Adrian Lerner / Matteo Stiglich (*)
Peru’da Pedro Castillo geçtiğimiz günlerde kabinesi için kongreden onay alarak Peru Devlet Başkanı olarak ilk engelini aştı. İvmesini koruyabilmek ve sağcı muhalefeti aşabilmek için şimdi halk desteğini sokakta inşa etmesi gerekiyor.
Odadaki en uzun isme sahip olan kişi, Felipe Juan Pablo Alfonso de Todos los Santos de Borbón y Grecia (1) Pedro Castillo’nun ilk başkanlık konuşmasını fazla önemsemediyse affedilebilir. Peru’nun yeni başkanının göreve başlama konuşması ülkenin İspanya’dan bağımsızlığını ilanının 200. Yıl dönümünde 28 Temmuz 2021’de gerçekleşti. İspanya Kralı VI. Philip, -uzun isimli adam- Peru’nun en yoksul bölgelerinden gelen, köylü, köy okulu öğretmeni, halk devriye üyesi ve sendika lideri Castillo’ya ülkenin eskiden İspanya İmparatorluğu’nun baş tacı olan en önemli görevini teslim alırken somurtkan bir şekilde baktı.
Kendisiyle özdeşleşen hasır şapkası ve pembe dalga (2) devlet başkanları arasında popüler hale gelen geleneksel And Dağları halklarının giydiği liqui liqui ile Castillo yemin töreni konuşmasına alışılmamış bir yaklaşım getirdi. Castillo, aşırı sağcı olan ve kötü şöhretiyle yenilen Keiko Fujimori’ye karşı kazandığı seçim zaferini çevreleyen dramaya odaklanmak yerine bir tarih dersi verdi.
Devlet başkanlarını ve İspanya Kralı’nı selamladıktan sonra Castillo “İspanyol öncesi yerli kardeşlerim, Quechualar, Aymara ve Amazon kardeşlerim, Afro-Perulular, göçmenler ve mülksüzleştirilmiş azınlıklar” adına konuştu. “Bugün hepimiz kashkaniracmi diyoruz. Var olmaya devam ediyoruz.” Castillo, “dört buçuk bin yıl boyunca medeniyet ve kültürlerin sorunlarını çözen ve uyum içinde yaşadığı ancak toplumsal sınıfları ve bugüne kadar devam eden farklılıkları yaratan Kastilya’lı insanların bunu bozduğu” topraklardan bahsetti.
Konuşmanın devamında üç yüz yıllık kolonyal sömürünün, kaynakları çıkartmanın ve “Peru’nun yerli halklarını zenginlere köle eden” baskıcı “ırkçı rejimin” izi sürüldü. Bağımsızlık ve onu takip eden 200 yıllık cumhuriyet yönetimi de yerlilerin hayatını hemen hemen hiç değiştiremedi.Bu tarih değişiyor diyerek Castillo devam etti: “Bu sefer, halkın iktidarı halkla beraber aşağıdan yukarı inşa etmek için yönetime geldi. Ülkemiz ilk kez birçok Perulu gibi yüzyıllardır sömürülen alana ait olan bir köylü tarafından yönetilecek.”
Bazılarının yaptığı gibi Castillo’nun konuşmasını güçlü potansiyel semboller sunan ancak büyük ölçekli toplumsal değişimi etkilemek için açık amaçtan yoksun popülist demagoji olarak reddetmek kolay olurdu. Peru’da bugünlerdeki çok sayıda olan belirsizlikle birlikte kimse ikinci olasılığı göz ardı edemez ancak en şüpheci gözlemciler arasında dahi çok az kişi Castillo’nun tarihi zaferini belki de tarihi değiştiren seçim zaferinin önemini inkâr edemez.
