Cemal iki mezarlığın arasında asfalt yoldan yürüyordu. Solunda kalan mezarlık ilk önce yapılmıştı. Çok çabuk cansız bedenlerle doldu. Çarpık kentleşmenin, yapılaşmanın değişik bir türü mezarlıkta da kendisini gösteriyordu. Sağında kalan mezarlık sonradan açıldı ve tüm hızıyla doldu. İki mezarlığın da öyküleri çoktu.
Her iki mezarlığın kapı girişinde durdu Cemal. Bir sağına, bir soluna bakındı. Sağa dönüp adımlarını attığında hüzün vücudunu kapladı. Duygusallığı düşüncesinde dönüyordu. Babası öldüğünde ailenin gömüldüğü altı kişilik yeri alalım fikri, aile içinde ağır basmıştı. Torpil, mezarda bile karşılarına çıkınca düşünceleri toprağa serpilmişti. Biraz daha yürüdü, köşedeki çeşmenin solundan, tek kişinin zorla yürüyebileceği yerden kabristanın başına geldi. Aile mezarı olmamıştı ama babası altta, annesi üstünde yatıyordu.
Annesi vasiyetinde beni mezara indirmeyin demişti. Oysa babasının böyle bir isteği olmamıştı. Kendisinin de bir vasiyeti vardı, öldüğünde din adamının cenazesinde dua okumasını istemiyordu. Kendisi için hayır dağıtılmasını da istemiyordu. Düşüncesi doğrultusunda devrimci arkadaşlarının cenazesine sahip çıkmasını, sloganlarla, marşlarla gömülmesini istiyordu.
Yerde bulduğu plastik bidonu aldı, geldiği yönde bulunan köşedeki çeşmeden suyunu doldururken kabristana boş gözlerle baktı. Kadını ve erkeği çoktan toprak olmuştu. Yürüdü ona doğru. Mezarın üzerindeki çiçeklere suyu döktü. Toprak anında suyu içine çekti. Sonra mezarın ayakucundaki mermere yanlamasına oturdu. Ayakları aşağıya toprağa sarkıyordu. Çocukluğundan gençliğine ve bugüne kısa düşüncelerle yolculuk yaptı. Annesinin yıllar öncesinde ve ölümüne yakın zaman dilimlerinde anlattıkları aklına geldi:
“Ah oğlum! Yıllardır senden sır gibi sakladım.”
Şaşırmıştı. Bu sır neydi?
“Hukuk Hâkimi eşi olmam bana bu ülkenin bir ayıbını gösterdi. Askeri darbe döneminde cezaevine görüşe gidiyorduk. Asker ve gardiyanların iğrenç aramalarıyla baş başa kalıyorduk. Giysilerimizi çıkartıyorlardı.”
Bir anlık susmuştu:
“Anne iç çamaşırlarınla mı kaldın? Elle itlik yaparak mı aradılar?”
Annesinin gözünden birkaç damla dökülmüştü. Elinin tersiyle sildi.
“Sadece ben değildim o iğrenç aramalarla baş başa kalan; görüşe gelen herkes o zulmü tadıyordu. Sizlere ailelerin sahip çıkmasını istemiyorlardı. Baban Hukuk Hâkimliği ile avukatlık kimliğini göstererek bağıra çağıra hukuksuz yapılan uygulamalara itiraz ediyordu. Aslında isyan ediyordu. Seninle görüşmeye geldiğimizde babanla sözleşirdik. Yapılanları anlatmayalım diye. Moralli görünelim diye. Her görüş bitiminde cezaevinden ayrıldığımızda baban isyanını sözlü olarak dışarıya vururdu.”
Annesine verdiği yanıtı hatırlayınca içini daha derin bir hüzün kapladı.
“Anne, ben sizin kötü uygulamayla baş başa kaldığınızı biliyordum. Görüşe gelen ailelerin birçoğu karşılaştıkları iğrenç aramaları, saldırıları anlatıyorlardı. Yoldaşlarımız da bize anlatıyordu. Görüşe geldiğinizde bende üzülmeyesiniz diye moralli gözükmeye çalışıyordum. Yapılan uygulamaların birçoğunu size yansıtmıyordum.”
Annesi gülümsemişti:
“Görüşe gelen aileler de çocuklarının söylediklerini bize aktarıyorlardı.”
Cemal annesine sarılıp yanaklarından öpmüştü.
Mezarın başında hatıralara gömülen Cemal’in gözleri dolmuştu, gözyaşları toprağa aktı.
Hüseyin Habip Taşkın
31.12.2021