Açlık grevlerini konu edinen “Ölüm Uykudaydı” oyununu sahneleyen Ahmet Uçar, oyunda en çok ihtiyaç duyulanın umudun örgütlenmesi olduğunu söyledi.
Tiyatro yazarı Cuma Boynukara tarafından kaleme alınan “Ölüm Uykudaydı” tiyatro oyunu, Bilim Eğitim Estetik Kültür Sanat Araştırmaları Vakfı’nın (BEKSAV) bünyesinde yer alan Tiyatro İmge tarafından sahneye taşındı. Mayıs’ta Mobilet’te prömiyeri yapılan oyunun yönetmenliğini Onurcan Çelebi üstlenirken, tek kişilik oyunu aynı zamanda BEKSAV Eşbaşkanı olan Ahmet Uçar sahneliyor.
Arjantin’de bir cezaevi hücresinde işkenceye karşı yazar, ressam, müzisyen ve tiyatrocu olan 4 tutuklunun verdiği yaşam mücadelesini konu edinen oyun, dünyadaki örneklerinin yanı sora Diyarbakır 5 Nolu Cezaevi’nde yaşananlara da işaret ediyor.
MARUCİO’NUN ANLATIMLARI
Oyun, Arjantin’de yaşanan darbenin ardından kurulan ve “Ben buraya bir türlü kağıda dökülmeyen, gözden kaçan ayrıntıları anlatmaya geldim” diyen Araştırma Komisyonu’nda yer alan tiyatrocu Marucio Varella’nın anlatımlarından oluşuyor.
Oyunun yönetmeni Onurcan Çelebi ve oyuncu Ahmet Uçar ile oyunu ve hazırlık sürecini konuştuk.
EVRENSEL BOYUTU VAR
Çelebi, oyunun Diyarbakır Cezaevi’nden İrlanda’daki tek tip elbise dayatmasına, buradan Latin Amerika’daki darbe süreçlerine kadarki süreçlerinin yanı sıra Türkiye’deki ölüm oruçlarına da değindiğini söyledi. Faşizmin sadece üniforma değiştirdiğini ve bunu oyunda işlediklerini aktaran Çelebi, “Oyunun derinliği ve kalitesi çok yüksek. Eğer bunu Kürt bir tiyatro yazarı yazmamış olsaydı belki de dünyada modern klasikler arasına alınırdı” dedi.
OYUNDA ‘TEK’ KİŞİ VAR
Oyundaki 4 iyi karakter ile 5 işkenceciyi tek kişide bütünleştirdiklerini söyleyen Çelebi, „Oyunda 4 farklı direnişçinin olmasına rağmen oyunda aslında aynı kişiyi görüyorsun. Oyunda Marucio Varella’nın hayal dünyasını, anılarını ve travmalarını görüyoruz. Komisyona anlattıkları aslında oyunda canlandırmış oluyor” diye konuştu.
UMUDUN FİLİZLENİŞİ
Oyunda, ölüm orucunun yanı sıra cezaevindeki baskı ve işkencenin yarattığı tahribata ve buna karşı olan karşı koyuşa değindiklerini söyleyen Çelebi, “Faşizmin hapishanedeki korkunç halinin bir insanda neler yaratığı üzerinde duruyoruz. Oyunun en temel meselesi bu. Oyunda, devletin bir insana yaptığı, yapabilecekleri sorgulanıyor. Bu bir kişi fiziksel, psikolojik işkenceye uğradı ama mücadele etti. Hem zihniyle hem de fiziken yaptığı mücadele anlatılıyor. Bütün bu zorluklara rağmen umut işleniyor. Umudun filizlenişi anlatılıyor. Marucio, tüm zorluklara rağmen nasıl dimdik ayakta duruyor bunu göstermek istiyoruz aslında” ifadelerinde bulundu.
BİR ‘TAMAM’LA BAŞLIYOR
Oyunda bu baskılara karşı verilen mücadeleye de işaret ettiklerini kaydeden Çelebi, sözlerini şöyle sürdürdü: “Oyunda umudun doğduğu yer aslında umutsuzluğun en çok baskı yaptığı yer oluyor. Bir an geliyor, karakterlerden biri ‘tamam, biz daha fazla bu işkencelere göz yumamayız. Ben artık mücadele edeceğim’ diyor. Oyunda mücadele bu şekilde başlıyor.”
