Kafka babasına yazdığı ama ona vermediği mektubunu Schelesen’de kaldığı pansiyonda dokuz günde yazar, 10 Kasım 1919 günü başlar, el yazısıyla 104 sayfadır. Bu sırada kısa süreliğine Prag’dan ayrılıp anılan pansiyona gelmiştir, bundan önce henüz daha Prag’da iken bu mektubu yazmayı planlar, bunu kız kardeşi Ottla’ya da açar. Bu mektubu Julie ile evlenememiş olmasının ardından kaleme alır ki ayrılığın bunu tetiklediği büyük olasılıktır. Babası Herman Kafka bu evliliğe şiddetle karşı çıkmış, dolayısıyla Franz kendini baskı altında hissetmiştir, nişanın bozulmasından babasını sorumlu tutar. Baba ile oğulun arası çok kötü biçimde bozulduktan sonra kaleme alınan mektup olan bitenlere açıklık getirme amacı taşır, postayla ya da elden verilmemiş olsa da doğrudan babaya verilme amacıyla yazılmıştır. Kafka bu tutumunu daha sonra Milena’ya yazdığı mektupta şöyle ifade edecektir:
“Eskiden ne halde olduğumu bilmek istersen […] babama yazdığım ama hala vermediğim o dev mektubu gönderirim sana.”
Bunu yazmadan maksadı Milena’nın da babasıyla benzer şekilde sorunlar yaşamasındandır. Mektubu o gün vermeyi düşündüğünü söylese de daha sonra da vermeyecektir. Öte yandan Milena da okuyamaz. Kafka bu mektubu daha sonra daktilo ile yazmaya başlar ama bitiremez, bu sırada pek değişiklik yapmaz. İlk yazdığı anın üzerinden epeyce zaman geçince babadan ziyade mektuba daha farklı anlamlar yüklediğinin işaretleri olduğu söylenir, çünkü yayımlanmasını istediği metinleri daktiloya çekme gibi bir alışkanlığı vardır.
Kafka mektubuna ‘Çok Sevgili Babam’ diyerek başlar ve onunla hesaplaşmaya girer, bunu yaparken kendi iç dünyasının derinliklerine de gidecektir. Baskın bir otoriter yapıya sahip olan babasıyla ilgili korkusunu ele alır önce. Çünkü babası ona bu korkunun nedenini sormuştur. Yanıt için önce bocalar ama kaynağına inmek ister, konuşarak anlatamayacak kadar birçok nedeni vardır, bu yüzden yazıya başvurduğunu belirtir. Bu konuyu babası hep basite almıştır, bu noktada Kafka babasının bakış açısını kendince açıklar:
“Bütün ömrün boyunca çok çalıştın, çocukların için özellikle de benim için her şeyini feda ettin. Ben de bu sayede har vurup harman savurarak yaşadım, istediğim öğrenimi yapmak için sınırsız bir özgürlüğe sahip oldum, açlık kaygısı çekmedim, aslında hiçbir konuda kaygılanmadım; buna karşılık gönül borcu da istemedin, çocukların gönül borcunu bilirsin ama en azından sana yakın davranılmasını, duygularının paylaşıldığını gösteren bir işaret bekledin. Oysa ben hep senden kaçtım; kitaplara, çılgın arkadaşlara, aşırı uçlara sığınarak senden saklandım. Seninle hiçbir zaman açık konuşmadım, senin yanına da gelmedim. […] İşinle de başka sorunlarınla da ilgilenmedim. Fabrikayı başına sardım ve seni ortada bıraktım. Ottla’nın sana direnişini destekledim.”
Öte yandan babanın gözünde Kafka parmağını bile oynatmayan, duygusuz, yabancı, nankör, sinagoga gitmeyen, ailesine bağlı olmayan biridir, suçlamalarında o kadar ileri gider ki sorun sadece oğuldadır, kendisi pürü paktır. Kafka tüm bunlara bir dereceye kadar hak verdiğini söyler, ama kendisinin de suçsuz olduğunu belirtir.
