in ,

Hamburg’un önemli ve üretken edebiyatçılarından Süleyman Deveci ile röportaj

“Edebiyat vermek demektir, verdikçe alırsınız, aldıkça daha çok üretir, daha çok mutlu olursunuz!”

"Edebiyatın anlatmak, anlatarak güzelleştirmek dışında pek bir anlamı olduğunu sanmıyorum."

Almanya’da yazarlık yapan, edebiyatçı olan herkesin eninde sonunda karşısına çıkan, Hamburg’da edebiyatla uğraşan hepimizin yakından tanıdığı bir isim “Süleyman Deveci”. Gazeteci, biyografi yazarı. Roman, öykü, eleştiri konularında yapıtları var. Aynı zamanda usta bir deneme yazarı. Sıradan okurlar tarafından pek tanınmayan, adeta kapalı bir kutu gibi olan yazar ile beni kırmayıp yanıtlar verdiği, bloğum için yaptığım söyleşiyi sunuyorum.

ESMA ARSLAN: Sizi Almanya’ya sürükleyen sebep neydi, neden geldiniz buralara? Medeni haliniz, evli misiniz, çocuk var mı, ne işle meşgulsünüz? Sevgiliniz var mı? Gazetecilik hayatınız nasıl gidiyor?

SÜLEYMAN DEVECİ: Türkiye’de Fransız Dili ve Edebiyatı okurken burada gazetecilik eğitimi alırken kendimi buldum diyebilirim. Hani yıllar saniye hızıyla gelip geçti dedikleri gibi. Okuyup profesör olmak, gençlere edebiyatı sevdirmek, dersler vermek için çıktım yola. Siz ne kadar hayata dair planlar, hazırlıklar yaparsanız yapın, onun da size dair kendi hesap kitabı var. İki yetişkin üniversite mezunu çocuğum var. 10-15 yıldır yalnız yaşayan biriyim. Soranlara edebiyatla evliyim, birilerinin eksikliğini veya boşluğunu hissetmiyorum diyorum. Üç kere denedim olmadı sonunda pes edip mutluluğu kitaplarda buldum diyebilirim. Sevgiliye ayıracak zaman, enerji ve emek bende yok. Bu konuda umutsuz vakayım denilebilir. Gazeteciliği bırakalı epey oldu. Kendimi tamamen edebiyata verdiğimi söylemem gereksiz. İddia edildiği gibi kapalı bir kutu olduğumu da zannetmiyorum.

ESMA ARSLAN: Kitaplarınızda değindiğiniz konular, adları? Bu kadar kitap yazmışsınız edebiyatla bağınız nedir? Edebiyata bakış açınız ve anlayışınız. Edebiyat sizin için ne anlam ifade ediyor?

SÜLEYMAN DEVECİ: On dört kitaptan sonra artık kitap yayımlamayı bıraktım. Adları bile aklımda kalmadı, internette vardır eminim. Son 5-6 yıldır bu yönde pek bir çaba harcadığım söylenemez. Biyografi, roman, eleştiri ve öykü disiplinlerinde eserler versem de kendimi deneme ve öyküye yakın hissediyorum. Diğerlerinin çok zaman, ince ve titiz araştırmalar, uzun süreli odaklanma ve aşırı çalışkanlık gerektiren türler olduğu için bana bu ikisi daha kolay geliyor. Tamamen zamansızlıkla açıklamam yanlış olmayacaktır. Ayrıca öykü ve deneme yazmak beni hem mutlu ediyor, hem bana yetiyor, hem de kendimi çok daha iyi ifade ettiğime inanıyorum. Özgür ve zengin alanlar.Yüzlerce öykü, deneme ve eleştiri yazıları hangi birisini aklımda tutayım. Günde birkaç saat yazan ve okuyan biriyim. On yıllardır bu ritmim şaşmaz hala devam eder.