OYUNUN KADERİ
Oyunu ilk kez 20 yıl önce izlediğini anlatan Ahmet Uçar ise hafıza tazelemeyi amaçladıklarını kaydetti. Oyunu ilk defa gözaltında olduğu sırada oynadığını belirten Uçar, “Vatan’da bulunan İstanbul Emniyet Müdürlüğü’nde gözaltındayken açlık grevine girdik. Açlık grevindeyken oyunu oynamaya karar verdim. Tabi diğer hücredekilere sadece sesim gidiyor. Herkes görmüyor. Oyunu nezarethane önüne gelen birkaç polis izledi. Daha sonra Kartal Adliyesi nezarethanesinde de oynadım. Bir hücrede yaşananları ve açlık grevini anlatan oyunu aynı durumu yaşayarak oynadım. Farklı bir deneyim oldu” diye kaydetti.
UMUDU ÖRGÜTLÜYÖR
Oyunda “faşizm” sorgulaması ve buna karşı devrimcilerin umudunu da işlediklerini aktaran Uçar, bu esnada bir örgütlenme halinin de geliştiğini belirterek, “Bugün en çok ihtiyaç duyduğumuz umudu örgütlüyor. Örgütlülüğün ne kadar önemli ısrarla vurgulanıyor. Oyunda bir hikaye yazımı da var. Karakterler umudu hikaye yazarak da örgütlüyor“ diye belirtti.
TEK TİPE KARŞI
Oyundaki karakterlerin “Biz bir kıvılcım çakarsak, toplum yüzünü bize döner” diyerek ayakta durduklarını kaydeden Uçar, Diyarbakır, Bayrampaşa ve nice cezaevinde yaşanan süreçleri anımsatarak, şunları söyledi: “Oyunda, Manuel karakteri ‘ben tek tip elbise giymeyeceğim’ diyor. Ve diğer üç karakter de onun verdiği ve insanlığa karşı bir suç olarak nitelendirdikleri eylemine karşı katılım sağlıyor. Manuel’in yalnız bırakılmasının sadece ona zarar vermeyeceğini, kendilerine de zarar verileceğini düşünüyorlar. Ortak hareket etmeninin ne kadar önemli olduğu anlatılıyor bize.”
ESAT OKTAY DA ANLATILIYOR
Hikayenin Latin Amerika’da geçiyor olmasına rağmen Diyarbakır Cezaevi’nde işkenceci Esat Oktay’ın da görüldüğünü ifade eden Uçar, “Diyarbakır özelinde yaşanan işkence yöntemleri de görülüyor. Faşizm her yerde çok azgınca saldırıyor. Faşizm, muhaliflere, kendine karşı gördüğü herkese çok azgınlaşabiliyor” diye konuştu.
ÖCALAN GERÇEKLİĞİ
PKK Lideri Abdullah Öcalan’a dönük tecridin kaldırılması için binlerce tutuklunun açlık grevinde olduğunu hatırlatan Uçar, oyunun tüm tecrit sistemlerine karşı çığlık attığını söyledi. Açlık grevlerinin devam ettiği bir süreçte oyunun anlam kazandığını dile getiren Uçar, şöyle devam etti: “Tutuklular, Abdullah Öcalan’ın, ailesi ve avukatları ile görüştürülmesini istiyorlar. Bunların anayasal haklar olduğunu hatırlatıyorlar. En temel insani haklar isteniyor. Öcalan üzerinde özel bir süreç var. Ancak diğer tutuklar üzerinde de artık benzer durum yaşanıyor. İçerde tek tipe, faşizme karşı mücadele eden bir Öcalan var.”
DİRENİŞİ DIŞARI TAŞIRMAK
Teslim alınmaya çalışılan Öcalan’ın faşizme karşı direndiğini, tutukluların da tek silahları olan beden ve zihinlerini kullandıklarını söyleyen Uçar, “Bu gerçeklik sadece cezaevindekilerin sorunu değil. Tek tipleşme dayatılıyor. Buna tutuklular yıllardır direniyor. Önemli olan bu direnişi dışarıya taşıyıp dışarıdaki ayağını güçlendirmek” diye belirtti.