1944 yılında intihar eden Dazai’nin ölümünden dört yıl önce yayımlanan bu roman, Koşiba Risuke adlı bir gencin içsel çatışmaları üzerinden savaş sonrası Japonya’sında yaşanan toplumsal değişimleri ele alıyor. 20 yaşındaki Koşiba’nın zatürree tedavisi için yattığı sanatoryumda, hastalığıyla mücadele ederken yakın arkadaşına yazdığı mektuplardan oluşan roman, yazarın diğer birçok eseri gibi otobiyografik öğeler taşıyor.
Henüz otuz dokuz yaşındayken sevgilisi Tomie Yamazaki’yle birlikte Tamagawa Kanalı’na atlayarak yaşamına son veren Japon edebiyatının önemli kalemlerinden Osamu Dazai’nin kaleme aldığı Pandora’nın Kutusu, Can Yayınları etiketiyle raflarda.
Yunan mitlerindeki Pandora’nın kutusunu biliyorsun, değil mi? Hikâyeye göre asla açılmaması gereken bu kutu açıldığı anda hastalık, hüzün, haset, açgözlülük, şüphe, sinsilik, açlık ve nefret gibi her türden illet böcek gibi etrafa saçılır ve göğü kaplayarak kol gezmeye başlar. Ondan sonra, insanlar ebedî kötülüğün kucağında can çekişmeye başlar. Fakat kutunun bir köşesinde kalan ve ışıl ışıl parlayan küçük taşta, belli belirsiz “umut” sözcüğü yazmaktadır.
Zatürre olduğu için lise sınavını kaçıran ve eğitimine devam edemeyen bir genç, ülkesinin içinde bulunduğu seferberlik döneminde hastalığını gizleyerek evlerinin arkasındaki tarlada, yiyecek üretimine yardımcı olmak için var gücüyle çalışır. Bir gün, elim bir olaydan sonra savaşın kaybedildiği haberini aldığında göklerden gelen o sese yakarır, hüngür hüngür ağlar ve af diler. Artık ülkesi için değil, kendi vücudunu iyileştirmek için uğraşacaktır.
Asıl adı Koşiba Risuke olan gencin zatürre tedavisi için bir sanatoryuma yattıktan sonra arkadaşına yazdığı mektuplardan oluşan bu kitap, 1943’te yazıldığı halde savaş zamanı sansüründen dolayı yayımlanamamış, ancak yazarın savaş sonrası yaptığı değişikliklerle Pandora’nın Kutusu adını alarak 1945 sonbaharında Kahoku Şinpou gazetesinde tefrika edilmiştir.