Mehmet Emin Özkan, 1993 yılında Tuğgeneral Bahtiyar Aydın’a yönelik suikast ile başlayan Lice Katliamıyla ilgili davada “olaylarda yer aldığı” iddiasıyla yargılanıp, ağırlaştırılmış müebbet hapse mahkûm edildi. Gerçekleştirilen katliam ve Özkan’ın bu davada sanık kürsüsüne oturtulması, 2008-2014 yıllarında faili meçhulleri araştırmak üzere kurulmuş birimler içerisinde yer aldığını söyleyen eski bir istihbaratçının anlatımları ile yeniden gündeme oturdu.
Verdiği bilgilerde Bahtiyar Aydın suikast ve olayların sorumlusu olarak dönemin 7’inci Kolordu Komutanı Hasan Kundakçı ve yardımcısı eski Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ’u işaret eden eski istihbaratçı, Kundakçı ve Başbuğ’un katliamı organize edip, suç delillerini kararttıklarını, olaya ilişkin haklarında dava açılan görevlilerinin beraat etmesini sağladıklarını ve Mehmet Emin Özkan’ın kurban olarak seçildiğini ifade etti.
Sadece iki itirafçının beyanlarına dayanılarak tutuklanan Özkan, bu kişiler mahkemede ifadelerini ağır işkence altında verdiklerini söylemelerine rağmen müebbet hapse mahkum edildi. 26 yıldır cezaevinde tutulan ve birçok ağır hastalığı bulunan 83 yaşındaki Özkan’ın sağlık durumu cezaevi koşullarında her gün daha da kötüye gidiyor.
5 çocuk sahibi olan Mehmet Emin Özkan’ın çocuklarından Nevzat ve Murat Özkan, Lice katliamının yaşandığı günden bu yana ailece yaşadıkları süreci Mezopotamya Ajansı’ndan (MA) Ceylan Şahinli‘ye anlattı.
İLÇEYİ DUMANLAR KAPLADI
Lice’nin Sisê (Yolçatı) köyünde yaşayan Özkan ailesinin en küçüğü olan Nevzat Özkan, katliam yaşandığında henüz küçük bir çocuk olduğunu, ev ve işyerlerinin ateşe verildiği ilçenin üzerini kaplayan dumanı yaşadıkları Sisê’den gördüğünü dile getirdi. Katliamın olduğu sabah (22 Ekim 1993) askerlerin yaşadıkları köye gelip, arama yapmaya başladıklarını anlatan Özkan, kısa bir süre sonra Lice’de dumanlar çıktığını ve silahların patladığını belirtti. Özkan, “O askerler köyü bırakıp Lice’ye döndüler. Lice’ye giriş çıkışlar yasaklanmıştı. 3-4 gün boyunca milletvekilleri dâhi kimsenin Lice’ye girmesine izin verilmedi” diye bahsetti. Lice’de olan bitenle ilgili kendilerine ‘PKK’liler Lice’yi basmış, tuğgeneral vurulmuş ve bundan dolayı Lice yakılmış’ şeklinde duyumlar geldiğini ifade eden Özkan, yollar açıldıktan sonra gittiklerinde ise ilçenin altüst edildiğini ve her şeyin yakılmış olduğunu gördüklerini belirtti. Özkan, “Lice evleri barakadır. O barakaların hepsi darmadağındı. O dönem 14 sivil katledilirken yaklaşık 30 kişi de yaralanmıştı. Çatışma deniyordu ama nedense ne PKK’li ne de askerde herhangi bir ölüm ya da yaralanma yoktu” dedi.
KÖY YANGINI ADANA’YA GÖÇ
İlçe merkezinin ardından köylerin yakılmaya başlanması üzerine Adana’ya taşınmak zorunda kaldıklarını kaydeden Özkan, iki yıl sonra buradan Mersin’e taşındıklarını, babalarının tutuklandığı haberini ise şeker pancarı toplamaya gittikleri Yozgat’ta iken duyduklarını paylaştı.
İTİRAFÇININ ÇELİŞKİLİ BEYANLARI
Özkan, babalarının yargılanmasına sebep olan iki itirafçının ifadelerine de değindi. “Biri Liceliydi. 1992’de PKK’den kaçıp babam da dâhil olmak üzere bir çok insan üzerine ifade verdi. İtiraflarda bahsettikleri tarihlerde o şahıslar zaten kaçmıştı. Biz bunları sonradan ortaya çıkardık” diyen Özkan, itirafçılardan birisinin babasıyla birlikte çatışmalara girdiğini ileri sürdüğünü, ancak bu kişinin söz konusu tarihlerden çok önce teslim olduğunu ortaya çıkardıklarını kaydetti.
