PKK Yürütme Komitesi Üyesi Murat Karayılan, 15 Ağustos Atılımı’nın 37. yıldönümü vesilesiyle ANF’ye değerlendirmelerde bulundu.
15 Ağustos Atılımı’nın küçük bir grup ile başladığını söyleyen Karayılan, Amed zindanında Mazlum, Kemal, Hayri ve Ferhatların tutuşturduğu direniş meşalesinin komutan Agit şahsında Kürdistan dağlarında silahlı mücadele ile başka bir boyuta taşındığını belirtti.
Türk devletinin Kürt halkına yönelik saldırılarına değinen Karayılan, son orman yangınlarının ardından Kürtlerin hedef haline getirilerek, İzmir ve Konya’da yaşanan katliamların tekrarlanmak istendiğini söyledi. Ne Kürt halkı, ne de hareket olarak orman yangınları ile hiç bir alakaları olmadığının altını çizen Karayılan, Kürtlere yönelik saldırıların Erdoğan ve Bahçeli tarafından bir şoven saldırı dalgası olarak planlı şekilde devam ettiğini ifade etti.
Geçtiğimiz günlerde KDP güçleri Güney Kürdistan’ın Xelîfan ilçesine bağlı Bêxme Köyü civarında bir grup gerillaya saldırmasının ardından HPG gerillası Erdal Aslan (Serwer Serhat), Ayhan Tatlı (Wargeş Çavreş) ve Mahmut Xelef’in (Dijwar Berxwedan) akıbetine ilişkin KDP’ye çağrıda bulunmalarına rağmen henüz bir açıklama yapılmadığını vurgulayan Karayılan, bu konu ciddi bir konu olduğunu belirterek, „Beklentimiz bu duruma dair en kısa zamanda sağlıklı bir açıklama yapılmasıdır. Gerçekten bu durumu anlamak mümkün değil. Yani şimdi Kürtler arası bir savaş çıkarsa ve her iki taraftan binlerce insan ölürse KDP’nin bundan ne gibi bir kazancı olacak“ diye sordu.
PKK Yürütme Komitesi Üyesi Murat Karayılan, ANF’ye verdiği röportajda şu hususlara ilişkin değerlendirmelerde bulundu:
„Başta 15 Ağustos atılımı, diriliş bayramını Önder Apo’ya, tüm şehit ailelerimize, halkımıza, tüm arkadaşlarımıza ve dostlarımıza kutlu olsun diyorum. Şüphesiz bu diriliş bayramı, bu kutsal gün kahraman şehitlerimizin kanı ile ortaya çıkmış ve gelişmiştir. Bu vesileyle tüm devrim şehitlerimizi büyük kahraman Mahsun Korkmaz şahsında saygıyla ve minnetle anıyoruz. Onlara verdiğimiz sözü bir kez daha yineliyoruz. Onların izinde ve yolunda yürümeye devam edeceğiz. Onların amaç ve hedeflerini hakikate çevireceğiz.
15 Ağustos Atılımı küçük bir grup ile başladı. Fakat bu grubun inancı ve çabası çok büyüktü. Onlar başarılarını, kazanmaya odaklı inançlarından aldılar. Zaten 15 Ağustos bir direniş tarzı, bir direniş ruhu biçiminde gelişti. Bizler o günden bu yana o tarz ve yöntem ile hareket ediyoruz. Önder Apo’nun ortaya koyduğu ideolojik perspektif ve ruh insanda heyecan ve inanç yaratıyor. Bu ruh üzerinden ilk başta Amed zindanında Mazlum, Kemal, Hayri, Ferhat yoldaşlar öncülüğünde bir direniş açığa çıktı. En zor şartlarda tutuşturulan bu direniş meşalesi sonrasında ise Agit yoldaş şahsında Kürdistan dağlarında silahlı mücadele ile başka bir boyuta taşındı.15 Ağustos bir ruh, bir inanç üzerinden gelişti.
Şimdi baktığımız zaman bütün Ortadoğu’daki örgütler veya oluşumların üyeleri maaş alıyor. Bunun yanında gerilla ise hiç bir karşılık olmadan mücadeleye ediyor. Yani maddi boyutu aşarak tamamen inanç, adanmışlık üzerinden kendini katıyor. Gerillada maddiyat yoktur. Tamamen manevi boyutta kendini katar. Çünkü onlar özgürlük adalet, demokrasi gibi temel insan hakları için yola çıkmıştır. Ve bunları başarmak ancak inanç ve fedaice katılım ile olur. Mesela herkes hatırlar, DAİŞ ilk ortaya çıkıp birçok yeri işgale giriştiği zaman birçok güç onlardan kaçıyordu. Onlar bazı bölgelere daha girmeden oradaki güçler bölgeyi terk ediyordu. Yani devletler ve birçok örgüt üzerinde büyük korku yaratmıştı. Mesela Musul’dan Maxmur’a kadar 22 kasaba var oraların hepsini aldılar ve kimse tek bir mermi atmadı onlara.
