Demokrat Parti Genel Başkan Yardımcısı İlay Aksoy, İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun 14 Mayıs seçimlerini ‚darbe‘ olarak nitelendirmesi hakkında konuştu. Aksoy, „Bir İçişleri Bakanı görevdeyken toplumun darbe girişiminde bulunacağını ima etmesi bile olağanüstü bir durum.“ dedi. YSK’nın 2017 seçimlerinde 2 milyon mühürsüz oyu geçerli saydığını hatırlatan Aksoy, „Bu iradeye karşı değil miydi?“ diye sorarak, „Neden o zaman karşı çıkılmadı; onların lehine kullanıldı çünkü“ ifadelerini kullandı.
Demokrat Partili Aksoy, gündemden öne çıkan konu başlıklarını değerlendirdi. Süleyman Soylu’nun 14 Mayıs seçimleri hakkındaki iddialarının ardından Hulusi Akar’ın da söylemlerinin „korku yaymak“ amaçlı olduğunu vurgulayan Aksoy, AK Parti’nin „o sandıktan her koşulda benim çıkmam lazım“ dediğini ifade etti.
“Biz halk olarak böyle temsil edilmeyi hak etmiyoruz“
Yabancı basındaki izlenimlerini de aktaran İlay Aksoy, „AK Parti kaybettiğinde devredebilir mi?“ sorularının dış basında artmaya başladığını vurguladı. Bu soruların „Türkiye’nin imajı batıda kötü temsil ediliyor“ yorumunda bulunan Aksoy, „Biz halk olarak böyle temsil edilmeyi hak etmiyoruz“ dedi.
“Birinci turda kesinlikle bu seçimi bitirmek zorundayız“
Seçimin birinci turda biteceğini ve bitmek zorunda olduğunu vurgulayan Aksoy, sözlerini şu ifadelerle açıkladı: „Aradaki 15 gün Türkiye için çok tehlikeli bir süreçtir. Bu arada çok farklı şeyler olabilir. Sayın Soylu’nun ve Akar’ın söylemleri normal değildir. Dolayısıyla biz demokratik hakkımızı kullanarak, birinci turda kesinlikle bu seçimi bitirmek zorundayız“
İlay Aksoy’un gündeme dair konu başlıklarına yaptığı değerlendirmelerden öne çıkanlar şöyle:
“Bir İçişleri Bakanı görevdeyken toplumun darbe girişiminde bulunacağını ima etmesi bile olağanüstü bir durum”
“O gece istenilen sonuç alınmıyorsa, şimdiden bir ön uyarı gibi, ‚hazırlık yapın‘ gibi bir çağrı bu. Topluma çok büyük bir saygısızlıktır. Bir İçişleri Bakanı görevdeyken toplumun darbe girişiminde bulunacağını ima etmesi bile olağanüstü bir durum. Aktif görevde olan bir İçişleri Bakanı’dır ve böyle bir darbe girişimi olacağını ima ediyor. Bırakın darbe girişimini, kendinin ne kadar işlevsiz ve yetkisiz bir halde olduğunu gösteriyor. Her şeyden önce Türkiye’de seçimler yapılır ve Türk halkı istediği zaman beğenmediği yönetimi değiştirme hakkına sahiptir. Kendi irademizi kullandığımız taktirde buna darbe denmez, demokrasi denir. Halk istediği zaman hükümeti sandıkta değiştirebilir, uygun görürse devam eder.
“Muhalefet nasıl darbe girişiminde bulunabilir?”
