Çeviri: Sami Oğuz
Amazon İşçileri Sendikası’nın Staten Adası’ndaki göz kamaştırıcı zaferi haklı olarak son zamanlarda bütün ülkede manşetleri süslüyor. Ama bu zaferin kilit bir unsuru, henüz keşfedilmedi: göçmen işçiler sendikayı desteklemek için birbirlerini nasıl örgütledi?
Son günlerde, New York’taki Amazon işçilerinin çalıştıkları dev şirketin patronlarını yenmelerini anlatan Davud’un Golyat’ı yenmesi ile ilgili haberler akıyor. Genel olarak New York’un işçi sınıfı içinde olduğu gibi, Staten Adası’ndaki JFK8 deposundaki işçilerin çoğunluğunu yüzde 50’den fazla bir oranla göçmenler oluşturuyor. Bu koşullarda sendikalaşma mücadelesine girişmek herkes için riskliydi ama göçmenler için bu risk iki kattı. Göçmenlerin kişisel cesareti, örgütleme dehaları ve keyifli zaferleri bir Hollywood filmine konu olacak özelliklerde.
Bu çabaların kalbinde Brima Sylla adında, 55 yaşında eski bir Liberyalı göçmen var. JFK8 sabah vardiyasında istifçi olarak çalışan Sylla Amazon İşçileri Sendikası’nın (ALU) küçük kararlı örgütlenme ekibi ile tanıştığında, hemen göçmen işçilere ulaşma ve örgütlenmeye katma konusunda sonunda başarıya ulaşan koordinasyon çabalarının liderliği üstlendi.
Sylla, Jacobin’den Eric Blanc ile yaptığı söyleşide bu işi nasıl başardığını ve Amerika’nın diğer bölgelerindeki Amazon işçilerinin kendi deneyimlerinden neler öğrenebileceğini anlattı.
Siz Amazon’da çalışmaya ne yöneltti?
Staten Adası’nda küçük bir özel okulda 10 yıl lise öğretmenliği yapmıştım ama bu COVID-19 salgını patlayınca son buldu. Ondan sonra, iki yıl kadar, New Yorklulara COVID testi sağlayan kamu kuruluşu Test and Trace’te çalıştım. Ayrıca Walden Üniversitesi’nden kamu politikası konusunda doktora derecem var ve sürekli CV’mi değişik yerlere iş bulmak için gönderiyordum ama salgın döneminde işe almalar azaldığı için hiçbir okul beni işe almadı. Öylece Amazon’da çalışmaya başladım.
Çalışma koşulları nasıl?
Amazon bize gerçek insanlar gibi davranmıyor, bize makine muamelesi yapıyor. İş çok sağlıksız: çok uzun süreler ayakta durmak zorundayız; vardiyalarımız 11 saate kadar uzuyor. Vardiyadan sonra, sanki sizi biri dövmüş gibi oluyorsunuz. Çoğu zaman, tekrar o binaya gitmek zorunda olduğunuzu bildiğiniz için, sabahları uyanmak istemiyorsunuz.
İşte ise tuvalet araları gibi basit şeylerde yönetim bizi taciz ediyor. Ve eğer şikâyet etmeye çalışırsanız, sadece sizi göz ardı ediyorlar. Düşündükleri tek şey o bina içindeyken sizin zamanınızı nasıl kontrol edip kullanabilecekleri. Bu insanca değil, samimi olmak gerekirse gerçek bir büyük çiftlik.
Ayrıca, ücretler de yeterli değil. Eşim bir bakım evinde çalışıyor ve dört çocuğumuz var; bir aile çok pahalı bir kent olan New York’ta saatte 18,25 dolar kazanarak yaşayamaz.
Sendikalaşma çabalarına nasıl dahil oldunuz?
