismara maruz bırakıldığını görüyoruz. Bu tür vakıf ve cemaatlerin bu tür olaylar karşısında denetimi sağlanmalı, buralarda bulunan diğer çocukların durumu tespit edilmeli ve yine bu kurumlara olan destek kesilmelidir” dedi.
VAKALAR TESADÜF DEĞİL
Kadının tüm haklarını güvence altına alan İstanbul Sözleşmesi’nden sonra “Çocukların Cinsel Suistimal ve Cinsel İstismara Karşı Korunmasına İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi’nin (Lanzarote Sözleşmesi)” de hedef alındığını ifade eden Hamidi, “İstanbul Sözleşmesi kadınları toplumsal cinsiyet temelli ayrımcılıktan ve şiddetten korumayı, Lanzarote Sözleşmesi ise çocukları cinsel sömürü ve cinsel istismardan korumayı amaçlar. Kadına ve çocuğa yönelik şiddeti, cinsel istismarı, erken yaşta ve zorla evlilikleri meşrulaştırmak isteyen kişilerin bu sözleşmeleri savunması beklenemez. Tabi ki bu düzenlemelere karşı olan kişilerin yönetici olduğu yerlerde, cinsel istismar vakalarının meydana gelmesi tesadüf değildir” ifadelerinde bulundu.
SİYASİ RANT UĞRUNA
İstanbul Sözleşmesi’nin hukuka aykırı bir şekilde feshedildiğini belirten Hamidi, şöyle devam etti: “Lanzarote Sözleşmesi ise siyasi çıkarlar uğruna af düzenlemeleri adı altında belirli aralıklarla tartışmaya açılıyor. Bu tartışmalar genelde cinsel istismar faillerinin baskısı ile başlıyor ve bu durumdan siyasi rant elde etmek isteyen kesimler tarafından desteklenme şeklinde devam ediyor.”
ERKEN YAŞTA EVLİLİK DEĞİL İSTİSMAR!
Yasalarda çocuklara karşı işlenen cinsel suçlara karşı gündeme getirilen “af” düzenlemelerini anımsatan Hamidi, istismarın evlilik adı altında meşrulaştırılmaya çalışıldığına vurgu yaptı. En son 2020 yılında gündeme getirilen ve kadınların mücadelesiyle geri çekilen cinsel istismara maruz bırakılan çocuklarla faillerin evlendirilmesini düzenleyen “af” tasarısını hatırlatan Hamidi, “erken yaşta evlilik değil çocuk istismarı” şeklinde konuştu.
HUKUK MEKANİZMASI İŞLETİLMİYOR
Çocuk istismarında yargının tutumuna dikkat çeken Amed’de faaliyet yürüten Rengarenk Umutlar Derneği’nden Avukat Özge Samuk, çocuklara yönelik işlenen cinsel suçlarda sorumluluğun sadece çocuklara yüklenmesini eleştirerek, yasalarla tecavüzün önünün açıldığına işaret etti. “Toplum iyileştirilmesi ve sürekli geliştirilmesi gereken bir alan iken, Türkiye’de yasalar toplumu her seferinde geriye itiyor” diyen Samuk, yasaların yanı sıra, bu suçlar karşısında işletilmeyen hukuk mekanizmalarına da değindi.
RESMİ KURUMLARIN SORUMLULUKLARI
Hukuk ve emniyet mekanizmasının işletilmemesini 6 yaşında evlendirilen ve 20’li yaşlarda yaşadıklarını anlatarak, devlet kurumlarına başvurmasına rağmen failler hakkında gerekli işlemlerin yapılmamış olması üzerinden örneklendiren Av. Samuk, “Öncelikle prosedüre değinelim. İstismar, ihlal ve diğer hallerde gerek çocuk gerek farkındalığı oluşan diğer herkes, ALO 183’e (Sosyal Destek Hattı), Çocuk İzlem Merkezleri’ne (ÇİM), polis merkezlerine, valiliklere, ilçelerdeki jandarma çocuk ve kadın amirliğine veya kaymakamlıklara başvuru yapabilirler. Başvuru hallerinde her kurumun prosedürü farklı olmakla birlikte, ilk adım istismara maruz kalan çocuğu güvenceye almak olmalıdır. Her kurum kendi yetki alanına dahil olan resmi prosedürü tamamladıktan sonra, olayı ilgili mercilere bildirme yükümlülüğü altındadır. Bir istismar vakası halinde kolluk birimlerinin ifade alma ile başlayan ve tutukluluğa kadar giden tüm süreci takip etme, aynı zamanda istismar edilen çocuk için koruma tedbiri alan kurumlarla iletişim kurma sorumluluğu bulunmaktadır” diye belirtti.