Peru, sınıf ve ırkın iç içe geçtiği ve yaşamın tüm boyutlarını kapladığı bir ülke ve Peru tarihi boyunca nüfusun büyük çoğunluğunu oluşturan yerli köklere sahip bir köylünün ülkenin en önemli görevinin başına geçmesinin iki yüzyıl sürmesi tesadüf değil. Dahası, Covid-19 Peru’da ortalığı kasıp kavururken, kamu hizmetlerinin eksikliği, ülkenin Güney Amerika ekonomisinin başarı öyküsüne dair yaygın hikâyeyi yalanladı. En zor ekonomik ve insani krizle yüzleşen Peru, değişim için olgunlaşmış durumda.
Asıl soru, Castillo’nun tarihsel fırsatı ele geçirme ve Peru’daki toplumsal değişimi etkileyebilecek bir gündemin peşinde koşabilmek için siyasi irade, destek ve anlayışa sahip olup olmadığıdır. Castillo, bunu yapabilmek için üç ana zorlukla karşı karşıya: koalisyondan oluşan hükümetini bir arada tutmak, zalim sağ muhalefeti geride bırakmak ve hükümet desteğini genişletirken toplumsal desteğini harekete geçirmek. Sık sık bu engeller ideolojik sahne oyunlarından ziyade günlük siyasetin küçük ayrıntılarına inecek. Peru’daki herhangi bir demokratik hükümetin başarısı ve hayatta kalması sıklıkla daha çok küçük yolsuzluk skandallarıyla dolu bir mayın tarlasında gezinmek, önemli müttefikler ile iyi geçinmek ve sürekli kuşatma altında güçlü bir imaj yansıtmakla alakalıdır.
Başkentte Bölgesel Koalisyon
Sol yönetim için ilk engel güçlü bir yönetim koalisyonu oluşturmak ve onu bir arada tutmaktır. Ama Castillo son derece pragmatik bir siyasetçi: kendisinin öğretmen sendikasının lideri olarak ulusal çaptaki şöhrete yükselişi siyasi yelpazedeki kesimlerin ittifaklarıyla inşa edilmiştir.
Castillo Junín merkezli, Vladimir Cerrón önderliğindeki Marksist bir parti olan Peru Libre’nin başkan adayı olarak yarışmasına rağmen partiye 2020’nin sonlarında katıldı. Castillo’nun adaylık süreci Peru’daki zayıf parti sistemini gösteriyor ancak bu durum seçim koalisyonu kurmak gerektiği zaman bir araya gelişlerde esneklik sağladı: İkinci turda Keiko Fujimori’yi yenerken solcu ve ilerici güçler Castillo’yu açıkça destekledi.
Lima’daki egemen siyaset yapısı şu anda yolsuzlukla suçlanan Peru Libre’nin lideri Cerrón için halen kurulmakta olan Castillo hükümetinde güçlü bir pozisyona sahip olduğunu iddia etse de kabinenin bileşimi şu ana dek çok farklı bir hikâye anlatıyor. Kabinenin lideri Guido Bellido da dahil üç bakan Marksist-Leninist Perú Libre partisinin gerçekten de uzun süredir üyeleri. Diğer üçü ise öğretmen ve Castillo’ya daha yakınlar. Birçok bakanlık bağımsızlar ve Peru’nun başkenti Lima dışındaki bölgelerden örgütçüler tarafından tutulurken daha fazla sayıda bakanlık seçimlerde Castillo’yu destekleyen diğer sol kanat partilerden geliyor.
Ağırlıkla Lima dışından referans alan Castillo kabinesinin bölgesel karakteri belki de Peru siyasi yapısının asıl uzlaşılamayan konusudur. Hükümetin yalnızca iki kadın içermesi gibi haklı eleştiriler varken özellikle Lima’da eleştirmenler Castillo kabinesinin siyasal temsilde büyük bir değişimi simgelediğini çarpıcı bir şekilde gözden kaçırıyorlar: yedi önceki hükümet kabinesi bakanlarının %60’ı Lima doğumluyken Castillo neredeyse %70 oranında başkent dışında doğan bakanla bu eğilimi tersine çevirdi.
