Ukrayna’da yaşanan son süreç tüm dünyanın gözlerinin önüne bazı şeylerin serilmesini sağladı. Elbette gören gözler için. O yüzden bakanların ama göremeyenlerin görmesini sağlamak ya da büyük bir manipülasyona maruz bırakılmalarının önüne geçmek aydınların ve devrimcilerin görevi olarak önümüzde duruyor.
Son birkaç gündür Ukrayna’da neo nazilerin kendilerine taraftarlık etmeyen ya da canlı kalkan olmayı reddeden insanları sokak lambalarına bağladıkları, çıplak halde aşağıladıkları ve işkence uyguladıkları görüldü. Yine Ukrayna’daki sağlık işlerinden sorumlu bir faşistin esir Rusların hadım edilmesi gerektiği talimatı verdiği ortaya çıktı. Alın size çıplak barbarlık örnekleri. Bunlar görebildiklerimiz ve insani olgular. Göremediğimiz kısımlarda ise muhtemelen yargısız infazlar, canlı kalkan olmak istemeyenlerin yaşadıkları başka tür zulümler yer alıyor. Peki, yine birkaç gün önce Ukrayna’daki bilinen tüm sol, sosyalist ve muhalif partilerin kapatılmasına ne demeli? 2014’te faşistlerin desteğiyle Ukrayna Komünist Partisi’nin binaları basıldı, sonrasında ise Ukrayna Komünist Partisi kapatıldı. O zaman da “hür dünyanın ultra liberalleri ve özgürlükçüleri” nedense dut yemiş bülbüle dönmüştü. Bugün de hiçbirinden tık yok. Bunu da siyasal bir barbarlık örneği olarak görebiliriz. Liberaller ve faşistler el ele vererek sosyalistleri ve komünistleri yasaklıyorlar.
Ukrayna emperyalist barbarlığın yayılma alanlarından biri olarak uzun yıllardır büyük önem taşıyor. Yaklaşık yirmi yıldır siyasal istikrarsızlıkların, “turuncu devrimler”in, neo nazilerin desteğiyle iktidara gelen bir yönetimin bu ülkeyi getireceği yer ancak bu kadar olabilirdi.
Başta ABD, İngiltere ve AB emperyalizmi ile sıkı fıkı ilişkiler içerisinde olan, NATO üyesi olmasa da NATO üyesi muamelesi yapılan, her türlü silahla beslenen ve Rusya düşmanlığının koçbaşı vazifesine yerleşen Ukrayna’nın bu gerilimi kaldırması mümkün değildi. Zaten kaldıramadı da.
Normal koşullar altında az veya orta gelişkinlikte kapitalist bir iktidar da olsa egemen bir devletin kendi ülkesini ateşe atacak bir politikadan uzak durması, diplomaside ısrar etmesi, göstermelik de olsa emperyalistlerin her numarasına eyvallah dememesi ve ülkeyi savaşa sürüklememesi gerekirdi. Ancak 2014’te yaşananlardan bu yana adım adım Ukrayna gerilimi yükselten taraf açık bir şekilde Ukrayna’daki faşist kırması yönetim, NATO ile ABD emperyalizmi olmuştur. Bunu birinci sıraya yazmak gerekiyor.
İkincisi ise NATO’nun neden sürekli genişleme eğiliminde olduğunun açıklanması önem taşıyor. Sovyetler Birliği tehdidi kalkmasına rağmen neredeyse Rusya’nın içine girmeye başlayan, fırsatını bulsa Azerbaycan’ı bile NATO’ya almak isteyen emperyalizm, pazarların ve boru hatlarının güvenliğinin sağlanmasından tutun, ABD’nin Rusya ve Çin’i çevreleme politikasını hayata geçiriyor. NATO’nun son dönem gündeme getirdiği stratejik planlarda bu bahsettiğimiz olgulara açık bir şekilde yer veriliyor. Alın size emperyalizmin yağma ve talancı zihniyetinin askeri alandaki tezahürü.