ESKİDEN SAVAŞ TECRÜBEMİZ YOKTU
Bu bölgede sadece PKK gerillası onları Maxmur’da vurdu. Şengal, Kerkük ve Kobanê’de de durum böyle oldu. Gerilla onları bir inanç ve kararlılık ile oralardan çıkardı. Zaten bu temel ilkeler üzerinden bir güç yıkılmaz bir hale gelebilir. Gerilla şu anda yıkılmaz bir konumdadır. Akıl almaz komplolar, operasyonlara rağmen gerilla gücü kendini sürekli yenilemiş ve ayakta tutmuştur. Gerilla kendini dayandırdığı manevi temeller ile gittikçe kendini daha güçlü hale getiriyor. Eskiden tek gücümüz ideolojimizdi. Yani savaş tecrübemiz pek yoktu, taktik ve tekniki boyutta da zaten ciddi bir zayıflık vardı. İlk kadroların Filistin’de gördüğü bir eğitim vardı fakat çok derin bir boyutta değildi. Daha çok verilen mücadelenin dayandığı nokta inançtı. Fakat daha sonra taktik ve teknik açıdan yavaş yavaş bir tecrübe edindik.
Bu konuda örgütlenme içine girdik ve gelişme sağladık. Yani var olan büyük inancımızın yanında taktik ve teknik konusunda ciddi gelişme kaydettik. Özellikle bu son 4 yıl içerisinde yeniden örgütlenme projelerini karar altına aldık. Bu kararlar ile eski klasik gerillanın sadece savaşan boyutunu aşarak daha modernize ederek, düşmanın istihbarat ve teknolojisi karşısında başarı sağlamasını hedefliyoruz. Gerillaya dair verdiğimiz bu yeni kararlaşma konusunda uzun bir süredir yoğunlaşma ve çalışma içerisindeyiz. Yani güçlerimizde var olan inanç ve kararlılığın yanında çağın gereklerine, düşmanın saldırı biçimlerine dair daha uzmanca ve profesyonelce bir yapılanma içerisinde olmasını amaçlıyoruz. Bu konuda büyük çabalarımız sürüyor. Eğer bu bir sonuca ulaşırsa gerilla sadece yenilmez değil aynı zamanda başarıyı sağlayacak bir boyuta ulaşacak. Bu temelde bir çalışma yürütüyoruz.
Eskiden Kürt halkında bireysel kahramanlık örnekleri vardır. Yiğit bir Kürt 150 kişi ile savaşırdı. Bu sadece Kürtlerde değil diğer birçok halkın tarihinde de vardır. Yani Kürtlerin Agit dediğimiz kahramanları yüzlerce kişi ile savaşabiliyordu. Yani Japonlarda bir samuray veya Avrupa’da bir şövalye gibi. Sayıca üstün olan karşı tarafı yenilgiye uğratma kabiliyeti vardı bunların. Şimdi biz gerillayı her açıdan böyle bir güç haline getirmeye çalışıyoruz. Tabi bunu yaparken sadece fiziki bir üstünlük değil aynı zamanda teknik ve taktik konusunda da daha üst düzey bir boyuta taşımaya çalışıyoruz. Eskiden daha kalabalık gruplar halinde hareketlilik söz konusuydu. Şimdi ise sayıca daha az olan, daha profesyonel timler ile araziyi daha zengin kullanabilen, yer altını, yer üstünü ve gerektiğinde gökyüzünü kullanan çok nitelikli bir gerilla gücünü geliştirmek istiyoruz.
DÜŞMAN NATO’NUN TÜM DESTEĞİNE RAĞMEN GERİLLA KARŞISINDA İLERLEYEMİYOR
37 yılını geride bıraktığımız 15 Ağustos Atılımı’nın bu aşamaya gelmiş bir gücü olarak Garê’de, Zap’ta ve Metina’da aldığımız başarılar açısından gururluyuz. Diyebiliriz ki 15 Ağustos Atılımı’nın fedai ruhu bugün daha güçlü, daha etkili bir boyuta gelmiştir. Bu açıdan artık gerilla gücümüzü daha güçlü profesyonel boyuta ulaştırarak, az sayıda bir gerilla gücünün yüzlerce düşman askerine karşı başarı sağlayacağı bir noktaya getirmek istiyoruz. Şu an bu konuda bir çalışma içindeyiz. Güçlerimiz için bu açıdan bir temel vardır. Apocu tarz ve fedailik bu anlamda ciddi bir temel oluşturuyor. Bu inanç ve fedailik ile birlikte daha derin, daha profesyonel bir gerilla gücü yaratmak istiyoruz. Şüphesiz bizim 37 yıllık tecrübemiz, çok güçlü ideolojik temelimiz vardır. O yüzden 38. yıla girerken gerilla gücünü bu konuda daha nitelikli kılmak istiyoruz.