Sendikacılarla bir zoraki dinleyiciler toplantısına katılmıştım. ALU üyelerinden Cassio bize söyledikleri yalanları düzeltmeye başladı ve toplantıdan atıldı ama ben sonra onunla konuştum. Sendika hakkında bana bir sürü şey anlattı ve ben de kendime, “bu doğru bir mücadele, ben de varım, seyirci kalmak istemiyorum” dedim. New York’ta yaşadığım için sendikaların üyelerinin haklarını korumakta güçlü araçlar olduğunu biliyordum: TMA’daki metro çalışanlarına, New York itfaiyesindeki itfaiyecilere, temizlik işçilerine ve hatta New York Emniyet Müdürlüğü’ndeki (NYPD) polislere bir bakın.
Dolayısıyla Cass’a “bunun bir parçası olmak istiyorum” dedim. Cass beni çarşambaları yapılan toplantılara davet etti ve bu toplantılarda sendikacılıkla ilgili çok şey öğrenme şansını buldum. Bu komite toplantılarında nerede bulunduğumuzu analiz ettik ve nasıl daha etkili olacağımız konusunda konuştuk. Ayrıca Manhattan’daki sendika telefon merkezlerine gitmeye başladım.
Sendikalaşma çabalarına yardım etmek için iyi bir konumda olduğumu gördüm. Daha önce hiç sendika üyesi olmamıştım ama örgütlenme konusunda çok tecrübeliydim çünkü Staten Adası Afrikalılar Komitesi (ACASI) genel sekreteriyim. Sadece sosyal medyayla sınırlı olmayan, yabancı diller konusunda da yetenekler edinmiştim. Arapça, Fransızca, İngilizce ve 3 Afrika dilini konuşuyorum. Dolayısıyla bu benim işyerindeki göçmen işçilerle iletişime geçmemi çok kolaylaştırıyor. Ve Amazon’da çok göçmen işçi var, Senegalli, Nijeryalı, Liberyalı, Ganalı, Cezayirli, Mısırlı, Lübnanlı, Pakistanlı, Arnavut, Polonyalı, Filipinli, Malezyalı ve birçok Latin var.
Göçmenler olarak bizler işlerimizi riske atmak istemiyoruz. Sonunda ben çok cesaretlendim ve riskler konusunda fazla endişelenmeyi bıraktım. Birbirimizi ya öğle yemeklerinde ya molalarda ya da iş dışında sık sık görüyoruz. Ama samimi olmak gerekirse, buradaki işçilerin çoğu sendikalaşma çabalarından ilk başta etkilenmedi. Sadece işe gelmek ve eve gitmek istiyorlar. İnsanlar çok şikâyet ediyordu ama hiçbir şey yapmak istemiyordu.
Bu nedenle mi korkuyorlardı?
Elbette. Birçok insan misillemeden korktu. Hatta ben de! Göçmenler olarak bu ülkede yaşamak için çok çalışıyoruz ve işlerimizi riske sokmak istemiyoruz. Bu yüzden ilk başta çok dikkatliydim, hatta ilk başta ALU tişörtlerini giyip giymeme konusunda bile kararsızdım. Ancak daha sonra hareket ivme kazanmaya başladı ve riskler konusunda fazla endişelenmeyi bıraktım. Bu iş işin birilerinin ileri çıkması gerekiyordu.
Ancak hala birçok önlem alıyorum. İşimi her zaman profesyonelce yapıyorum ve herhangi bir kuralı ihlal etmediğimden emin oluyorum, bu nedenle molalarda ve daha sonra sendika hakkında konuşabiliyorum.
Çalışma arkadaşlarınızın sendika için oy vermesine yardımcı olmak için ne tür adımlar attınız?
