Dostoyevski bu romanı ile dünyanın en büyük romancıları arasına girmiştir, beş romanlık dizinin ilkidir ki diğer romanlar Budala, Ecinniler, Delikanlı ve Karamazov Kardeşlerdir. Bu eserlerinde Dostoyevski ahlaki, felsefi konuları öne çıkarır, bunu yaparken elbette ki edebiyatın sınırları dışına çıkmaz. Suç ve Ceza yayınlandığı sıralarda bir tefeci bir öğrenci tarafından Moskova’da romandakine benzer biçimde gerçekten öldürülmüştür, esin kaynakları buralardadır.
Roman kahramanı Raskolnikov annesinden gelen yardımla okumaya çalışan hukuk öğrencisidir. Babası ölmüştür, yoksul ailesinden para gelmeyince ekonomik sıkıntıları artar, ev kirasını ödeyemez. Bu yüzden değerli eşyalarını tefeci kadına rehin verir ama sorunları daha da büyür, sıkıştıkça rehine verdiği eşyaların fiyatı düşer, bunalımları artık iyice derinleşir. En sonunda dört aylık kira gelirini almak için ev sahibi onu mahkemeye verir. Bu tür bir hayat son derece yıpratıcıdır, Raskolnikov bu şartlarda tefeci kadının adeta kölesi gibi olur. Ailesinden para gelse de bunlar hep katlanan borçlarına gider. Bir noktadan sonra artık tefeci kadının toplum için zararlı olduğunu düşünmeye başlar, asalak haliyle yaşamayı hak etmiyordur.
Bir akşam evine döndüğünde Raskolnikov annesinin mektubunu görür, yazılanlara göre kız kardeşi Dunya yaşlı biriyle evlendirilecektir. Bu evlilik olmamalı diye düşünür. Uykuya dalar, kötü kötü düşler görüp uyanır. Bunalımlı, alt üst olmuş haliyle sonunda baltayı kapar, tefeci kadının evine gider, kimseler görmeden içeri girer, baltayı kadının kafasına indirir. Ölü beden ortalıkta yatarken evdeki birkaç parça eşyayı alır. Bu sırada tefeci kadının kız kardeşi ile karşılaşır, ablasından hep dayak yiyen masum biridir, cinayete tanıklık etmesin diye Raskolnikov onu da öldürür.
Bu cinayetler Raskolnikov’u alt üst eder, evden çıkıp her şeyi itiraf etmek ister, titreme nöbetlerine girer. Bu sırada uzun uzun kapı çalınır, gelen iki kişidir. Kapıyı açmaz, bu yüzden gelenler kapıcıya giderler, tam bu sırada Raskolnikov evden uzaklaşır, korku içindedir, hep titrer. Evden aldığı mücevherleri, takıları bir yere saklar, bundan sonra tedirginliği hep artar, iki gün uyur, bu sırada bir arkadaşı doktor getirir, muayene eden doktor onun iyi olacağını söyler. Raskolnikov uyanınca onları evden kovar, kendisi de evden çıkıp bara gider. Döndüğü zaman annesi ile kız kardeşini kendini beklerken bulur. Anne oğlunun halini görünce titreme nöbetlerine girer.
Bu süreçte Raskolnikov tefeci kadını öldürmeyi bir görev bilse de yanındaki masum kadını öldürdüğü için hep vicdan azabı duyar, bu yüzden bunalımları daha da derinleşir. Böylesi ruh halindeyken bir gün tanıdığı Marmeladov trafik kazası geçirir, bunu gören Raskolnikov yaralı bir halde onu evine götürür. Ancak daha sonra adam ölür, cenazesinde onun kızı Sonya ile karşılaşır, ondan büyülenir. Bundan sonra sürekli Sonya’yı düşünmeye, fırsat buldukça onunla konuşmaya başlar.
