İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, Habertürk TV’de gündeme ilişkin açıklamalarda bulundu.
Türkiye’nin İstanbul Sözleşmesi’nden ayrılmasına değinen Akşener, „İstanbul Sözleşmesi’nden çıktığımız için kadınlar olarak kendimizi çok yalnız hissedeceğiz“ dedi.
Kanal İstanbul Projesi’ne değinen Akşener, „Milletin rızası var mı? Yok. İstanbulluya sorulmuş mu? Hayır. Alınan borç milletin menfaatine mi, yoksa sistemin sürdürülmesine mi yarayacak? Biz de diyoruz ki, ayağınızı denk alın“ ifadelerini kullandı.
Suç örgütü lideri Sedat Peker’in açıklamalarını takip ettiğini belirten Akşener, „Gözden kaçan bir şey var. Bir otel var ya. Otelin sahibinin kızının konuşmasını izledim. Bu ülkede şantajlar olmuştur, çantayla paralar alınmıştır, yolsuzluklar yapılmıştır falan filan. Ama fabrikanın tapusunu, tapu olarak üzerinizde olanın üzerine çökülme diye bir kavram olmamıştır“ diye konuştu.
Akşener’in açıklamalarından öne çıkanlar şöyle:
„Çok yalnız hissedeceğiz. İstanbul Sözleşmesi ister seküler, ister muhafazakar pek çok kadının kendisini güvence altında hissettiği kavram oldu.
İstanbul Sözleşmesi’ni sayın Erdoğan imzaladı, AK Parti imzaladı. Bütün kadınlar bu konuda iktidar partisinin ne kadar eleştirirsek eleştirelim övmekten geri durmadık. Bir grup adamın tırnak içinde adamın itirazıyla çıkıldı. Birçok kişi müracaat etti. Ben de müracaat ettim. Danıştay benim itirazımı reddetti ve karara bağladı.
İstanbul Sözleşmesi’nden çıktığımız için kadınlar olarak kendimizi çok yalnız hissedeceğiz. Çok üzgünüm. Sosyolojik olarak daha şehirli daha seküler kadınların meselesi değil, bütün kadınların meselesi bu.
KANAL İSTANBUL AÇIKLAMASI
Hadi bakalım sayın Erdoğan bir referandum yapsın. En büyük ihracatımız AB’ye. 1.7 milyar dolar bu fabrika, üreticilere yatırım yapması lazım ki zarar görmesin. İthalat-ihracat dengesini değiştirebilecek üretimler yapmamız lazım bizim. İnat edip borç alıyor şimdi. Biz dedik ki ’sakın ola ki buraya para vermeyin, ödemeyeceğiz‘ dedik. Tiksindirici borç diye bir kavram var. 1870’li yıllarda. Gayrimeşru, şaibeli borçlarla ilgili bir tarif. Finans kuruluşları bir yatırıma, demokrasi dışı davranan tek adam sistemlerde bazı liderlerin kendi gelecekleri amaçlı yaptıkları yatırımların, o ülkelerde seçim kaybedildiğinde o milletin sırtına yük olarak çıkması.
Milletin rızası var mı? Yok. İstanbulluya sorulmuş mu? Hayır. Alınan borç milletin menfaatine mi, yoksa sistemin sürdürülmesine mi yarayacak? Biz de diyoruz ki, ayağınızı denk alın. Ekvator ve Haiti’de aynı şekilde borçlandırma yapmış, sonra seçilenler itiraz etmiş sonra da borç silinmiş yüzde 70’e kadar. Biz bunu açık, net söylüyoruz. Biz niye mega projelere karşı olalım ki?
