in ,

Ali Fuat Karaöz: SINIRSIZ TAHAKKÜM VE KAFKA’NIN ‘DAVA’SI

Kitap

"Kafka böylece Dava adlı eserinde bürokratik devlet mekanizmasının ördüğü kuralları, daha doğrusu kuralsız bir keyfiliği, suçun bile doğru dürüst tanımlanmadığını, ama ölüme gönderilen bireyin çıkışsızlığını gözler önüne serer."

Roman kahraman Joseph K. sıradan bir memurdur, bir bankada şeftir, işini değiştirmeye niyeti olmayan, oldukça başarılı biridir, personel tarafından da sevilmektedir. Gündelik yaşamı sıradandır, bir pansiyon evde kalmaktadır, kirasını düzenli ödeyen, ev sahibiyle ilişkileri gayet iyi olan, saygılı biridir. Yemeklerini sakin yerlerde yer, geceleri saat dokuza kadar çalışır, içine kapanıktır, ruhsal boşluk içindedir, yakın arkadaşları yoktur, bekârdır. Tüm bu özellikleriyle sanki Kafka kendisini betimler.

Böyle bir hayat süren Joseph K. suçsuz olduğu halde bir sabah ansızın tutuklanır. O gün otuzuncu yaş günüdür. İlk başta bunu ciddiye almaz, şaka olarak algılar, çünkü böylesi şakalar kendisine devamlı olarak yapılmaktadır. Onu tutuklamaya gelenler rütbelerini ve tutuklama sebebini açıklamazlar. Oysa Joseph hatırladığı kadarıyla herhangi bir suç işlememiştir, buna karşın oluşturulan bir mahkemede hep kendini savunma durumunda kalacaktır. Durum karmakarışık bir hal alır, her şey şaşkınlık vericidir. Joseph K. sorar.

“Benden ne istiyorsunuz?”

“Tutuklusunuz.”

“Neden?”

“Nedenini söylemek bize düşmez. Soruşturma başladı. Vakti gelince her şeyi öğreneceksiniz.”

Oysa Joseph K. hukuk devletinde yaşadığını sanmaktadır. Kafka bunun böyle olmadığını çeşitli sorular sorarak okura gösterir. Evine gelip onu alanların kim oldukları ve rütbeleri belli değildir. Böyle olsa da bu süreçte karşılaştığı herkes onu suçlu olarak görecektir, ama günlük işlerini yürütürken serbesttir. Bundan sonra Joseph K.’nın kafası karışır.

“Suçlanıyorum ama suçum ne bilmiyorum. Beni neyle itham ediyorlar?”

İlerleyen süreçte durumun ciddiyetini fark etmeye başlar, bu anda şöyle diyecektir.

“Benim tutuklanmamın ve bu soruşturmanın arkasında koca bir teşkilat var. Masum insanları tutuklayarak onlara karşı soruşturma başlatıyorlar.”

“Ne tür bir dava bu?”

“Normal bir mahkeme önünde görülen bir dava değil bu.”

Mahkeme yoksul bir mahallenin en büyük binasının diğer dairelerden farklı olmayan bir dairesindedir. Kalabalık, sıkışık, dağınık olmasına rağmen kendi içinde bir hiyerarşiye sahiptir, bu halleriyle K. onu özensiz bulur, ötesi küçümser, mahkemeyi kolayca alt edebileceğini sanır, kendini buna inandırır. Hâkim de tıpkı mahkemenin halleri gibi dağınıktır, ama baskın karaktere sahiptir. Kafka burada güç iktidar sahiplerinin özelliklerini mekân algısıyla da anlatmak ister gibidir, karmaşık, kasvetli, dağınık gibi özelliklerle otoriteyi ilişkilendirmesi dikkat çekicidir.

