DW Türkçe’nin haberine göre Türkiye’nin ABD’nin Rojava Özerk Yönetimi ve Suriye Demokratik Güçleri (DSG) ile ilişkisinden duyduğu rahatsızlığın Erdoğan-Biden görüşmesinde gündeme alınması öngörülüyor.
Suriye konusunda Türkiye ile ABD arasındaki en büyük çatlak olan Özerk Yönetim ve DSG’yi Türkiye, „PKK’nın Suriye uzantısı ve Türkiye’nin güvenliğine tehdit“ olarak değerlendirirken, ABD yerel müttefik olarak görüyor.
2019 yılında Donald Trump’ın DSG kontrolündeki bölgede faaliyet gösterecek olan bir petrol şirketini ABD’nin Rojava’ya yönelik yaptırımlarından muaf tuttuğunu duyurmasının ardından bu çatlak daha da büyümüştü. Bu gelişmeye Türkiye, Rusya ve Şam sert tepki göstererek, Delta Crescent Energy adlı şirkete „Öz yönetime ve DSG’ye ABD tarafından askeri, siyasi ve ticari koruma sağlama niyetiyle ayrıcalık tanındığını“ öne sürmüştü.
Kısa süre önce başkanlık koltuğuna oturan Joe Biden, petrol şirketini Rojava’ya yönelik yaptırımdan muaf tutan kararın süresini uzatmadı. Saha kaynakları ve bölgeyi yakından izleyen uzmanlar petrol şirketinin önemini ve Biden’ın kararının Suriye içindeki siyasi süreçlere yansımalarını değerlendirdi.
Orta Doğu Araştırmaları Merkezi (ORSAM) Levant Çalışmaları’ndan Oytun Orhan, Biden’ın bu kararının Erdoğan ve Putin görüşmeleri öncesinde hem Türkiye’ye hem de Rusya’ya karşı „bir iyi niyet göstergesi“ olarak yorumlanabileceğini söyledi.
Delta Crescent Energy adlı Amerikan petrol şirketinin DSG kontrolündeki bölgede faaliyet gösterebileceğine ilişkin tartışmalar dönemin ABD başkanı Trump’ın, „Suriye’deki ABD askerlerinin çekileceğini“ duyurmasının ardından başladı.
„IŞİD’e karşı mücadelede yerel müttefik olan Kürt ve DSG güçlerini terk etmekle“ suçlanan Trump yönetimi daha sonra, „Suriye’deki petrolün ve yerel müttefiklerin korunması amacıyla az sayıda ABD askeri gücünün kalmaya devam edeceğini“ duyurdu.
DSG kontrolündeki bölgede faaliyet göstermek üzere kurulan Delta Crescent Energy adlı şirketin Rojava’ya yönelik Sezar yaptırımlarından muaf tutulmasını sağlayan karar yeni tartışmaları ve suçlamaları başlattı. Türkiye, Rusya ve Şam bu gelişmelere farklı gerekçelerle ancak „Suriye’nin toprak bütünlüğünü hedef alan bir hamle“ olduğu yönünde benzer söylemlerle tepki gösterdi.
Türkiye gibi Rusya ve Şam da Trump’ın bu kararının ekonomik değil siyasi olduğu iddiasını birçok kez öne sürdü. Suriye’deki petrol rezervinin 2,5 milyar varil civarında olduğuna ve petrolün orta ve altı kalite olarak sınıflandırıldığına odaklanan iddialar dünya basınına da konu oldu.
Amerikan petrol şirketinin yaptırımlardan muaf tutulması sayesinde DSG bölgesinden çıkarılan petrolün Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi’ne satılacağı yönünde haberlerle birlikte tartışmalar daha da alevlendi.
Rusya ve Şam, „147 milyar varillik orta ve iyi kalite petrol rezervi olan Irak’a Suriye’den petrol ihraç edilmesinin mantıklı olmadığı, Suriye’nin petrol rezervinin ve petrol kalitesinin ABD askeri güçlerinin bulunmasını gerektirmediği“ gibi söylemleri öne çıkardı.
Suriye’deki petrol sahalarının savaş döneminde ağır hasar gördüğü, savaş öncesi dönemde ortalama 400 bin varil olan günlük üretimin 20 bin varile kadar düştüğü biliniyor. Rusya ve Şam hala, „ABD’nin petrol şirketi, petrol bölgelerini ve yerel müttefiğini koruma gerekçesi ile öz yönetime siyasi, askeri ve ekonomik kalkan oluşturduğunu“ öne sürüyor.
Suriye’de Şam’ın kontrolündeki bölgelerde yaklaşık iki yıldır petrol krizi yaşanıyor. Benzinden fırınların veya elektrik santrallerinin çalışmasını sağlayacak mazota kadar hayatın her alanını etkileyen yakıtın temini sağlanamıyor. Petrol krizi derinleştikçe Rojava Özerk Yönetimi’ne yönelik suçlamalarını sertleştiren Şam’a göre, „Özerk yönetim kendi bölgesindeki petrolü Şam’a göndermek yerine Kürdistan Bölgesi ve Türkiye’ye satarak krizin derinleşmesine sebep oluyor.“
Tartışmaların ve suçlamaların merkezindeki öz yönetim ise Türkiye’nin, Rusya’nın ve Şam’ın suçlamalarını reddediyor. Öz yönetim ve DSG birçok kez açıklama yaparak, „ABD ile öz yönetim ve DSG arasındaki ilişkinin hala devam eden IŞİD’e karşı mücadele ile sınırlı olduğunu“ ifade etti.
Bu açıklamalarda, Amerikan petrol şirketinin çalışmaya başlamadığı, petrolün ilkel yöntemlerle çıkarıldığı ve petrol dahil bütün ticaretin yerel tüccarlar tarafından yapıldığı öne sürüldü.
Adını vermek istemeyen DSG bölgesinden bir kaynak, „bölgedeki ABD askerlerinin şirketi veya petrolü korumak için orada bulunmadığını, şirketin yerel halktan oluşan özel bir güvenlik gücü tarafından korunduğunu“ savundu.
Şam’ın politikaları ve adımları sebebiyle öz yönetim-Şam arasındaki müzakerelerin tıkandığını savunan kaynağa göre, bundan sonraki sürecin seyri Biden-Putin ve Erdoğan görüşmelerinin ardından şekillenecek gibi görünüyor.
Nerina Azad