Şimdi 112 güne yakın bir süredir düşman her türlü tekniğe ve kirli savaş yöntemlerine rağmen bizim karşımızda ilerleme sağlayamıyor. Bu sıradan bir durum değildir. NATO her türlü imkanı açık bir şekilde Türk devletine sağlamasına rağmen Türk ordusu girmeye çalıştığı yerlerde tıkanmış ve yenilmiştir. Şu anda Türk devletinin Avaşin, Metina ve Zap’taki durumu daha önce yaşadığı Garê yenilgisinden çok daha kötüdür. Garê çok daha açık bir şekilde kabul ettikleri bir yenilgi oldu. Hemen yenilgilerini kabul ettiler. Tabi şimdi bu diğer bölgelerde yaşadıkları yenilgiyi daha kabullenmediler. Ama bunları da itiraf edecekler. Çünkü gerilla o bölgelerin hepsinde başarı sağlamış ve düşman hiç bir ilerleme kaydetmemiştir.
Onlar 10 gün içinde bu kadar tekniğe, savaş uçağına, Dronelara karşı kimsenin dayanamayacağını düşünüyordu. Bir kaç yerde küçük bazı başarılar elde edince iyice zafer sarhoşluğuna bıraktılar kendilerini. Şimdi orada burunları sürtüldü. Bize karşı savaşmak öyle kolay değildir. Onların karşısında bir irade vardır. Bu irade Kürt halkının fedai gücünün iradesidir. Bu yüzden öyle önüne geldiği gibi istediği yerlere giremezler. Teknolojilerine güvenerek istedikleri yerleri işgal edemezler. Karşılarında Kürdistan Özgürlük gerillası ve Kürt halkının güçlü iradesi vardır. Biz bu başarıyı tüm Kürdistani halkların başarısı sayıyoruz. Bu mücadeleyi verenlerin içinde sadece Kürt halkının değil birçok halkın evlatları vardır. Aynı zamanda enternasyonal bir mücadeledir. Bu sağlanan başarı ve devam eden mücadele sadece Kürt halkı için değil, ezilen, sömürülen, zulme uğrayan, barış isteyen, özgürlük isteyen herkes içindir. Bu başarı teknoloji karşısında insan iradesi ve gücünün nasıl daha etkili olacağının en çarpıcı örneğidir.
BİZİM ORMAN YAKMA İLE HİÇBİR ALAKAMIZ YOK
Türk devletinin stratejisi, Kürt halkını eriterek yok etmekti. Fakat bu strateji 15 Ağustos Atılımı ile birlikte çöktü. Bu son 6 yılda ise birçok yerden destek alarak üst düzey savaş teknolojisi ile başarı sağlayacağını düşündüler. Tabi 6 yıldır tüm imkanları ile saldırmalarına rağmen sonuçsuz kaldılar. Ellerinde olan her imkana rağmen başarısız olmaları onları şimdi 90’larda yaptıkları kirli savaş yöntemlerini devreye koymalarına neden oldu. Tabi 90’larda insanları öldürüp kaybediyorlardı. Şimdi ise her şeyi açık bir şekilde yapıyorlar. En son Deniz Poyraz katliamında görüldüğü gibi herkesin gözü önünde gündüz ortası bir katliam yaptılar. Yine Konya’daki katliam da aynı biçimde gerçekleşti. Tabi bu katliamları yapanlar özel olarak faşizmin yetiştirdiği elemanlar. Öyle sıradan kişiler değildir.
Yani artık Türk devleti yaşadığı zorlukları halka saldırarak, onları açık şekilde katlederek atlatmaya çalışıyor. Halkta bir korku bir sindirme durumu ortaya çıkarmaya çalışıyor. Bu son süreçte sadece İzmir ve Konya’da değil birçok yerde saldırı, linçler yaşandı. Bu saldırılar Erdoğan ve Bahçeli tarafından bir şoven saldırı dalgası olarak planlı şekilde devam ediyor. Şimdilerde ise yanan ormanların suçlusu olarak bizi hedef gösteriyorlar. Bizim ne hareket olarak, ne de halk olarak orman yakma ile hiç bir alakamız yoktur. Onlar Kürdistan’da yaktıkları ormanların suçlusu olduklarını biliyorlar. O yüzden şimdi bize orman yakma suçlaması yapıyorlar.
