Pir Haydar Buga, Alevilikte oruç tutma geleneğinin temelini sorguladı. Buga, “Aleviler niçin niyet eder?” sorusuna “İnsan-i kamil olabilmek için nefse hükmedebilmek” konusuna işaret etti.
Derviş Cemal Ocağı evlatlarından Pir Haydar Buga, ‘Alevilikte Niyet (oruç)’ başlığı ile kaleme aldığı yazıda oruç tutma ritüelini yorumladı. Buga, “Hakka yürüdükten sonra Huri, Nuri veya Gılman ile ödüllendirilmeyeceksek veya cehennem ateşinde tanrının işkence hanesinde cayır cayır yanmayacaksak, varlığın bir parçası isek, her şey şu alemde, evrende ise, günah ve sevap yerine iyilik ve kötülüğü benimsemiş Alevi bir can, niçin niyet edip oruç tutar ki?” sorularına cevap aradı.
“ALEVİLER NİÇİN NİYET EDER?”
Haydar Buga’nın ilgili yazısı şöyle:
Kadimden gelen Yol süreği içerisinde en önemli ritüellerden biridir, niyet etmek, yani oruç tutmak, aç kalanın halinden anlamak, nefsi köreltmek, içindeki yedi merhaleyi (çakrayı, basamağı) aşarak özündeki Hakk ile buluşabilmek.
Kutsal hilal olarak bilinen bereketli topraklar üzerinde adeta insanlığın hafızasını oluşturan Alevi Kızılbaş ana erk toplumu, binlerce yıldır bu yas ve şükran geleneğini sürdürmektedir. Her ne kadar özünden uzaklaştırılmış, köklerinden kopartılmaya çalışılmış olsa da binlerce yıldır sürdürülen bu gelenek, inançsal ritüel, sonradan tarih sayfasına çıkmış olan semavi dinlere de ilham kaynağı olmuştur.
Yola verdikleri ikrar doğrultusunda her baskıya, zulme ve asimilasyon çabasına rağmen, düzenli olarak Matem, Xızır, Gaxan, Nevroz günlerinde niyet edip özlerini Dar’a çekip toplumsal rızalık içerisinde yolun gereğini yerine getirerek aklanıp paklanmışlardır.
İçinde yaşadığımız coğrafyadaki baskıcı İslam toplulukların, dini uygulamalarını, ritüellerini, dinin onlara vadettiklerini görünce, birçok canımızın merak ettiği asıl sorularsa doğal olarak şunlar oluyor:
Cennet, cehennem diye başka bir dünya yok ise, öldükten (Hakka yürüdükten) sonra Huri, Nuri veya Gılman ile ödüllendirilmeyeceksek veya cehennem ateşinde tanrının işkence hanesinde cayır cayır yanmayacaksak, varlığın bir parçası isek, her şey şu alemde, evrende ise, günah ve sevap yerine iyilik ve kötülüğü benimsemiş Alevi bir can, niçin niyet edip oruç tutar ki?
Cennet arzusu veya cehennem korkusundan dolayı mı?
Huri, Gılman arzusundan mı?
Kıldan ince kılıçtan keskin, sırat köprüsünün korkusundan mı?
Günahtan arınıp, sevap kazanma arzusu için mi?
Olmayan öteki dünyada rahat etme sevdası için mi?
Cehennemde cayır cayır yanma veya cehennem zebanilerinin korkusundan mı?
Sırf bütün bunlardan dolayı, Alevi bir can, niyet (oruç tutuyor) ediyor olabilir mi?
Elbette hiç biri değil.
‘Sofilere sohbet gerek
Ahilere ahiret gerek
Mecnunlara Leyla gerek
Bana seni gerek seni’ demiyor mu Pir Yunus?
Cenneti parasız zahide veren, cehennem korkusunu gönlünden silen Alevi toplumu içerisinde olmayan bir cehennem korkusu veya cennet sevdası olabilir mi?
Dini sevgi olanın kıblesi aşktır.
“ALEVİLİK İNSAN-İ KAMİK OLABİLMEYİ HEDEFLER”
Peki Aleviler niçin niyet eder öyleyse?
Çünkü Alevilikte insan; yaşam denilen süreç içerisinde önce insan olabilmeyi, insan kalabilmeyi, ardından kainattaki cümle varı özümseyerek yola verdiği ikrar bağı ile hal ve hareketlerini kendi akıl süzgecinden geçirerek, vicdan terazisiyle tartarak, olgunlaşmayı, olgunlaşarak kemalete ermeyi, yani insan-i kamil olabilmeyi hedefler.