Romanın ilerleyen aşamalarında Joseph K. mahkemeye çağrılır, ama o geç kalır, bu yüzden uzunca bir açıklama yapar. İlk sorgu böyle başlar, daha sonra K. avukat edinir, din adamına danışır, bunlarla Kafka çıkmazdan çıkışı göstermek ister gibidir. İlerleyen süreçte Joseph K. mahkeme üyelerini çözdüğünü, kendi tarafına çektiğini sanır ama hiçbir şey göründüğü gibi değildir, bürokratik aygıt kendini koruma anlamında son derece kıvraktır. Yargılama sırasında beklenmedik zamanda sarayın adamları da mahkemeye gelir. Hiç kimse işin içyüzünü anlayamaz. Bu yüzden Joseph K. çeşitli kişilerden yardım almak ister ama kimse derdine derman olmaz. Mahkeme uzun sürer, bir sonuç çıkmaz. Kafka çeşitli celselerde farklı pozisyonları anlatır, yargılama düzensiz ve karışıktır. Avukat bulurlar ama kanunun sanıklara savunma hakkı verdiğinden de kuşku duymaktadırlar. Bu davanın üç ihtimali vardır, beraat, şartlı beraat, mahkumiyet. Bu süreç bir yıl sürer, en sonunda aniden silindir şapkalı iki kişi çıkagelir, normal, aklı başında insanlar değillerdir, hiç direnemeyen K.’yı götürürler, artık o mücadele azmini kaybetmiştir, elbiselerini soyduktan sonra onu bıçakla öldürürler. Birisi gırtlağına sarılırken diğeri kalbine bıçağı sapladıktan sonra burgu gibi iki kez döndürür. Gözlerinin feri henüz sönmeden az önce son nefesini verirken K. katillerinin kendisini izlediğini görür, kendisi can çekişirken onlar yanak yanağa durmaktadırlar. Ölüm anını ölmekte olanın merkezinden vermesi olayı daha da ilgi çekici hale getirir, ölümü duyumsatırken katillerin aşağılamalarını da bu odaktan betimler Kafka.

Kafka, bu romanında da yabancılaşmayı, öte yandan bürokrasiyi ele alır, ama sonuçta bu romanını yeterli bulmaz. Burada Joseph K., gündelik hayatın çekilmez sıkıntıları arasında kıskaca alınmıştır, bu koşullarda tutuklanır. Bazı yorumculara göre roman kahramanı K., Kafka’nın kendisini simgelerken F.B. (Frl. Büstner) karakteri Kafka’nın nişanlısı Felice Bauer’i simgelemektedir. Max Brod’a göre ise Kafka, Felice ile yaşadığı bir günü anlatır. Her ikisinin ailesi önünde Felice onu evlilikten kaçmakla suçladıktan sonra Kafka bu romanı yazmaya başlamıştır. Öte yandan roman kahramanındaki ‘K’ simgesi Kafka’nın baş harfine göndermedir.

Romanın başından itibaren olayda bir tuhaflık olduğu duygusu egemendir, Kafka bunu okura hissettirir. Tutuklanma gerekçesi bir bahanedir, havadadır, sanki birisi iftira atmıştır, sıra dışı bir durum söz konusu iken her şey olağanmış gibi olaylar ilerler. Burada Kafka modern toplumdaki ilişkilerin anormali normalleştirdiğini anlatmak ister gibidir. Bu anormallik K.’nın tutuklanmasına rağmen yaşamına normal bir şekilde devam etmesinde de görülür, burada sanki Kafka gündelik yaşamın aslında bir hapishane ortamı olduğunu, görünmez duvarlar içinde bireyin hapsedildiğini de söyler gibidir, bunu duyumsatır.

Roman boyunca K.’nın suçunun ne olduğu belli değildir, gelişmeler bir yanıyla bu suçun araştırılmasıdır, K. da suçunu bilmemektedir, yaşadıklarından kurtulmak için ceza nedeni arar. Bu yanıyla suç ve cezanın somut hallerinden öte, var olan güç iktidar ilişkileri bağlamında sınırsız tahakküm olgusunu masaya yatırırken Kafka, tüm bunlara derinlemesine kökten itiraz eder. Sonucu beklemek, geciktikçe daha da yıpratıcıdır, belirsizliğin egemen olduğu yerde afaki suçlamalar adaletin olmadığını, iktidar sahiplerinin ellerinde onun oyuncak olduğunu boğucu biçimde hissettirir, bu noktada bireyde çaresizlik hissi uyandırdığı gibi mücadele çağrısını da içinde barındırır. Kafka’ya göre bireysel özgürlüğü elde etmek en zor olanıdır, grupsal anlamda diğer özgürlükleri elde etmek daha kolaydır, çünkü bireysel olanda tahakküm biçimleri yoktur.

