Muhalefetin 13. Cumhurbaşkanı adayı Kemal Kılıçdaroğlu ile Kütahya’da buluşacağız. Saatler öncesinden şehre geldik. Fotoğrafları çekecek arkadaşım Ayşegül Uçar ile sokakları dolaşıyoruz. O sokakları görüp röportaja bu başlığı atmak akıl kârı değil. Her yerde Cumhur İttifakı’nın izleri. AKP, MHP, BBP stantları… Onlar adına broşür dağıtanlar… “Biz bir partili değiliz” diyen AKP gönüllüsü gençlerin standında bir genç masaya oturmuş, önünde dikili bir adama propaganda mı yapıyor, iş mi bağlıyor belli değil: “Biz üreticiyiz. O makineleri burada üretiyorum ben!”
Miting alanı Zafer Meydanı. Güvenlik önlemleri sıkı. Çok sayıda polis birkaç bariyer halkası oluşturmuş. Benim konuştuğum polislerin tümü son derece nazik. Mitingin başlamasına 3 saatten fazla var. Meydanın bir köşesinde küçük bir grup CHP’li. Şehrin ağır ve ezici sağ muhafazakâr görüntüsü içinde epey “cılız” bir görüntü oluşturuyor.
Öyle bir şehir ki Kütahya, 2018 seçiminde cumhurbaşkanı adayı Erdoğan yüzde 71.52, Cumhur İttifakı yüzde 73,70 almış. Karşısında yüzde 25,13 alan bir Millet İttifakı. Yüzde 12,4 oy alan bir CHP.
Ayaküstü sohbet ettiğimiz Erdoğan Toprak, “Burası Kütahya” diyor, “Cemaatlerin tarikatların ne kadar etkin olduğunu biliyorsunuz.”
Bir de yağmur başlamaz mı! Bu meydan nasıl dolacak?
Doluyor ama. 75 yaşında Sakine Hanım, boyu kısa olmasa aynı anneannem… Çizgi film karakteri bir nine gibi sevimli. 2 saattir yağmurun altında, en önde, Kılıçdaroğlu’nun gelmesini bekliyor. “Neden?” diyorum. “Bıktım bunların kötülüğünden” diyor. “Hak, hukuk, adalet için.” Kütahyalı, şehrinin özelliğini biliyor. “Burası değişir mi?” diyorum. “Bilmem” diyor, “Ben artık değişsin istiyorum.” Paşahan 13 yaşında. Hemen yanında ama torunu değil. O da yağmur altında 2.5 saattir bekliyor. O neden gelmiş? “Kılıçdaroğlu’nu desteklemek için. Halkın sorunlarını o daha iyi çözeceği için.”
Ela 21, Suude 22 yaşında… Dumlupınar Üniversitesi’nde Güzel Sanatlar okuyorlar. Onlar da Kılıçdaroğlu’nu görmek için gelmişler.
Kalabalıkta hemen dikkatimi çeken bir “teyze” var. Meydana ilk gelenlerden. Elinde bayrak. Kâh bir köşede çömeliyor, kâh ayakta dikiliyor. Yaşını kestirmek zor, 55 mi, 60 mı, 65 mi bilemiyorum. Kolundaki sapsarı iki kalın bileziği gösterip takılıyorum; “Dikkat et, çalarlar!” “Amaaan” diye elini sallayarak gülüyor, “Sahte, sahte!”
Saat 17.00’ye yaklaşırken meydan tıklım tıklım doluyor. “Mustafa Kemal’in askerleriyiz, hak hukuk adalet, halkın umudu Kılıçdaroğlu, zulme karşı mukavemet, taş atan değil kalp yapan eller, bugün dünden daha yoksulsan tek sebebi Erdoğan.”
Ve talepleri ifade eden pankartlar: “Astsubaylar üvey evlat mı, tazminat hakkımızı istiyoruz.”
Taleplerin adresi Kılıçdaroğlu ama gazeteci olduğumu duyanlar beni de aracı kılıyor. Bir emekli astsubay; “Sayın Cumhurbaşkanımıza emekli astsubayların selamını ve tazminat haklarını beklediğimizi iletir misin” diyor. “Onun ağzından konuyla ilgilendiğini duymak istiyoruz. Sandık bizim namusumuz, asker sözü; sandıkları koruyacağız.” Yanındaki beyin derdi başka: “EKPSS ile Milli Eğitim’e ataması yapılmış dört yıllık üniversite mezunu engelli bir oğlum var. İlk atamasında tercih yaparken hiç bilmediğimiz ama sonradan öğrendiğimiz ‘Yardımcı Hizmetler’ kadrosunu seçmiştik. Bu kadro çalışanları amirlerinin elinde bir oyuncak oluyor ve her türlü işte kullanılıyorlar. Bu kadronun iptal edilip memur kadrosuna alınmaları büyük bir mağduriyeti önleyecek” diyor.
KAYBEDECEKLER
Kılıçdaroğlu tam bu sırada meydana geliyor. Anons olmasa kimse fark etmeyecek. Ne bir koruma ordusu ne uçsuz bucaksız bir konvoy… Siren sesleri, ambulanslar, çakarlı araçlar da yok!