O bilir ki aslolan kemalettir, buna varabilmek için de öncelikle ‘nefs’ denilen illete hükmedebilmek, yani nefsini bilmekten benlikten kurtulmaktan geçer.
Çünkü o bilir ki ‘ben’ diyen biz olmaktan uzaktır ve bencillik nefsin insana kurduğu en büyük tuzaktır.
İşte toplumsal ahlak çerçevesinde ‘Eline, Diline, Beline’ sahip çıkarak yaşam boyu bu üç kutsal mührü üzerinde taşıyarak, Dört kapı kırk makam aşamasından geçebilmek, ikrarına bağlı bir yaşamı sürdürebilmek, Hakk’a göçtükten sonra da cümle canların Hakk hanelerinde, Hakk ile anılıp aşk ile yad edilebilmekten öte değildir. Bundan dolayıdır ki Her Alevi can, yılda en az bir kere halk huzurunda, Hakk meydanında bağlı olduğu ocağın pirinin darına durarak özünü yoklar, kendini aklar, yıktığını kaldırır, döktüğünü doldurur, dost gönüllerini hoş tutar. Her hesabını bu ulu divanda görür, sorgusunu ve sualini başka bir diyara, dünyaya bırakmaz.
Niyet’in (orucun) yegâne amacı; nefsten arınıp, olgun yani ‘kâmil’ insan olabilmektir. Erdemli ve ahlaklı olabilmek.
Adaletli ve merhametli olabilmek.
Doğru ve dürüst olabilmek.
Eşit ve paylaşımcı olabilmek.
Hak ve hakikatten yana olabilmek.
Sevgiyi özümseyerek saygılı olabilmek.
Cümle varı hoşgörü içerisinde kucaklayabilmektir.
Her şeyden önemlisi vicdan sahibi olabilmek ve de ‘Eline, diline, beline, eşine, işine aşına, özüne, sözüne, gözüne sahip çıkmak’ tan geçer.
Niyet ettiğinizde eliniz, diliniz, beliniz, gözünüz, ayağınız; yani bir cümle azanız niyet etmiyor ise; diliniz yalandan, riyadan, fitne-fesattan uzaklaşmamış ise, eliniz size ait olmayanı almaktan geri durmuyorsa, başkasının hakkını gasp ve talan ediyorsa, beliniz namahrem içinde, Yol’a ve eşitine verdiği ikrara bağlı değil ise gözünüze, sözünüze, özünüze sahip değilseniz o günün yegâne kazanımı aç kalmaktan öte gitmez.
Unutmayın ki niyeti (orucu) unutkanlık içinde bilmeden aldığınız bir yudum su, ağzınıza attığınız sakız, yediğiniz bir lokma ekmek veya almak zorunda olduğunuz ilaç bozmaz.
Niyeti /Orucu;
Ahlaksızlık bozar.
Onursuzluk bozar.
Yalancılık bozar.
Hırsızlık bozar.
Hillekarlık bozar.
Arsızlık bozar.
Edepsizlik bozar.
Başkasının hakkını gasp etmek bozar
Bir cana kıymak bozar.
Nefsine hakim olamamak bozar.
Kısacası niyeti, vicdansızlık bozar.
Alevi bir can sadece Matemde, Gağanda veya Xızır da değil, bir yaşam boyunca o üç kutsal mührü (eline, diline, beline) üstünde, özünde taşıyarak, içinde yaşam sürdürdüğü bu evrenin bütün canlıların ortak yaşam alanı olarak görmesi, birlikte yaşadığı toplumun tüm fertleriyle müsahip olma zorunluluğu vardır. Ancak böyle olunur ise hak yemeden, hak yedirmeden alemde yaşayan her canlının hakkına ve hukukuna riayet ederek, hiç kimseyi dilinden, ırkından, renginden veya cinsiyetinden dolayı ayırt etmeden barış ve hoşgörü içerisinde yaşayabilir insan.
Şayet bunlar yaşamda karşılık buluyorsa, bilin ki o can Hakk yolunun yolcusu olmuş, deryalara doğru yelken açmış olur. O deryaya yelken açan cana Aşk-ı niyazımız ola.”