Sarılma ve kucaklaşmanın hem psikolojik hem biyolojik boyutu olduğunu belirten uzmanlar, insanların mutlu ya da mutsuz bazı anları yaşadıkları zaman sevdikleri birine sarılarak hissettikleri duyguyu paylaştıklarını belirtiyor. Uzmanlar, kişilerin duygularına karşısındaki kişiyi ortak ederek anlaşıldıklarını ve güvende olduklarını hissettiklerine dikkat çekiyor.
21 Ocak Dünya Sarılma Günü, sarılmaya ve kucaklaşmanın önemini anlatmak ve farkındalık oluşturmak amacıyla kutlanıyor. İlk olarak 21 Ocak 1986’da ABD Clio Michigan’da kutlandığı öne sürülen Dünya Sarılma Günü, bireylerin ailesine ve arkadaşlarına daha sık sarılmasını teşvik etmeyi amaçlıyor.
Üsküdar Üniversitesi NPİSTANBUL Beyin Hastanesi Uzman Klinik Psikolog Dilara Aloğlu, Dünya Sarılma Günü dolayısıyla yaptığı açıklamada sarılmanın psikoloji üzerindeki olumlu etkilerine değindi.
Bağlanma hormonu güvende hissettiriyor
Sarılmanın hem psikolojik hem de biyolojik boyutları olduğunu belirten Uzman Klinik Psikolog Dilara Aloğlu, şunları söyledi:
“İnsanlar mutlu ya da mutsuz bazı anları yaşadıkları zaman sevdikleri bir bireye sarılarak hissettikleri duygunun birlikte paylaşıldığını, duygularına karşılarındaki kişileri ortak ederek anlaşıldıklarını ve güvende olduklarını hissederler. Elbette bunun biyolojik nedenleri vardır. Bir insana sarılıyor ya da temas ediyor olmak bizlere endorfin ve oksitosin gibi birtakım hormonlar salgılatır. Oksitosin bir diğer adıyla aşk, bağlanma hormonu olarak da bilinir. Oksitosinin salgılanıyor olması, stres seviyemizi ve kan basıncımızı dengede tutarak bizi güvende hissettirir. Endorfin ise ağrı ve acı kontrol sisteminin bir parçası olarak bilinir. Endorfin salgılandıkça acıya ve ağrıya olan direncimiz de artar dolayısı ile mutlu bir yaşam sürebiliriz.”
Dokunma duygusu neden önemli?
Dokunma ya da dokunulma duygusunun bebekle annenin ilk temasını kapsadığını kaydeden Uzman Klinik Psikolog Dilara Aloğlu, “Benlik öncelikle beden olarak algılanır ve deri sadece bedeni kaplamakla kalmaz aynı zamanda duygusal iletinin yapıldığı en önemli organ olarak da bilinir. Bu nedenle bir annenin bebeği ile birebir temasta ve sürekli emziren konumda olması oksitosin ve endorfin gibi hormonları salgılatarak bebeğin güvende hissetmesine ve bağlanabilme duygusunun oluşmasına yardımcı olur.” diye konuştu.
Bebekle temas arttıkça güven duygusu da artıyor
Annelik içgüdüsü denilen durumun aslında “annenin bebekle olan temasının daha sık olmasından dolayı oksitosinin daha fazla salgılanması” olduğunu belirten Dilara Aloğlu, “Bebekle annenin teması ve sarılması ne kadar fazla olursa çocuğun bağlanma ve güven duygusu da o orantıda artacaktır.” dedi.
Babayla temas da bebek için çok önemli
Bebekle babası arasındaki güven duygusunun da önemli olduğunu kaydeden Uzman Klinik Psikolog Dilara Aloğlu, şunları söyledi:
“Erken dönemde bakım yükünün daha çok annede olması, sadece bu görevin annede olacağı anlamına gelmez. Elbette babaların da çocuklarına sık sarılması, fiziksel temasta bulunması çocuğun yine oksitosin salgılıyor olmasına ve kendisini babanın yanında da güvende hissetmesine neden olacaktır. Bu durum sadece ebeveyn çocuk ilişkilerinde değil partnerler arasında da aynı şekilde sonuçlanmaktadır. Tüm bunlardan yola çıkarak herkese sevdiklerine doyasıya sarılacağı sağlıklı günler dilerim.”