Kürdistan’da her yıl ormanlar yakılıyor bir gün yangın söndürme helikopteri ya da uçağı geldiğini kimse duymuş mu? Tam tersine insanlar gidip söndürmek istiyor fakat insanlara engel oluyorlar. Bu yüzden bizim ormanlarımızı Kürtler yakıyor diyorlar Kendi suçlarını biliyorlar. O yüzden bu suçlamayı yapıyorlar. Yani onların yaşadığı tüm sorunların sebebinden Kürtleri sorumlu tutuyorlar. Bu şekilde Kürtleri her yerde hedef gösteriyor ve saldırılara katliamlara teşvik ediyorlar. Yani çok ciddi bir Kürt düşmanlığı vardır, büyük bir zulüm yapılıyor. Yaptıkları haberler ile sürekli bir şovenizm dalgası büyütüyorlar.
TÜRK BASINI ASKER ÖLÜMLERİNİ VERMİYOR
Bize karşı verdikleri savaşta sadece bizim verdiğimiz şehitleri sayı olarak çarpıtarak veriyorlar. Kendi kayıpları konusunda herhangi bir haber yapmıyorlar. Bizim tarafımızdan gerçekleştirilen eylemleri hiç vermiyorlar. Mesela ben size son iki haftada gerçekleşen bazı eylemleri söyleyeyim. 27 Temmuz’da Gever’de bir karakola dönük çok başarılı bir eylem yapıldı. O eylemde en az 6 asker öldürüldü ve bazıları yaralandı. Oradaki yerel halk eylemi duydu ve basına haber verdi. Yani Türk devleti bu konuda hiçbir açıklama yapmadı. Yine 30 Temmuz’da Dersim Hozat’da Amutka karakoluna yönelik eylem gerçekleşti ve düşmanın kayıpları oldu. Helikopterler ile ölü ve yaralılarını kaldırdılar fakat hiç basına yansımadı.
5 Ağustos’ta yine Hozat’ta Çakmaklı karakoluna yakın arazide yerleşmiş askerlere dönük eylem yapıldı. Bu eylemde de ciddi sayıda ölü ve yaralıları oldu. Helikopterler ile ölü ve yaralılarını kaldırdılar. Bu eylem de hiç Türk basınında yer almadı. Yine en son 6 Ağustos’ta Van Çatak’ta Şemanıs köyünde ilk olarak baz istasyonu imha ediliyor ve sonra da müdahaleye gelen askerler pusuya düşürülüp vuruluyor. Bu eylemde de 10 asker öldü birçoğu yaralandı ama Türk medyasına bu eylem de yansımadı. Peki niye bunları yansıtmıyorlar, çünkü Süleyman Soylu 4 yıldır utanmadan ben Kuzey’de PKK’yi bitirdim yalanını söylemeye devam ediyor. Şimdi gerilla Kuzey Kürdistan’da onlara darbe vuruyor. Tabi durum böyleyken kalkıp bunu basına yansıtmıyorlar.
Eğer şurada askerlerimiz öldü deseler, insanlar çıkıp ‘hani sen bitirdik diyordun’ derler. Her yıl çıkıp 200 kişi tek kaldı diyorlar. Öte yandan gerillaya katılım yapmak isteyen gençler biraz amatörce hareket ettikleri için onların istihbaratı tarafından daha katılım yapmadan yakalanıyor. Sonra çıkıp gerillaya katılımı durdurduk diyorlar. Bu konuda sayı veriyorlar. Peki siz bundan ne kadar eminsiniz? Ne kadar katılım yapıldığını nerden bileceksiniz? Yani işin kısası her şeyi kendi bakış açılarına ve isteklerine göre dizayn ediyorlar. Tüm basını kontrol altına alarak istedikleri haberleri ve propagandayı yapıyorlar. Bu durum neyin sonucudur peki? Bu durum AKP ve MHP iktidarının sona geldiğinin kanıtıdır. Bu durum aynı zamanda Kürdistan üzerinde yürütülen sömürgeci siyasetin sonunu gösteriyor.
SOYLU’NUN ‚IRAK’A KİMLİKSİZ GİDECEĞİZ‘ SÖZÜ İŞGAL BOYUTUNU GÖSTERİYOR
Türk devletinin Güney Kürdistan’da yaptığı işgal saldırılarının tek sebebinin PKK olduğu iddiasının herhangi somut bir dayanağı veya argümanı var mıdır? Bu konuda herhangi bir belge var mıdır? Bu konuda Türk devletinin iddialarının dışında somut hiç bir argüman yoktur. Bunun aksi yönünde ispatlanabilecek çok argüman mevcuttur. Mesela AKP-MHP Ergenekon ve Vatan Partisi’ni bir araya getiren ortak konsept nedir. Bu ortaklaşmanın özüne bakıldığı zaman meselenin sadece PKK değil, tüm Kürt halkının kazanımları olduğu görülecektir. Bunlar için en tehlikeli şey özgürlük ve statü isteyen Kürt halkıdır. Mesela Erdoğan çok açık bir cümle söyledi. Dedi ki ‘daha önce Kuzey Irak için sessiz kaldık orada bir statü elde ettiler, aynı hatayı Kuzey Suriye için yapmayacağız.’ Bunu Erdoğan yeni söylemiyor. Birçok defa söyledi.