Babası mektuptan bir süre önce diğer babalar gibi olamasa da onu hep sevdiğini söylemiştir, Franz’ın da onun iyi niyetli olduğundan kuşkusu yoktur, ancak söylenen bu sözü samimi bulmaz, onun davranışları yapmacık değildir ama rolde yapmıyordur, kendini haklı gösterme inadıdır.
Franz kişiliği üzerindeki babasının etkisini yadsımaz, abartılı bulur. Onsuz yetişmesi halinde farklı bir insan olacağı kesindir, o zaman belki de iyi anlaşacaklardır, ötesi baba değil de amca, arkadaş, şef ve hatta kayınpederi olsa mutlu olacaktır, ama baba olmak için çok güçlü bir karakterdir, onu ezmektedir. Baba tarafından ziyade anne tarafına benzediğini ama baba tarafının kurallarına mahkûm olduğunu ifade eder. Oysa iyi ya da kötü yanlarıyla, zaaf ve hatalarıyla babanın dünyası her yönüyle çok farklıdır, dünya görüşü anlamıyla Kafkalardan farklı olsa da durum budur. Bu noktada babasının bu tarafını tam göremediğini itiraf eder, amcalarını göz önüne aldığında karakter anlamında babasını kendine daha yakın bulur. Amcalar babasına göre daha neşeli, daha dinç, daha doğaldır, sert değillerdir.
Babanın aklına yatmayan bir şeyi yapmak, onun başlatmadığı konuda konuşmak olanaksızdır, çocuk hiçbir şey söylemeden yapmak zorundadır. Aksi hali otoriter baba için kabul edilecek bir şey değildir, onunla sakin bir şekilde konuşamaz, böylesi bir iletişimsizlik çocuk ile baba ilişkisini zamanla iyice koparır. Franz içe kapanmasını, az konuşmasını bunlara da bağlar, konuşmayı unuttuğunu söyler, baba ona sözü çok erken yasaklamış, parmak sallayarak tek kelime bile etme diye tehdit ettiği de olmuştur.
Hep suçlanan, hep itaat etmesi istenen çocuk sonuçta ya tepkisel olacak ya da içine kapanacaktır ki Franz Kafka içine kapanır, kendince önlemler alır, babasından kaçıp kurtulmayı denemez, fazlasıyla uysaldır, sessizliğe gömülür, babadan uzaklaşınca kendine gelir. Ama baba bunlara bile içerlenir, her şeyi kendine karşıt olarak görür. Sağa sola aşırı derecede sövüp sayan ama küfrü yasaklayan bir baba figürü çocuğu zamanla hissizleştirir.
Tüm bunların yanı sıra alay ederek eğitmek gibi bir yöntemi vardır, bu yönüne baba çok güvenir, böylece üstünlük sağlayacaktır. Hep küçümseyerek emir verir, bunu yaparken sinirli bir gülüş vardır suratında. Çocuk kötü bir şey yaptığını daha anlamadan böylece cezalandırılmış olur, yürek burkar, böylesi bir değer vermezlik çocuğu iyice tahrik eder.
Baba bazen çocukla muhatap bile olmaz, anne üzerinden onu küçümser, sanki anne ile konuşuyormuş gibidir ama bıçak gibi sözlerini çocuğa saplar, çocuk bu durumda soru sormaya bile cesaret edemez. Baba bunu alışkanlık haline getirir, sadece Franz’a değil, kızlarına da aynı şekilde davranır, huyudur. Böylece sürekli kaçmayı ya da içine kapanmayı düşünen, kafa tutan çocuklar yetişir. Aile huzur bulmaz, herkes acı çeker.
Baba nadir de olsa duygularını belli eder, sessizce acı çeker, sevgisini ve iyiliğini duyumsatır, çocuk da bu sıralarda duygulanır, bu anları olağanüstü güzel bulur. Böyle anlarda çocuk uzanır, mutluluktan ağlar, Kafka bu anları yazarken de ağladığını yazar.