Raskolnikov iz bırakmadığı halde, katil dönüp dolaşıp cinayet mahalline döner sözünü doğrulayarak, bir süre sonra tefecinin evine gider, konuşma ve tavırlarından dolayı burada kuşkuları üzerine çeker, soruşturmayı yürüten komiserle tanışır, komiser ondan iyice şüphelenir.
Cinayetten sonra katil neden dönüp dolaşıp cinayet mahalline gider? Bunun nedeni cinayet sonrası orada neler olduğu mudur? Raskolnikov hiç gereği yokken bu yüzden mi oraya gitmiştir? Dostoyevski bunları okura duyumsatır.
Raskolnikov bir gün başka bir nedenden dolayı karakola çağırılınca katil olduğunun anlaşıldığını sanır ve karakolda fenalık geçirir, böylece baş şüpheli haline gelir. Öte yandan başka birisi cinayeti işlediğini itiraf etmiştir ama komiser asıl katilin Raskolnikov olduğunu artık bilmektedir, cinayeti itiraf etmesi için onu sıkıştırır.
Bu süreçte Raskolnikov vicdan azabından kurtulmak için cinayet işlediğini Sonya’ya itiraf eder. Sonya ona teslim olmasını, her şeyi itiraf etmesini, Tanrıdan ve insanlardan özür dilemesini ister, bunu yaptığı takdirde böylesi bir paylaşım onun ruhuna iyi gelecek, onu yüklerinden kurtaracaktır.
Komiser, itiraf edip kendine saygısını yitirmemesi için Raskolnikov’a fırsat tanır. Raskolnikov en sonunda Sonya’nın da yardımlarıyla teslim olur. Mahkeme iyi halinden, tefeci kadının evinden aldığı değerli eşyaları kullanmadığından, eğitimli, fedakâr kişiliğinden ve hepsinden önemlisi teslim olmasından dolayı iyi hal indirimi uygular, sekiz yıl kürek mahkûmiyetine çarptırır, bundan sonra Sibirya’ya sürgün edilir.
Sonya ardından gider, orada her gün Raskolnikov’u ziyaret eder, ayrıca onun ailesi ile sürekli mektuplaşır, onların tek haber kaynağı olur. Raskolnikov, Sonya’nın sevgisi ile hayata bağlanır, gelecek planlarını birlikte yaparlar. Raskolnikov kendine güç vermesi için tanrıya yalvarır, ondan af diler.
Dostoyevski bu romanında suçu ele alırken kendi sürgünlüğünün buna derinlik kattığı kesindir. Sibirya’da yıllarca birçok suçlu ile birlikte kalmış, onların hikâyelerini dinlemiştir. İnsanların suç işleme nedenlerine girer, bunlar arasında toplumsal hayattan memnun olmama duygusu başta gelen nedenlerdendir, buradan çıkışı ahlaki değerlerin geliştirilmesinde görür.
Bu romanı yazmadan önce yayıncısına Sarhoş adlı bir öykü yazmayı önermiştir, sarhoş çocuklarını da ele alacaktır ama kabul edilmez. Bundan sonra bu öyküyü romana yedirir, böylece ele aldığı konuları daha da genişletir. Romanın ana izleği adından da anlaşılacağı üzere suç ve cezadır, bir cinayet üzerinden bunları irdelemekle kalmaz, küçük suçlar cezalandırırken büyüklerin neden cezalandırılmadığını, ötesi bunların bir hak gibi değerlendirildiğini de okura duyumsatır, buna dair sorular sorar, bunu Raskolnikov karakteri üzerinden dillendirir:
“Napoleon ve onun gibiler kendi amaçları uğruna sayısız cana kıyma hakkına sahiplerse, ben neden böyle bir hakka sahip olmayayım? Neden, kendimi ve yakın çevremi yoksulluğun pençesinden, Sonya’yı fuhuştan kurtarmak için şu iğrenç tefeci kocakarıyı öldürerek elde edeceğim parayı bu amaç için kullanmayayım?”
