Hüseyin Ferhad
Türkçenin Sol Anahtarı
İnceleme
Yapı Kredi Yayınları
Hüseyin Ferhad, edebiyatımızda şiiri poetikasıyla irdeleyen yetkin kalemlerden. “Türkçenin Sol Anahtarı” yola şiirin iç sorunlarını, gelenek ve modern çerçevesinde şiirin damarlarını irdelerken kendi şiir ortamını, kültürel çevreyi tanıklıklarıyla da yansıtıyor. Şiirimizin son elli yılında öne çıkan tartışmaları, karşılaşmaları, karşıtlıkları, kuşağının eğilimlerini özgün yorumuyla ele alıyor kitapta.
Behçet Necatigil, Seyhan Erözçelik, Gülten Akın, Birhan Keskin, Turgut Uyar, Lâle Müldür, Ahmet Telli, Ahmet Haşim, Cemal Süreya, İlhan Berk, Haydar Ergülen, Orhan Veli, Salih Bolat, Yahya Kemal, Ali Cengizkan, Nâzım Hikmet, Şeyh Galib, Azer Yaran, İsmet Özel, Metin Kaygalak, Asaf Hâlet Çelebi, Ahmet Erhan, küçük İskender, Gültekin Emre, Hilmi Yavuz, Yunus Emre, Özdemir İnce, Turgut Uyar gibi pek çok ozan kitapta karşımıza çıkarken poetik düşünüş ve değerlendirmeleri ışığında Hüseyin Cöntürk, Nurullah Ataç, Memet Fuat, Ahmet Oktay, Enis Batur, Mehmet H. Doğan ve Cemil Meriç’i de keşfediyor okur.
“Türkçenin Sol Anahtarı” Hüseyin Ferhad’ın dil yolculuğunu yaşadığı kentler ışığında (Antakya, Adana, Ankara, İstanbul) bir şiirsel topografya olarak yansıtıyor.
Mahir Ünsal Eriş
Öbürküler
Can Yayınları
Roman
“Bizim millet unutmaya meraklıdır. Dünya ikiye yarılsa üç gün sonra dünyada olduğunu hatırlamaz.”
Mahir Ünsal Eriş’in 2017’de yayımlanmış eomanı ülkenin çok partili döneme geçiş yıllarına dair bir projeksiyon oluştururken Fahrettin Bey ve ailesinin, bir tanıdıklarının yardımıyla Niğde’den İstanbul’a göçü ekseninde Türkiye’nin dönüşüm dinamiklerini ele alıyor. Uzun ve sıkıntılı bir yolculuğun ardından ailesini Arnavutköy’de bir köşke yerleştiren Fahrettin Bey, bir yandan ailesini kollarken bir yandan da tayin olduğu memuriyetteki görevine alışmaya çalışır. İlk defa büyükşehir gören ailenin diğer bireyleri ise hem çevrede karşılaştıkları esrarengiz kimseler korkularıyla ve bir dizi doğa üstü olayla yüzleşmek zorunda kalır.
Edebiyatımızın önemli klasik metinlerine göndermelerle dolu, hüzünlü olduğu kadar gerilimli ve bir hikâye anlatan Öbürküler, taşradan büyükşehre başlayan yolculuğun “öbürküleşen” kahramanlarıyla “yabancılaşma”nın romanına dönüşüyor bir şekilde.
Jâchymm TOPOL
Melek Kavşağı
Dergah Yayınları
Roman
Gökyüzü kan kırmızı, yırtılmak üzere. Bir ülkenin delirttiği karakterlerin resmi geçidi sayabileceğimiz “Melek Kavşağı” müptezeller, deliler ve mafya hikâyeleri eşliğinde yoğrulurken reel sosyalizmin çöküşü bir izlek olarak ülkede artan madde bağımlılığı ve yükselen dinsel taassupla iç içe geçerek karşımıza çıkıyor.
