Gebze Kadın Kapalı Cezaevi’nde tutulan Nurhan Yılmaz, kitap ve dergilerin verilmediğini, hasta tutukluların tedavilerinin yapılmadığını ve tutuklulara keyfi disiplin cezaları verildiğini aktardı.
Yürüyüş Dergisi’ne 2017’de yapılan polis baskını sonucu gözaltına alınan ve gizli tanık ifadeleri gerekçe gösterilerek “örgüt üyeliği” iddiasıyla tutuklanan Nurhan Yılmaz’a, 11 yıl 3 ay hapis cezası verildi. 5 yıldır cezaevinde tutulan Yılmaz’ın dosyası Yargıtay’da bekliyor. Yılmaz, tutuklu bulunduğu Gebze Kadın Kapalı Cezaevi’nden Mezopotamya Ajansı’na (MA) gönderdiği mektupta, yaşanan hak ihlallerini anlattı.
Cezaevinde tutukluların sohbet hakkının, kitap alma ve görüş hakkının ihlal edildiğini aktaran Yılmaz, hasta tutukluların tedavi haklarının engellendiğini söyledi.
GİZLİ TANIK İFADELERİ
Gizli tanık ifadeleri nedeniyle tutuklandığını ve adil bir yargılama yapılmadığını belirten Yılmaz, gizli tanık ve itirafçı ifadeleri nedeniyle oluşturulan dosyaların iptal edilmesi gerektiğini kaydetti. Bu beyanların somut delil olmadığını ifade eden Yılmaz, mektubunda şu ifadelere yer verdi: “Oysa bugün sadece böyle alınan, hazırlanan ifadelerle insanlara onlarca yıl ceza veriyorlar. Kimilerine 40 yıl, kimilerine 50 yıl ceza veriliyor. Örneğin ben de böyle oluşturulan bir dosyadan ceza aldım. Bende klasik bir senaryoyla yargılanıyorum. Bugün birini tutuklamak mı istiyorsunuz. Veya tutukladınız ve çıkmamasını mı istiyorsunuz, varlığı bile belli olmayan bir ‘gizli tanık’ bulun veya bir itirafçıdan bir ifade alın oldu size ceza. Mustafa Koçak’a böyle bir meseleden dolayı müebbet hapis cezası verilmişti. O da adalet talebiyle ölüm orucuna başladı ve öyle hayatını kaybetti. Çağdaş Hukukçular Derneği (ÇHD) Halkın Hukuk Bürosu (HHB) avukatlarının dosyaları ortadadır. Avukat Ebru Timtik yine aynı adalet talebi ile ölüm orucuna başladı. Ve o da hayatını kaybetti.”
‘TECRİT BİR İŞKENCEDİR’
Cezaevlerinde tecrit ve izolasyon politikalarına değinen Yılmaz, “Pandemi ile birlikte ‘izolasyon’ denilerek, her türlü hakkımız elimizden alındı. Şimdi her şey ’normalleşti’ deniyor. Gardiyanlar görüşleri vardiya halinde yapıp, gruplar halinde aramalar yapıyorlar. Buna karşın 3 hafta içinde 4 aşısını olanlar ve izole edilmiş olan bizlere, hala sohbet hakkının kullanılmasına izin verilmiyor. Oysa tecrit bilimsel olarak kanıtlanmıştır ki bir işkencedir. Bundan dolayı bir insanlık suçudur. Doğal olarak sohbet hakkının uygulanmasını istiyoruz” diye belirtti.
DERGİ VE KİTAP VERİLMİYOR
Yaşanan ihlaller arasında kitap ve dergi yasaklarının olduğunun belirtildiği mektupta, “Dergileri kendi hesabımızdaki paradan almamız engelleniyor. Abone olsak da hapishane yönetimi içeriğini beğenmediği için mahkemece bir toplanma kararı olmamasına rağmen dergiler verilmiyor. Bu tarz engellemeler ve yasaklamaların tek amacı, kitap alma araştırma yapma hakkının engellenmesidir. Oysa hapishanedekilerin en doğal hakkı kitap okumaktır. Ülkenizde ve dünyadaki gelişmeleri takip etmektir. Bunun için tüm bu engellemelerin ve yasaklamaların kaldırılmasını istiyoruz” ifadelerine yer verildi.
HÜCREDE BİR SAAT HAVALANDIRMA
Disiplin cezalarının kaldırılması talebinde bulunan Yılmaz’ın mektubunun devamında şu ifadeler yer aldı: “İletişim (mektup, telefon hakkı), görüş, hücre cezası (Tek kişilik hücreye kapatılırsanız sadece günde 1 saat havalandırılmaya çıkarılırsınız) TV, radyo cezaları veriliyor. Öncelikle hapishaneler kışla değildir. Ve bizler disiplin edilmesi gereken insanlar değiliz. Tutukluluk ve insanın dört duvar arasında kalması yeterli bir cezadır. Böylesi uygulamalarla, mahkemelerde verilen cezalar, hapishanelerde katmerlenmekte ve üzerine ayrı bir ‘ceza’ merkezi haline gelmektedir. Verilen cezaların yetmediğini gören bakanlık, bu kez disiplin cezaları almış kişilerin ‘iyi halli’ olmadığı bahanesiyle itirazını yapmakta. Çok daha fazla hapishanede kalmasına neden olmaktadır.
TALEPLER KARŞILANSIN
Adil yargılanma talebiyle Sincan Kadın Kapalı Cezaevi’nde 110 gündür ölüm orucunda olan Sibel Balaç ve Tekirdağ 1 Nolu F Tipi Cezaevi’nde 105 gündür ölüm orucunda olan Gökhan Yıldırım’ın taleplerinin karşılanması gerekiyor. Talepleri insani taleplerdir. Cezaevinde yaşadıkları hak ihlallerinden, bunlara karşı sesini çıkarmayanlar sorumludur. Yaşanan bu haksızlıklara karşı herkes ses çıkarmalıdır. Adil yargılanma talepleri adalet isteyen herkesin ortak talebidir. Ortada hukuk adına bir kırıntının olmadığını adaletin ise hiç anılmadığı bir durumda insan ne yapabilir? Düşünülmesi gereken nokta burasıdır. Adalet sorunu artık toplumsallaşarak, kronikleşmiş bir sorun haline gelmiştir. Böyle durumda karşı karşıya olanlar için ‘ne halleri varsa görsünler’ diye söylenemez. Sorunun çözülmesini ve adil bir şekilde yargılanmak istiyorlar. Buda herkesin en doğal hakkıdır. Bu taleplere kim karşı çıkabilir? En önemlisi, bir insan hayatını ortaya koyması, yani ölümü göze alarak adaletsizliğe uğradığını ifade etmesi. Bunun hiçbir önemi yok mu? Gözümüzün önünde gün gün bir cinayet işleniyor. Ve adaletten sorumlu olanlar, Adalet Bakanlığı, hakimler, savcılar ve asıl görevi savunma olan avukatlar, basın çalışanları, ülkemiz aydınları görüyorlarsa eğer, bu yaşanacak ölümlerden de sorumlu olacakları anlamına gelir. Sizden de yaşanan adaletsizliğe karşı çıkmanızı bekliyorum. Sessiz ve seyirci kalanlarda bu adaletsizlikten sorumlu olacaktır.” (MA)