in ,

Kalp muayenesinde ve dişi çekilirken bile kelepçeli haldeymiş!

Mücella Yapıcı, kelepçeli muayene işkencesini anlattı

Gezi davasında 18 yıl hapis cezasına çarptırılarak tutuklanan 72 yaşındaki mimar Mücella Yapıcı, sağlık kontrolü için 5 kez götürüldüğü hastanede maruz bırakıldığı kelepçeli muayene işkencesini yazdığı bir mektupla anlattı

Gezi davasında hakkında 18 yıl hapis cezası kararı verilerek tutuklanan mimar Mücella Yapıcı, Bakırköy Kadın Kapalı Hapishanesi’nde BirGün gazetesine bir mektup yazarak yaşadığı kelepçeli muayene işkencesini anlattı. Yapıcı, hapishaneye götürüldüğü günden beri bütün sağlık muayenelerinde kelepçe dayatmasıyla karşı karşıya kaldığını ve diş hekiminde bile kelepçesinin çıkarılmadığını aktardı.

BirGün gazetesinde yayımlanan mektupta yer alan bilgilere göre; Yapıcı, Bakırköy Kadın Kapalı Hapishanesi’nden toplamda beş kez çeşitli rahatsızlıkları nedeniyle tedavi için hastaneye götürüldü. Yapıcı her seferinde hastaneye 1,5-1,8 m ölçülerinde hücreleri olan bir hapishane aracıyla götürüldüğünü kaydetti. Yapıcı, mektubunda şu ifadeleri kullandı:

“Yaşım ve bazı kronik hastalıklarım nedeniyle, benim ve sevgili avukatlarımın hiçbir talebi olmadan üç kez, kendi isteğimle iki kez olmak üzere cezaevinden hastaneye götürüldüm. Götürülüş nedenimin, yaşım ve hastalıklarım nedeniyle rutin bir uygulama olduğunu mahkûm arkadaşlarımdan öğrendim.
Devletimiz sağ olsun. Bu uygulama nedeniyle üç kez Bakırköy Sadi Konuk Hastanesi’ne, kendi isteğimle de iki kez Beyoğlu Göz Hastanesi’ne ve Okmeydanı Hastanesi’ne diş hastalıkları bölümüne götürüldüm.

İlk kez hastaneye giderken, cezaevinde ben yaşlarda veya daha fazla yaş almış olan yaklaşık on dört mahkûm kadın arkadaşla, ellerimiz kelepçelenerek, silahlı jandarma erleri ve komutanları “korumasında”, neredeyse tamamen kapalı yaklaşık 1,5-1,8 m ölçülerinde iki hücresi olan bir cezaevi aracına bindirildik. Tabii ki kelepçeler bileklerimizde…

Ancak, yaşımıza ve kadın olarak ergonomik ölçülerimize hiç uymayan bu konserve kutusuna kelepçeler ile binebilmek oldukça zor ve acı verici bir deneyim. Hele bir de, hamileyseniz ya da fıtık vb. hastalığı olan biriyseniz, o sarsıntıda bebeğinizi kaybetmeden, fıtığınızı patlatmadan hastaneye ulaşabilmeniz neredeyse mucize… Klostrofobik mahkûmlar ciddi krizler geçirdi.”

Göz muayenesinde elleri kelepçeli

Yapıcı, birçok işkenceyle karşı karşıya kaldığı üç hastane öyküsünü şöyle anlattı:

“Birinci olay ciddi göz rahatsızlığım nedeniyle Beyoğlu Göz Hastanesi Retina Kliniği’nde yaşandı. Yine kelepçelerim, jandarma ve infaz görevlisinden ibaret ekibimle 5-6 hastanın ve 4 doktorun olduğu muayene mekânına girdik. Gencecik kadın doktorum bakmakta olduğu hastasının muayenesi bitene değin oturmamı söyledi sağ olsun… Refleks olarak ayak ayaküstüne atmışım zira başka türlü yüksek sandalyede oturamıyorum. Başımda silahıyla nöbet tutan çocuğum yaşındaki jandarma eri tarafından çok sert biçimde uyarıldım “İndir o bacaklarını aşağı!”

Kuşkusuz o sırada orada ve hastanede bulunan diğer hastalar ve hasta yakınları ki özellikle çocuklar size büyük bir korkuyla bakıyorlar. Jandarmaya bulunduğumuz yerin muayene odası benim de hasta olduğumu söyleyerek bu emre uymadım ama sevgili hekimim ellerimde kelepçeler ile göz muayenemi yaptı. Göz (retina) muayenesi olanlar bilirler kelepçeyle oldukça zor oluyor. Ayrıca hekim, gözümün durumu hakkındaki bilgileri yine infaz görevlisine anlattı.”

Kalp muayenesi de elleri kelepçeli!

“İkinci olayım ise biraz daha ilginç. Sadi Konuk Hastanesi Kalp ve Damar Bölümü’ne yine idarenin isteği doğrultusunda gerçekleştirilen tetkikler kapsamında “EKO” çektirilmeye götürüldüm.

