Sürgün ifadesi yazılı tarihin her aşamasında, bilhassa da egemenlik ve güç ilişkisi söz konusu olunca karşımıza çıkar. Şüphesiz pek çok sürgün anlatısı olmasına rağmen edebiyatta ve sinemada en çok işleneni Yahudilerin sürgünüdür. İlki Assur İmparatorluğu döneminde olan bu sürgünlerin en bilindiği ve en kitleseli Yeni Babil İmparatoru II. Nebukhadnezzar’ın önce Kudüs Yahudilerini Babil’e sürgün etmesidir. Bu kültürün ve dilin değişimi kabaca MÖ 587 diyebileceğimiz bu noktada başlar. 50 yıl sonra Büyük Kyros’un Nebukhadnezzar’ı alt etmesiyle birlikte Babil’de doğan ve yaşlanan bu yeni Yahudi jenerasyonunun Kudüs’e geri gönderilmesi ise bu değişimin somut örneklerini ortaya koyar. Kudüs’te kalan Yahudilerle, Babil’den Kudüs’e dönen Yahudiler arasında ciddi dil ve kültür farklılıkları meydana gelir. Bu farklılıklar Kutsal Kitap’ta da gözlemlenebilir. Yahudiler bu sürgünden çok uzun yıllar boyunca başlarına gelen en kötü şey olarak bahsetmişlerdir. Daha sonra çok daha kötü sürgünler ve katliamlarla yüzleşmişlerdir. En nihayetinde bu kırılma noktası ve yaşanan olaylar Yahudi edebiyatının temelini oluşturmuştur.
Ancak Yahudiler açısından eve dönüş olarak nitelendirilebilecek bu olayı gerçekleştiren Büyük Kyros çağın gidişatını veya siyaset algısını değiştirecek eylemlerde bulunmuştur. Merkezi devletleri teker teker devirmiş, devasa coğrafyaları tahakkümü altına almıştır. Kyros’un yarattığı, o zamanki tarihe göre en büyük alanı kaplayan, bu devlet içerisinde Perslerin ilerleyişi sürmüş ve Ege Denizi’nden Hindistan’a kadar ulaşan bir devlet halini almıştır. Haliyle bu coğrafya içerisinde yaşayan onlarca halk da Pers tahakkümü altına girmiştir. Sürgününse tek hali sürgün edilmek değildir, yurdundan uzak kalmak da bir yerde sürgündür. Bunun bir örneğini Ksenophon’un Anabasis veya Onbinlerin Dönüşü eserinde görmek mümkündür.
VE ON BİNLER YOLA DÜŞER
Perslerin Yahudileri evlerine geri göndermesinden aşağı yukarı 150 yıl sonra Perslerde bir taht krizi başlar. II. Artakserkses ile kardeşi Genç Kyros karşı karşıya gelir. Bunun üzerine Kyros, Anadolu’da Yunanlardan 10 bin kişilik bir paralı asker ordusu toplar. 10 binler Anadolu’yu boydan boya geçerler ve iki kardeş Kunaksa Savaşı’nda karşı karşıya gelir. 10 binler dışında da Genç Kyros’un pek çok askeri savaşta yerini alır. 10 binler savaşta iyi dövüşür, buna rağmen Kyros savaşta ölür, hayatta kalan güçler geri çekilir ve savaşı Artakserkses kazanır.