Özkan, “Bu şahsın Lice’nin yakılmasından 7-8 ay önce içeride olduğuna dair net kanıtlar da bulduk. Buna rağmen mahkeme heyeti bunu göz önünde bulundurmadı. Daha sonra onu mahkemeye de getirdik. Mahkemede bahsedilen şahsın babam olmadığını, başka biri olduğunu söyledi. Ancak mahkeme heyeti onu tehdit ederek dışarı çıkardı. Sonra bizi de çıkardı ama itirafçıyı geri çağırdı. İtirafçı orada bizim korkumuzdan bunları söylediğini iddia ederek eski ifadesini yeniden verdi. Dosya bu şekilde kapatıldı” dedi.
BABASINI CEZAEVİNDE TANIDI
Yakılan evlerinin hiçbir şeyi kurtaramadıklarını, Adana’ya sadece üstlerindeki elbiselerle gittiklerini dile getiren Özkan, devamında şunları söyledi: “O sebeple maddi yönden çok çok zorlandık. Yozgat’a şeker pancarına bu yüzden gidiyorduk. Çocuk halimizle o dönemde mecbur çalışıyorduk. Bir de yabancı bir yere gitmiştik. O yüzden maddi ve manevi açıdan da çok daha fazla zorlanmıştık. Tabii bir de babam biz daha çocukken tutuklandı. Baba hasreti de ayrı bir konu. Babamı cezaevine girdikten sonra tanıma şansı buldum.”
YENİ OLAN TEK ŞEY İSİMLER
Özkan, yıllar sonra ortaya çıkan eski istihbaratçının anlattıklarına ise yabancı olmadıklarını, dava sürecinde de bu gibi itirafların yer aldığını söyledi. Özkan, “Özel harekâtçı bir iki kişi ve bir astsubay da çıkıp buna benzer şeyleri söylemişti. Söyledikleri arasında yeni olan tek şey isimlerdir. Onun dışında hemen hemen her şey basında da mevcut. Herkes bunların derin devlet, JİTEM tarafından yapıldığını da biliyor. İsimler yoktu, ama bu iddiaları her seferinde avukatlarımız dile getiriyordu” ifadelerini kullandı.
SON İTİRAFLAR
Yansıyan son itiraflarda, babalarının yargılandığı dosyaya üst düzey makamlarca üç kere müdahale edildiğini, bu isimlerin de Beşir Atalay, Efkan Ala ve İlker Başbuğ olduğunun anlaşıldığını belirten Özkan, “Yaklaşık bir yıl boyunca Lice ve Cizre davasının hepsini araştırdık ve birçok şeyi açığa çıkardık. 2 tane büyük ilçe yanıp kül edildi. Birçok insan katledildi. Normal bir ülkede olsaydık bu bahsedilenler üzerine savcının soruşturma başlatması gerekirdi ” diye kaydetti.
Davada tutuklu tek kişi olan babasının serbest bırakılması halinde devletin her şeyi kendisinin planladığını itiraf etmiş olacağının altını çizen Özkan, babasının yaşı ve ağır hastalığına rağmen içeride tutulmasının gerekçesinin de bu olduğunu söyledi.
‘ENDİŞEYLE UYANIYORUZ’
Babasının yaşadığı sağlık sorunları nedeniyle her sabah ‘acaba kötü bir haber alır mıyız’ endişesiyle uyandıklarını dile getiren Özkan, “Cezaevi idaresi bile ‘hala onu nasıl içeride tutuyorlar’ diye şaşırıyor. En son yayımlanan görüntülerden sonra artık tahliye ederler diye bekliyorduk. Buna rağmen hala içeride” dedi.
Özkan, babası hakkında daha önce “cezaevinde kalamaz” raporu veren hastanenin baskılar sonucu raporunu “cezaevinde kalabilir” şeklinde yenilediğini de ifade etti. Özkan, “Türkiye cezaevlerinin hiçbirinde bu kadar ağır hasta ve yaşlı biri yok. Anlıyoruz ki bu istihbaratçının bahsettiği kişiler dâhil olduğu için Adli Tıp korkudan ‘cezaevinde kalamaz’ raporu veremiyor. En son tüm Türkiye gördü, Sivas Katliamını yapan kişi yaştan ve hastalıktan dolayı, o kadar insanın katili bırakıldı. Ancak babam 25 yıldır suçsuz yere cezaevinde bu kadar hastalığa rağmen cezaevinde kalabilir raporu veriliyor. Bu da Türkiye’nin hukukunun nereden nereye gittiğini ortaya çıkartıyor” diye konuştu.