SİYASİ MEKANİZMALARIN YAKLAŞIMI
Ülke gündemine oturan son tecavüz olayında da resmi kurumların kadının başvurusuna rağmen “gerekeni yapmamış” olmalarının nedenlerini açıklayan Samuk, şunları söyledi: “Gerekenin yapılmamış olmasını birçok sebebe bağlayabiliriz. En temel neden, kurumların işleyişlerinde aksaklıklar var. Kurumların görev ve sorumluluklarını yerine getirirken herhangi bir denetim mekanizmasına tabi tutulmamaları, yaptıkları görevin tanımı ve gerekliliklerini tam anlamıyla bilmiyor olmaları, görev ihlallerine karşılık yaptırımların hukuki mekanizma da henüz iyi işlemiyor olması ve nihayetinde siyasi mekanizmanın çocuk istismarı sorununa hassas yaklaşmaması diyebiliriz.”
TOPLUM GERİYE İTİLİYOR
Türkiye’deki yasal düzenlemelerin toplumu geriye ittiğini belirten Samuk, “Erken yaşta evlendirme, sadece dini eğitim almasını sağlama, istismar halinde istismar faili ile evlendirme tutumlarının önüne geçilebilecekken, Türkiye’de bu durum gittikçe geriye sarmaktadır. Toplumsal gelişmede aktif rolü bulunan çocukların bu denli istismara açık hale getirilmesi, nihayetinde salt ataerkil bir toplumda, ataerkil yasaların ve yaşamın oluşumunu normal kılacaktır” diye konuştu.
KANUNU İLKELER İHLAL EDİLİYOR
Çocukların kişilik haklarının görmezden gelindiğini dile getiren Samuk, sözlerini şöyle sürdürdü: “Çocuğun kişilik haklarına gelecek olursak, her çocuk eğitim hakkına sahiptir. Ne yazık ki eğitimdeki değişkenlik, çocuğun yaşam kalitesini aşağı çekilmektedir. Elbette tanım olarak suç olan bu durumun ne yazık ki yasada açık bir karşılığı bulunmamaktadır. Bu durumda odaklanılması gereken çocuğun tüm haklarının elinden alınmış olması kısmı. Eğitim kalitesizliği ile birlikte çocuğun oyun hakkı, ifade hakkı, üstün yararı gibi birçok kanuni ilke bu düzenlemeler ile ihlal edilmektedir.”
‘MAHREMİYET EĞİTİMİ DEĞİL YASALAR UYGULANMALI’
Çocuğa karşı suçlarda devletin yükümlülüğünde olan bütüncül önleme politikaları geliştirmek, zorunlu kurumsal mekanizmayı yaratmak ve uygun kadroları atamak yerine, sürekli “mahremiyet eğitimleriyle” istismarı önlemenin çocuğun sorumluluğuna bırakılmasına ilişkin Samuk, şunları söyledi: “Devletlerin unuttuğu, ancak bizlerin unutmaması gereken çocuğun üstün yararı ilkesi dikkate alınmalı. Doğuştan haklara sahip olan çocuk, henüz kendi haklarının farkında olmadığı için ebeveynler, eğitmenler ve diğer tüm kurum ve kuruluşlar birçok sorumlulukla donatılmıştır. İşlemeyen mekanizmaların varlığı söz konusuyken, ‘çocukların mahremiyet farkındalığının oluşması’ tek başına koruma sağlamaz. Denetim ve diğer tüm mekanizmaların aksak işlemesi veya hiç işlememesi halinde çocuğun güvenli ortamda olduğunu söylemek mümkün değildir. Ne yazık ki salt hakları ile güvenli ortamda yaşaması gereken çocuklara ‘mahremiyet eğitimi’ bilinç düzeyini geliştirmek için değil, önlenemeyen istismarı önleme gayretiyle verilmek istenmektedir.”
‘HUKUKİ MÜCADELEDEN VAZGEÇMEYECEĞİZ’
Samuk, sözlerini şöyle noktaladı: “Cemaat, vakıf ve aile içi tecavüzlere neden olan şey, önleyici ve caydırıcı mekanizmaların olmayışı. Soruna kökten çözüm dururken, siyasi mekanizmaların ısrarla köşe bucak çözümler üretmesi, ‘çalışıyoruz’ gayretiyle ilgili. Çocuğa karşı cinsel suçlarda birlikte mücadeleden kaçındıkça, çözüm mümkün değil. Çocukların her açıdan istismar edildiği bir toplumda bilinç düzeyi artmadıkça, ilerlemek mümkün değildir. Hukuki mücadeleden hiçbir zaman vazgeçmemeli ve umutsuz olmamalıyız.”