Fakat bu hassas bir yönetim koalisyonu ve Castillo’nun görevindeki ilk günleri şüphesiz bir cümbüş oldu. Bakanlar kabinesi yemin töreni siyasi bir çıkmazdı: normalde bütün kabine birlikte yemin eder ama açıklama olmaksızın süreç ilkin iki tura bölünmüştü daha sonra ise üç. 29 Temmuz’da Perú Libre’den Bellido İspanyol kralcılarına karşı 1824’deki son savaşın bağımsızlık ordusu tarafından kazanıldığı (önemli bir sembolik harekettir ki İspanya kralı şaşırtıcı olmayan bir şekilde bu olaya katılmadı.) Pampa de la Quinua, Ayacucho’da başbakan olarak yemin etti.
Kabinenin geri kalanının yemin töreni 29’unun akşamına planlanmıştı ama o zaman bile iki önemli makam hala duyurulmamıştı: maliye ve adalet bakanlıkları. Özellikle maliye portföyü hükümetin “endişeli piyasa güçlerine” “olumlu işaretler gönderme” yeteneğine bir eleştiri kabul edildi. Önceki başkanlık adayı Verónika Mendoza’nın ekibinden geniş çapta saygı duyulan ilerici ekonomist Pedro Francke seçim boyunca makam için önerilmişti ve Castillo’ya verdiği kampanya desteği başa baş bir seçimi etkileyen belirleyici faktör olarak kabul edildi. Sonuç olarak, Francke maliye makamını üstlendi ve tanınmış bir hukuk eğitmeni Aníbal Torres adalet bakanı oldu ama bu gecikme birçokları tarafından iç kaos ve geçici önlem; bariz tercihi yapmak için açıklanamaz bir tereddüt olarak algılandı.
Yer yer alaca bulaca bir koalisyonda yeni gerilimlere olduğu gibi değişimlere ve uzlaşılara da yer vardır. Örneğin, sol kesimler Bellido’yu geylere ve kadınlara yönelik geçmiş aşağılayıcı yorumları için eleştirdiler- aynı zamanda Shining Path (Işıklı Yol) hakkında sempatik söylemlerde de bulundu. Buna karşın, Pedro Francke yemin törenine gökkuşağı bayrağı broşuyla katıldı ve “cinsiyet, etnik kimlik ve cinsel yönelim ayrımları olmadan fırsat eşitliği” adına yemin etti. Ertesi gün, Bellido’nun makamı diğer ayrımcılık çeşitleri yanında “maçoluk ve homofobiyi” yenmeyi vaat eden bir demeç yayınladı. Daha sonraki röportajlarda Bellido cinsiyet rollerinin geleneksel olduğu bir topluluktan geldiğini ama “öğrenmeye” açık olduğunu itiraf etti.
Bu esnada Peru basını yeni atanmış kabineyi toplumsal uyuşmazlığı canlandırmaya meyilli öfkeli radikallerle doldurulmuş olarak lekelemeye çabalıyordu ve sonucunda başarısız oluyordu. Memuriyetinin ilk günlerinde Başbakan Bellido, Chumbivilcas, Cusco’ya, komşu Apurímac’da yer alan devasa Las Bambas bakır madeni projesi ile yerel halklar arasında uzun süredir devam eden bir anlaşmazlığa ara bulucu olmak üzere bir delegasyona liderlik etti. Kendisi Cusco’nun bir yerlisi olan Bellido at sürerken ve akıcı Quechua konuştuğu yerel halklarla doğrudan iletişim kurarken fotoğraflanmıştı- Perulu bir başbakan için olağandışı bir hareket. Bellido topluluklar arasında etkileyici bir mütarekenin aracılığını yapmayı başararak çatışma ve radikalliğe meyilli olarak algılanan bir kabinenin tam tersi olabileceğini gösterdi: Peru başkentinin dışındaki toplumsal gerilimleri çözme ve müdahale etme konusunda herhangi bir hükümetten daha kabiliyetli.