2017 senesinde 2 milyon mühürsüz oy pusulasını YSK kabul etti. Peki bu iradeye karşı değil miydi? Bu da irademize karşıydı. Neden o zaman karşı çıkılmadı; onların lehine kullanıldı çünkü. Bu seçim istedikleri gibi gitmediğini gördüklerinde ‚darbe girişimi‘ diyorlar. YSK 14 Mayıs’ı belirledi, milletvekili aday listeleri YSK’nın onayından geçip nihai listeler çıkarıldı; darbe girişimi nerede olur? Ayrıca AK Parti kendisi karar vermedi mi 14 Mayıs’a? 18 Haziran’dı, kendileri seçti. Muhalefet nasıl darbe girişiminde bulunabilir o zaman? Halkın iradesi kendi yönlerinde olmadıkları zaman ‚darbe girişimi‘ olabilir mi? Bu resmen popülist bir söylem ve klasik bir Orta Doğu zihniyetiyle ‚dış güçlerin çağrısıyla bu bir darbe girişimidir‘ diyor.
“Oylarının çok düştüğünü ve kaybedeceklerini gösteriyor”
Darbe girişimini engellemek kimin görevi, hükümetin, İçişleri Bakanı’nın görevi. Tüm muhalefeti darbeci olmakla mı suçluyorsunuz? Yurtdışında seçmenler oy kullanmaya başladı. Oy kullanarak onlar da darbenin bir parçası mı oluyor? Bundan daha saçma bir argüman olabilir mi? Hükümetin zerre kadar bir ciddiyeti kalmamıştır. Bu da oylarının çok düştüğünü ve kaybedeceklerini gösteriyor. Elle tutulur bir söylemleri yok.
“Tüm seçmene korku yaymaya çalışıyor”
Sayın Hulusi Akar’ın geçen haftaki sözlerini de hatırlatmakta yarar var. AK Parti sistematik bir şekilde tüm seçmene korku yaymaya çalışıyor. Hem sandıktan caydırmaya çalışıyor hem de şunu ilan ediyor: ‚Sandıktan bizim istediğimiz sonuç çıkmazsa, biz bunu tanımayacağız‘. Bunu açık açık söylemeye başladı. ‚Darbe olduğunu söyleyeceğiz ve seçimi iptal etme yoluna kadar götürebiliriz‘ diye bir şey söylüyorlar.
“Seçmen değişim istiyor”
Aslında AK Parti şunu da söylüyor: ‚Ben demokrasi falan tanımam, sandık da formalitedir, o sandıktan her koşulda benim çıkmam lazım‘. Türkiye de Türk halkı da böyle işlemiyor. Bu seçim öyle bir seçim de değil. Seçmen artık halk kendi iradesinin sandıkta temsil edilmesi ve değişim istiyor.
“Biz halk olarak böyle temsil edilmeyi hak etmiyoruz”
Yabancı basın son 2 hafta içinde şöyle haberler çıkıyor: ‚AK Parti kaybettiğinde devredebilir mi?‘. Türkiye’nin imajı batıda bile o kadar kötü temsil ediliyor ki inanılmaz bir güven kaybı var. Biz halk olarak böyle temsil edilmeyi hak etmiyoruz. Biz ne olursa olsun, sandıklarımıza çok yüksek katılım sağlayarak sandığa gideceğiz, oyumuzu kullanacağız ve sandıklarımızı da boş bırakmayacağız. Seçimde de oyumuzu kullanarak, ilçe seçim kurullarına kadar seçmen torbalarını takip edeceğiz. Kendimiz de kurduğumuz ek sistemlerle birlikte YSK’da çıkan sonuçları biz de eş zamanlı olarak kontrol ederek biz de zaferimizi açıklayacağız.
“Bunu dış güçlere bağlamak, darbeye bağlamak ucuz bir siyasettir”
Sayın Kılıçdaroğlu’nun ya da Erdoğan’ın kazancından bahsetmiyorum. Buradaki zafer, demokrasinin zaferi olması lazım. Halkın iradesinin tescil edilmesi lazım. Biz ne olursa olsun sandıktan bütün toplum olarak çıkmamız lazım. AK Parti seçmeni de Millet İttifakı’nın seçmeni de bu toplumun bir parçasıdır. Hiçbir güç bu ülkeyi bölmeye hakkı yoktur, sandıkta da bölünmeyeceğiz. Siyasi parti seçimle gelir, seçimle gider. Bunu dış güçlere bağlamak, darbeye bağlamak ucuz bir siyasettir ve adeta şimdiden kaybettiğini deklare etmektir.