Suç belirsiz olsa da Joseph K. tutuklanır, ancak niçin tutuklandığı, yargıçların kim olduğu, böylesi belirsiz suçların olduğu yerde bu davanın ne anlama geldiği belirsizdir, işleyiş biçimi normal bir davadaki gibi yürümez. Roman boyunca suç araştırılırken Kafka çıkışı da arar, özgürlüğün yolu buradadır, bunu duyumsatır. Öte yandan mahkeme gerçek, somut bir mahkeme değildir, toplumun kılcal damarlarına sızmış bir kurumdur. Ötesi üst katlarına ulaşılması çok güç, dosyalarını kimsenin okuyamadığı, gizli toplantılar yapan ve bu temelde kararlar veren bu kurum ürkütücüdür, böylesi bir mahkeme Joseph K.’yı pençesiyle sıkar, onu özgürlüğünden mahrum bırakır, duvarların ardına atmaz ama attığı her adımda bu kurumun elemanları önüne çıkar. Böylesi bir yapı okura devasa bir bürokrasiyi çağrıştırır, güç, otorite oradadır, illa ki bireyi hapsetmesi gerekmez, ama dünyayı da zindana çevirme kapasitesi vardır. Bu yanıyla yalnız kalan birey artık çaresizdir, teslimiyete sürüklenmesi kaçınılmaz gibidir, işte tam da çıkışsızlık buradadır. Oysa örgütlü toplumda bireyin konumu çok farklı olacaktır.

Roman kahramanı Joseph K. kendi halinde yaşayan sıradan bir insandır, onu bu haliyle teslim alan devlet ve onun bürokrasisidir, bu yapının varlık nedeni adeta bireyi teslim almak üzerine kurulmuştur. Zor aygıtı olarak kurulmuş bir devlet yapısı tam da bunun için vardır, avcıdır. Böyle bir dünyada adalet yoktur, bu olgu kimsenin de umurunda değildir. Devlet için, onun bekası için sadece kurbanlar vardır, direnme gücünü kaybeden tek tek bireylerin burada hiç şansı yoktur, bireyler dişlilerin arasında ezilirken bir noktadan sonra otoriteye teslim olurlar. Zaten Joseph K. da kendini teslim alanlara direnemez, yaptığı tek şey suçsuz olduğunu kanıtlamaya çalışmaktır ama başaramaz. Bir noktadan sonra artık kurtulmak için çabalamaz, sonuç tam teslimiyettir, çünkü yapacak bir şeyi kalmamıştır. En sonunda teslim alan iki kişi onu kalbinden bıçaklayarak öldürür. Burada verilen bürokratik devlet aygıtının aşırı baskısı karşısında örgütsüz bireyin çaresizliği bağlamında baskıcı, otoriter yönetimlerin sınır tanımaz özüne işaret edilir, böyle bir dünyada birey aciz, şaşkın, yalnız ve umutsuzdur. Joseph K. tutuklandığı zaman ilk anda bu edim bir felaket olarak algılanmaz, başkaları da buna itiraz etmez, oysa sıranın onlara da gelmesi büyük olasılıktır, böyle bir dünyada hiç kimse, tutuklayanlar bile güvende değildir.