„SEDAT PEKER’İN AÇIKLAMALARINI TAKİP EDİYORUM“
Sedat Peker’in açıklamalarını herkes gibi takip edenlerden birisiyim. Gözden kaçan bir şey var. Bir otel var ya. Otelin sahibinin kızının konuşmasını izledim. Bu ülkede şantajlar olmuştur, çantayla paralar alınmıştır, yolsuzluklar yapılmıştır falan filan. Ama fabrikanın tapusunu, tapu olarak üzerinizde olanın üzerine çökülme diye bir kavram olmamıştır. Tapunuzu hiçbir güç alamaz. Tapunun delinmesi her şeyin sorgulanması anlamına gelir. Zonguldak’a gittim. Arkadaşlara dedim ki, o hanımefendinin yaptığı bütün konuşmaları dinledim. Sanıyorum zankaydı galiba.
Sıradan insanlarsınız, eviniz var, bir tane dükkanınız var tapulu. Silah zoruyla alamazlar ama hakim ayarlarlarsa alınır. Zonguldak’ta bir kadın yanıma geldi. ‚İmam nikahıyla evliydim, iki oğlum var. Kocam öldü. 6 bin lira maaş bağlandı‘ dedi. İddiasına göre aile kadın için kötü yola düştü diye bir rapor alıyor. Sokakta gördüm. Evden atmışlar, çocuklar mahkeme sonuçlanıncaya kadar Çocuk Esirgeme’de, kadın dışarıda.
Dedim ki fabrikanın otelin tapusu, şimdi de ev tapusu. Hanımefendinin son durumunu bilmiyorum. Lütfü Türkkan Bey takip ediyor. Kadın evden çıkarılmış. Maaşa el konmuş. Bu bilek gücüyle, silah gücüyle olmaz. Buradan ilan ediyorum, ben bundan korktum. Bu tapu delinmesi can masumiyetiyle aynıdır. Ne Osmanlı devrinde olmuştur bu. Hapse girersin tapu sende kalır. Hakim ayarlayıp, tapunun alınmasından bahsediyorum.
„TEK ADAYLA GİTMENİN UYGUN OLACAĞINI SÖYLEMİŞTİM“
İki ittifak var. Cumhur İttifakı 2017 referandumdan itibaren başat iki siyasi parti, BBP ve Vatan Partisi yanında yürüyorlar. Biz o zaman referandumda hayır kampanyası yürüttük. CHP ve DP’de yürüttü. Sonrasında biz İYİ Parti kuruldu. CHP, İYİ Parti, Saadet Partisi ayrı ayrı girdi. DP bizim listemizden seçime girdi. 31 Mart yerel seçimlerine giderken CHP ile İYİ Parti yan yana geldi ve ittifak modeli oldu. Sonra Gelecek Partisi, Deva Partisi ve Sayın İnce’nin partisi var. Biz aslında işbirliği yapan siyasi partileriz. Bizim için ‚mezara kadar, senin için ölürüz‘ yok. Cumhur İttifakı çok duygusal bir birliktelik.
Tecrübeme dayanarak söylüyorum, 24 Haziran’da Cumhurbaşkanı adayıydım. 31 Mart’ta rasyonel işbirliği üzerinde kazanımlar var. Türkiye’ye özgü denilen Cumhurbaşkanlığı Hükümet sisteminin demokrasiyi kötüleştirdiği, adaletsizliğin, işsizliğin arttığı. GSMH’nin düşmesi, devlet hafızasının ortadan kalkması, TBMM’nin neredeyse sıfırlanır hale gelmesi. Adı önemli değil eski parlamenter sistemin arızaların ortadan kaldırıldığı geçiş öneriyoruz. Hepimizin ortak noktası bu sistemin değiştirilmesi ile ilgili iradeyi koyacak yapının ortaya çıkması. Öncelik bu. Tek adayla gitmenin bana göre uygun olabileceğini söylemiştim.
Yeni kurulmuş partiler var. Muhtemelen yeni kurulacak partiler vardır. Benim dikte etme gibi bir davranışım olamaz. Bu sistem değişinceye kadar mümkün olduğunca rekabet duygularımızı parlamenter sisteme geçinceye kadar bırakıp, bir süre işbirliğinde fayda görüyorum dedim.“
BirGün