Edebiyatın anlatmak, anlatarak güzelleştirmek dışında pek bir anlamı olduğunu sanmıyorum. Ona aşırı haksız ve yersiz misyonlar yükleyenler de var. İdeolojik bakış açısıyla ona olur olmaz anlam ve sorumluluklar verenleri pek anlamıyorum. İnsana ve hayata dair ne varsa anlatmaya dayalı ve tamamen bir sanat olan, hatta sanatların en eskisi, etkilisi ve güçlü olanı diyorum. Edebiyatta daha demokratik, yenilikçi, özgür ve çoğulcu başka bir hayat anlayışını ne gördüm, ne tanıdım, ne de şahit oldum.

Edebiyat benim için hayatın kendisi. Benim hayat felsefem, yaşama anlamım. Aşk, sevgi, nefes alıp vermek, uyku, yemek, içmek, ilaç, doğurganlık. Hepsinden önemlisi evrendeki yerimin ebatları, neden yaşadığıma dair varoluşsal bir yanıt. En önemlisi de benim için bir mabet ve nefsimi terbiye etme aracı.

ESMA ARSLAN: Medyadan edindiğim bilgilere göre edebiyat kursları veriyor, edebiyat grupları kuruyorsunuz, bu yöndeki birçok projede yer almışsınız. Bu yönde bir çok insana katkı sunmuşsunuz, önlerini açmışsınız. Yola çıktığınız hatta bir çoğuna yazarlığı öğrettiğiniz bu insanlara bir nevi yardım elini uzattığınız söylenebilir. Neden böylesi davranışlar, beklentileriniz neden, bundan sizin çıkarınız ne? Bir çoğu zaten bir veya birkaç kitaptan sonra ortadan kayboluyorlar. Siz hala yıllardır edebiyat çalışmalarınıza ara vermeksizin devam ediyorsunuz, aynı destek verme mantığınız ile devam ediyorsunuz. Bu insanları nasıl değerlendiriyorsunuz? Sizin için bu insanlar arasında ne gibi farklar var, sizin için hepsi aynı mı?

SÜLEYMAN DEVECİ: Bu konularda öyle özel çaba ve ekstra emek verdiğimi zannetmiyorum. Benim günlük hayatımda, hemen her türlü sıradan ilişkilerimde edebiyat hep ilk sırada gelir. Gittiğim yere, konuştuğum sohbete, selam verdiğim insana edebiyatı götürmemden, anlatmamdan, tanıştırmamdan daha normal bir şey olamaz. Bana bu yönde bir adım atana ben birkaç adım atıyorum. Her kitabı çıkana destek sunmayı ahlaki bir görev olarak görüyorum.

Edebiyat konusunda dürüst ve samimi olan herkese, tanıyor olmam veya olmamam hiç önemli değil, ben elimden geldiğince katkı sunarım. Ama onun hangi nedenden olursa olsun artık edebiyat gibi bir derdi olmadığını anladığım andan itibaren ilişkilerimi ya sonlandırır, ya da en alt seviyelere indiririm. Çıkar saçma bir tanımlama. Emek verip edebiyata katkı sunan her insana destek sunmak benim tek çıkarım. Zira böylelikle hayatımızın daha da güzelleşeceğine, renkleneceğine, neşeli ve hoş olacağına inanıyorum. Saf bir anlayış biliyorum. Ama her birimizin karakter özelliği farklı.

Kendimizi dünyanın merkezine koymak saçma. Ama otuz yıldan fazla bu şehirde edebiyatla yoğun bir şekilde uğraşan biri için de kimin ne kadar edebiyat derdi var veya yok bilmem şaşırtmamalı. Bu konuda evren zannedildiğinden de cömert. Edebiyat vermek demektir, verdikçe alırsınız, aldıkça daha çok üretir, daha çok mutlu olursunuz. Bunu reddeden bir örneğe henüz denk gelmedim. Edebiyatçılar arasında ayrım yapmam. İyi yazan veya yazamayanlar var benim için.


“Edebiyat vermek demektir, verdikçe alırsınız, aldıkça daha çok üretir, daha çok mutlu olursunuz!”

ESMA ARSLAN: Herhangi bir çalışmanız var mı bu sıralar, ne yazıyorsunuz? Kitap eleştirileri yapıyorsunuz aynı zamanda. Oradaki ilerlemeler nasıl? Kitap fuarlarına katılıyor musunuz? Yayınevleriyle aranız nasıl?

