in ,

Püf deseniz devrilecek

Işıl ÇALIŞKAN

Tek adam yönetiminin anatomisini anlattığı “İmparator” oyunuyla seyirciyle buluşan Genco Erkal, BirGün TV’ye konuştu. Erkal, “Bu iktidar püf deseniz devrilecek. Yalnızca karşısında dirayetli bir muhalefet gerekiyor” dedi.

Ömrünü sanata adamış bir isim Genco Erkal. Canlandırdığı onlarca karakterin yanı sıra toplumsal olaylara karşı duyarlılığıyla da biliniyor usta tiyatrocu. Her dönemde yol gösterici olan Erkal, şimdilerde bir diktatörün anatomisini anlattığı İmparator oyunu ile seyirciyle buluşuyor. Ryszard Kapuscinski’nin dilimize “Afrika Aslanı” adıyla çevrilen kitabından Colin Teevan’ın uyarladığı oyun, Etiyopya İmparatoru Haile Selassie’nin 44 yıl süren saltanatına ve sonuna odaklanıyor. “Bütün diktatörler üç aşağı beş yukarı birbirine benzer. Kumaş aynı kumaştır. Bakalım Haile Selasiye’nin yaşamı bize neler düşündürecek” sorusunu soran oyun, Dostlar Tiyatrosu tarafından sahneleniyor.


Usta oyuncunun Enes Sarı ile sahnelediği oyun, birtakım gerçeklerle yüzleştiriyor. Seçimler yaklaşırken bu oyunun sahnelenmesinin tesadüf olmadığını belirten Erkal, “Seçimler için de katkısı olacağını, insanları bazı konuda uyarmak ve aktive etmek için faydası olacağını düşünüyorum” diyor. Erkal ile hem oyununu hem de ülkenin akıbetini konuştuk.

Üç hafta önce yapmayı planladığımız buluşmayı deprem felaketi nedeniyle henüz yapabiliyoruz. Kayıplarımıza üzülürken ülkede bir yandan da her gün bir yeni skandala imza atılıyor. Siz bu yaşananları nasıl değerlendiriyorsunuz?

Bu kadar yıldır ben geliyorum diyen büyük bir felaket için hiçbir hazırlık yok. Yöneticilerin aymazlığı, beceriksizliği bu. Bir yerde kötü niyeti diyeceğim çünkü arada defalarca imar affı nedeniyle bu felakete yıllardır göz yumulmuş. O projelerin onaylanmaması lazımdı. Marifetmiş gibi “Biz insanların yüzünü güldürdük, meseleyi çözdük” diyorlar. Buyurun nereye güldürdünüz? Millet ağlıyor, yok olduk… Kontrol edilmemiş, düzeltilmemiş, yapılandırılmamış. Deprem olduktan sonra da 3 gün devlet emrindeki Kızılay, AFAD harekete geçemiyor. Ortada ordu yok! Kızılay Başkanı itiraf etti: “Biz sivil kurtarmayla ordunun birlikteliğini bozduk” dedi. Bu olmaz! Orada en güçlü kuvvet ordu. Zaten bütün harekete karar veren tek bir kişi. O kişi yanlış bir karar aldığında ülke alt üst oluyor. Bu kadar insan, boşu boşuna, sebepsiz yere yok oluyor. Hâlâ aynı beceriksizlik sürüyor. İnsanları bir çatı altına sokamıyoruz. Su, elektrik, hiçbir şey yok oralarda. İçimde nasıl büyük bir öfke ve isyan duygusu var anlatamam. Ama elimizden bir şey gelmiyor maalesef. Belki bu meseleyi ilk seçimde çözeriz diye umuyorum, diliyorum. Çünkü bu yönetimin bu meselelerin altından kalkmasına imkân yok. Önümüzde bizi bekleyen büyük İstanbul depremi var. Bundan sonra onun için çalışmamız lazım. Başka çaresi yok. İstanbul’daki kıyım bundan çok daha fazla olacak. Yıllardır ben geliyorum diyen bir felaket fakat bunu için de hiçbir şey yapılmamış. O deprem vergisi diye toplanan paralar nereye gitmiş? Kaydı yok, soru sorulmuyor. Hesap vermiyorlar. “Biz onu uygun yerde kullandık”. Böyle bir laf mı olur!

YAŞADIĞIMI HİSSEDİYORUM

Dostlar Tiyatrosu olarak 2022 yılı boyunca tam 100 oyun ile seyirciyle buluşmuşsunuz. Sizi sahnede dans ederken görmek seyirciyi çok mutlu etti. İmparator oyununu bittiğinde herkes gözlerimi dolu dolu ayrıldı salondan. Bunca yıldır enerjinizi neye borçlusunuz?