Kan Kokusu
Castillo hükümetinin karşı karşıya kaldığı ikinci zorluk alenen düşman bir muhalefetten geliyor. Hükümet koalisyonu 130 kongre koltuğundan sadece 42’sini dolduruyor (bunların 37’si Perú Libre’nin). Bazı orta yolcu gruplarla bir anlaşmaya varılabilseydi de bu, yalnızca dokuz koltuk ederdi- Sağ hala oy çoğunluğuna sahip olurdu.
2001’de Fujimori diktatörlüğünün sonundan beri, Peru siyasetinin son 5 yılı on yıllardır en istikrarsızı oldu. Bu istikrarsızlığın kalbinde yürütme ve yasama organlarının arasında devam eden çatışma var: geçmiş başkanlar kongreyi kapatırlarken ve cevaben yeni seçim çağrısı yaparlarken kongre muhalefet çoğunluğu kabinelerin tamamını veya bakanları yüce divanda suçlamaya başvurdu. Önceki Başkan Martín Vizcarra yakın geçmişte 2020’de tıpkı böyle yaptı ancak aylar sonra bir meclis darbesinin kurbanı oldu.
Castillo kabinesinin karma yapısına rağmen eleştirmenler kabinenin (gabinete de choque(2) olarak adlandırılır) muhalefetle açıkça “çatışma” amacıyla toplandığını iddia ettiler; buradaki fikir hesaplanmış bir çıkmazın çatışmayı kongre seçim çağrısının kaçınılmaz olduğu bir nihai sürece yönlendirebileceğiydi. Muhalefet, daha görevini bile üstlenmeden Castillo’nun soruşturulması için çağrı yaparak misillemede bulundu. Bu girişimde başarısızlığa uğrayınca, yeni hedefleri ya güvensizlik oyu vermekti ya da bu başarısızlığa uğrarsa 2016-19’da Fujimorista Kongresi çoğunluğu tarafından yapıldığı gibi her bir bakanı bireysel meclis soruşturmasına tabi tutmak ve etkili bir şekilde hükümet atamalarını oyalamaktı.
Maalesef, şimdiden bir siyasi kazazede oldu: Dışişleri Bakanı olarak atanan 1960’lar gerilla hareketinin 85 yaşındaki gazisi Héctor Béjar. Diplomatik tecrübeden yoksun –ve kabarık bir tartışmalı ifadeler geçmişi olan- adanmış bir demokratik sosyalist Béjar, her zaman hükümet için bariz bir zayıf nokta oldu ve sağ kanadın baskın geldiği kongre sorgulama için onu anmakta gecikmedi. Bundan bile önce, medya Béjar’ın sol görüşlü silahlı grup Işıklı Yol’un CIA ürünü olduğu ve Peru’daki “terörizmin” uzun geçmişinin ülkenin kendi deniz gücüyle başladığını iddia ettikleri de dahil eski demeçlerini didikliyordu.
Gerici ve anti demokratik bir kuruluş olan Peru Deniz Kuvvetleri derhal Béjar’ın beyanlarını kınadı. Ertesi gün, Béjar hükümetin apar topar kabul ettiği istifasını teslim etti. Saatler içerisinde sağ görüşlü muhalefet kamuoyunun gözü önünde diğer bakanları soruşturmak hakkında konuşuyordu.
Sivil-ordu ilişkilerinin ülkenin modern siyasi tarihinin büyük bölümünü belirlediği Peru gibi bir ülkede bu, hayra alamet değil. Özellikle Béjar’ın gönderilişini zayıflık işareti olarak yorumlayacak ve birkaç bakanı ve kongrenin “ahlaki yetersizlik” gerekçesiyle başbakanı görevden almaya izin veren anayasal maddeyi kullanarak en nihayetinde Castillo’nun kendisini devirme girişiminde daha inatçı olacak bir kongre muhalefeti ve hükümet arasındaki çatışma için kötü bir emsal bu. Bu durum Latin Amerika siyasetinde çokça yaygınlaşmış kongresel darbe taktikleriyle tamamen uyumlu olurdu.