DOSYA KAPANMAYACAK
Özkan, devamında ise şunları söyledi: “Umarız adalet yerini bulur, ama bu ülkede adalet yok. Son isteğimiz şu, herkes tarafından da biliniyor ki babamız suçsuzdur. 25 yıldır suçsuz yere içeride. İtirafçıların söz konusu tarihlerde içeride olduklarını mahkemede kanıtladık. Vurduğu öne sürülen silah ve hatta duvara saplanan mermi bile ortadan yok ediliyor. Bunlara rağmen babam hala içeride tutuluyor. Biliyoruz hukuk yok, ama eğer babam buna rağmen bırakılmazsa hukukun olmadığı bir kez daha ortaya çıkacak. Babamla beraber bu dosyayı kapatamazlar. Kamuoyu ve herkes de biliyor ki bunlar JİTEM tarafından yapıldı. Bu dosyayı kapatsalar bile kamuoyu nezdinde bu dosya kapanmayacak. Mutlaka bir gün bu ortaya çıkacak. Bu açıdan istediğimiz tek şey en azından son günlerini bizle geçirmesi.”
AYNI AİLEDEN 4 KİŞİ TUTUKLU
Yakıldıktan sonra Lice’ye geldiğinde karşısında “hayalet bir kent” gördüğünü dile getiren Murat Özkan ise, o günü şöyle anlattı: “Barakalar, işyerleri yanmış. İnsanlar ve hayvanlar katledilmişti. O kurşun izleri hala var evlerde.” Babalarının yakalanmasından sonra köylerinden çıkmalarına rağmen ailelerinin baskılardan kurtulamadığını söyleyen Özkan, “Babam da dâhil aynı aileden 4 kişi aynı cezaevine girdik. Babam yakalandığında Mersin’deydik, zorunlu olarak tekrar Adana’ya gittik. 16 yaşında gözaltına alındım, işkence gördüm ve bana hep ‘Baban şunu yapmış, bunu etmiş’ dediler. 1993’ten bu yana yaşanan süreçte tüm aile maddi manevi anlamda çok etkilendik” dedi.
Babalarının bugüne dek 15 ayrı cezaevine sevk edildiğini paylaşan Özkan, “Biz Adana’dayken babamı Mardin’e gönderdiler. Sırf aile olarak zorluk çekelim diye. Şimdi bile 4-5 kez sevki çıktı” diye belirtti.
Babasının hastaneye götürülürken çekilen görüntülerinin dijital medyada her kesimden insanın tepkisine yol açtığını söyleyen Özkan, “Ben cezaevinde olduğum süreçte Diyarbakır D Tipi Cezaevi’nde yaklaşık 40-45 tane Hizbullahçı vardı. En yaşlıları 79 yaşındaydı. Birçoğu yaştan dolayı serbest bırakıldı. Şu an babamla birlikte aynı davadan bir kişi daha var. Biri Sıddık Gürel. Şu anda kısmi felçli. Dünyanın neresinde olursa olsun zaten yaştan dolayı cezaevinde kalamazlar. 80 yaşlarında iki tutuklu serbest bırakılmaları takdirinde ne yapabilir?” diye sordu.
İŞKENCEDEN KAFASI ÇÖKTÜ
Babasının ilk yakalandığında kendisine yaklaşık 10 gün işkence uygulandığını anlattığını aktaran Özkan, “Kafasının arka kısmı darp edilmekten çökmüş iltihaplanmış. En son bir ifade hazırlanıp önüne konulmuş, ama babamın okuması yazması yok. İfade ona okunmuyor. İfade tutanağında parmak izi var. Hazırlanan ifade de babamın üzerine başka suçlar da atılıyor” dedi.
ÖZKAN: DEVLET BENİ KURBAN SEÇTİ
Özkan, ne olursa olsun davayı sürdüreceklerini gerekirse Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine (AİHM) başvuracaklarını da belirtti. Diğer iki kardeşi gibi babasıyla birlikte aynı cezaevinde kaldıklarına da dile getiren Özkan, babasıyla yaşadığı diyalogları şöyle anlattı: “Bir baba-oğul ilişkisinden çok arkadaş ilişkimiz oldu. Bazen saatlerce bu davayı konuşuyorduk. Bana şunu söyledi: ‘Devlet dosya kapansın diye benim ölümümü bekliyor. Devlet beni bırakmaz, cenazemi bekliyor. Kendisine bir kurban seçmiş.’ Kendisine yaşatıldığı için babam devletin adaletine, hukukuna hiç inanmıyor.”