Bu kez hekimim oldukça deneyimli görünen bir kalp hastalıkları uzmanı idi… Yine kelepçeler (bu kelepçelerin kenarları çok keskin… Törpülenmesi gerek… Can yakıyor.) Jandarmalar ve infaz memuru eşliğinde doktorun karşısına dikildim.

Hekim kesinlikle bana hiç bakmadı. Oysaki benim bildiğim kalp hastalıkları uzmanları önce sizin odaya girişinize, renginize ruhsarınıza bakarak teşhise başlarlar. Canım doktorlarımdan öğrendiğim bu… Bilgisayara bakarak “Sende kalp var mı ?” diye sordu. Var dedim (aklımdan bende var ama sizde var mı?) sorusu geçti. Ama hekimlere duyduğum saygıdan yuttum. Anlat bakalım dedi, oysaki beni oraya ikinci kez kendileri çağırdı. Neyse uzatmayalım. “Git paravanın ardında göğsünü aç!” dedi. Ben kelepçelere itiraz ettim. ‘‘Böyle mi eko çekeceksiniz, deontoloji ilke milke’’ dedim ama jandarma “ne zaman çıkaracağımızı biz biliriz, sen karışma!“ diyerek beni tersledi. Ben yine benim lafım size değil TIP ETİĞİ filan derken hekim geldi ve mecburen kelepçe çıktı. Ben paravanın ardında hazırlanırken jandarma kaçacağımdan çok korkmuş olacak ki paravanın arkasına bakarak beni kontrol etmeye kalktı. “Ne yapıyorsun evladım? Olur mu böyle şey?” derken hekim geldi. Ben yine Deontoloji, kelepçe, sorumluluk, hasta hakkı vb. derken, “ben kelepçeyi görmedim” dedi. Haklı tabii onca süre bir kez dahi yüzüme bakmadı.

EKO çekerken bir ara kalp kapakçığımın bozuk olduğunu söyledim ve 2 dakikada EKO bitti. Ve ben kelepçelerimi takındım.

Asıl şaşırtıcı olan ekodan sonra “Neyim var doktor bey? Ne önerirsiniz?” diye sorma gafletinde bulundum. Bilgisayarı göstererek “Buraya yazdım… “ diye cevap verdi. Ben de oraya yazılanı hala göremedim…”

Dişi çekilirken bile elleri kelepçeli!

“Gelelim son vakaya… Asla bir daha gitmeyi düşünmediğim hastaneye dişim çok ağrıdığı için bu kez kendi rızamla gitmek zorunda kaldım.

Zira cezaevinin bence son derece duyarlı ve başarılı diş hekimi, kullanmakta olduğum kan sulandırıcı nedeniyle tam teşekküllü bir diş hastanesine sevkimi talep etti.

Bu kez, daha kapıdan girer girmez, kelepçesiz ve sadece sağlık görevlisi eşliğinde tedavi görebilmek için ciddi bir mücadele verdim. Tabii ki bize yakışan soğukkanlı ve yönetmelik maddelerini aktaran bir şekilde…

Ezberlediğim bütün etik kuralları ve haklarımı sayıp döktüm ama nafile… Son derece saygılı jandarma komutanı anladı. Ama benim gencecik doktorum beni kelepçeyle koltuğa oturtup, dişimi çekti. Elleri dert görmesin kurtardı beni o dişten; bir anlamda bir organım tahliye olmuş oldu.

Ancak bütün hatırlatmalarım ve itirazlarıma karşılık “Ben bütün mahkûm hastaların tedavilerini bu şekilde yapıyorum” dedi.

Bir ara koltuktan kayınca yukarı çekilmemi istediğinde kelepçeleri göstererek “ Nasıl olacak?” dedim. “İn koltuktan, tekrar otur!” diyerek yol gösterdi.

Ben yılmadan meslek etiğini ve kendimden örnek vererek bazen insanın, mesleki etik ilkeler ve kurallar nedeniyle bedel de ödemek zorunda kalabileceğini, mesleğimin gereğini uyguladığım için karşısında o halde bulunduğumu ancak hiç pişman olmadığımı anlatmaya çalıştımsa da “Ben böyle kurallar olduğunu hiç duymadım, eğer varsa bundan sonra uygularım” dedi… Kendisine bu kuralları eğitiminde öğrenmediyse meslek odasına başvurarak elde edebileceğini ama benim de ona bir şekilde bu kuralları ileteceğimi söyledim.”

Ne olmuştu?

25 Nisan’da karara bağlanan Gezi davasında Osman Kavala ağırlaştırılmış müebbete; Mücella Yapıcı, Çiğdem Mater Utku, Ali Hakan Altınay, Mine Özerden, Can Atalay, Tayfun Kahraman ve Yiğit Ali Ekmekçi 18’er yıl hapis cezasına çarptırılarak tutuklanmıştı.

72 yaşındaki mimar Mücella Yapıcı, Çiğdem Mater Utku ve Mine Özerden ile birlikte Bakırköy Kadın Kapalı Hapishanesi’ne götürülmüştü.

Gazete Yolculuk

What do you think?

10k Points
Upvote Downvote

Erste Ergebnisse des Nato-Gipfels: Schmutzige Deals in Madrid

Dr. med. Katharina Rieth macht Sie „Fit für den Kindernotfall“