Dünyanın en büyük terör örgütü olan NATO’nun, ABD ve AB emperyalizminin saldırgan politikaları devam ederken, anti-emperyalist mücadelenin bayrağı da yükseliyor. Ülkenin ilerici aydınları ve sosyalistleri NATO karşıtı bir imza kampanyası başlatırken, “Dünya barışının baş düşmanı NATO ve emperyalizmdir” kampanyasının ilk imzacıları bu mücadeleyi yükseltme çağrısında bulundu. Görüşlerine başvurduğumuz kampanyanın imzacılarından Bilim ve Gelecek Dergisi Genel Yayın Yönetmeni Ender Helvacıoğlu, ABD’nin 10 yıldır çeşitli müdahalelerle, turuncu darbeyle, neo-Nazi çapulcularını destekleyerek ve sevk ederek Ukrayna’yı NATO’ya almaya ve kendi sistemine dahil etmeye çalıştığını belirterek, Rusya’nın ABD-NATO’nun genişlemesine artık askeri yöntemlerle set çekmeye çalıştığını vurguladı.
Helvacıoğlu Manifesto’ya yaptığı açıklamada şunları kaydetti:
“1990’lı yılların başında Sovyetler Birliği’nin ve Varşova Paktı’nın dağılmasından sonra pek çok savaş ve iç savaş yaşandı. Her birinin kendine özgü nitelikleri bulunmakla birlikte, bu savaş ve iç savaşların ortak bir özelliği bulunuyor: ABD önderliğindeki Batı kapitalizminin, dağılan Sovyetler Birliği’nin boşattığı alanları fethetme ve kendi sistemine katma, ayrıca yine Batı kapitalizmine direnç gösteren ulusal devletleri yıkma hedefli savaşlardır bunlar. ABD emperyalizmi 30 küsur yıldır, gerek direkt işgal ve müdahalelerle, gerekse iç savaş kışkırtarak ve turuncu devrimlerle topyekûn bir savaş yürütüyor. Yugoslavya, Doğu Avrupa ve Baltık ülkeleri, Kafkaslar, Irak, Afganistan, Suriye, Libya… hepsi bu büyük saldırı savaşının ayrı ayrı cepheleri oldu ve olmaya devam ediyor.
ABD önderliğindeki Batılı emperyalist devletlerin verdiği bu savaş uzun süre çok büyük bir engelle karşılaşmadan devam etti. Yugoslavya bir dizi müdahale ve iç savaşlarla parçalandı, Doğu Avrupa ve Baltık ülkeleri turuncu devrimler sonucunda rejimleri değiştirilerek NATO’ya dahil edildi, Afganistan ve Irak işgal edildi, Libya’da müdahaleler sonucunda rejim değiştirildi, Suriye’de iç savaş kışkırtıldı vb.
Fakat son 10 yıldır, Rusya Federasyonu’nun toparlanması ve Çin’in güçlü bir odak olarak ortaya çıkmasıyla birlikte, ABD’nin bu saldırgan savaşına set çekilmeye başlandı. ABD, Afganistan’dan çekilmek zorunda kaldı, Irak’ta ve Libya’da rejimi değiştirmesine karşın kesin sonuç alamadı, Suriye’de hedefine ulaşamadı, İran’a el atamadı… Yani Batılı emperyalistlerin saldırganlığına dur denmeye, Amerikan hegemonyası kırılmaya başlandı. ABD önderliğindeki Atlantik güçlerine karşı başını Rusya ve Çin’in çektiği bir Avrasya duvarı oluştu.
Bugün bu savaşın öne çıkan son cephesi Ukrayna’dır. ABD 10 yıldır çeşitli müdahalelerle, turuncu darbeyle, neo-Nazi çapulcularını destekleyerek ve sevk ederek Ukrayna’yı NATO’ya almaya ve kendi sistemine dahil etmeye çalıştı. Böylece NATO’yu (yani Amerikan savaş mekanizmasını) Rusya’nın burnunun dibine, Moskova’nın yakınlarına kadar genişletmeyi hedefledi. Rusya ise bu girişimlere, önce Kırım’ı alarak sonra da Ukrayna’ya askeri harekât düzenleyerek sert bir tepki gösterdi.
Bu arka plan, yani ABD’nin 30 yıllık saldırganlığı ve on yıldır Ukrayna’daki girişimleri göz alınmazsa, son bir aydır Ukrayna’da yaşananlar, saldırgan Putin rejiminin zavallı Ukrayna’yı işgal girişimi olarak anlaşılabilir ki, Batı medyası bin bir türlü manipülasyon ve komployla böyle bir tabloyu egemen kılmaya çalışmaktadır.
Oysa yaşanan Rusya-Ukrayna savaşı değildir. Ukrayna -ne yazık ki- ABD-NATO ile Rusya arasında yaşanan savaşın bir ön cephesi durumundadır. Rusya Ukrayna’yla savaşmıyor; ABD-NATO’nun genişlemesine artık askeri yöntemlerle set çekmeye çalışıyor. Bir kırmızı çizgi çiziyor.
Kısacası dünya çapında Atlantik ve Avrasya güçleri karşı karşıya geliyorlar ve bazı yerel cephelerde (Irak, Suriye, Libya ve son olarak Ukrayna’da) sıcak savaş halindeler. Günümüzde yaşanan budur, saflar bu şekilde belirginleşmektedir.”