İşimi çok severek yapıyorum. Sevmenin ötesinde bu bir tutku, aşk hali diyebilirim. Bu yıllardır süren bir şey. Benim hayatımdaki en önemli şey bu. Ben bunu görev diye yapmıyorum. Benim tedavim bu. Tam bir yıl önce çok büyük sağlık sorunları atlattım ama hep işim sayesinde. Teşhis konduğunda da tedavi sürecine başlandığında da aklım hep sahnedeydi. Sahnede olduğum zaman, yaşadığımı hissediyorum.

Seçim yaklaşırken İmparator oyununu sahneye koymanız tesadüf mü?

Tesadüf değil. Aslında bu proje fikri daha pandemiden önce vardı. Tuğrul Çetiner bana bu projeyi getirdiğinde çok heyecanlandım. Sonra bunun araştırmasına girdiğimde oyunun pek çok değişik ülkede değişik yorumlarla oynandığını gördüm. O tekstleri buldum, inceledim. Hatta bir seferinde New York’ta İngiltere’de yapılan bir uyarlama izleyeme şansına eriştim. Kathryn Hunter adlı çok ünlü bir İngiliz kadın bütün erkek rollerini tek başına oynuyor. Hayran oldum. Ben de belki bu sağlık sorunlarım olmasaydı tek kişi oynayabilirdim ama doktorlar “Aman kendine fazla yüklenme artık” dedikleri için iki kişilik uyarlamasını yaptım. Görev bölünsün, arada nefes alacak zamanım olsun diye.

Ben bizim ülkemizin durumunu esas alarak yaptım uyarlamamı. Dedim ki bunu hemen yapmak lazım, seçimden önce olması lazım. Seçimler için de katkısı olacağını, insanları bazı konuda uyarmak ve aktive etmek için faydası olacağını düşünüyorum.

TEK ADAMIN ANATOMİSİ

Peki oyunun bugün sahneleniyor olması neden önemli?

Burada tek adam yönetiminin anatomisi çiziliyor. Bu Hitler de Mussolini de olabilirdi. Aslında ayrıntılar değişik olsa da modelin evrensel olduğunu gösteriyor. Genelde bu insanların ayakta kalabilmesi için onlara hayran olan, biat eden, gözü kapalı destekleyen kitleler olmasa bu büyük adını andığım diktatörler olmazdı. Bugün bizim için de aynı şey söz konusu. Bakın bu kadar felaketler yaşanıyor, hâlâ bazı insanlar “o halleder, o yapar” diyor. Güce tapınmak ve o gücün etkisi altında sağlıklı düşünememek bu. Biraz bu mekanizmayı gösteriyor oyun. Bazı insanların aklını başına getirebilirsek, gözlerini açabilirsek bir faydası olur diye düşünüyorum.

Oyunda gençlerin iktidara karşı duruşu da Denizleri hatırlattı. Siz ülkede gençlerin duruşunu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Genelde bir politize olma durumu var gençlikte. Turgut Özal dönemi yani 80 sonrası sol ve gençlik hareketinde idamlar vs. çok büyük bir kıyım yaşandı. Büyük bir sindirme operasyonuydu. Herkes kitaplarını yaktı, toprağa gömdü. Öyle büyük bir terör yaşandı ki sempatizan olanlar bile çok korktu. Ve gençlere dendi ki, “Sen bu işleri bırak ve bir an önce köşeyi dönmeyi öğren”. Benim memurum işini bilir diye rüşvet almanın yolları da gösterildi yönetim tarafından.

Biz tabii politik tiyatro yaptığımız için bu değişimleri çok yakından izliyoruz. Bizim 55 yıllık tarihimizde öğrenciler seyircimizin yarıdan fazlasını tutar. Başka tiyatrolar öğrencilere indirim yapmazken biz yaparız. Emekçi ve genç kitlelerle çok yakın bağımız olduğundan biliyorum. Birdenbire bağlantılar koptu. Zaten bütün işçi örgütlerini de dağıttılar. Öğrencilerin hiçbir şekilde örgütlenmesine izin vermediler. Bir baktık ki bizim ana seyircimizin büyük bir bölümü yok oldu. Ve politik tiyatro birden gözden düştü. Ondan önceki dönemlerde çok sıkı takip edilen tiyatro yavaş yavaş seyircisini kaybetti. Ve daha ortada o kadar politize olmamış izleyiciyi çok üstü kapalı, ima yollu anlatmaya başladık. Sivas 93 oyunu bizim için bir dönüm noktası oldu. O zamanlara kadar artık bize gelmeyen izleyici onunla birlikte yeniden başladı. O zaman baktık ki aslında onların ilgilendiği, bilmek istediği şeyleri anlattıkları vakit onlar yeniden sana gelecek. Ve biliyorsunuz o hiç politikayla ilgilenmiyor dediğimiz gençlik Gezi Direnişi’nde meydanlardaydı. Aslında o potansiyelin olduğunu fakat bir yol gösteren beklediğini bize kanıtlamış oldu. O zamandan bu zamana da gençlikte büyük bir değişim olduğunu düşünüyorum.