Yine Erdoğan CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu’nu eleştirerek ‘sen Misakı Milli’den ne anlarsın ki, bizi yaptığımız operasyonlar hakkında eleştiriyorsun.‘ Yani açıkça dedi ki bizim misakı milli sınırları konusunda amaçlarımız var ve sen bir şey anlamıyorsun diye eleştirdi. Yine kısa bir süre önce içişleri bakanları Soylu Şırnak’ta çıkıp dedi ki, ‚umut ediyorum ki kısa zamanda buradan yürüyerek Suriye’ye ve Irak’a gideceğiz.‘ Yani Türkiye’de bir şehirden başka bir şehre yürüyerek gitmek gibi. Tabi bu birden ağzından kaçırdığı bir söz değildi. Görülüyor ki gündemde böyle bir konuyu tutmak istiyor. Çünkü bu şahıs hemen konuşmanın ardından kalkıp işgal altında olan Efrîn’de gitti ve orada da aynı şeyleri tekrar söyledi. Bunların hepsi işgali bütün Kürdistan’da yapmak istediklerinin açık belgeleridir. Yine Lozan anlaşmasının süresinin dolması itibarıyla ortaya attıkları gündemler var.
Anlaşmanın bitimi ile zamanında sözde haksızca ellerinden alındığını iddia ettikleri misakı milli sınırlarına tekrar dönmek gibi bir hedefleri var. Lozan anlaşmasının hiç bir maddesinde bu anlaşma 100 yıl geçerlidir diye bir husus yok. Fakat kendileri öyle yorumluyor. Onu da kendi tarihçilerinden biri olan İlber Ortaylı’nın uluslararası hukuk gereği uluslararası bir anlaşmanın 100 yıl bittikten sonra taraf bir devletin itirazı ile sona ereceği yorumunu yapması. Tabi bu yorumu milliyetçi, şoven kesim ısrarla gündemde tutuyor. Şu anda ısrarla bu konuyu gündemde tutmalarının ve Erdoğan’ın Lozan’da bizim haklarımız yenildi demesinin nedenleri bellidir.
40 YILDIR DAĞLARDA SAVAŞAN GERİLLANIN HİÇ Mİ HATIRI YOK?
Şimdi Başika’ya neden yerleşmişler. Bu konuda yaptıkları hesaplar vardır. Bu hesaplarının ne olduğunu görememek için siyasi açıdan kör olmak lazım. Bunu söylerken Türkiye’ye yönelik basit karalama ve anti propaganda yapmıyoruz. Gerçek hedeflerinin ne olduğunu ortaya koyuyoruz. Şimdi Güney Kürdistan’da sadece KDP yoktur birçok parti ve oluşumlar vardır. Herkes süreci görüyor, izliyor. Her şeyden önce halkımız gerçeği biliyor. Bazen Irak hükümetinden doğru da açıklamalar yapılıyor bu konuda. Yani Türk devletinin asıl amacı PKK’yi gerekçe göstererek misakı milli hedeflerini adım adım gerçekleştirmektir. Yani yeni bir Osmanlı arayışı içindeler. Eğer PKK olmasaydı başka bir gerekçe uydurarak yine devreye sokarlardı bu planı. Yani Kıbrıs için uyduruk gerekçeler ile müdahale etmediler mi.
İşte Kıbrıs Türklerine haksızlık yapılıyor diye Kıbrıs’a müdahale ettiler. Aynı şeyi yarın öbür gün Kerkük Türkmenleri için de söyleyebilirler. Orada Türkmenlere haksızlık yapıldığını söyleyip Kerkük’e müdahale etmek isteyebilir. Ama halihazırda şu anda onlar için en iyi gerekçe PKK’dir diye düşünüyorlar. Çünkü bizi hedef yapıp Kürtler içindeki bazı çelişkileri de kaşımak istiyorlar. Yani esas amaçları Kürt halkının kazanımlarını ortadan kaldırmaktır. Türk devletinin Güney Kürdistan’a dair planları vardır. Yine PKK buradan çıksın söylemlerini ortaya atanlar var Güney’de. Bu söylem Türk devletinin söylemidir. PKK 40 yıldır burada Güney Kürdistanlı üç bin şehidi var. Yıllardır buradayız. Normalde Avrupa hukukunda bir kişi bir Avrupa ülkesinde 5 yıl kalırsa oraya yerleşmeye hak kazanıyor. Biz yıllardır buradayız kendi topraklarımız üzerinde vatandaşlık hakkımız yok mu?
