Işıl ÇALIŞKAN
Yaklaşık 20 yıllık bir geçmişe sahip olan Mersin Şehir Tiyatroları, iki yıldır Devlet Tiyatroları ve Devlet Opera ve Balesi’nde sayısız temsile imza atan Murat Atak öncülüğünde çalışmalarını sürdürüyor. Ülkenin farklı yerlerinden 22 sanatçıyı bünyesinde barındıran Şehir Tiyatroları teknik ve idari kadro dahil olmak üzere bünyesinde 56 kişi çalışıyor. Yerli oyunların ağırlıkta olduğu yeni sezon programında 8 oyun yer alıyor. Genel Sanat Yönetmeni Murat Atak ile Anadolu’da tiyatro yapmayı ve Mersin Şehir Tiyatroları’nın çalışmalarını konuştuk.
Mersin Şehir Tiyatroları’nın sizin için nasıl bir anlamı var?
Benim işim Anadolu. Konservatuvardan mezun olduktan sonra ilk göreve başladığım yer Trabzon Devlet Tiyatrosu’ydu. Sonra oranın müdürlüğünü yaptım. Daha sonra Ankara Devlet Tiyatrosu sanatçısı olarak da bütün ülkemi karış karış dolaşarak turneler yaptık. Ankara Devlet Tiyatrosu Müdürlüğü de yaptım. Ankara zaten işin göbeği fakat şehir tiyatrosu dediğimiz zaman başka özellikler çıkıyor ortaya. Karadeniz tiyatrosuna çok emeğim geçti. Bu arada opera, bale senfoniler, üniversitedeki hocalıklarım… Devlet Tiyatrosu dışındaki sanat yönetmenliğim Alanya’daydı. Şimdi buradayım. Anlamı şu: Ülkenin her yerinde bir filizi yeşillendirmeye çalışıyoruz. Bizim çok önemli bir görevimiz olduğu düşüncesindeyim. Bir tek tiyatro olarak değil bütün sanat dalları için geçerdi bu.
ALGI DÜZEYİMİZ DÜŞMEYE BAŞLADI
Şehir Tiyatroları ülke tiyatrosu için ne kadar önemli sizce?
Muhsin Ertuğrul hepimizin piri, üstadı. Devlet Tiyatroları’na inanıyor. Ancak devletin o zamanki 67 vilayete birden yetişmesinin pek de kolay olmadığını biliyor. Konservatuvarlar Cumhuriyet’in en önemli kazanımlarından biridir. O zaman iki tane konservatuvar var. Biri İstanbul’da biri Ankara’da. Bütün Anadolu oraya geliyor. Eğer Anadolu çocuklarına konservatuvarlar ve cumhuriyet hükümetleri sahip çıkmasaydı ne Adnan Saygun yetişebilirdi ne Cüneyt Gökçer… Bunların hepsi ülkenin çeşitli yerlerinden gelip yatılı olarak okuyan insanlar. Devlet onların üstüne takım elbise aldığı gibi ceplerine de harçlık koyuyor. Haftalık birer kalıp sabun veriyor. Sabah, öğle, akşam yemek veriyor. Diyor ki “Yeter ki çalışın.” Oradan çıkanlar mümkün olduğunca kendi memleketlerine dönsün istiyor o zaman Muhsin Ertuğrul. Gitsin Antep’e kurslar açsın, tiyatrolar kursun. Ve bunun için belediyelere çok güveniyor. Belediye başkanlarına diyor ki, “Asfalt dökmek zaten göreviniz. İnsanları fiziksel olarak kullanma çabanızın yanında onları ruhen de doyurmak zorundasınız.” Ben Muhsin Ertuğrul’un şu sözünü hep söylerim: “Beden hastası ölür ama ruh hastası öldürür.” Yaşadığımız şu günlere bakacak olursak. Hepimizin ruh sağlığı bozuk. Bunu tedavi etmenin bir yolu gerekiyor. Tedavi etmek istemeyen bazı zihniyetler televizyon programlarıyla sanki tiyatroymuş gibi sundukları kötü skeçlerle halkı zehirliyorlar. Algı düzeyimiz ve zevk düzeyimiz çok düşmeye başladı.