Çoğunlukla mola odasında olmak üzere ama işyeri dışında da çok sayıda işçiyle konuştum. Çoğu zaman bir grup Afrikalı işçiyi bir arada görürdüm ve her zaman yanlarına gider konuşurdum. Ve “bakın kardeşim, şunu anlamak zorundasınız, eğer ailenizi güvence altına almak istiyorsanız, işinizin güvence altında olmasını istiyorsanız, Amazon İşçileri Sendikası’na oy vermeniz gerekir. Amerikan Rüyası’nı kazanmamızın yolu bu” derdim. Amazon’da çalışan insanlar milyoner değil. Biz işçi sınıfıyız. İnsanlara “saatte 30 dolar kazanmak istiyor musun?” diye sorardım ve doğal olarak onlar da evet derdi. Bu mantıklı.
Herkesle, Çinlilerle, Afrikalılarla, Polonyalı işçilerle konuştum. Polonyalı biriyle ilişkime futbol hakkında sorular sorarak başladım, bir zamanlar bek olarak oynadığını söyledi. Sohbet ettik ve sonunda Amazon’da çalışmak konusunda ne düşündüğünü sordum. Bana ücretin çok düşük olduğunu ve yaşlı anne babasına bakmak zorunda olduğu için çok fazla sorumluluğu olduğunu söyledi ve saatte 18,25 dolar kazanarak bunları yapmak gerçekten zordu. Ve bana sendika için oy vereceğini söylediğinde, herkesin gerçekten bizim yanımızda olduğunu anladım.
Bu sohbetler işe yaradı. Gizli bir gündemimiz yoktu ve insanlar bunu görmeye başladı. Zamanla oy verme günü yaklaştığında, işyerindeki birçok kişinin AMU tişörtü giydiğini ve bizim kordonlarımızdan taktığını gördük. Ve bunlar beyazlar dahil her ulustan işçilerdi.
Sohbetlere ek olarak başka örgütlenme adımları da attınız mı?
Benim girişimlerimden birisi, Cass’a komitenin herkese daha fazla yayın vermesi gerektiğini söylememdi. İşyerinde dört vardiyamız var, doğru mu? Önerim her vardiya değişiminde arkadaşlarımızın değişik dillerle hazırlanmış el ilanlarını dağıtması ve işe girip çıkarken binanın girişinde işçilerle konuşmasıydı. Böylece ben, Cass ve Tristan her gün el ilanlarını dağıttık, diğer sendikacı arkadaşlar da diğer vardiyalarda aynısını yaptı.
Her zaman oradaydık. Bu çok zamanımızı aldı çünkü Amazon’a ulaşmak isteyen çok sayıda insan vardı. Gerçekten sendikalaşma kampanyasının bu kez başarıya ulaşma nedeninin, çok sıkı çalışan ve yaptıklarına güvenen büyük bir örgütlenme ekibine sahip olmamız olduğunu düşünüyorum.
Bundan sonra Amazon göçmenleri için bir WhatsApp grubu kurdum, böylece haberler işyerindeki bütün işçilere ulaşabildi. Sosyal medya benim için yeni bir alan değil. Büyük bir WhatsApp grubu kurma ve yönetme deneyimine sahiptim. Bu benim ACASI genel sekreteri olarak görevlerimden birisi. Dolayısıyla “Afrikalılar ALU’ya oy veriyor” ve “Göçmenler ALU için” sohbet odaları kurdum ve kısa süre sonra Karayipliler, Latinler ve Asyalılar için ayrı WhatsApp grupları kurdum.
Cassio ve Karen Latinlerle ilgili çalışmaların liderliğini üstlendi. Bu çok önemliydi çünkü birçok işçi İspanyolca konuşuyordu. Amazon’da bu sohbetler sendika hakkında iletişime geçmenin büyük bir yolu haline geldi. İnsanlar sorular sorup yanıtlar alabiliyordu ve bu sohbetler insanlara ALU hakkında bilgi iletmeme imkân sağladı.
Karşılaştığım herkese telefon numarasını sorar oldum. Allahtan bana güvendiler. Onları sohbet odalarına ekledim ve haberleri işyerindeki arkadaşlarına da iletmelerini istedim. Ve bazen arkadaşlarını doğrudan sohbet odalarına eklediler.