Kafka tüm bu davranışlar karşısında savunma amaçlı bazı davranışlar geliştirir, bir ölçüde direnebilmek, kısmen ondan intikam almak amacındadır. Bu kapsamda babasının bazı davranışlarını gözlemler, gülünç bulduklarını aklında tutar, ötesi abartır, karikatürize eder. Buna göre kolayca gösterişe kapılandır, kendinden güçlülere hayranlık duyup sürekli bundan bahsedendir. Baba daha sonra çocuğun bu davranışlarına karşı önlemler alır.
Baba tüm bunları yaparken asla dayak atmaz ama bundan daha beter eder, bağırır, çağırır, aşağılar. Ötesi baba çoğu kez çocuğun dayağı hak ettiğini vurgular ama o merhametlidir, bu yüzden dövmez ama aşağılar, tüm bunlar çocukta suçluluk duygusunu biriktirir, ona karşı kendini borçlu hisseder.
Franz bu mektubunda kendi ilişkilerinin yanında ailenin diğer bireylerini de anlatır. Aileden, hele ki annesinden kaçmak gibi bir derdi olmadığını söyler, annesi zaten onu bir şekilde koruyandır ama babaya tabidir. Yıllar geçtikçe annesi babasına daha da bağlanır, onun verdiği kararları körü körüne kabullenir, Ottla konusunda bile böyle davranır ama çok yıpranır, herkesten çok çalışır, herkesten çok acı çeker, herkes ona yüklenir, iki ateş arasında kalır.
Franz babasından kurtuluşu Musevilikte de arar ama bulamaz, oysa babası ile yolunun burada kesişebileceğini ummuştur, böylece uzlaşabileceklerdir ama onun Musevilik anlayışını da sorgular, nasıl bir şey diye sorar ve bu dine karşı üç farklı şekilde tavır aldığını söyler. Geçirdiği aşamaları tek tek ele alır. Buna göre çocukluğunda babası ile aynı fikirdedir, sinagoga gitmediği, oruç tutmadığı için kendini suçlamıştır, bu davranış kendine karşı değildir, babasına haksızlık yaptığını düşünür, içini suçluluk duygusu kaplar. Biraz daha büyüyüp genç bir adam olduğunda babası ile aynı kulvarda değildir, onun hiçlik boyutundaki Museviliğine özenmez, bu yüzden de babası onu suçlar, bunu da anlamadığını belirtir. Oysa babasının din anlayışı eğlence gibi bir şeydir, daha da öte bir şeydir. Bu dönemde Franz yılda dört kez sinagoga gider. Babasını gözlemler, bu işi ciddiye alanlar gibi değildir, onu çok kayıtsız bulur. Öte yandan sinagoga gittiğinde orada oyalanır, uzun saatler boyunca uyuklar, bazı ufak değişikliklerden keyif almaya çalışır. Ayrıca orada bulunmaktan korkar da, bu korkusu Tevrat’ın önüne çağırılma korkusudur, bunu yıllarca içinde duyumsar, titrer. Bu ritüeller evde daha gevşek, baştan savma geçiştirilir ama çocuk boyun eğmek zorundadır, kendini böyle hisseder. Daha sonraları olaya farklı bir açıdan bakmaya başlayınca babası onu ihanetle suçlar.
Baba, Franz’ın yazmasından da rahatsız olur, hoşuna gitmez ama bu durum oğul için daha iyidir, bu konuda bağımsız davranmasına neden olur ve bu sayede babadan iyice uzaklaşır. Artık bir nebze daha güven içindedir, böyle duyumsar. Şevkini kırsa da aslında rahatlar, bu da iç dünyasındaki engelleri kırdığı anlamına gelir, yazı onu özgürleştirir, yazarak içini döker, yazılarında hep babası vardır. Böylece aslında onunla vedalaşır, bu vedanın kurallarını oğul koyar.
