Ekranlara damgasını vuran “Güzel Aşklar Diyarı” dizisinde “Deniz” karakteriyle yer alan Özgü Kaya, izleyenleri büyülemeye devam ediyor. “Üç Kız Kardeş” yapımındaki rolüyle “Deniz”i karşılaştıran Kaya, her iki karakterin de kendisini farklı yönlerden beslediğini söylüyor. Opera eğitimi sayesinde rolüne daha yoğun duygularla yaklaştığını belirten güzel oyuncu hem yeni dizisiyle ilgili düşüncelerini belirtiyor hem de hakkında merak edilenleri MAG Okurları için cevaplıyor.
İdealist bir opera öğrencisiyken oyunculuk yapmaya başladınız. Opera eğitiminiz, nasıl bir oyunculuk yaklaşımı geliştirmenize yardımcı oldu?
Opera eğitimi; ses, beden kullanımı ve duygu aktarımı konusunda disiplinli bir temel kazanmamı sağladı. Özellikle sahnede duruş, jest ve mimiklerin önemini öğrenmem, mesleğim için bir avantajken bunun yanı sıra ses kontrolü ve nefes teknikleri de performanslarımda güçlü bir araç oldu. Bu eğitim, rolüme daha yoğun duygularla yaklaşmamı ve her sahnede profesyonel bir disiplinle çalışmamı sağladı.
Müziğe hâlâ devam ediyor musunuz? Yoksa vaktiniz kalmıyor mu artık?
Müzik, hayatımdan hiç çıkmaz. Sabah kalktığımda, sette, eve geldiğimde, seyahatlerimde hep keşfettiğim müziklerle, bazen de bana iyi gelen daimi şarkılarımlayım. Enstrümanlarımı da, bazen esiyor, elime alıp mırıldanıyorum; bana düzenli değil de anlık geliyor o yükseliş. Çocukluğumdan beri eğitim olarak müzikle uğraştığım için benim yaşamımın bir parçası haline geldi.
İlgilendiğiniz başka sanat dalları var mı?
Pandemide bir ara resim yapmaya merak sarmıştım. Evde birkaç tane denediğim tablolarım var, terapi gibi geliyor. Fotoğrafçılığa da küçüklüğümden merakım var, baba mesleği olduğu için sanırım; modellik yapmak kadar fotoğraf çekmeyi de seviyorum. Seyahat ettiğim Avrupa ülkelerinde bazı binalar ilgimi çekiyor, onları kendim için fotoğraflıyorum.
“Üç Kız Kardeş” dizisinde Türkan karakterini canlandırdınız. Şimdi de “Güzel Aşklar Diyarı”nda Deniz adlı doktor karakterine hayat vereceksiniz. İki rolü kıyasladığınızda neler söylemek istersiniz?
Türkan ve Deniz, farklı yönleriyle dikkat çeken iki karakter. Türkan daha geleneksel bir yapıya sahip, ailesine ve toplum normlarına bağlı, duygusal olarak iç dünyasında güçlü yolculuk yaşayan bir karakterdi. Deniz ise modern, güçlü ve kendi ayakları üzerinde duran bir kadın. Bir doktor olarak mesleğinde oldukça idealist, aynı zamanda duygusal hayatında da büyük zorluklarla yüzleşiyor. Türkan’ın daha sakin ve içe dönük yapısının aksine, Deniz daha cesur ve dışa dönük bir karakter.
Her iki karakter de duygusal derinliklere sahip, ancak, Deniz’in yaşadığı mücadeleler ve karşılaştığı zorluklar daha sert ve dinamik. Bu iki rol, benim için farklı oyunculuk yaklaşımları gerektirdi ve her iki karakter de beni farklı yönlerden besleyen deneyimler sundu.
Mahsun Kırmızıgül’ün yönetmen koltuğunda oturduğu “Güzel Aşklar Diyarı” aynı zamanda Halil Ergün, Meltem Cumbul, Melis Birkan gibi usta oyuncuları da kadrosunda barındırıyor. Nasıl gidiyor çekimler? Bu kadar güçlü bir kadronun içinde olmak nasıl bir duygu?
“Güzel Aşklar Diyarı”nın çekimleri oldukça heyecan verici ve keyifli bir süreç. Mahsun Kırmızıgül, duygusal derinliklere ve karakterlerin içsel çatışmalarına büyük önem veren bir yönetmen. Empatisi çok güçlü ve sahneleri çekerken o anları gerçekten yaşadığını gözlemlemek hem etkileyici hem de performansımıza büyük katkı sağlıyor. Oyuncu büyüklerimin, arkadaşlarımın her biri kendi alanında tecrübeli ve başarılı, onların yanında olmak bana ilham veriyor. Bu güçlü kadronun bir parçası olmak, oyuncu olarak gelişimimi destekliyor ve sette muazzam bir sinerji yaratıyor.
Dizi, Kapadokya’nın büyüleyici doğasında çekiliyor. Bu durum, set deneyiminizi nasıl etkiliyor?
Burası çok etkileyici! O mistik atmosfer, performansımı derinleştirmeme sebep oluyor istemsizce. Bu doğal güzellik, dizinin ruhuna büyük katkı sağlıyor.