Hayatlarımızı iyileştirme gücüne sahip olduğumuza gerçekten inanıyorum ve yapacağımız şey de bu.
Bir keresinde baldızımdan kız yeğenlerimden birinin bizim işyerinde çalıştığını öğrendim. Onu gördüğümde, sohbet odasına onu eklemekle kalmadım, sadece Afrikalılar değil aralarında beyazların da olduğu orada çalışan yirmiye yakın arkadaşının telefonunu da bana verdi.
ALU için yaptığım en son şey oy sayımında gözlemcilikti. Afrikalıyım ve iktidarda olanların oylarla ilgili nasıl yolsuzluklar yaptıklarını gördüm, bu yüzden bunların burada tekrarlanmasını önlemek istedim.
Oylama sonucu açıklanmadan önce, şansınızın ne kadar olduğunu düşünüyordunuz?
Aslında ben emindim. Oylama sonuçları ilan edilmeden önce sohbet odasına gönderdiğim mesajı göstereyim size. (Durdu ve telefonundan mesajı buldu.) İşte gönderdiğim mesaj:
Allah’ın izni ile tarih yazılacak. İnsanlar kararlarını açıklayacak ve Amazon Toplu sözleşme görüşmelerine gitmek zorunda kalacak ve bu hazır olduğumuz başka bir mücadele olacak. Konuştuğum göçmenlerin nenedeyse hepsi durumun değişmek zorunda olduğunu kabul etti. Bu nedenle çoğunluk ALU’yu destekliyor… Kişisel olarak işçilerin ekonomik bakış açısından kazanacağımıza inanıyorum. Koşullarının iyileşeceğinin bilincinde olanlar kesinlikle ALU’ya oy verecek.
Ve oylamayı kazandığınızı duyduğunuzda ne hissettiniz?
İnanılmaz; gerçekten tarif etmesi zor. Bakın, kazandığımız gün gönderdiğim başka bir mesaj göstereyim. Haberleri duyduğumda bir çalışma arkadaşıma “iktidar halka” diye mesaj attım ve bakın o nasıl yanıt verdi:
ALU tişörtümü giymişim, Cuma namazından sonra mescidin dışındaki insanların el salladığını gördüm ve birisi, hadi kazandınız dedi. Kendimi iyi hissettim, bütün gözlerin üzerimizde olduğunu ve sonucun ne olduğunu bilmek istediklerini biliyordum. Brima evet ya da hayır veren herkese tebrikler, bütün alanlardaki hizmetlerle birlikte daha iyileşmiş bir Amazon için çalışacağız.
Zaferinizden ilham alan ülkedeki diğer Amazon işçileri için mesajınız nedir?
Onlara yardım edeceğiz – bu ay sonunda kendi oylamalarını yapacak olan Staten Adası’ndaki diğer depolardan başlayarak. Onlarla birlikte, herkesle birlikte, Brooklyn ve Manhattan’daki depolardan bütün ülkedekilere kadar, deneyimlerimizi paylaşacağız ve zafer kazanmalarına yardım edeceğiz. Diğer sendikalardan, deneyimli sendika örgütleyicilerinden bir şeyler öğrendik ve hatta bir sendika bizi desteklemek için bürolarını bizimle paylaştı.
Şimdi yerlerdeki Amazon işçileri ile aynı şeyi yapma sırası bize geldi.
Hayatlarımızı iyileştirme gücüne sahip olduğumuza gerçekten inanıyorum. Ve yapacağımız şey de bu. Amazon işyerleri, bir sendika ile çalışmak için mükemmel, rahat bir yer olabilir, şimdi yaptıkları gibi vardiyalarından sonra sanki bir öcü onları kovalıyormuş gibi kaçmadığı bir yer olabilir. Şu anda Amazon sadece hayatta kalmak için çalıştığınız bir yer. Ama biz bunu değiştirebiliriz.
[Jacobin’deki İngilizce orijinalinden Sami Oğuz tarafından Sendika.Org için çevrilmiştir]