Raskolnikov bu tür gerekçelerle vicdanını rahatlatmak istese de başaralı olamaz, ama okura savaşın çok daha büyük bir cinayet olduğu mesajını da böylece vermiş olur.
Roman, sahici karakterleri, Rus toplumunu gerçekçi biçimde anlatması dolayısıyla da okura ayna tutar. Yoksul, bitkin ama parlak zekaya sahip bir öğrenci zar zor geçimini sağlarken asalak bir tefeciye köle olabilmektedir. Bu bağlamda umutsuzluğa kapılmış insanların derin psikolojik analizlerini de yapar. Buna göre çıkışı arayan genç insan korkunç fikirler düşünmeye başlar, yaşlı, egoist, hasta bir tefeciyi öldürme arzusu böyle gelişir. Bu tür bir yaşantı içindeki karakter üzerinden Dostoyevski mülkiyet, cinayet, zenginlik gibi konuları da okura sorgulatır. Ahlaki çöküş karşısında roman kahramanının tepkilerini gösterirken bunun sebeplerini yoksulluk üzerinden betimler.
Romanın bir özelliği de mekan olay ilişkisidir. Raskolnikov tabut gibi bir odada yaşar, Sonya daha rahat bir ortamdadır, meyhaneler de anlatılan mekânlar arasındadır. Buralarda alt sınıftan insanların yaşantıları verilir.
Romanda ilk bölüm kahramanın itirafıdır, onun dilinden anlatılır. Bu anlatım şekli ile yazar, kahramanın iç dünyasına ayrıntılı biçimde girer, psikolojik derinliğini verir. Romanın genel akışı içinde roman kahramanı Raskolnikov üzerinden Dostoyevski’nin gençliğe bakışı da gözler önüne serilir ki çok sevecendir, kınamaz, suçlamaz, acır. Raskolnikov onuruna düşkün talihsiz bir gençtir, diğer katillere benzemez, onlarla karşılaştırmak bile abestir.
Raskolnikov tefeciyi tanımadan önce de kafasında birçok şeyi tasarlamıştır. İnsanlığın hallerini düzene koyma fikri onda hep vardır, bunun için bir canlı öldürmek günah değildir, böyle inanır. Tefecinin parasını alıp yoksul öğrencilere yardım etme fikri bunun son noktasıdır, bunu insani bir görev olarak değerlendirir, böylece suçundan aklanabilecektir, böyle umar. Neden yaşadığını bile sorgulamayan, paranın esiri olmuş, bunu hiçte ahlaki olmayan yollardan elde eden hasta bir kadını öldürmek suç mudur diye sorar, böylece suç nedir, ceza nedir sorunsalını tüm çıplaklığı ile okura sorgulatır.
Öte yandan Dostoyevski evlilik konusunu da ele alır, zengin bir adamın yoksul bir kadına evlenme teklif etmesi bağlamında evlilik kurumu nedir, ne değildir sorusunu sordurtur. Zengin adama göre böyle bir teklif fedakârlıktır, oysa bunun bir bedelinin olacağı, kadının onun kolunda adeta bir süs eşyasına dönüşeceği, ötesi onu istediği gibi yöneteceği açıktır. Kadın cephesinden konuya baktığında bunu bir aşağılama olarak kabul eder, böylesi bir durum ruhu satmakla eşdeğerdir. İnsan, rahat bir yaşam için ahlaki özgürlüğünden vazgeçmemelidir.
Raskolnikov cinayeti işledikten sonra itiraf etmek ister, cinayeti neden işlediğini bile anlamakta güçlük çeker, sonuçları acı olsa da katlanacaktır. Alacağı cezanın yanında sevdiği insanların kendisine dehşetle bakmasından da korkar. Bu bağlamda koskoca dünyada yalnız kalma korkusu yaşar. Öte yandan bu cinayet açığa çıktığında annesinin kahırdan öleceğini de düşünür, tüm sevdikleri ondan uzaklaşacaktır. Bu yüzden sırrını kimseye söyleyemez. Tüm bu duygular ağırdır, olay sadece kendine yansısa her şey farklı olacaktır, bunlar acısını artırır.
