Karanlıktır Şubat…
Karamsarlıktır, yıkımdır, zalimdir ve de kahpe!
Vurulur hayallerim, hayallerim ki çocukluğumdan kalma yadigar.Yaralıdır yüreğim, üşürüm, titrer bedenim.
Sınırları karlarla çizilmiş ücra dağ köylerinde, evlere hapsedilmiş yalnızlıktır şubat. Rengi soluktur, griye çalar. Kokusu yanıktır, yüzlere siner. Sesi ağıt yüklü bir buluttur, rüzgarın peşisıra gezer. Ayrılık en çok şubatta acıtır, yalnızlık en çok şubatta sancıtır, ihanet en çok şubata yakışır, çünkü şubat, ihanete kapı aralayan sinsi bir tuzaktır..!
Mart denince Amed kesilirim…
Burçlarım… acılarımın dilsiz tanığı!
Burçlarım… isyanlarımın beton harcı!
Burçlarım… ilmek ilmek, nakış nakış kimliğime kastedenlerin yüzündeki utancı!
Burçlarım…yıllara, sürgüne, yıkıma ve kıyama galebe çalan direnişimin kıvancı.
Her ölümde yeniden doğar, her öfkede taşarım. Mazlum’un hücresinde isyana kibrit çakar, Ferhat’ın aleviyle gecede semaha karışırım. Kemal’in sözlerinde zalimin suratına tarihi bir darbe, İbrahim’in yüreğinde çelikleşmiş bir irade…
Yağmurla gelir Nisan…
Yeniden doğuştur. Armağandır. Rengarenk çiçektir. Fide fide boy verir umutlar. Kibele ve Demeter her dilde berekettir. Bahardır, arındırır doğayı. Güneştir, ısıtır yürekleri. Arıyı bular toza, kelebeğe meyil verir koza. Yenilenmektir, ağaçta meyvaya, dağlardan ovaya serilir. Koyaklarda kardelenin neşesi, doruklarda yağmurun çiseleyen sesi,ırmaklarda eriyen karların veda busesi..
Ve Mayıs…
Şafağında büyür ülke. Saçlarını güneşte kurulayan baharın taze gelini. Ben en çok mayısta düşerim toprağa, en çok mayısta ağlarım. Toprak en çok mayısta yıkanır…Nehirlere atılan kızıl bir karanfil, beyaz bir yemeni ve cumartesi gününde göğe gelin edilen bir ağıttır semaya…buğusu emanettir zamana.
Ninova önlerinde Kawa’nın gürzünde harlanan ateş, Zağros semalarında Zerdüş’te parlayan bir damla güneştir… Güzel kızları var bir de, üstüne titrediği. Peri soyundandır, gözlerden ırak eylediği. Tacını takmış bak gülümsüyor Zilan, patikadan seke seke yürüyor Beritan, Leyla desen ay paresidir, şavkını sulara bırakan…Bahara sevda besler toprağın koynunda her Fidan, Sakine desen, celladın yüzüne tükürmüş Seyyid Rıza’nın kızı!
Bir yudum sudur, munzur gözlerinden akan…
Dört mevsim, dört iklim, dört ayrı cihan…
Dörde bölünür ülkem, dörde ayrılır düşler. Sızısı poyraz estirir, karışır birbirine mevsimler, aldanır gözler, kanarım bulutlara. Athena kahpeliğinde huzurunda çivilense de Prometheus, Olimpos’lu titanların, geçit vermez artık İda dağı..
Alındı bir kez ateş, ocağından tanrıların.
Tadıldı bir kez meyvasından bilgi ağacının.
Ve umut kelebeği yitirilmedi henüz,
kutusunda Pandora’nın…
Metin Ay