Üçüncü olaraksa, ABD cenahından tüm emperyalist ülkelere dönük gelecek olan safları sıklaştırma çağrısını ve özellikle Rusya’yı alt etmek olarak lanse edilecek olan politik propagandayı dikkate almak gerekiyor. “Tüm hür ve liberal dünya”ya ve “liberal demokrasilere” yapılacak olan çağrı emperyalist barbarlığın yeni adı olacaktır. Buradan daha fazla emperyalist müdahale çıkması kaçınılmazdır. Ancak bunun kendisini “üçüncü dünya savaşı” ya da “yeni soğuk savaş” olarak okumanın ciddi sınırları bulunuyor. Çünkü neo-liberalizm ile gemiyi bugüne kadar getiren emperyalist kapitalist sistemin kendi içsel krizlerini hangi vadede ne kadar çözebileceği ya da çözemeyeceği ya da emperyalist ülkelerin birbirine girip girmeyeceği henüz belirsizlik taşıyor. Bu noktada ABD’nin devreye girip tüm emperyalist güçleri, NATO’yu ve bunun yörüngesinde bulunan kapitalist ülkeleri Rusya düşmanlığında birleştirmesi ise bu krizleri çözücü bir mekanizma olarak devreye alınacaktır. Bunların da ne kadar güçlü çözüm olacağını da zaman gösterecek. Ukrayna’daki savaşın sonucu bu anlamda önemli bir noktada durmaktadır.
Bu açıdan Ukrayna’daki tabloya bakarken laf cambazlıkları yapmaya gerek bulunmuyor.
Ukrayna’da yaşananların arka planındaki temel olgu ABD emperyalizminin saldırganlığıdır.
NATO emperyalist saldırganlığın koçbaşıdır. Bu dönemde Ukrayna’da bu saldırganlığın yükseltilmesi tesadüf değildir.
Ukrayna’daki faşist kırması yönetim ülkenin batısındaki dünyada yer alan emperyalistlerin bekçileridir.
O yüzden Ukrayna’daki savaşın sorumlusu aranacaksa önce bu üçlüye bakılmalı.
Bu noktada Rusya’yı bir şekilde emperyalist ilan edip, Ukrayna’da yaşananları emperyalist savaş kategorisine sokmak ve emperyalistler yesinler birbirlerini demek bir adım sonra NATO’ya, neo nazizme ve emperyalizme alan açmak anlamına gelmektedir.
Meselenin merkezine Putin ve Rusya’yı koyarsanız hata ve dolayısıyla laf cambazlığı yaparsınız.
Meselenin merkezine tarafları koyarak bunun üzerinden taraf seçme olgusunu en önemli kriter haline getirirseniz hata ve dolayısıyla laf cambazlığı yaparsınız.
Meselenin merkezine “Zelensky’nin aslında Putin’in adamı” olduğu gibi uçuk tezleri koyarsanız hata ve dolayısıyla laf cambazlığı yaparsınız.
Ukrayna gündemine anti-emperyalist pencereden bakanların bugün otomatik olarak Rus kapitalizminin, Putin’in, Rus oligarkların, Rus milliyetçiliğinin yanında ve savunucusu ilan edilmesi bir vakıadır. Ağırlıklı olarak liberallerin çizgisini temsil eden bu bakışın tabii ki altı boş. O yüzden, liberaller böyle dedi diye bu ülkenin devrimcileri Putinci ve Rus milliyetçiliğinin destekçisi olacaklar diye bir kaide bulunmuyor. Biz düşünce ve eylemimize güveniriz.
Bu noktada, meselenin merkezine emperyalist yayılmacılığı, anti-emperyalizmi, NATO karşıtlığını ve faşistlerin tarih sahnesinden silinmesini koyarsanız devrimci duruşunuzu buna göre şekillendirirsiniz. Buradan hareketle, NATO’cu AKP iktidarının Ukrayna dansını ve NATO’cu düzen muhalefetini eleştirebilirsiniz.
Bahsettiğimiz bu tartışmaya dair önemli bir gelişme yaşanmış ve ülkemizdeki bir dizi aydın ve devrimci kurumun temsilcisi “Dünya barışının baş düşmanı NATO ve emperyalizmdir” başlıklı bir deklarasyon yayınlamıştır.
Buradan çıkacak en önemli sonuç, Türkiye’deki anti-emperyalist birikimin hiç de hafife alınmaması gerektiği olmalı. Ukrayna gibi “fazla netameli” sayılan bir konu varken NATO ve emperyalizm bahsinde böylesi bir tutumun ortaya çıkması anti-emperyalist mücadele açısından umut verici bir gelişme sayılmalıdır.