Seçim otobüsünün arkasına geçip röportajımıza başlıyoruz. Kütahya sokaklarında gördüğüm manzaranın da etkisiyle, artık herkesin kafasındaki ilk soruyu soruyorum:
-Korkunç şeyler olabileceğini siz söylediniz. 14 Mayıs akşamı silahlı insanların sokaklara çıkabileceğini siz söylediniz. Mafya, SADAT, torbacı çeteler koalisyonundan söz ettiniz. Sonra insanlara 14 Mayıs akşamı sokağa çıkmayın dediniz. Seçimi kazanırsanız ve o silahlı insanlar sokağa çıkarsa, sandığı ve sonucu kim koruyacak. Devlet değil parti kurumuna dönüştüler dediğiniz kurumlar korur mu? İktidarın sorunsuz ve barışçıl olarak devredileceğine inanıyor musunuz?
Kesinlikle öyle olacak. Kaybedecekler ve bırakıp gidecekler. Şundan herkes emin olsun; 1.5 yıldır sandıkların güvenliği için çalışıyoruz. 1.5 yıldır sandıklarda görev alacak kişileri eğitiyoruz. Bu konuda herkes emin olsun.
İkincisi, sokağa çıkılmasın sözlerim net anlaşılsın. Kimse zafer kutluyoruz diyerek taşkınlık yapmak için çıkmasın diyorum. Ama sandıklara sahip çıkmak her bireyin görevi. Okulda sandıkların başında olacaklar, oylarını kullanan vatandaşlar olacak… Onlar olacak, bizim görevlilerimiz olacak, avukatlar olacak, sandık görevlileri olacak. Herhangi bir sorun çıktığında avukatlar duruma derhal müdahil olacak. Bütün bunların hepsinin alt yapısı hazırlandı.
Biz tamamen bu noktadan alacağız ve ülkeyi demokratik standartları gelişmiş, güçler ayrılığı oturmuş, düşünce özgürlüğü önünde bütün engeller kaldırılmış, Batı uygarlığı ile, gelişmiş ülkelerle bağları güçlü, Avrupa Birliği’nin standartlarını getirmiş bir Türkiye yaratacağız. Üniversiteleri yasak değil bilgi üreten, üniversite hocalarının düşüncelerini açıkladı diye üniversiteden atılmadığı, yepyeni demokratik ve özgürlükçü bir düzen olacak.
Kütahya sokaklarındaki ağır sağ muhafazakâr görüntüye işaret ederek, yine kimi vatandaşların endişesini soruyorum:
–Kazanacağınıza inanıyor musunuz? Gerçekten? Ben yüzde 80 1’inci turda kazanırsınız diye tahminde bulunup iddiaya giriyorum. İkinci tura yüzde 20 ihtimal veriyorum. Bu iddiaları kaybeder miyim?
Kaybetmeyeceksiniz. Kesinlikle kaybetmeyeceksiniz. Yalnız yüzde 80 değil. Yüzde 100. Yüzde 100 1. turda kazanacağız. Halkın sağduyusu ikinci tura izin vermeyecek. Türkiye’nin sorunlarının bir gün bile gecikmeye tahammülü yok.
ÇOK ŞEY DEĞİŞECEK
Kazanacaksınız ve bahar gelecek… Öyle diyorsunuz. Ne değişecek siz kazanınca?
Her şey değişecek. Çok şey değişecek. Şimdi, Erdoğan’ın “parti devleti”ne dönüştürdüğü bir Türkiye var. Kolonları yıkılmış bir Türkiye. Devletin temel kolonları yıpranmış bir Türkiye var. Mutfakta yangının olduğu bir Türkiye var, işsizliğin olduğu bir Türkiye var. Adaletsizliğin olduğu bir Türkiye, yolsuzlukların oluğu bir Türkiye var. Ağzını açanın hapse atıldığı, özgürlüklerin yok edildiği bir Türkiye var.
Biz tamamen bu noktadan alacağız ve ülkeyi demokratik standartları gelişmiş, güçler ayrılığı oturmuş, düşünce özgürlüğü önünde bütün engeller kaldırılmış, Batı uygarlığı ile, gelişmiş ülkelerle bağları güçlü, Avrupa Birliği’nin standartlarını getirmiş bir Türkiye yaratacağız. Üniversiteleri yasak değil bilgi üreten, üniversite hocalarının düşüncelerini açıkladı diye üniversiteden atılmadığı, yepyeni demokratik ve özgürlükçü bir düzen olacak.
Gençler tivit atarken korkmayacak, en rahat beni eleştirecek. Mahkemeler bağımsız olacak ve emirle değil sadece hukuka ve yargıçların vicdanına dayanarak karar verecek. Gazeteciler bir cümle yazarken bin kez düşünmeyecek.
Ne zaman olacak bunlar? İnsanlar baharın geldiğini ne zaman hissedecek?
