Avare, Bavul, Ceylan, Çelebi, Islık, Lirik, Orman, Nar, Piyade, Seyyah, Yörük, Şark gibi tek kelimelik başlıklarıyla her biri alfabenin bir harfine denk düşen taşıyan 29 denemenin yer aldığı bu ‘yolyazı’ kitabı okuruna her sayfasında farklı farklı rüyâlar üretiyor…
TANER AY
Birkaç yıl önce sık sık İstiklâl Caddesi’nde ve Akarsu Yokuşu’nda karşılaşırdık. Sonra ‘kayboldu’, merâk ettiğimden, kırk yıllık müşterek dostumuz Adnan Özer’e ve mahalleden komşusu Ahmet Zeki Pamuk’a sordum. Cihangir’den taşındığını biliyorlardı ama, nereye taşındığını bilmiyorlardı. Bu taşınmaya, Haydar ağabeyleri artık onlara her sabah mama getiremez olduğundan, en fazla Cihangir’in sokak kedileri için üzüldüğümü söylemeliyim. Aslında o semtte epey ‘çılgın’ kedici yaşadığından, üzüntümün birazcık yersiz olduğunun da farkındaydım. Ama, Haydar Ergülen nereye taşındıysa, oranın cümle ‘gönülgezen’ kedilerinin yeni bir ‘arkadaş’ kazandıklarıysa muhakkaktı. Bu da benim tesellim olmuştu.
Şâirliği büyüktür, denemeciliğindeyse ayrıksı bir üslûpçudur. Yazdıklarını kaçırmamaya çalışıyorum, çünkü onun denemelerini okurken çok keyif alıyorum. Hepsi toplandığında nefis bir alfabetik ‘Haydar Ergülen Ansiklopedisi’ olur. Başka bir kırk yıllık müşterek dostumuz olan Orhan Tekelioğlu 20 Mart 2022 günü T24’te ‘Yüzeysel’ dolayısıyla Haydar Ergülen’in denemeciliğindeki kapılar için sâhici saptamalar yaptığından, onları burada yinelemeyeceğim. Sadece ‘Yayan Yapıldak’taki bazı denemelere kendim için bir iki zeyl düşmek niyetindeyim.
Örneğin, ‘Avare’ denemesine derkenaren Sadri Alışık yazdım. Biraz ‘Turist Ömer’, biraz da ‘Haşmet İbriktaroğlu’. Rol icabı ‘Turist Ömer’ veya ‘Haşmet İbriktaroğlu’ değildir Sadri Alışık. İkisi birlikte Sadri Alışık oluyorlar, Sadri Alışık ile avareliği büyütüyorlar. Belki de ‘Turist Ömer’ ve ‘Haşmet İbriktaroğlu’ imgeleri kendisinden daha sahicidir. Çünkü onlar hep aşk hâlinde ‘gönülgezen’ adamlardır. ‘Bavul’ denemesini okurken aklıma hep Yahya Kemal’in bavulu geldi, yaman bir yalnızlık hâlidir Yahya Kemal’de bavul. ‘Ceylan’ denemesi için Kazancı Bedih’in sesi ‘Urfa’nın Etrafı Dumanlı Dağlar’ olarak kulak zarlarımda yankılandı. ‘Gezme ceylan bu dağlarda seni avlarlar/Anandan babandan yardan ayrı koyarlar/Urfa dağlarında gezer bir ceylan/Yavrusunu kaybetmiş ağlıyor yaman/Yarimin derdine bulamadım derman/Gezme ceylan bu dağlarda seni avlarlar/Anandan babandan yardan ayrı koyarlar’. ‘Urfa’nın Etrafı Dumanlı Dağlar’ türküsünü, bu yıl içinde 1984 Yayınevi’nde çıkması planlanan ‘Yaralı Gönül’ isimli romanımda çoğaltarak yazarken, yüzlerce defa dinlemiştim.