Kafka’nın kendi hayatı göz önüne alındığında toplumsal konumuna, çevresine, yaşadığı şehre son derece yabancılaştığı gözlemlenir, o hep alıp başını gitmek ister, ama bunu başaramaz, gündelik hayatındaki çıkışsızlığı derinden duyumsanır. Bu romanında anlattığı mahkeme süreci ve mahkemenin kendisi toplumsal olandır, böyle bir süreç en başta insanı kendine yabancılaştırır, otuz yaşındaki bir insanın böylesine kopuk toplumsal ilişkilerinin varacağı yer işte tam da budur. Zaten o dönemde mutlak iktidarın hüküm sürdüğü bir imparatorluk devletinde ve ona uygun bir bürokraside başka türlüsü de düşünülemez, bireyi topluma ve bundan önce kendisine yabancılaştıran tüm koşullar bu iklimde mevcuttur. Kafka tüm bunları benliğinin derinliklerinde duyumsar ve saptar, Avusturya bağlamında bürokratik devlet aygıtını, sonuçta yenilmiş olsa bile bireyin buna başkaldırışını anlatır, tıpkı kendi hayatında olduğu gibi en sonunda yazgısına boyun eğmek zorunda kalışını da betimler. Avusturya toplumunda yönetilenler hep devlet dairelerinin kapılarında beklerler, sanki bu durum onların yazgısıdır, bu yanıyla ‘Dava’ romanı son derece gerçekçidir. Kapitalist üretim ilişkilerini geriden takip eden bir ülkede çöküşün tüm belirtileri mevcuttur, çürüme süreci kaçınılmazdır. Böylesine halkına yabancılaşmış bir imparatorluk rejiminde bürokrasi, korkudan kaynaklı yönetenlerin korunma güdüsü yabancılaşmayı daha da hızlandırır.

Devlet, bürokrasi bağlamında yönetenlerin yabancılaşmasının yanı sıra birde üretim sürecindeki insanın yabancılaşması sorunu vardır ki bunun başlangıcı aynı zamanda doğadan kopuşu da kapsar. Kafka’nın eserlerinde görülen bu denli yoğun yabancılaşma izleğinin, onun gündelik yaşamıyla doğrudan ilintili olduğu açıktır. Kapitalist üretim süreçleri gelişip derinleştikçe, Marks’ın ortaya koyduğu şekilde, üreten işçinin ürettiği nesneye yabancılaşması kaçınılmazdır. Bu yanıyla Kafka bir banka çalışanı olan Joseph K.’yı ele alır, küçük burjuva yapısıyla onun çıkışsızlığı, yalnızlığı derindir. Kendisi de bir memur olması yönüyle Joseph K. mahkeme sürecinde memurların hallerine, konulan kurallara şaşırır, buna sebep en çok da herkesin bildiği dosyaların alt kademedekilere gösterilmemesidir.

Kafka böylece Dava adlı eserinde bürokratik devlet mekanizmasının ördüğü kuralları, daha doğrusu kuralsız bir keyfiliği, suçun bile doğru dürüst tanımlanmadığını, ama ölüme gönderilen bireyin çıkışsızlığını gözler önüne serer. Böylesine görünür, görünmez kurallar içinde cendereye sokulmuş örgütsüz bireyler çıkmaz bir sokakta debelenip dururlar, bu koşullarda umutsuzluk hakimdir, yalnız bireyin parçalanmışlığı vardır. Doğaldır ki bu durumda birey, kendi hayatını denetleyemez, kendi kendisinin efendisi olamaz, kıstırılmışlık hissi ufkunu, dünyasını daraltır, özgürlük bir hayaldir.

Hukuksal ve siyasal çözümleme bağlamında iktidara karşı bir şeyler yapmanın sadece hukuk aracılığı ile sağlanamayacağını, hukukun aslında iktidarı meşrulaştıran bir aygıt, dolayısıyla onun bir parçası olduğunu Kafka bu eserle gözler önüne serer. Suçun doğru dürüst tanımlanmadığı, ama bireyin cezalandırıldığı yerde hukukun olmadığı açıktır, dolayısıyla hukuksal yoldan Joseph K. kendini kurtaramaz.

What do you think?

10k Points
Upvote Downvote

Größtes Weltraumteleskop aller Zeiten startet ins All

Michael Schwarzer wird ab Januar Geschäftsführer des AFVD