Kurumsal siyasetin sınırları içerisinde engelleyici bir parlamentonun üstesinden gelebilmek için hükümetin yapabileceği az şey var. Bazıları daha ılımlı bir kabine atamanın savunuculuğunu yaptı ama Castillo böyle yapsaydı bile bu, kongrede azınlık olma sorununu çözmeyecekti. Ayrıca, merkeze doğru bir hamle destekçilerine Castillo’nun 2011’de değişimi vaat edip ilerici bir düzlemde hareket eden ve sonunda başbakan olarak statükoyu yeniden üreten önceki Başbakan Ollanta Humalla’nın günahlarını tekrarladığı mesajını verebilirdi.
Bu tartışma, Castillo hükümeti 27 Ağustos’ta ilk büyük engelini aştığından şimdilik gözden düşmüş gibi gözüküyor: çok beklenen iki günlük bir oturumdan sonra Kongre Bellido’nun sol görüşlü kabinesine güven oyu verdi. Ülkenin yerleşik bölgesel ayrımıyla tutarlı bir biçimde Lima merkezli kongre temsilcileri güvenoyu için 21’e 11 karşı oy kullanırken ülkenin geri kalanında 63 destek oyu ve 27 karşı oy vardı.
Castillo’nun güçlü açılış demecinin yankılarıyla Bellido başbakan olarak ilk konuşmasını İspanyolca konuşmasını talep eden ve yuhalayan muhalefet üyelerini dehşete düşürecek şekilde yerli Peruluların dili Quechua dilinde yaptı. Konuşmasını güçlü bir tonda, yemin törenini “bu kongrede söylenen tek bir kelimeyi dahi anlamadan ölen bütün Perululara” adayarak yine Quechua dilinde bitirdi. Birçok kesim Bellido’nun sözlerinin ihtişamının ardında örtülü bir tehdit yattığını hissetti: eğer Lima merkezli muhafazakâr Kongre çoğunluğu inat ederse Castillo hükümeti iç bölgelerin yerli ve köylü çoğunluğunu yardımına toplamaya hazırdı.
İvme kazanan bir hükümet
Humala’nın başarısızlığının hayaleti Castillo hükümetinin üçüncü zorluğunda hala kol geziyor: kitlesel desteği genişletirken tabanını aktif tutarak ilerici vizyonunu sürdürmek. Hatırlamaya değer, son başkanlık seçimleri bölgesel sınırlar üzerinde oldukça kutuplaşmıştı: Lima’da oy verenlerin üçte ikisi kadarı sağ görüşlü aday Fujimori’yi desteklerken, kırsal bölgelerde, özellikle And Dağları’nda ezici bir üstünlükle Castillo’ya oy verilmişti.
Seçim aynı zamanda sınıfsal bir çizgide de ayrılmıştı: işçi sınıfının geniş kesimleri de dahil diğer tüm gruplar Fujimori’yi tercih ederken kuzey kıyılarıyla beraber Lima’da, birlikte nüfusun neredeyse yarısını temsil eden en yoksul kesimler Castillo’ya oy verdi. Nüfusun üçte biri kadarının yaşadığı dağlık alanlarda ve güneyde yalnızca üst ve üst-orta sınıflar Fujimori’ye oy verdi. Eğer destek tabanını genişletecekse hükümetin Lima ve kuzey kıyı bölgesinin işçi sınıfı ve alt orta sınıf sakinlerini hükümetin yanlarında olduğuna ikna etmesi gerek.