‘Gezgin’ denemesi benim de aklıma Metin Altıok’un ilk şiir kitabını getirdi. Dost Yayınevi 1976 yılında 48 sayfa olarak yayımlamıştı. Kahverengi-beyaz bir kapağı vardı. Üniversite yıllarımda paltomun cebinde cildi dağıldı. Safa’ya gittiğimizde, Ahmet Zeki Pamuk ve rahmetli Cengiz Güngör ile o kitaptan çok şiir okumuştuk. ‘Islık’ denemesinde çocukluğumun sinemalarına yuvarlandım. Film kopup yanınca, seyircilerin “Uyuma makinist!” ıslıklarıyla o karanlık salonlar yıkılırdı. ‘Nar’, en sevdiğim meyvedir. Bir de nar denilince aklıma Sergey Paracanov’un 1969 yapımı müthiş filmi ‘Narın Rengi’ ve Haydar Ergülen geliyor. Çünkü o Nar’ın babasıdır. ‘Öğle’ denemesinde, Mehmet Kemal’e bir selam çaktım. ‘Orman’ denemesinde aklıma ilk Liviu Rebreanu’nun bizde 1973 yılında Tel Yayınları’ndan çıkan ‘Asılmışlar Ormanı’ romanıyla Andrzej Wajda’nın 2007 yapımı ‘Katyn Katliamı’ filmi geliyor. ‘Piyade’ denemesinde çok güldüm. Haydar’ı asker giysileriyle birkaç defa Bostancı’da görmüştüm. Sanırım ben ondan bir yıl sonra Besim Dalgıç ile birlikte askere gittim. Kâğıt üzerine ‘piyade’ yazmışlardı ama, ‘sakıncalı piyade’lik bile yapamadık. Bir gün Besim’in o günlerin kara mizahını yazacağına inanıyorum. Gerçekten de çok komik günlerdi. ‘Yörük’ denemesinde, babaannemi anımsadım. ‘Gök Hakkı’ lâkaplı dedemin ailesi 1860 başlarında Bolkar Dağları’ndaki Efrenk köyüne yerleştirilmiş Kafkasya muhacirlerindendi, yoksulluktan yıllarca dağlarda eşkıyalık yapmışlar, Millî Mücâdele’deyse Fransız’a karşı savaşmışlardı. Köye ‘Aslanköy’ denilince de, dedem, bir Yörük kızını, yani babaannemi kaçırıp, yerleşik düzene geçmiş. Keçileri çok sevmem, damarlarımdaki Yörük kanından olmalı.
Yaz geldi, cehennem sıcakları başladı. Deniz kıyılarına yahut serin yaylalara kaçamayanlardansanız, kitaplarla ‘çoğalmaya’ bakın. Size ilk önerim de, doğanın dünyaya selamını getiren ‘Yayan Yapıldak’ olacaktır. Çünkü, her sayfasında farklı farklı ‘rüyâlar üreten’ bir kitap…
RÛHEN VEFÂDA İKAMET EDEN ‘FİLOZOF’
Haydar Ergülen ile ara sıra telefonla görüşmemize karşın, geçtiğimiz pazar gününe kadar, nereye taşındığını sormayı hep unutmam çok tuhaftır. Sıcakların birden bastırdığı o pazar sabahında, Ali Aktan ile onun İthaki Yayınları’ndan çıkan ‘yolyazı’ kitabı ‘Yayan Yapıldak’ını almak için Erenköyü’ndeki Penguen Kitabevi’ne girdik. Sistemlerinde ‘Yayan Yapıldak’ görünmesine karşın, şiir ve deneme raflarında on dakika boyunca aradılar, bulamadılar. Biraz güldürmek için Haydar Ergülen’i ararken, ‘Yayan Yapıldak’ felsefe raflarından çıktı. Her kim ‘Yayan Yapıldak’ı oraya koyduysa aslında haksız sayılmazdı. Çünkü, Haydar Ergülen şâir ve denemeci olduğu kadar ‘çokinsan’ bir filozoftur da, bu yüzden görevli arkadaş ‘Yayan Yapıldak’ı ‘azlıkta hikmet bulanlar’ın rafına daha fazla yakıştırmış olmalıydı. Kitap bulunduğunda, Haydar Ergülen de telefonu açtı. Ona kısaca anlatırken, bu defa nereye taşındığını sormayı unutmadım. Aslında artık pek de önemli değildi, çünkü ben onu çoktan rûhen vefâda ikamet edenler arasına kaydetmiştim.