HEP OKKANIN ALTINA GİTTİK

Peki sizin gençliğiniz nasıldı?

Ben 3 tane resmi askeri darbe yaşadım. Gayriresmileri saymıyorum. Biz politik tiyatro yaptığımız için hep okkanın altına gittik. Bizim tiyatro 69’da kuruldu. 68 hareketinin Türkiye’deki yansımasıyla beraber bütün toplumun aşırı politize olduğu ve sanattan da politik olması beklentisi olduğu bir dönemdi. Biz gençliğin, işçilerin bilinçlenmesi konusunda hep görevli hissettik. Türkiye solunun en önemli hastalığı bölünmektir. Bizim özelde sempatizan olduğumuz hareketler vardı tabii ama onu yaptığımız işe yansıtmadık. Her zaman bir ortak payda bularak bütün solu kapsayan bir çizgi üzerinde yürüdük. Genel bir sol sosyalist düşünce çizgisi hep vardır ve var olacaktır. Biz o çizgiyi hiç bozmadan geldik bugüne.

Cumhurbaşkanlığı seçiminin sonucu ne olacak sizce?

Bazen çok ümitleniyorum, bazen tersini düşünüyorum. Gördüğüm kadarıyla muhalefet beklenen güçte ve kararlılıkta değil. Ne olur, ne olmaz bilemiyorum. İçeriden gelen dedikodular, kişisel hesaplar çok mide bulandırıcı. Çok güzel bir şey çıksın istiyorum. Bu iktidar püf deseniz devrilecek. Ama karşısında bu dirayeti gösterecek bir muhalefet ve aday istiyor. Çünkü maalesef ülkemiz tüm geri kalmış ülkelerde olduğu gibi bir adam istiyor. Parti değil, hareket değil, bir adam istiyor. Bugüne kadar öbür taraf bir adamla bizi götürdü. Bir adam da bizden çıkması lazım, onu yenebilmek için…

Nasıl bir sanat iklimi hayal ediyorsunuz?

Bir kere özgürlük tabii ki. Bugüne kadar var olan sanat akımlarının yapılaşmasını yeterli ve doğru görmüyorum. Ama bugüne kadar onları yeteri kadar eleştiremedik. Çünkü onları eleştirmek iktidarın ekmeğine yağ sürmek olacaktı. Birçok konuda susmak zorundaydık. Ama yeni bir parlamenter düzene geçildiği vakit, memleketteki bütün var olan sanat kurumlarının tartışmaya açılması gerekiyor. Hatta bazılarının yıkılıp baştan kurulması gerekiyor. Çünkü bu kurumlar tek parti yönetiminden beri var. Bürokrat, tutucu, her zaman sansüre uğramış, korkudan otosansürü yaşamış. Böyle bir ortamda sanat gelişemez. Sanatı memurlaştırmışlar. Bir ülkede sanat memurlaştırılmışsa o ülkeden fayda gelmez.

Sanatın memurlaştırılması ne demek? Biraz açar mısınız bu tanımı?

Konservatuvara giriyorsunuz, orayı bitirdiğinizde devlet operasına girdiğiniz vakit 65 yaşına kadar başarılı olsanız da olmasanız da, çalışsanız da çalışmasanız da devam ediyorsunuz. Çoğu zaten çalışmıyor. Oradaki kadroları da tıkıyorlar, geçlere yol açmıyorlar. Devletin desteği olmadan devlet tiyatroları, opera da ayakta duramaz. Böyle bir şey mümkün değil. Tabii ki devlet ama bu kadar garantili değil. Çalışana çalıştığı oranda ücret vereceksiniz, onu yüreklendireceksiniz ve kendini aşmasına yardım edeceksiniz. Çok çalışırsam daha mı çok maaş verecekler bana diyor. Bu sistem yanlış, bunların hepsinin tartışmaya açıması lazım.

Siz Cumhurbaşkanı olsaydınız ülkede ilk olarak neyi değiştirmek isterdiniz?

Allah korusun. Hiç kendimi onun yerine koymak istemem. Cumhurbaşkanı düzeltmeyecek ki işi. Sistem kurulması lazım. Sistemin doğru kurulup doğru çalışması lazım. O sistemi doğru kurarsanız kendiliğinden yürür işler. Bir Cumhurbaşkanı’na gerek yok.

BirGün

What do you think?

10k Points
Upvote Downvote

Vergiftungswelle im Iran: US-Regierung fordert Aufklärung

Hohenlohe Plus Podcast