Tıpkı ataları gibi oysa Bakırköy’ün yerlisi sayılan, Cem Karaca zorunlu olarak yurt dışına çıktığında bir daha geri dönmeyi aslında düşünmüyor değildi. Daha buralara gelmeden çok iyi biliyordu, buradaki yalnızlığı yine boyun eğmedi düzene ve çıktı geldi gurbete, heybesinde bir dolu bestesi, müziğiyle..
Cem Karaca, bir yandan da müzik hayatına devam etti. Almanya’daki müzisyen arkadaşı Fehiman Uğurdemir ile birlikte 1982’de“Bekle Beni“albümünü yayınladı. Bu albümdeki „Oğluma“, „Alamanya Berbadı“ ve „Bekle Beni“ gibi şarkılar Karaca’nın ülkesine duyduğu özlemi göstermekteydi. Bu albüm Karaca’nın vatandaşlıktan çıkarıldığı için medyada yer alamamasından dolayı çok fazla bilinmedi. 1984’te ise bir şarkısı dışında tüm şarkıları Almanca olan “Die Kanaken“ albümünü yayınladı. Bu albüm Alman oyun yazarları Henry Böseke ve Martin Burkert tarafından göçmen Türkler’in Almanya’da yaşadıkları zorlukları anlatmaktaydı. Ayrıca albüm bir tiyatro oyununa da çevrildi. Karaca, albüm yayınlandıktan sonra Alman televizyonlarında albümün adı olan Die Kanaken olarak sahne aldı ve albümü tanıttı. Türkiye’de ise bunlardan hiç bahsedilmedi. Nereye göçerce göçsün Cem sanatıyla yürüdü, koştu, durdu ve yine yürüdü. Tıpkı sanat suyundan içmiş olan diğerleri gibi. Kaleminden, düşüncesinden, müziğinden, sahnesinden vazgeçmeyen tüm sanatılara selam olsun.
Zaman içinde, şekil değiştirmiş olsa da yabancı hep yabancıdır. Bir kere gurbete düşmeye gör. Kaldı ki Cem Karaca Almanya’da gayet saygı görmüştür. O da bu saygıya Almanca cevap vermiş, Die Kanaken’i meydana çıkarmıştır, ustalıkla Almanca olarak icra etmiştir. Şarkıları hep toplumsaldı, yaşamı da, yüreğide..
Bülbülü altın kafese koymuşlar; -illede vatanım, demiş misali, ülke özlemi ağır basan Cem Karaca, yine yüreğinin sesini dinleyip dönmüş Bakırköy’üne, müziği ise her yerde, hep tazeliğini koruyarak devam ederken, bir hatırlatmada ben yapayım istedim. Anısına saygıyla..
İrma Felekyan yani bizim Toto’muz, her anne gibi oğlunun üstüne titrerdi, eşi Mehmet Karaca’nın kaybı, oğlunun zorunlu göcü hep üst üste gelmştir, acıların kadını misali, ama o hep Toto’ca dimdik durmuş hayat karşısında eğilmemiştir. Tiyatrodan arta kalan zamanlarda biz gençleri, elcağzıyla yaptığı çöreklerle beslemiş, neşesini kaybetmemeye çalışmıştır. Bir annenin üzüntüsü, hiçbir şeye benzemez. Sanatçı, üzüntüsünü içine akıtır, o da hep öyle yaptı. Oğluna kavuştu, kavuşmasına ama hep buruktu. Hiç yoktan oğlu, “vatansız“laştırılmıştı.. Bu ona çok dokundu…
Başına gelenlere bakıp, müziğinden, tiyatrosundan vazgeçmeyip yola devam edenler görüldüğü gibi başarıyı peşlerinden getiriyorlar, bütün bunlar olmasa belki de Kanaken albümü hiç olmayacaktı. Oldu ve o da tarihe düşüldü, bence gayet de önemli bir müzik çalışması, şimdiki zamanda müzikle ilgilenenlerin de farkına olması dileğiyle, keşke bu albümün tiyatro oyununun metnini de bulup, Hamburg’da sahneleyebilsek. Ne güzel Olur?
Ölümsüz eserleriyle, kendini de ölümsüzleştiren Cem Karaca’ya saygıyla, müziğin gücü yarına yeter.