Bunlardan başka baba esas olarak oğlunun meslek seçiminde hoşgörülü davranır, sabırlıdır, onu özgür bırakır, en azından oğul böyle duyumsar. Bunu yaparken babanın sınıfsal refleksleri doğaldır ki devrededir, çok önemsediği Musevi orta sınıf değer yargıları kendini gösterir. Oğlunun zayıf bünyeli olduğunu düşünerek ona uygun çıkarsamalar yapar, zaten o çok ders çalışandır, onun isteklerinden daha çok babanın istekleri öne çıkar, onu yönlendirir. Meslek seçme özgürlüğünü Kafka bu şartlarda elde eder ama bu özgürlüğü kullanacak gücü olup olmadığını da sorgular, babasının ağırlığını hep üzerinde hisseder ve bu da onu aşağı doğru çeker. Hep kendine güvensiz biri olacak, başaramayacağını sanırken hep başaracak, her ne olursa olsun, bu durum onda kendine güven sağlamayacaktır.
Babası onun engellenmiş olmasını diğer başarısızlıkları ile bir tutar, bunun önemini küçümser ve bu konuda çok ileri gider ki tartışmalarda farklı noktalara varırlar. Oysa oğul için bu konu çok önemlidir, onun için evlenmek, dünyaya gelen çocukların hepsini kucaklamak, güvenilir olmayan bu dünyada onları koruyabilmek bir insanın başarabileceği en önemli konulardandır. Bunu başaranlar o kadar da çok değildir, birçoğu bir şey yapmadan bunları gerçekleştirir. Kafka tüm bunlara hazır değildir, baba desteği zaten yoktur, onun çokta umurunda değildir, kendi dünyasındadır, sınıfsal konumuna uygun cinsel geleneklere göre hareket eder. Baba burada da ağır bir şekilde müdahale eder, en büyük engeldir, araya girer ama pek başarılı olamaz. Baba ile oğulun duygu dünyaları oldukça farklıdır. Babanın masum bulduğu şey oğul için suçluluk anlamı taşır.
Tüm bunları yazdıktan sonra Kafka babasından beklediği olası yanıtlara göre değerlendirmeler de yapar, yüzleşmesini ister. Babasıyla yöntem olarak aynı noktada kesiştiğini ekler, onu tatminsiz bulur, tüm suçu kendi üzerine attığını aklına koyduğundan rahatsızdır. Ötesi onu kuralsız bir böcek gibi görür, sokup kaçandır, bir şövalye gibi olmasını ister, ağır suçlamalar yöneltir.
“Yaşamaya gücün yok senin. Ama kendini suçlamadan, kaygı duymadan kolayca bu durumu kabullenmek için bütün yaşama gücünü benim yok ettiğimi, senden bu gücü alıp kendime mal ettiğimi kanıtlamaya çalışıyorsun. Yaşamaya gücünün olmamasını umursamıyorsun bile, nasıl olsa sorumlu olan benim; rahatça uzanıyorsun ve hayatın boyunca ruhen ve bedenen kendini bana taşıtmak istiyorsun.”
Babasının evlilik konusunda yazdığı mektuptan yola çıkarak da değerlendirmeler yapar. Babanın başkalarına duyduğu güvensizlik, aslında kendine güvensizlikten daha büyük değildir. Bu noktada bazı yönlerden babasının haklı olduğunu inkar etmez.
Kafka bu uzun mektubuyla hem kendisiyle hem de babasıyla derinden yüzleşir, babasını da bu yüzleşmeye çağırmaktır asıl derdi. Yaşam ona göre sabır oyunundan öte bir şeydir, ne kadar terapi etkisi yapmıştır, tam bilinemez ama iç dünyasında rahatlamayı umduğu kesindir, belki de böylece yaşamak da ölmek de daha kolay olacaktır.