15 Mayıs’tan itibaren, ilk günden itibaren bazı şeyleri hissedecekler. İklim değişecek. Hoşgörü ve bahar havası olacak. Demokrasi soluyacaklar. Beni, bizi rahatlıkla eleştirebilecekler. İlk günden itibaren… Gençler beni eleştiren tivitleri korkmadan atacaklar. Eleştirilerin eleştirenleri cezalandırma vesilesi olmadığını, yargılanma, gözaltına alınma, sabaha karşı kapıya polis gelmesi vesilesi olmadığını görecekler.
İlk günden, karşılarında eleştiriyi dinleyen ve ondan yararlanmaya çalışan bir cumhurbaşkanı görecekler. Kimse konuşmaktan korkmayacak, birisiyle konuşurken kuşkuyla sağa sola bakmayacak. Telefonda rahatlıkla istediğini söyleyecek.
Sonra, derhal bir savurganlığı önleme genelgesi yayınlayacağız. Herkes bunu anlayacak. Hangi alanlarda nasıl savurganlık var ve biz bunları nasıl engelliyoruz görecekler.
Üçüncüsü iş dünyasına ve insanlara, Türkiye’ye ve dışarıya güven vereceğiz. Buranın bir hukuk devleti olduğunu, ihale yasalarının günden güne değişmediğini, mahkemelerin adalet dağıttığını, burada sadece hukukun işlediğini göstereceğiz. Vereceğimiz güven faiz oranlarını düşürecek ve bizim en büyük tasarrufumuz da orada olacak. Çünkü faize çok büyük paralar ödeniyor, güven sağlandığında faiz düşüyor. Büyük kayıp buradan oluyor. Bunun sonucunu belki ilk 10 günde değil ama birkaç ay içinde göreceğiz. 6 ay içinde Türkiye rahat bir nefes alacak.
KAVGA İSTEMİYORUZ
Bir başka önemli konu da dış politikada… Son yıllarda tümüyle iç politika aracına dönüştü. Sizin cumhurbaşkanlığınızda dış politikada neler değişecek? Sözgelimi Türkiye-AB, Türkiye-Rusya, Türkiye-Suriye ilişkilerinde…
Dış politika 180 derece değişecek. İç politikada tüketilen bir konu olmaktan çıkacak. Erdoğan’ın dış politikası Türkiye’yi dünyada yalnızlaştırdı. Artı, Türkiye gerçekten de izlediği dış politikayla hem ekonomide, hem saygınlıkta ciddi kayıplara uğradı. Biz Türkiye’yi yeniden “Yurtta barış dünyada barış” eksenine oturtacağız. Yönünü evrensel demokrasi değerlerine, uluslararası hukuka dönmüş bir Türkiye olacak. AIHM kararlarına uyan, AB ile ilişkilerini düzelten bir Türkiye olacak. 3 ay içinde Avrupa Birliği ile olan vize sorununu çözeceğiz. Bunu yükümlülüklerimizi yerine getirerek, görevlerimizi yaparak gerçekleştireceğiz. Biz yükümlülüklerimizi yerine getireceğiz ve onlar da vizeyi kaldıracaklar.
Rusya ile ilişkilerimiz elbette köklü komşuluk ilişkileri… İlişkilerimizin dayandığı bir gelenek ve tarih var. Bizim iş insanlarının orada büyük yatırımları var, Rusya’nın burada var, milyonlarca turist geliyor. Oraya ciddi ihracatımız var. Kimse bizim iktidarımızda Rusya ile ilişkilerin bozulacağını düşünmesin. Rusya ile kavgalı, kötü ilişkilerimiz olmayacak. Biz hiçbir komşumuzla kavga etmek istemiyoruz.
Suriye’de muhatabımız meşru hükümet olacak. Meşru hükümetle görüşerek, buradaki Suriyeli sığınmacıları kendi ülkelerine göndereceğiz. Asla ırkçılık yapmadan! Onların güvenliklerini garantiye alarak yapacağız bunu. Yollarını, hastanelerini, köprülerini, kreşlerini yaparak sağlayacağız geri dönüşlerini. AB fonları ile bizim müteahhitler yapacak. Kendi memleketlerinde işleri olacak ve buradan gönüllü olarak dönecekler.
Bizim Gaziantep’teki Hatay’daki iş insanlarının orada çok fabrikaları vardı. Onların orada tekrar açılması için çalışacağız.
Biliyorsunuz Kılıçdaroğlu mitinglerde insanlara söz verdiriyor, onlardan da söz alıyor ve “Bay Kemal’den size söz” diyor. Röportajın sonunda kendim için de bir söz almayı denedim.
CHP Genel Başkanı seçildiğinizde ilk röportajı benimle yapmıştınız. Cumhurbaşkanı seçilince de ilk röportaj için söz verir misiniz?
-Tamam. Hayhay. Söz, söz!
Kemal Bey’i cumhurbaşkanı görmek için herkesin bir gerekçesi var. Çok gerekçesi var. Bir gazeteci olarak şimdi benim bir başka gerekçem daha oldu. Cumhurbaşkanı seçildiğinde ilk röportaj benim olacak!