SÜLEYMAN DEVECİ: Bu konuda biraz maymun iştahlıyım denilebilir. Bir düzineden fazla kitaptan sonra, dahası olmayan okuru keşfettikten sonra kendimi yazmaya daha çok verdim. Bu sıralar eski dosyalarımı bitirmeye çalışıyorum. Özellikle öyküler, romanlar, eleştiri ve denemeler yazıyorum. Aynı anda bunları birlikte yaptığım için ne sıkılıyorum, ne acele ediyor, ne de aman ha bu yıl bu kitabım çıksın gibi kendime baskı uyguluyorum. Nirvananın birkaç basamak berisinde kendimi yazarak, en çokta okuyarak mutlu yapan, böyle yaşayan biriyim.

Kitap eleştirileri demek ne kadar doğru bilmiyorum. Daha çok övgü ve yergi biçiminde yer yer yazarı, en çokta okuduğum yapıtı ele almaya çalışan çabalamalar demek daha doğru. Tabii övmeyip eleştirdiklerim yüzünden epey düşman edindiğimi söylemem gereksiz. Nankör uğraşıların en başında geliyor. Eleştirmeni olmayan edebiyat da, yazar da gelişmez yerinde sayar. Bunları kendim için, kendimi mutlu etmek için yaptığımı söylemek gereksiz. Fuarlar, yayınevleri ne ilgi, ne de merak konularım arasında. Yeteri kadar tanıyıp deneyimler edindim. Doyurucu hiçbir özellikleri yok. Arada bir yayınevlerinden birine dokunduğum oluyor. Kafama göre birine denk gelirsem elimdeki hazır dosyaları yayımlatmayı düşünürüm. Bu sıralar bu konuda pek umutlu değilim.

ESMA ARSLAN: Hayli yoğun bir hayatınız olmuş. Farklı meslekler, yazarlık, gazetecilik hayatınız olmuş. Gelecek planlarınız neler? Bildiğim kadarıyla birkaç dernekte edebiyat dersleri ve kursları verdiniz. Bu kurslardan siz ne gibi geri dönüş oldu, sonuçlarından memnun musunuz?

SÜLEYMAN DEVECİ: Farklı meslekler, ekmek kavgası, sürekli bir koşuşturmaca içerisinde olmak birçok olumsuzluğa rağmen sayısız avantaj da sunuyor. Tüm bunları yaşarken yoğun bir okuma temposu içerisinde olmak insanı ve hayatı farklı boyutlarıyla tanıma konusunda sayısız katkı sunuyor. Ben bu konudaki deneyimlerimi avantaja dönüştürüp anlatı dilimi zenginleştirebildim diyebilir. Ayrı ve özel bir çaba verdiğimi sanmıyorum.

Edebiyat kursları, dersleri vermek sevdiğim bir uğraşı. Artık bunları gönüllü olarak yapmıyorum. Zira para vermeyen, öğrenmek için belli bir ücreti cebinden harcamayan insanın bu konuda samimiyeti ve ciddiyeti de olmuyor. Ama öğrenmek için para harcayan insanın yaklaşımı çok daha farklı oluyor. Gariptir yazar olmak istiyorlar, çok ünlü, tanınmış hatta çok satıp zengin olmak istiyorlar. Ama yazarlıklarına üç kuruş yatırım yapmayı kandırılma olarak görüyorlar. Benim ayıracağım zaman ve vereceğim emeğe zerre kadar değer vermiyor.

Geleceği değil bugünü yaşayan ve gününü ertelemeyen biriyim. Yarına dair hangimizin garantisi var. İmkânım olursa dersler vermeye devam etmek, gurubumuzla daha kaliteli çalışmalar yapmak, iyi kötü ciddi bir yayınevi bulup elimdeki dosyaları artık yayımlamaya başlamak.