Bunca yoldan gelmiş 10 bin kişilik baştan aşağı teçhizatlı bir ordu artık savaşın tarafı değildir, gelişmelerle hiçbir bağları kalmamıştır. Birçok müzakerenin ardından kendilerine yiyecek, içecek sağlanır ve aralarından önde gelenler kandırılarak idam edilir, kalanların evlerine dönmesi istenir. Ordu bu dönüş yolculuğu için kendi içinden bir önder seçer; bu kişi Sokrates’in dostu ve arkadaşı Ksenophon olur. 10 binleri kendi istekleriyle gittikleri bu gönüllü sürgünden döndürme görevini üstlenen Ksenophon orduyu Zap Nehri üzerinden geçirir, ardından Persler tarafından kovalanırlar. 10 binlerin bir sonraki rotası batıya kayar. Ancak burada da Kartuklar (Kardukhia) 10 binlere engel olur ve dosthane bir yolculuk izlemek isteyen 10 binlerin muhtemel yolculukları şekillenir. Önleri kesilen ve geçit verilmeyen 10 binler, rotalarını değiştirir ve Kardukhia Dağları’nı aşıp kuzeye yönelirler. Armenia bölgesine girdiklerinde hem yoğun kar yağışı hem de pek dosthane olmayan halklarla yüzleşirler, delibal gibi ciddi tuzaklarla karşılaşırlar. Pek çok kayıp verirler. Persler ise yine peşlerindedir.
‚DENİZ DENİZ‘
En nihayetinde dağa varırlar 10 binler ve denizi görüp “Deniz, deniz” diye bağırmaya başlarlar. Çünkü deniz onlar için yurt anlamına gelmekteydi. Çünkü deniz varsa Yunan dünyası vardı. Deniz artık barbar diyarında olmadıklarının işaretiydi. Kayboldukları karadan kurtuluş anlamını taşıyordu. Bu sembolik çığlık eve dönüşün ilk umuduydu. Hemen engelleri aşıp o dönem açısından büyük sayılabilecek bir Yunan şehri olan Trapezous’a girerler. Artık 10 binler Karadeniz’dedir. Aralarından birkaçını Yunan anakarasına gemi alması için gönderirler. Bazı yaşlı ve yaralıyı da gemiyle anakaraya gönderirler. Kalanları ise yollarına devam eder. Ancak bu sefer de Karadeniz kabileleriyle başları belaya girer ve neredeyse her geçitte çatışmaya girmek zorunda kalırlar.
Trapezous’un batısındaki Mossynoikoi kavmiyle düşmanlarıyla savaşmak için anlaşırlar, böylelikle onların bölgesinden geçebileceklerdir. Oranın ardından Kerasous’a, oradan da gemiyle Sinope’ye geçerler ve orada da kabul görürler. Sonrasında Harmene’ye geçerler ve anakaradan istedikleri desteğin gelmeyeceğini öğrenirler. Pek çok tartışma yaşanır, pek çok öneride bulunulur ama bir sonuca varılamaz ve ordu yola devam eder ama 3’e ayrılmış olarak.
Oradan daha batıya geçerler yine savaş peşlerini bırakmaz. Her gittikleri yerde bir tehdit uyandıran, evine dönmek isteyen 10 bin kişi burada da savaşa savaşa ilerler; bazı valilerin, şehirlerin işlerini yapar; gemi sözleri verilir ama tutulmaz. 3’e ayrılmış ordu birbirinin yardımına koşunca Kalpe’de tekrar birleşir. Ordu Byzantion’a geldiğindeyse kendilerine Karadeniz’deyken verilmiş maaş sözlerinin tutulmadığını öğrenirler. Yine bin bir tuzağı atlatan 10 binler Önce Selymbria ardından Trakya’ya geçerler ve paralı askerlik yaparlar. Ordunun komutanlığını tartışmalardan ve çekişmelerden uzak kalmak için epey önce Seuthes’e vermiş olan Ksenophon kitabını ordunun Pergamon’a geçişiyle bitirir.
Ksenophon’un Anabasis veya Onbinlerin Dönüşü adlı eseri insanın yurduna, yuvasına olan özleminin en macera dolu anlatılarından birisini oluşturuyor. İnsanın hayatta kalmak için insanla ve doğayla mücadelesinin iyi bir örneği olarak. Anadolu’nun Pers hâkimiyeti altındaki yıllarını, özellikle Doğu ve Kuzey Anadolu’daki yerel kültürleri, kültleri ve halklara dair eşsiz bilgiler sunuyor. Bununla birlikte kitap çıkar, mevki, makam ilişkilerinin değişkenliği, evine dönmeye çalışanlar arasında beliren memleketlerinden kaynaklı ayrımcılıkları da işliyor.