Güney Kürdistan yönetiminin hukukuna, sistemine saygımız var. Onların bölgedeki yönetimini saygı ile karşıladığımızı defalarca dile getirdik. Onların işlerine karışmadık, kararlarına saygı duyduk. Fakat şöyle bir gerçek var Kürdistan şu an dört parça ve parçalayan biz değiliz. Ve zamanında sınırlarda devrimci mücadeleler oldu. Zamanında peşmerge güçleri de Kuzey Kürdistan’da kalıyordu. O dönem mücadelenin durumu bunu gerektiriyordu. Şimdi de aynı şey söz konusu. Onların da bu duruma biraz anlayış ve saygı ile yaklaşması gerekir. Yıllardır gerilla dağların en zirvelerine yerleşmiş durumda. Yani köylerde şehirlerde filan değil. Buna rağmen buradan çıkılsın deniliyor. Peki hiç mi ulusal bir tavır yok, hiç mi bir kıymeti yok yıllardır o dağlarda savaşan gerillanın? O yüzden inanıyorum bütün Güney Kürdistan halkımız, birçok parti ve kurum bu söylenen sözleri ve gerçeği biliyor. Oradaki halkımız Türk devletinin asıl amacının PKK olmadığını çok iyi biliyor. Sanki biz buradan çıkarsak Türk devleti Güney’den çıkacak mı? Gerçekten buna inanan var mı?
SİLAHLI MÜCADELEYİ BİZE DAYATAN TÜRK DEVLETİDİR
Yine yapılan operasyonlardan kaynaklı oradaki birçok köyün zarar gördüğü ve yeniden inşa edilemediği söyleniyor. Behdinan bölgesinde bulunan halkımızın köyleri birçok kez hedef oldu. Zaman zaman şehitleri oldu, maddi zararları oldu. Verilen mücadelede çok bedel ödediler. Fakat buradaki halkımız hiç bir zaman bizi suçlamadı veya şikayetçi bir tavır içinde olmadı. Bu anlamda yapılan konuşmalar veya ortaya atılan sözler biraz da siyasi bir söylemle yapılıyor. Yüzlerce köyün PKK nedeni ile tekrar inşa edilmediği sözleri doğru değildir. Eğer madem öyle Duhok civarında birçok köy var oralar da mı PKK yüzünden inşa edilmiyor? Orada PKK mi var? Bu açıdan yapılan bu konuşmalar siyasi bir amaç içeriyor. Tabi biz ve Türk devleti arasında yaşanan savaşta halkımız etkilenmiştir. Ama halkımız özgürlük için mücadele verdiğimizi, büyük zorluklar ile savaştığımızı, önderliğimizin düşman esaretinde olduğunu, binlerce insanımızın, kadromuzun cezaevinde zulüm yaşadığını biliyor. Yani biz keyfimizden savaşmıyoruz. Var olan gerçek budur.
Biz asla silahlı bir çözümde ısrar etmiyoruz. Silahlı mücadeleyi bize dayatan Türk devletidir. Bundan başka bir yol bırakmamıştır. Önder Apo bana bir hafta zaman verilsin bu sorunu çözerim dedi. Peki madem KDP Türk devletini dost olarak görüyor onları sorunu demokratik şekilde çözmeye davet etsin. Türk devleti kendi içinde olan Kürtlerin kimliklerini tanımadan dışardaki Kürtlere karşı gerçek, samimi bir ilişki içinde olmaz. Türk devletinin ilişkileri taktikseldir. Asla gerçek bir dostluk temelinde ilişki kurmazlar. Eğer gerçekten samimi olsalardı kendi içlerinde yaşayan Kürtler ile doğru bir ilişkileri olurdu. O zaman diyebilirdik ki Güney Kürdistan yönetimi ile dostlukları var. Ama durum böyle değildir. Şu anda tek amaçları tasfiyedir. Kurdukları ilişkilerin tamamı taktiksel olup tavsiye planını sonuca ulaştırmak amaçlıdır.
Güney Kürdistan’da bulunan tüm partiler ve KDP bir tutum alsa, bombalanan köylere dair açıklama yapıp, Türk devletinin saldırılarına tepki gösterirse Türk devleti bu kadar kolay gelip istediği yeri bombalayamaz. Türk devleti eğer PKK ile sorunu çözmek istiyorsa bunu siyasi yolla çözmelidir. Güney Kürdistan yönetimi Türk devletine bu çağrıda bulunmalıdır. Siyasi çözüm çağrısı yapmalıdır. Türk devleti her gün bombardıman yapıyor, sivil köylüleri vuruyor. Hulusi Akar her gün çıkıp bilmem kaç kişi öldürdük diyor. Kelle ile hesap yapıyorlar. Bu barbarca siyaset ile bu sorun çözülemez. Güney yönetiminin bu anlamda doğru bir tavrı olmalı. Güney Kürdistan’da ortak bir irade ve tutum gelişmelidir. Halkımızın bu konuda bir farkındalık içinde olduğunu biliyoruz. Biz bugün keyfi bir savaş içinde değiliz. Bize dönük, topraklarımıza, halkımıza dönük saldırılar var. Güney Kürdistan işgal edilmek isteniyor. Biz buna karşı sessiz kalmayacağız. Şimdiye kadar büyük bir mücadele verdik. Bu mücadele tüm Kürdistan halkının mücadelesi ulusal bir mücadeledir.