Çek edebiyatının en çok çevrilen ismi Jáchym Topol’dan Çekoslavakya’da Aralık 1989’daki Kadife Devrim’in hemen öncesinde başlayan ve sonrasının bilinemezliğine dair okurun da sınırlarını zorlayan bir Prag anlatısı sayılması gerekiyor Melek Kavşağı.
Sosyalizm sonrası yeni döneme geçişin yarattığı kaosun tam ortasında, akıl almaz bir çürümüşlüğün tanıklığını kahramanımız Yatek’in eşliğinde çöken bir dünyanın enkazı altında izliyoruz bu romanda.
Byung-Chul HAN
Ötekini Kovmak
“Günümüzde Toplum, Algı ve İletişim”
Çeviren: Mustafa ÖZDEMİR
Ketebe Yayınları
1959’da Seul’de dünyaya gelen Byung-Chul Han, Güney Koreli yazar ve kültür kuramcısı olarak 1980’de Almanya’ya yerleştikten sonra Freiburg ve Münih’te felsefe, Alman edebiyatı ve Katolik teolojisi okudu. Sonrasında etik, fenomenoloji, kültür kuramı, estetik, din, medya kuramı, popüler kültür, kültürlerarası felsefe, iktidar, neoliberalizm, kapitalizm gibi konulara yönelerek bunlar üzerine teoriler geliştiren yazarın “Ötekini Kovmak” göç, göçmen, neokapitalizm, etik ve popüler kültür üzerine kayda değer değerlendirmelere sahip.
“Ötekinin var olduğu zamanlar sona erdi. Gizem olarak öteki, baştan çıkarma olarak öteki, Eros, arzu, cehennem ve acı olarak öteki ortadan kayboluyor. Bugün, ötekinin negatifliği, yerini aynının pozitifliğine bırakıyor. Aynının aşırı çoğalması, toplumsal gövdeyi etkileyen patolojik değişikliklere sebep oluyor. Bünyeyi hasta eden şey, mahrumiyet ve yasaklama değil, aşırı iletişim ve aşırı tüketim; bastırma ve olumsuzlama değil, her şeye izin verme ve her şeyi olumlamadır. Zamanımızın patolojik alameti bastırma değil, depresyondur. Yıkıcı baskı ötekiden değil, içten gelir” cümleleriyle açılan kitap bugünün dünyasında acının, mahremiyetin, mesafenin kaybını ötekinin de yok oluşu çerçevesinde ele alıyor. Pek çok düşünürün, teorinin, filmin, hikâyenin tanıklığıyla bu anlatım “aynının cehennemini”de okura yansıtıyor.
Ayfer TUNÇ
Aziz Bey Hadisesi
Can Yayınları
Öykü
“Güneşten ağır ağır gölgeye çekilir gibi, pek de anlamadan akşam olur gibi, ışıklı, neşeli bir yüzden kederlere geçti Aziz Bey. Kederli bir mazisi oldu. Burnu havada, başı dikti hep. Başka türlü yaşamayı beceremediyse de, o gece, Haliç’in kirli sularına bakarken anladı ki hep öyle, burnu dik yaşadığını sanmış. Oysa şiddetle yanılmış. Ve yine anladı ki hayatı tümüyle bir yanılgıymış.”
Aziz Bey, Ayfer Tunç’un insanî zaaf ve yanılgılarla yaralanmış, boşa geçmiş hayatlar üzerine oluşturduğu öykü evreninde karşımıza çıkan hüzünlü ve gerçek bir kişi olarak karşımıza çıkıyor. Meyhanelerde benzerini aratacak kadar sahici ve bir o kadar mahzun Aziz Bey’in öyküsünü okurken bu ülkenin öykü kahramanlarının zihninin derinlerindeki melankoli ve trajediyi de görebilmek mümkün.
Ayfer Tunç’un, edebiyatımızdaki en ustalıkla çizilmiş karakterlerden birini yarattığı Aziz Bey Hadisesi, son yıllarından en çarpıcı öykü kitaplarından biri.