EuroLeague’de haftanın merakla beklenen maçı Real Madrid-CSKA, birçok insanın aklında şüpheye yer bıraktı. Koronavirüsten kırılan İspanyol ekibi, 11 isimden yoksun çıktığı müsabakayı kazansa da bu karşılaşma doğru dürüst incelenirse altından çok şeyler çıkacaktır.
Haftanın maçı Panathinaikos-Olympiacos derbisiydi ama kadro farkına bakınca deplasman takımının kazanması muhtemeldi. Öyle de oldu. Maçı sonlarda kırıp aldılar. Yunan derbisinde eski rekabet ne yazık ki son senelerde yok. Acaba Panathinaikos’un deli başkanı bir ceza verecek mi? Farklı mağlubiyetten sonra aklıma ilk gelen bu oldu.
Gelelim, haftanın en merakla beklenen maçına: Real Madrid-CSKA. Real Madrid, Kovid-19’dan kırılıyordu: Coach Laso haricinde Heurtel, Hanga, Abalde, Causeur, Yabusele, Poirier, Hanga, Randolph, Thompkins ve genç Alocen yoktu. CSKA ise tam kadroydu. Maça dokuz oyuncuyla çıkabildiler ama bunların bir bölümü çocuktu, ilk kez oynuyorlardı: Umman’ın kardeşi Sediq Garuba, Urban Klavzar, Baba Miller…
Babaları olabilecek yaştaki Rudy Fernandez ve Sergio Llull’le birlikte oynadılar. Ve, maçı 71-65 kazanarak tarih yazdılar… mı acaba? Elimde kanıtlayabilecek bir veri tabii ki yok ama kaç zamandır basketbol izlerim, ben bu maçı “yemedim”. Onu da söylemek istiyorum. Maç iptal edilecekmiş de, CSKA dönüş masraflarını isteyince vazgeçilmiş de, CSKA’lılar rakip eksik diye konsantre olamamışlar da… Geçiniz.
Maça farklı geride başlayacaksın, sonra önde kapatacaksın, sonra gene yenileceksin. Normal bir maçta bu skor değişimleri yaşanabilir. Ama bir kez daha söylüyorum: Ben bu maçta olanları yemedim. Doğru dürüst incelenirse altından çok şeyler çıkacaktır diye düşünüyorum.
Fenerbahçe, ağır yaralı. Hem Lyon’da Asvel’e yenildiler hem de De Colo ve Vesely sakatlanıp maçı yarım bırakmak zorunda kaldı. Dört maçtır kazanan Fenerbahçe bir türlü istediği oyunu oynayamadı. Sakatlıklar da gelince Pierre’le Polonara’nın performansı yetmedi. Öve öve bitiremediğim Şehmus için birkaç söz: Şutu, faulü vs geliştirmezse sıradalaşacak. Çok çalışırsa büyük star olabilir. Umarım ikincisini yapar, Can Maxim gibi, Cenk Akyol gibi olanla yetinip kaybolmaz.
Efes de çok rahat geçmesi beklenen maçta Kızılyıldız’ı kendi evinde son saniyede güçbela yenebildi. Elijah Bryant her geçen hafta daha geriye gidiyor. Larkin’le Micic’in dalgalı performansları takım için çok yıpratıcı oluyor. Pleiss iyiydi, Dunston artık döndü ve Petrusev’i tamamen kesti ama Efes hâlâ son birkaç sezonki oyunundan çok uzak.
Belki de bu sezonun en güzel maçı Barcelona ile Unics Kazan arasında oynandı. Uzatmada Barcelona kazandı: 111-109. Son periyoda 17 sayıda girdiler, ilk topta ülkü yiyip 20 farkı gördüler, sonra Saras’ın meşhur tam saha presiyle belki de düşündüklerinden fazla top çaldılar, 5 dakika kala hâlâ 15 sayı gerideydiler ama Canaan’ın tribünlere yaptığı sus işaretiyle iyice tahrik olup Mirotiç ve Kuriç’in önderliğinde maçı kazandılar. Barcelona inanılmaz sayıda ve yüzdeli faul attı -42/44. Tamam, bu müthiş bir zafer, izleyen herkese büyük keyif verdi ama son topta, Barcelona üç sayı gerideyken Mirotiç’e faul var ama pas veriyor. Ona nasıl atış çalınır? Olacak şey değil. Ha ben o dönüşten sonra Barcelona’nın kazanmasını istiyordum orası ayrı ama o pozisyondan üç atış asla çıkmaz, çıkamaz.
Luke Sikma dönünce Alba Berlin, Monaco’yu yüksek skorlu (92-84) bir karşılaşmanın ardından geçti. Zenit de büyük farklar yakaladığı maçta Maccabi karşısında 15 saniye kala ilk kez geriye düştü ama Pascual molası dönüşünde Billy Baron’un üçlüğüyle kazandılar. Maccabi, yirmiden fazla top kaybetti.
Derrick Williams başta bazı Maccabililerin temel basketbol bilgisinin çok zayıf olduğuna inanıyorum. Böyle giderse Maccabi’de coach değişimi yakındır.
“Şüpheli” diyeceğim bir başka maç da Bayern Münih-Baskonia’ydı. Baskonia’da Sedekerskis, Geidraitis ve Fontecchio yoktu. Bir tek Baldwin vardı. Ama kazanmayı başardılar. Kovid-19’dan kırılan eksik takımlar karşısında favorilerin bir türlü reaksiyon vermemesi beni düşündürüyor. Burada da devreye kafa kafaya girdiler, devamı gelmedi.
CSKA maçında olanları kesinlikle yemedim ama burada ben de şüpheliyim. Bu isteksizlik ya Trinchieri’nin kabahati ya da…