KDP’DEN 3 ARKADAŞIMIZA DAİR SAĞLIKLI BİR AÇIKLAMA YAPMASINI BEKLİYORUZ
Şimdiye kadar haber alamadığımız 3 arkadaş hakkında yeni bir bilgi yok. KDP henüz bu konuda bir açıklama yapmadı. Biz bu konuda KDP’nin sağlıklı bir açıklama yapmasını bekliyoruz. Hem bizim açımızdan, hem de halkımız açısından önemli bir husustur. Bu arkadaşlarımız halkı için fedai şekilde mücadeleye katılım yapmış insanlar. Serwer Serhat arkadaş özellikle birçok önemli süreçten geçmiş, çok zorlu süreçler atlatmış bir arkadaş. 2017 yılında Garzan’da kar içinde günlerce savaşmış ve şehit olan 30 arkadaşın arasından sadece o hayatta kalabilmiştir. Bu anlamda arkadaşın hayatı roman gibi. Üzerine sinema filmi çekilebilecek düzeyde çarpıcıdır. Diğer iki arkadaş ile birlikte Goşin’den Metina’ya geçmek istiyorlar. Hatta kimse görmesin diye gece yürüyüşe başlıyorlar. Ve yoldan değil araziden geçiyorlar. Halifan bölgesinde bir arazide gündüz kalıyorlar ve muhtemelen bazıları onları görüyor. Bunun akabinde güvenlik güçlerine haber veriliyor.
Hemen sonrasında kalabalık bir özel güç gelip onların etrafını sarıyor ve bu şekilde çatışma çıkıyor. Ondan sonra da ne olduğu konusunda bir bilgimiz olmadı. Durumun buraya gelmesine ne gerek vardı. Yani bu üç arkadaş gece sakin bir şekilde hem de araziyi kullanarak bir bölgeye geçmeye çalışıyorlar. Yani bunun kime ne zararı var? Bu konu ciddi bir konudur. Beklentimiz bu duruma dair en kısa zamanda sağlıklı bir açıklama yapılmasıdır. Daha önce KDP yönetimine ve başkanına çağrılar yaptık ve bir beklenti içindeydik. Yani Türk devletine karşı savaşta bize destek sunmalarını bile bekledik. Açık olmasa da desteklerini bekledik. Ya da destek vermezlerse bile tarafsız olmalarını istedik. Ama baktık ki çeşitli yerlere konumlanmak, etrafı sarmak, istihbarat sağlamak gibi işlerin içine girdiler. Gerçekten bu durumu anlamak mümkün değil. Yani şimdi Kürtler arası bir savaş çıkarsa ve her iki taraftan binlerce insan ölürse KDP’nin bundan ne gibi bir kazancı olacak?
Bu savaş uzun sürerse şehirlere inerse ve tüm insanları etkisi altına alırsa KDP bundan ne kazanacak? Böyle bir durumda tüm dünya Türk devletini haklı görecek. Herkes bunların bir ulus değil aşiret olduğunu söyleyecek. Peki ne üzerinden bu çatışma çıkacak? Ortada nasıl bir sorun var? Eğer bir sorun varsa tüm dünyada olduğu gibi diyaloğu seçmek gerekir. Bir sorun olduğunu düşünüyorsanız neden biz diyalog ile çözmüyoruz. Diyalog vardı aslında. Diyaloğu durdurup askeri hareketlilik içine girdiler. Yani şunu iyi bilmeleri gerekir. Kimse kimseye zorla bir şey kabul ettiremez. Yani bazı yerlerde yol keserek bazı yerlere peşmerge güçleri yığarak PKK daralmaz ya da zorlanmaz. PKK bunlara tenezzül de etmez. PKK ideolojik bir harekettir. Bu yöntemler ile onu kontrolden çıkartamaz veya zorlayamazsınız. Türk devleti 40 yıldır bin bir türlüsünü denedi başaramadı. O yüzden umuyoruz bu basit, Kürt halkına hizmet etmeyen yaklaşımlarına son versinler. Bu tür durumlar düşmana hizmet eder.
GERİLLANIN YÜK HAYVANLARINI ALIP NE YAPACAKSINIZ?