Hamburg’da bu kursları yapıp bu dünyaya adım atanlar olmadı değil. Çok ustaca yazıp hiçbir şey üretemeyenler, yazarlığa başlarken veda edenler olduğu kadar, oldukça zayıf performansla, inat ve kararlılıkla sebat edip kent edebiyatına unutulmaz yapıtlar sunanlar da oldu. Sonuçlardan memnun muyum? Ben aşırı mükemmeliyetçi ve sayısız katı ilkeleri olan bir insanım. Kendimi ve satırlarımı öyle kolay kolay beğenmeyen biri olarak, yeni adım atanları yetkin ve doyurucu bulmam dürüst olmaz. Ama zannedildiğinden de çok boyutlu potansiyellerin olduğunu, bir çoğunun boş ve yersiz şişkin ego, aşağılık kompleksi, ezik ve yetersiz anlayışlarla heba olduğunu üzülerek görüyorum. Süreç henüz arzuladığım olgunluktan uzak.

ESMA ARSLAN: Almanca mı, Türkçe mi yazıyorsunuz. Artık dünyalı olduk. Almanya’da Hamburg’da uzun yıllardır yaşayan ve edebiyat yapan biri olarak kendinizi hangi dile neden çok daha yakın hissediyorsunuz? Kitaplarınızın geri dönüşleri ve satışları nasıl gidiyor?

Okuma ve yazmaya dört yaşımda başladım. 13 yaşında dünya klasiklerini bitirmiş ve sıkı bir kütüphane ziyaretçisi olmuştum. Yazmaya da o yıllarda günlük ve şiirle başladım. Ama kitap çıkarmaya Almanca yazarak başladım. İlk üç eserimden sonra yeniden Türkçeye döndüm. Arada bir yine yer yer Almanca yazsam da son 5-6 yıldır sadece Almanca yazıyorum. Türkçede de kendimi iyi ifade edebilsem de Almanca beni mutlu eden dil.

O meşhur sağlam okur dedikleri türünden okurum olduğunu sanmıyorum. Daha çok merak, ilkel bir magazinsel yaklaşım, laf olsun torba dolsun muhabbeti ile yakınlık kuranlar çok. Ama bu salt benim değil genel göçmen edebiyatının ve yazarlarının ortak sorunu. Bu topraklarda en eski ve çaplı edebiyatçımızın bile sağlam on okuru olduğunu söylemek zor. Kitapları yazdım saldım çayıra mevlam kayıra, gerisi ile hiç ilgilenmedim. Satıldıklarını sanmıyorum. Hiçbirimizinki satılmıyordur, zira göçmen para verip kitap satın almaya yatkın değil. İkisi birbirine zıt kavramlar. Ama bir ara Hamburg’daki her kütüphanede kitaplarıma denk geldiğimi söylemeliyim.

ESMA ARSLAN: Kendi okur kitleniz hakkında neler söylemek istersiniz? Okuyucuya, özellikle yeni nesillere ne gibi tavsiyelerde bulunurdunuz?

SÜLEYMAN DEVECİ: Olmayan bir şey hakkında konuşmak absürt. Pek okuyucum olduğunu sanmıyorum. Birilerine mesaj ve tavsiye vermek haddime değil. Okumayan insan hiçtir. Hayatında roman okumamış insan boşuna yaşamış biridir. İnsanlığa herhangi bir katkı sunmuş olabileceğine ihtimal vermek zordur. Hayat çok renkli ve zengin. Onu böyle yapan ne para, ne seks, ne şan, şöhret. Aksine sanat, sanatın bütün dalları. Özellikle edebiyat yani kitaplardır. Her gün şiir ve öykü okumak varken sosyal medyada zamanı öldürmek insanı aptallaştırır. Hayatın anlamı, evrendeki yeriniz, neden yaşadığını anlamanız ancak edebiyatla mümkündür. Kendinizi bundan mahrum etmek kimsenin değil sadece sizin kendi suçunuz.

ESMA ARSLAN: Verdiğiniz bu aydınlatıcı bilgiler ve bloğuma sunduğunuz bu değerli katkı için teşekkürler.

Esma Arslan / 25.10.2024

https://yazaresmaarslanblog.wordpress.com/2024/10/27/hamburgun-onemli-ve-uretken-edebiyatcilarindan-suleyman-deveci-ile-roportaj/

What do you think?

10k Points
Upvote Downvote

Nissan setzt auf Frauen-Power bei den Rookie-Tests in der ABB FIA Formel-E-Weltmeisterschaft

Hafta Sonu Messika Mücevherleriyle Parlayan Yıldızlar