Suç ve ceza izleklerinden başka Dostoyevski ahlaki sorunu da ele alır, üvey annesinin baskısı ile ekmek parası için fahişelik yapan Sonya ile bunu gündeme getirir. Böylesi bir yaşam biçimi, toplumun çizdiği ahlaki sınırları aşmaktadır, oysa erkeklerin çoğu fahişelerle cinsel ilişkiye girse bile, yine de kadın suçlu görülmektedir, bu ikiyüzlü erkek egemen ahlakını da sorgulatır. Böyle yaftalanan kadın mecbur olmadığı halde sevdiği adamın, Raskolnikov’un peşinden sürgüne gidecektir.
Raskolnikov, Dunya ile Sonya’nın kendilerini kurban ettiğini düşünür, bundan çok rahatsız olur. Bu iki genç kadın için endişelenir, tüm yaşadıklarına rağmen diğerkam özelliklerini kaybetmemiştir. Bu karakterler üzerinden kadının toplumsal konumunu, karar verici konumdaki erkeklerin daha üstte bir yerde durduğunu da hissettirir.
Raskolnikov sürgünlükten dolayı kendini yalnız hisseder, bu psikoloji ile en çok Sonya’ya ihtiyaç duyar. Çünkü o da toplumun değer yargılarına göre suçludur, başkaları için ahlaki değerlerini kurban etmiş, fahişelik yaparak günah işlemiştir. Diğer yandan Sonya onu suçlamaz, anlar, ötesi ona acır. Tıpkı bir psikolog gibi itiraflarını dinleyerek onu rahatlatır, onun için çıkış yolu arar, hal böyle olunca Raskolnikov onun yanında kendini yalnız hissetmez.
Dostoyevski romanda genel anlamda karamsar bir tablo çizer, karakterlerin dünyası karanlıktır, günübirlik dünyalarında pek umut yoktur, ezilmiş, çıkış yolu bulamamış, yalnız insanın çıkışsızlığı vardır. Raskolnikov’un ruh halini betimleyişi bunu derinden hissettirir.
Tüm karakterlerin iç dünyalarının derinliklerine giren Dostoyevski salt suç ve ceza sınırları içinde kalmaz, böylece roman polisiye kategorisinin dışına çıkar; siyasi, ideolojik, dinsel, psikolojik ve sosyolojik öğeler iç içe geçer. Konuları gerçekçi biçimde ele alması, bunları keskin bir biçimde dillendirmesi onu özel bir yere oturtur. Toplumsal koşulların dayatmaları sonucunda düzgün bir gencin cinayet işlemesini bu denli gerçekçi bir biçimde anlatarak eşitsizlikleri tüm çıplaklığı ile gözler önüne serer, böylece çıkarcı bir toplumun mahrem yerlerini teşhir etmiş olur.
Raskolnikov’un sıradan bir suçlu olmaması dolayısıyla işlediği cinayet üzerinden insandaki suç işleme eğilimini de Dostoyevski okura sorgulatır. Suç işleme eğilimi insanda doğuştan gelen bir özellik midir, her şartta bu tür insanlar suç işlemeye meyilli midir? Yoksa suça iten etkenler toplumsal mıdır? Bunları da okura duyumsatır.
Sonuçta Dostoyevski; insanların, hiç tanımadığı birilerini yargılama, eleştirme hakkı olmadığını, merhametin ne olduğunu anlatır, tüm bunlar bilindiği takdirde insan varoluşun sırrına erecek, güçlüklerle başa çıkabilme yeteneğini geliştirebilecektir.