Mesela bu Metina’yı giden güç konusunda her gün, her an bir sorun yaşanır mı kaygısı var. Çünkü arkadaşlarımızın 300 metre yakınına kadar yol çalışması yapıyorlar. Mesela en son duyduk arkadaşların bazı yük hayvanlarını almışlar. Arkadaşlarımız bu konuda görüntüleri yayınlamak istedi izin vermedik. Yani orada gerillanın yük için kullandığı birkaç hayvanı alıp ne yapacaksınız? Yani gerçekten bazı hususlar var ki çok basit açmaya bile değmeyecek konular. KDP’ye de mal olmasını istemiyoruz. Tabi bu konularda yetkili isimlerin ne kadar haberi var bilmiyoruz. Yani orada olan at, eşek gibi hayvanlara el koymak götürüp satmak gibi basitlikler içine düşüyorlar. Yani böyle tahrik edici birçok hareketlilik içindeler. Mesela bu peşmerge gücü buraya geldikten sonra Metina güçlerimiz Zendura’daki taktiklerini değişmek zorunda kaldı. Peki bundan kim fayda gördü, Türk devleti fayda gördü. Yani Zendura’daki tünellerde verilen kahramanca mücadele destansı mücadele bir değişim yapmaya mecbur kaldı. Neden peki? Çünkü bu yerleşen peşmerge güçleri yüzünden. Yani kısacası bu tür yaklaşımlar sadece düşmana fayda sağlar. Kürtler bundan hiç bir fayda görmez.
Bu süreç çok hassas ve kritik bir süreçtir. Bu açıdan bu tür hususlarda daha dikkatli olmak gerekir. Şimdi bazıları sanki biz çok muhtaçmışız ve o yüzden ulusal birlik çağrısı yaptığımızı düşünüyor. Hayır biz muhtaç değiliz. Halkımızın buna ihtiyacı vardır. Mesela şu anda Metina, Zap ve Avaşin’de bizim yanımızda dursalar hemen düşmanı oralardan atarız. Üç buçuk ay oldu düşman halen ilerleme sağlayamadı. Yani eğer bize destek olsalardı düşman bir metre ilerleyemezdi. Bizim beklentimiz buydu, inancımız bu yöndeydi. Kürtler bir irade haline gelebilir. Başarıyı sağlayabilir. Bu üç buçuk ayda verilen mücadele bunu çok açık ortaya koymuştur. Bizim bir olmamız lazım. Bunu yapmasak bile birbirimize zarar vermememiz lazım. Fakat bu konuda ne kadar konuşsak, ne kadar çağrı yapsak da görülüyor ki bir sonuç alınmıyor.
GÜNEY’DE ÇOK HASSAS VE KRİTİK BİR SÜREÇ YAŞANIYOR
Bundan birkaç gün önce Kürt sanatçıların bir seminer yapıp bu konuda konuştuklarını gördüm. Sanatçılar toplumun vicdanıdır. Bir hareketlilik içinde olmaları gerekir. Gerçek aydınlar toplumun vicdanıdır. Onların da bu tür hususlarda sessiz kalmamaları gerekir. Biz herkesin sesini yükseltmesi gerektiğini düşünüyoruz. Güney Kürdistan’da bulunan siyasi partiler başta olmak üzere, tüm sivil toplum örgütleri harekete geçmelidir. Yani biz açığız ve kimin haklı kimin haksız olduğu konusunda oturmaya, netleştirmeye hazırız. Bizim bir gerçekliğimiz var. Burada bir gerilla gerçekliği var kimse bunu göz ardı edemez.
Türk devleti bizi silahla imha etmek istiyor. Biz de silah kullanarak onlara karşı mücadele veriyoruz. Ve mücadelemiz sadece Avaşin, Zap ve Metina’da değil buradan İmralı’ya kadar olan bir mücadeledir. Her şeyden önce Önder Apo bir direniş içinde her türlü fiziki ve psikolojik işkence karşısında. Yani biz hareket olarak böyle bir saldırı altındayız. Bu durumda bize yardım edilmesi gerekir. Eğer yardım edilmiyor ise sorun çıkarılmaması gerekir. Yani bu hususta durum iyi değildir.
Biz bu aşamaya gelmesini istemezdik. Halen bu konuda adım atmaları yönünde beklentimiz var. Bu aşamada topyekün sanatçılar, aydınlar, siyasiler ve halkımız bir çaba içerisine girmeli. Bu durum böyle devam ederse daha kötü sonuçları olabilir. Tekrardan bir çağrı yapmama gerek yok artık. Her şey göz önünde ve herkesin kendi sorumluluklarına sahip çıkmaları gerekiyor. Biz üzerimize düşen sorumluluk gereği çok dikkatli ve hassas davranıyoruz. Ama bu durum ne kadar kontrol altında tutulabilir? Yani durum böyle açıkken tekrardan farklı bir şey söylemeye gerek yok. Daha önce yaptığımız çağrılar geçerlidir. Umuyorum üç arkadaşımızın akıbeti ile ilgili kısa zamanda bir netleşme olur. Bu konuda bir gelişme bekliyoruz.“