Kapadokya’dan bahsetmişken; bir şehir olsaydınız, Türkiye’de hangi şehir olurdunuz?
Kesinlikle İstanbul olurdum, çok seviyorum!
Kendi kariyerinizde güzellik standartlarına karşı nasıl bir tutum benimsiyorsunuz?
Kariyerimde önceliğimi her zaman yetenek, disiplin ve karakterin gücüne veriyorum. Güzelliğin tek bir kalıba sığdırılamayacağını ve her bireyin kendine özgü bir çekiciliği olduğunu düşünüyorum. Önemli olan; bir karakterin derinliğini ve duygularını doğru bir şekilde yansıtabilmek ve dış görünüşten ziyade bu içsel gücün seyirciye ulaşması benim için.
Peki, bakım rutinleriniz var mı?
Setlerde makyaja maruz kalan cildimin temizliği konusunda hassasım. Su tüketimi ve uyku her şey benim için. Haftada bir peeling yapar, doğal ürünler tercih ederim.
Sağlıklı beslenme ve sporla aranız nasıl?
Yoğun tempoya rağmen pilates ve yürüyüşe vakit ayırmaya çalışıyorum. Beslenme biçimim de sebze ağırlıklı ve doğal yiyecekler. Bazen küçük kaçamaklar yapıyorum tabii ki ama bünyemin alışkanlığı da, faydalı ve organik tüketime yönelik.
Günlük yaşamınızda sizi en çok ne motive eder?
Bir projede ilerleme kaydetmek ve yeni şeyler öğrenmek. Set günlerinde başarılı bir sahne çekmek ya da ilham verici şeyler keşfetmek beni heyecanlandırıyor. Ayrıca, sabahları erken kalkıp spor yaparak güne başlamak ve sevdiklerimle geçirdiğim keyifli anlar bana ekstra enerji ve motivasyon veriyor.
Yaşam felsefenizi nasıl tanımlarsınız? Bir ilkeniz veya mottonuz var mı?
Yaşam felsefemi, “her anı en iyi şekilde değerlendirmek ve sürekli kendimi geliştirmek üzerine kurulu” olarak tanımlayabilirim. Her gün, hem kişisel hem de mesleki anlamda bir adım ileri gitmeye çalışıyorum. Bu, günlük kararlarımı etkilerken beni daha disiplinli, pozitif ve kararlı biri yapıyor. “Küçük adımlar, büyük hedeflere ulaştırır.” gibi bir mottosu olan biriyim. Her şeyin bir süreç olduğuna, yaşadığım her şeyin iyi veya kötü bana bir deneyim kattığına ve sabırla ilerlemenin önemine inanırım.
Hayatınız boyunca yaşadığınız deneyimlerde, en büyük “keşke”leriniz ve en değerli “iyi ki”leriniz hangileri oldu?
Hayatım boyunca “keşke”yi pek kullanan biri olmadım, olmak da istemedim, çünkü hayat seçimlerden ibaret ve sonucu beni tatmin etmese de onu deneyimlemem gerekiyormuş derim.
Eğer “keşke” deseydim; genellikle daha cesur adımlar atmadığım veya fırsatları ertelediğim zamanlar olabilirdi herhalde. Bazen risk almanın önemi çok daha sonradan anlaşılıyor… “İyi ki” dediğim şeylerin başında, sevdiğim işi yapmaya karar vermek ve bu yolda karşılaştığım her deneyim geliyor. Özellikle mesleğimde her rol, her proje bana bir şey kattı, bu yüzden pişmanlıklar yerine dersler almayı tercih ediyorum. Hem kariyerimde hem de özel hayatımda “iyi ki” dediğim anlar, beni bugün olduğum yere getiren değerli adımlar oldu.
Daha önceki röportajlarınızda kendinizi tutkulu olarak tanımlamıştınız. İçinizdeki en büyük tutku nedir ve bu tutkunuzu günlük yaşamınızda nasıl ifade ediyorsunuz?
Tutku, insanın içindeki en derin motivasyon kaynağı. Hayatımın her alanında heyecan ve tutku olmazsa olmaz; bu beni diri tutuyor. Tabii ki bu stabil giden bir durum değil, inişler çıkışlar da oluyor zaman zaman. İçimdeki en büyük tutku oyunculuk ve bir karakteri derinlemesine keşfetmek. Her projede yeni bir dünya yaratmak ve o dünyada var olmak beni heyecanlandırıyor. Müzik için de aynı şeyi söyleyebilirim. Bana ilham veren, keşif duygusu yaşatan şeyler heyecanlandırıyor.
Geçmişe kıyasla hayata bakış açınızda ne gibi değişiklikler oldu?
Eskiden her şeyin hızlı olmasını isterken, şimdi süreçlerin önemini ve zamanın getirdiği deneyimlerin değerini daha çok anlıyorum. Ayrıca, başarının sadece sonuçlarla değil, yolculuğun kendisiyle ilgili olduğunu fark ettim. Küçük anların ve ilerlemelerin kıymetini bilmek, hayata daha dingin ve bilinçli bir perspektiften bakmamı sağladı.