“Hükümet değiştiğinde üretim durdurulacak mı?”
Hükümet değiştiği taktirde, devlete hizmet vermeye devam etmeyecek mi? İHA’lar devletin kullanımı için üretiliyor. Hükümet değiştiğinde üretim durdurulacak mı? Böyle bir şey mümkün değil. Hükümet seçilmiş bir iradedir ama devlet için hizmet eder. Verilen tüm siparişler de devlet adına verilir. Millet İttifakı geldiğinde neden biz yapamayalım? Bizim içimizde son derece donanımlı mühendisler var bunları yapabiliriz. 5 yıl içinde büyük şehirleri de yönettik, hizmet vermeye devam etti, halkımız mağdur da olmadı, bunu yapabileceğimizi gösterdik.
“Biz devlete sadakati olan insanlarla çalışmamız lazım”
Orman yangınlarında, depremde hükümet çok önemli kurumlarımızı doğru işletmediğini ve halkın hizmetine de sunamayacağını gösterdi. Biz değil onlar bu kurumları doğru işletmediğini ortaya koydular. Bizden ziyade onların doğru işletmeleriyle ilgili ispatlaması lazım. Orman yangınlarında ve depremde müdahale edilemedi. Bu muhalefetten mi kaynaklandı, hayır. Tüm imkanlar ellerindeydi, kendilerinden kaynaklandı. Esas sorulacak soru şu; hükümete yakın olan bütün kurumlar, devlet için iş alan kurumlar hükümet değiştiğinde hizmet vermeyecek mi devlete? Esas konu bu. Onların sadakati devlete mü hükümete mi? Biz devlete sadakati olan insanlarla çalışmamız lazım. Devlet esastır, hükümet değil.
“Bir an evvel seçimler bitsin ve gerçek gündemdeki sorunlarımızla somut olarak ilgilenmeye ve müdahale etmeye başlanmasını halk talep ediyor”
Milli Savunma Bakanlığı ve Milli Eğitim Bakanlığı, bunlar milli bakanlıklardır. Devletin çıkarları olduğu taktirde politika esastır ve devam eder. Kızılay’da kan stokları düşüşte. Kan bağışı çağrısını hep muhalefet yapıyor. İktidar tarafından bir kampanya görmedim, bu da büyük bir eksiklik. Biz de ne kadar halkın yararına bir yönetim sergileyeceğimiz de sadece Kızılay için yaptığımız çağrılardan bile gösterebiliriz. İnsanlar bu seçimden yorulmaya başladı. Bir an evvel 14 Mayıs’ta oyunu kullanıp Türkiye demokrasisinde yeni bir sayfa açmaya hazır. Bir an evvel seçimler bitsin ve gerçek gündemdeki sorunlarımızla somut olarak ilgilenmeye ve müdahale etmeye başlanmasını halk talep ediyor.
“Birinci turda kesinlikle bu seçimi bitirmek zorundayız”
Ben son derece umutluyum. Sayın Kılıçdaroğlu son derece başarılı ve olumlu bir kampanya yürütüyor. İlk turda seçim bitecek ve bitmek de zorunda. Aradaki 15 gün Türkiye için çok tehlikeli bir süreçtir. Bu arada çok farklı şeyler olabilir. Sayın Soylu’nun ve Akar’ın söylemleri normal değildir. Dolayısıyla biz demokratik hakkımızı kullanarak, birinci turda kesinlikle bu seçimi bitirmek zorundayız. Sayın İnce’nin „ikinci tura kalacak“ söylemleri kesinlikle yanlıştır, bunu değiştirmesi gerekiyor. Sayın Oğan bile artık birinci turda bitmesi gerekiyor diye vurgulamaya başladı. Bu da çok önemli. Biz sahada da görüyoruz, insanlar birinci turda bu seçimi kesinlikle bitirecek.“