Murat Atak
Mersin Tiyatrosu’nun bu anlamda öneminden bahsedecek olsanız…
Sadece Mersin’de değil Türkiye’nin her yerinde olmalı tiyatro. Aslanköylü Kadınlar Tiyatrosu, Tarsus’ta her yerde olmalı. Nasıl ki her mahallede camii varsa insanların en kolay ulaşabilecekleri bir hastane varsa, mutlaka her şehrin neredeyse belki her mahallesinde tiyatro olmak zorunda. İnsanların gerçek ihtiyaçlarına cevap vermek lazım. Devlet Tiyatroları dünyanın en önemli edebi eserlerini seçip onlarla halkın kültür düzeyini yükseltmek zorunda. Özel tiyatrolar da belki halkın gülme ihtiyacını karşılayan ve birçok tiyatronun yapamadığı siyasi oyunlarla belki de halkın düşünmesini sağlayan tiyatrolar. Ama ülkede perde açmak öyle kolay bir şey değil. Özel tiyatrolar nasıl hâlâ ayakta duruyorlar şaşırıyorum. O yüzden Mersin özelinde onlara destek verdik. Mersin çok göç alan bir yer. Tamamen sanayiye doğru kayan bir ticaret bir liman şehri. Ama ne yazık bazılarının paradan başka hiçbir şeyleri yok. Ne yazık onlara sadece paraları var.
FUAYEDE KAVGAYA ŞAHİT OLMADIM
Seyirci yetiştirme konusundaki eksiklik nasıl giderilir?
Seyirci bu konuda eksiklik hissetmeli. Bu hafta hiç et yemedik dediği gibi bu hafta hiç tiyatroya gitmedik diyebilmeli. Bu ancak alıştırmayla olabilir. Çevre köylerden beldelerden otobüslerle önce çocukları getiriyoruz. Hayatlarında ilk defa tiyatroya gelen orta yaşlı insanlarla karşılaşıyoruz çocuk oyunlarında. Nasıl eğleniyorlar bir görseniz… Böyle alıştırılacak. Tiyatro aynı zamanda bir sosyal buluşma ve barışma alanıdır. Bugüne kadar ben hiç fuayede kavga çıktığına şahit olmadım. Hiç birbirine yumruk atan tehdit eden insanlar görmedim. Mabet gibidir. Bunun bir hükümet politikası olması ve 81 vilayete de tiyatro açılması lazım. Ancak bir bakıyorsunuz bugün devlet 12 ilde tiyatro açabilmiş. Tiyatro seyircisi olmak dünyanın en zor şeyi. Geleceksiniz telefonunuzu kapatacaksınız, elinizde plastik su şişesi olmayacak. İri küpeler takıp ışığın röfle yapmasına sebep olmayacaksınız. “Ahmet naber?” diye üç sıra geriye bağırmayacaksınız. Oturduğunuzda sağınızda solunuzda başka yabancı insanlarla birlikte aynı anda aynı şeye gülmeyi, aynı şeye üzülmeyi öğreneceksiniz. Bu toplumu çok sağlam bir çimentoya birbirine bağlamak demektir.
Repertuar hazırlarken hassasiyetleriniz nelerdi?
Yerli oyunlarımızın sayısı fazla. Çünkü seyirciyi bir defa o salona getirmemiz gerekiyor. Evrensel oyunlar herkesi kucakladığı gibi yerel oyunlardaki karakteri her zaman kendine daha yakın bulur seyirci. Öncelikli tercihimiz yerli oyunlar oldu bu nedenle. Ama çok yakında Batı edebiyatının eserleriyle ilgili çalışmalara başlayacağız. Onun haricinde farklı üslupları sergileyebileceğimiz oyunlar seçtik.