Uzlaştırıcı bir ton takınmak yararlı olabilse de aleni ılımlılık sinyalleri Castillo’yu özellikle radikalleşmiş bir muhalefet karşısında yeni kesimleri yakalamayı kesinlikle garantilemeden tabanını kaybetme tehlikesine atacak. Castillo için çözüm yolu özellikle Peru şehirlerini tarumar etmiş pandemiyi kontrol etmek için etkili stratejiler uygulamak, güçlü bir pandemi sonrası ekonomik kalkınma planı geliştirmek ve son üç dört yılda hayat kalitelerinin düşüverdiğini gören nüfusa cesur bir sosyal hizmetler programı yayınlamak olacak. Castillo aynı zamanda bu hedefe ulaşıp ulaşılamayacağı veya nasıl ulaşılacağı henüz belirgin olmasa da otoriter Fujimori rejimi tarafından dayatılan 1993 Anayasası’nı devirmek üzere anayasa meclis vaadini canlı tutmalı.
Bir başka belirsizlik ise Castillo’nun seçimini destekleyen seçmen topluluklarını şimdi ne ölçüde sokaklarda arkasında toplanmaya çağırabileceğidir. Perú Libre ulusal seviyede destekçilerini canlandıracak örgütsel derinlikten yoksun ve yerel eylemler ve toplumsal çatışmaların zenginliğine rağmen modern Peru konu Pembe Dalga hükümetlere güç veren ülke çapında seferberlik türüne gelince zayıf bir geleneğe sahip.
Ulusal çapta bir hareket yerine daha makul bir senaryo destekçilerin Lima’da toplanabilmesidir (ki 2020’den beri yoğun protesto hareketlerinden Lima kendi payını aldı.) Örneğin, seçimlerin gergin akıbetinden sonra Castillo destekçileri Lima’nın dışından- genellikle ülkenin en yoksul bölgelerinden- varlıklarını hissettirebilmek için yurdun başkentine akın ettiler. Fujimori ve Perulu elitler seçimlerde hile yapıldığını iddia etmek ve sonuçları geçersiz kılmak için temelsiz bir kampanya yürütürken, Castillo destekçileri demokratik süreci savunmak için sokaklara döküldü.
Peru’nun dağlarından Lima’ya yürüyen, bir zamanlar lekelenmiş, şimdi siyasi olarak özgüvenli ve gururlu bir sol dayanak Peru yöneten sınıfının esasen en kötü kâbusu. Hükümet için bu bir hayatta kalma meselesi olabilir.
Peru siyasi yapısı Castillo’nun sol otoritarizme sözüm ona Chavista(3) kalıbında, sözde kaçınılmaz yönelimine takmış durumda. Ancak, birkaç gözlemcinin de işaret ettiği gibi hükümetin anket sayıları popülerliklerinin zirvesindeki Pembe Dalga mevkidaşlarına kıyasla sönük kalıyor. Bazı sol kesimler anayasal meclis gibi ilerici girişimler arayışındayken hüsrana uğranırsa, hükümetin bazı daha dar görüşlü eğilimlerine (örneğin zorunlu askerlik hizmeti gibi asayiş önlemleri) dönebileceğinden endişe ediyorlar.
Ancak en birincil tehlike sağın Castillo’yu alaşağı etmeyi başarmasıdır. Eğer Peru toplumunun tümünün tam öfkesini salıverecek ve ülkeyi tam anlamıyla krizin içine atacak bir senaryo varsa bu, siyasi yapının bütün potansiyel limitleriyle yüzyıllar süren baskıya ve aşağılamaya göğüs germe cesaretine sahip olmuş ilerici bir yönetimin önünü kesmesinden olacak.
(1) Şimdiki İspanya kralı.
(2) Pembe dalga: Pembe dalga ya da sola dönüş, 21. yüzyılın başında Latin Amerika’da neoliberal ekonomik modelden uzaklaşan sol hükümetlere doğru bir dönüşün siyasi dalgasıdır.
(3) gabinete de choque: Şok kabinesi.
(4) Chavista: Chávez destekçilerine verilen isim.
(*) Bu yazı Yolculuk Çeviri Kolektifi’nden Aysu Sultan Yankaş ve Ekin Çakıcı tarafından “In Peru, the Knives Are Already Out for Pedro Castillo” başlıklı yazıdan çevrilmiştir.